“Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” Bu rejim kalıcı olabilir mi? – Gençay Gürsoy

Gençay GürsoyBaşaktörün oyun üslubu birçok yönüyle, siyaset sahnesine çıktığı ilk yıllardan beri, içinde yetiştiği İslamî biat kültürünün temel özelliklerini yansıtıyordu. Erbakan’ın “rahle-i tedris”inden geçerken, onun en sadık talebelerinden biriydi. İktidar ve güç uğruna ustasının arkasından siyaset çevirmek en son ondan beklenirdi. Zamanın ruhuna sinmiş neoliberal dünya ahvalini zamanında farkedenlerin içinde o arka sıralardaydı ama fiziği, imam hatip kaynaklı hitabet yeteneği ve her şeyden önemlisi maddi manevi güç sahibi olma konusundaki ihtirası ve iştahı onu hızla ön saflara geçirdi. Kasımpaşa yıllarından, takım yönetme konusunda yeterli deneyimi kazanmıştı. Siyaset bilimi konusundaki teorik zaafiyetinin açıklarını “iş çevirme”, “kolayını bulma” konusundaki gelişmiş refleksleriyle kapatarak hızla liderliğe yükseldi.

Düşme korkusu

Siyaset sarrafı olanlar, ondaki güç kazanma ihtirasını ve yeteneğini çok önceden görmüştü ama kimse onun elde ettiklerini kaybetme tehlikesiyle karşılaşınca nasıl davranacağı konusunda birşey bilmiyordu. Gezi direnişinde Tayyip Erdoğan ilk kez bu gerçekle yüz yüze geldi. Temsil ettiği çoğunluğa dayalı otoriter sisteme karşı başkaldıranlar vardı. O aşamada, bir tek cümle ile ortalığı yatıştırmak mümkünken, Tayyip Erdoğan hiç tereddüt etmeksizin, 7 kişinin ölümüne 12 kişinin gözünü kaybetmesine yol açan, o yüzkarası polis destanını yazdırdı. Roboski katliamında kılı kıpırdamamıştı, Gezi’de de kıpırdamadı.

Sonrası malum: Gezi direnişiyle başlayan ve 17 Aralık iddialarıyla devam eden, dış güçlerle irtibatlı “darbe girişimi” ve arkasından yerel seçim. Kendisine ve yakın çevresine yöneltilen suçlamaları, temsil ettiği “milli irade”ye karşı bir tehdit unsuru olarak büyük bir ustalıkla kullanan Tayyip Erdoğan, bazı karşılaştırmalara göre, partisinin 2 milyon kadar bir oy kaybına uğradığı ileri sürülse de, seçmenin duyarlı olduğu varsayılan bunca suçlamaya karşın seçimden kayda değer bir kayba uğramıyor.

“Ya devlet başa, ya kuzgun leşe”

Geçen haftaki yazımda da ifade ettiğim gibi, bu seçim başarısının arkasındaki esas güç, yoksulluk sınırına yakın bir düzeyde yaşarken 12 yıllık AKP iktidarı döneminde, yaşam standartları bu sınırın bir miktar üstüne tırmandırılmış, çeşitli sosyal/siyasal/dinsel ağların da yardımıyla tüketim kapasiteleri az çok yükseltilmiş ve bütün bu olanaklara AKP (Tayyip Erdoğan) sayesinde sahip olduklarına inandırılmış, yaklaşık 24-25 milyonluk bir kitledir. Yoksulluk tehdidi altındaki bu kitleye, son 10 yılda çığ gibi büyüyen şaibeli inşaat sektörünün hızla zenginleşen müteahhitlerini, onların artıklarıyla orta derecede zenginleşen yamakları, yanaşmaları ve onların artıklarıyla geçim seviyesi yükselen taşeronları, aracıları vb. eklemeyi de unutmamak gerekir. Bu desteğin önümüzdeki iki seçimde de devam etme ve Tayyip Erdoğan’ı ek yetkilerle Çankaya’ya taşıma olasılığı oldukça yüksek.

Bütün bu gelişmeler, iktidarını, o yolla elde ettiği kazanımlarını, itibarını yitirme ve belki de “Yüce Divan”da hesap verme tehlikesiyle yüzyüze gelen, egosu hayli kabarık bir liderin çaresiz kendini savunma stratejisi midir, yoksa aklına Batı dünyası ile bağlarını koparmayı ve İslam dünyasında iz bırakmak adına, Ortadoğu’da ne kadarsa o kadar, bir bölgesel güç olmayı koymuş, hedef olduğu suçlamaları,”bu işin raconu budur” diyerek mübah sayan, ihtiraslı ve gözükara bir liderin, karşısına çıkan engelleri aşma stratejisi midir? ‘İkisi de aynı kapıya çıkar’ demeyin. İkincisi bize şimdiki halde gerçeklerden kopmuş gibi görünse de, bir rejim inşa etme sürecini düşündürüyor.

MİT yasa taslağı, Tayyip Erdoğan ve yakın çevresinin telaffuz etmeye başladığı AYM ve YSK’nın yapısına müdahale planlarını, Suriye akıncılarına ait ses kayıtlarını ve de Seymour Hersh’in son makalesini göz önüne alınca, bu tez ağırlık kazanıyor. Umalım ki niyet ne olursa olsun, bu tezin karşısında bir antitez olarak Kürt özgürlük hareketi, ve her şeye rağmen, Türkiye halkının ancak iyice bunalınca açığa çıkan demokrasi tecrübesi dikilir ve akibet hüsran olur.

Gençay Gürsoy
11.04.2014 Ö. Gündem

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz