Lev Tolstoy ve Modern İşçi Hareketi – Vladimir İlyiç Lenin

“Umutsuzluk ve karamsarlık, yıkımın nedenlerini kavrayamayan, çıkış yolu göremeyen, mücadele yeteneğini kaybetmiş olanlara ait bir sorundur”

Tolstoy köylü Rusya’nın, feodalitenin ve köy yaşamının mükemmel bir eksperiydi. O, dünya literatürünün en yaratıcı yapıtlarından olan eserlerinde bu yaşamı resmetti. İlgisini Rusya’nın geleneksel yapısını temelden değiştiren devrim ve çıkarını bu devrimde görenler üzerinde yoğunlaştırdı, derinleştirdi; tüm dünya görüşünü buna göre yeniden biçimlendirdi. Düşüncesini, içinden doğduğu ve kan bağıyla bağlı bulunduğu toprak aristokrasisinden kopardı. Son eserleri ile birlikte kitlelerin tahakküm altında tutulmasına, yoksulluğa, köylülerin ve küçük toprak sahiplerinin yıkımına, tepeden tırnağa tecavüze ve riyakarlığa dayanan bugünkü kilise ve devlet düzenine, hakim ekonomik ve sosyal yapıya karşı ağır bir eleştiriye girişti.

Lev Tolstoy ve Modern İşçi Hareketi

Lev Nikolayeviç Tolstoy’un ölümü daha şimdiden Rusya’nın hemen bütün büyük kentlerinde, işçiler nezdinde yankısını buldu. Şöyle ya da böyle, işçiler, bugünkü siyasal ve sosyal hayatın karakteristik özelliğini oluşturan problemlerin nedenlerinin bir kısmına içtenlikle parmak basan bir düşünürü dünyanın en büyük yazarlarıyla eş tuttuklarını gösterdiler. III. Duma’nın işçi milletvekilleri tarafından gönderilen, basında da yayınlanmış, bir telgraf da aynı yaklaşımı yansıtıyordu.
Besbelli ki Lev Tolstoy sıradan, angarya kabilinden edebî çalışmalarını ömrünün son günlerinde yaptı. Tolstoy’un asıl edebi çalışmaları, 1861- 1905 yılları arasına denk düşen tarihi dönemdedir. Bu dönem boyunca köleliğin izleri tüm ekonomik yaşamı, özellikle kırsal yaşamı, boyunduruğu altında tutuyordu. Aynı zamanda bu dönem kapitalizmin, aşağıdan yukarıya doğru güçlü bir gelişme gösterdiği fidelikti.

Köleliğin izleri kendini nerede gösteriyordu? Her şeyden önce ve en açık şekliyle, ağırlıklı olarak ilkel tarım ekonomisinin hakim olduğu Rusya’da, mahvolmuş, yoksullaşmış köylülerin eski toprak payının 1861 yılında toprak sahipleri lehine kesilmesinde, eskimiş ilkel ekonomik yapıyı sürdüren tarımda gösteriyordu, ama diğer yandan Merkez Rusya’da tarım, atla sürülen ilkel çiftlikler biçiminde, feodallerin elindeydi* burada köylünün elindeki topraktan (çayır, biçki vs.’den) yararlanmasının karşılığı’ “hasatta kararlaştırılıp” ödeniyor, yani eski feodal ekonomik sistem aynen sürüyordu. Bu dönemde derebeylik, yer yer Rusya’nın siyasal düzeninin içine nüfuz etmişti. Hem 1905’te devlette yaşanan ilk değişiklilerde, hem toprak aristokrasisinin devlet olanaklarına egemenliğinde, hem de özellikle yüksek memurların, aristokrat toprak sahiplerinden gelen bürokratların kudretinde, köleliğin izlerinde kendini gösteriyordu.

Bu eski ataerkil Rusya, dünya kapitalizminin etkisi altında 1861’den sonra hızla çökmeye başladı. Köylüler açlıktan ölüyorlar, daha önce benzeri görülmedik ölçüde perişan oluyorlar, kentlere kaçıyorlar, topraklarım da kendi haline bırakıyorlardı. Baskıyla mahvolmuş köylüler “ucuz iş”e hazır oldukları için demiryolları, fabrikalar ve atölyeler inşa ediliyordu. Rusya’da büyük finans kapital, büyük ticaret ve büyük sanayi gelişiyordu.

Tolstoy’un edebi eserlerinde ve teorik fikirlerinde gösterdiği de zaten eski Rusya’nın eski “temelleri’’nin geçirdiği hızlı, zor ve sarp devrimdi.

Tolstoy köylü Rusya’nın, feodalitenin ve köy yaşamının mükemmel bir eksperiydi. O, dünya literatürünün en yaratıcı yapıtlarından olan eserlerinde bu yaşamı resmetti. İlgisini Rusya’nın geleneksel yapısını temelden değiştiren devrim ve çıkarını bu devrimde görenler üzerinde yoğunlaştırdı, derinleştirdi; tüm dünya görüşünü buna göre yeniden biçimlendirdi. Düşüncesini, içinden doğduğu ve kan bağıyla bağlı bulunduğu toprak aristokrasisinden kopardı. Son eserleri ile birlikte kitlelerin tahakküm altında tutulmasına, yoksulluğa, köylülerin ve küçük toprak sahiplerinin yıkımına, tepeden tırnağa tecavüze ve riyakarlığa dayanan bugünkü kilise ve devlet düzenine, hakim ekonomik ve sosyal yapıya karşı ağır bir eleştiriye girişti.

Tolstoy’un eleştirisi yeni bir şey getirmiyordu. Ondan hemen önce, emekçilerin yanında olan Avrupalı ve Rus simaların oluşturduğu edebiyatın söylediğinden farklı hiçbir şey söylemedi. Tolstoy’un eleştirisinin özelliği ve onu tarihi önemde kılan şey, sözü edilen dönemin köylü Rusya’sında en geniş halk kitlelerinin zihinsel devrimini bir sanatçı dehasıyla kapsıyor olmasıydı. Tolstoy’un çıkış noktası ataerkil, saf köylünün durduğu yerdi. Tolstoy eleştirisine ve öğretisine onların düşüncesini taşıyordu, ama’ aynı noktada modern işçi hareketinin temsilcilerinin geliştirdikleri eleştiriden ayrılıyordu. Duyguyla, tutkuyla, iman gücüyle, yenilik, dürüstlük ve cesaretle Tolstoy’un eleştirisi eşyanın özüne kadar giriyor, milyonlarca köylünün gerçekten devrimci düşüncesini içeriyordu. Bunlar kölelikten özgürlüğe geçmeye henüz yönelmiş, bu özgürlüğün yıkım, açlık, harap şehirlerde barınaksız yaşamak olduğunu da yeni yeni öğrenmeye başlamışlardı. Tolstoy’un eleştirisi kitlelerin acısının gerçek nedenlerini arama gayretiyle belirleniyordu. Tolstoy bu köylülerin düzenine o kadar sadıktı ki, naifliklerini, politikaya yabancılıklarını, mistisizmlerini, dünyanın gidişatına sırtını dönen “kötülüğe karşı direnmekten uzak durma”yı, kapitalizm ve “paranın iktidarı” karşısındaki çaresizliklerini öğretisine taşıyordu. Milyonlarca köylünün isyanı ve umutsuzluğu… İşte, Tolstoy’un eleştirisinde birleşen bu ikisiydi.
Ama modern işçi hareketinin bazı temsilcileri karşı koymak bakımından umutsuzluğa düşmek için hiçbir neden olmadığını keşfettiler. Umutsuzluk mahvolan sınıflara özgüdür. Ücretli işçiler sınıfı, Rusya da dahil, bütün kapitalist toplumlarda önlenmesi olanaksız biçimde gelişip güçleniyor. Umutsuzluk ve karamsarlık, yıkımın nedenlerini kavrayamayan, çıkış yolu göremeyen, mücadele yeteneğini kaybetmiş olanlara ait bir sorundur, modern sanayi proletaryası bu sınıflar arasında değildir.

Vladimir İlyiç Lenin
“Naş Puty”16, sayı: 7, Kasım 1910

Kaynak: Devrimin Aynası Tolstoy, Lenin, Yazı Görüntü Ses Yayınları, Çeviren: Zekiye Hasançebi, Ağustos 2003, sayfa 25-29

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz