“İnsan varoluşunun özü, bizzat kendi varoluşunu, kim olduğunu seçme ve belirleme özgürlüğüdür. Bu bakımdan insan kendisinden tamamen sorumludur, başka bir deyişle kendi özgürlüğünden kaçamaz…”
NE İÇERİDEN NE DIŞARIDAN BAŞKA HİÇBİR ŞEY TARAFINDAN BELİRLENMEYEN ŞEY ÖZGÜRDÜR
“Özgürlük öğretisini, onun gerçekten anlaşılabilir olabileceği yere ilk yükselten idealizm olmuştur. İdealizme göre, her şeyin, özellikle de insanın düşünülebilir özü, bütün nedensel bağların, dolayısıyla da zamanın tümüyle dışında ve üzerindedir. Bu nedenle daha önceki şeyler tarafından belirlenemez, tersine, olan ve olacak olan her şeyi önceler; bu önceleme zamansal değil, kavramsaldır; tikel eylemin ve onun belirleniminin mümkün olması için, mutlak bir birlik her zaman var olmak zorundadır. Burada sözünü ettiğimiz, tamamen kendi sözcükleriyle anlatmasak da, Kant’ın görüşüdür. Eğer Kantçı özgürlük kavramını kabul edersek, şunu da doğru olarak kabul etmek gerekecektir: Özgür eylem, dolaysız olarak insanın düşünülür yanından gelmektedir. Ancak bu eylem, yine de zorunlu olarak belirlenmiş bir eylemdir, iyi ya da kötü, hemen bir sonraki eylemi de belirleyecek çoktan belirlenmiş bir eylem. Mutlak olarak belirlenmemişten belirlenmişe geçiş olamaz. Anlama yetisine sahip bir varlığın kendisini saf bir belirlenmemişlikten, bir neden olmaksızın belirlemesi fikri, bizi, yukarıda bahsettiğimiz, özgür iradenin gelişigüzel seçimi fikrine götürür. İnsanın kendi eylemini belirleyebilmesi için kendi içinde belirlenmiş olması gerekir; bu belirlenim dışarıdan olamaz, çünkü bu insanın kendi özgür doğasıyla çelişir; belirlenim insanın kendi içindeki herhangi bir rastlantısal ya da empirik zorunluluğa da dayanmamalıdır (psikolojik ya da fiziksel); bu kendi özüne, yani kendi doğasına göre bir belirlenim olmalıdır. Bu ise elbette belirsiz bir genellik değil, bireyin düşünülür varlığının belirlenimidir; ünlü determinstio est negatio (belirleme olumsuzlamadır) deyişi kesinlikle böyle bir belirlenimden söz etmemektedir, çünkü bizim bahsettiğimiz belirlenim, varlığın konumu ve kavramıyla birdir, yani varlığın içindeki öze aittir. Bu bakımdan düşünebilir varlık, ancak kendi içsel doğasına uygun olarak eylemde bulunduğunda özgürce ve mutlak anlamda bir eylemde bulunmuş olur; bu eylem , bireyin içinden ancak özdeşlik yasasına bağlı olarak koşulsuz anlamda zorunlu, yani mutlak olarak özgür biçimde çıkabilir; çünkü yalnızca kendi özünün yasalarına bağlı olarak eylemde bulunan ve ne içeriden ne dışarıdan başka hiçbir şey tarafından belirlenmeyen şey özgürdür.”
“Gerçek kötülük, akılsızlık ya da cehaletle değil, zekâ, planlama ve güçlü bir iradeyle gerçekleşir.”
“Tüm doğumlar, karanlıktan aydınlığa bir doğumdur; tohum toprağa gömülmeli ve karanlıkta ölmelidir ki, böylece güneşte çok daha güzel bir şekil olarak kendini topraktan gün yüzüne çıkarabilsin. İnsan dişi bedende şekillenir ve ancak akla dayanmayanın meçhullüğünden (duygudan, özlemden, bilginin o olağanüstü annesinden) en parlak düşünceler çıkar. Bu nedenle başlangıçtaki o kökensel özlemi, henüz bilmese de akla yönelen bir özlem olarak hayal etmeliyiz, tıpkı bizim bilinmeyen ve adı konulmamış bir iyiliğe duyduğumuz özlem gibi.”
“Nasıl iyiliğe yönelik bir gayret varsa, kötülüğe yönelik de bir heves vardır.”
“Doğaya bir bütün olarak baktığımızda, onun geometrik bir zorunluluk içinde var olmadığını görürüz. Doğada saf akıl değil, kişilik ve tin vardır ;tersi olsa,bilimde onca zamandır hüküm süren geometrik zorunluluk anlayışı, doğayı bütünüyle açıklayabilir, kendi evrensel ve ebedi doğa yasaları saplantısını, bugün olduğundan daha yüksek bir hakikate çıkarırdı…”
“Saygın şeylerde saygın, sapkın şeylerde sapkın olursun. Etkin benliğe sahip olmayan iyilik, henüz etkinleşmemiş iyiliktir.”
“Özgürlüğün gerçek ve canlı kavramı, onun iyiliğe ve kötülüğe yetkinliğidir.” Özgürlüğü gerçek anlamda ele alacaksak, kötülüğü de bir gerçeklik olarak tercih edilebilir, istenebilir bir şey olarak ele almamız gerekmektedir. Bunun için, kötülüğü de, bir eksiklik-yoksunluk olarak değil, bizzat kozmolojik gerçekliğin bir parçası olarak düşünmemiz zorunludur.”
“Mücadelenin olmadığı yerde yaşam yoktur!..”
“Özgür bir eylem olarak düşünülen kötülüğe eğilim, kaynağını ele alırsak bilinçdışı ve hatta karşı konulamaz bir eğilimdir. Bu durum, yaşamdan önceki bir yaşama işaret eder, ama bu zamansal bir öncelik değildir, çünkü salt düşünülür olan tamamen zamanın dışındadır. Yaratılışta her şey bir uyum içindedir ve bizim tasavvur ettiğimiz gibi bir ayrışma ya da ardışıklık yoktur, daha önce olanın içinde sonra olacak olan çoktan etkindir, her şey tek bir sihirli vuruşla aynı anda gerçekleşir. Bu nedenle burada kendi kararını kendi veren, kararlı insan, ilk yaratılışta kendini çoktan belirli bir şekilde kavramış olarak bulur; böylece ebediyetten gelen biri olarak doğmuştur ve bu ilk eylemiyle onun cisimsel türü ve tarzı bile belirlenmiştir.”
“Hiçbir kavram tek başına ele alınamaz ve bir kavramın bütünle olan ilişkisi, onun bilimsel yetkinliğinin de kanıtıdır; bu en başta özgürlük kavramı için geçerlidir.”
Özgürlük sorusunu ahlak, din, bilim ve tarih açısından ele alan ve insanlık tarihinin en önemli problemlerinden bir olan “kötülük problemi” çerçevesinde yepyeni ve özgün bir bakış açısı sunan bu felsefi inceleme; Kant’ın sekseninde öldüğü (1804), Schiller’in zamanından önce (1805) göçüp gittiği, Hegel’in Tinin Fenomenolojisi’ni yayımladığı (1807), Napoléon’un Prusya’da hâkimiyetini kurduğu, Goethe’nin Faust’un ilk kısmını kaleme aldığı (1809) bir zamanın ürünüdür.
Schelling’in 1809 yılında yayımlanan İnsan Özgürlüğünün Özü Üzerine eseri, özsel bilgininin temelini “tinsel olan”da görüyordu. Tin kaderdi ve kader tindi; çünkü sadece onun özü özgürlüktü. Bu eser onun en büyük başarısıdır ve aynı zamanda Alman felsefesinin, dolayısıyla da Batı felsefesinin en derinlikli eserlerinden biridir.
Engels, Bakunin, Kierkegaard ve Burckhardt gibi 19. yüzyılın etkisi büyük filozoflarının hocası olan Schelling’i en önemli eserinden okumak sadece Alman İdealizmini anlamak için değil, aynı zamanda Nietzsche ve Heidegger’in yol haritalarından büyük bir kısmını belirlediği çağdaş felsefe metinlerinin satır aralarında rahatça gezinebilmek için de elzem…
Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling
Alman İdealizminin Fichte ve Hegel’le birlikte en önemli filozoflarından biridir. Württemberg, Leonberg’de aydın bir Lutherci papazın oğlu olarak dünyaya geldi. Çok küçük yaşlarda zekâsıyla ayırt ediliyordu ve 15 yaşında Tübingen Teoloji Vakfı’na kabul edildi. Her ikisi de kendisinden beş yaş büyük olan Hölderlin ve Hegel’le orada tanıştı ve yakın arkadaş oldular.
Erken döneminde Fichte’nin düşüncelerinin izleri olsa da kısa sürede kendine özgü bir düşünce yolu izlemiştir. Özellikle doğa felsefesi üzerine çalışmalarla özgünlüğünü kanıtlamıştır. 1797 yılında Bir Doğa Felsefesi İçin Düşünceler, 1798 yılında Dünya-Ruhu Üzerine, 1799 yılındaysa Bir Doğa Felsefesi Sistemi Üzerine İlk Taslak ve Bir Doğa Felsefesi Sisteminin Taslağına Giriş ya da Spekülatif Fizik Kavramı başlıklı çalışmalarını yayımladı. 1800 yılında yayımladığı Transendental İdealizm Sistemi en önemli eserlerinden biridir ve Fichte’nin Bilim Öğretisi’nin izlerini taşır. Bu eseri 1801 yılındaki Felsefi Sistemimin Sunuluşu izler.
1798 yılında akademik ve yazınsal yaşamın büyük çekim merkezi olan Jena Üniversitesi’nde bir kürsüye atandı ve burada 1802-1803 yılları arasında eski yakın arkadaşı Hegel’le birlikte Eleştirel Felsefe Dergisi’ni yayımladı. Schlegel kardeşler ve Novalis gibi devrin büyük romantik düşünürleriyle yakın ilişkiler kurdu. 1802 yılında Bruno ya da Şeylerin Tanrısal ve Doğal İlkesi Üzerine ve Akademik Çalışmanın Yöntemi Üzerine Dersler başlıklı iki çalışma yayımladı. Jena’daki son döneminde sanat felsefesi üzerine yoğunlaştı; bunu Würzburg’da din felsefesi izledi, 1804 yılında Felsefe ve Din’i yayımladı. İnsan Özgürlüğünün Özü Üzerine başlıklı çalışması Münih’te, 1809 yılında yayımlanırken, bu eserde insan özgürlüğü ile Mutlak arasındaki ilişki konusunu ele aldı. Erlangen ve tekrar Münih’te dersler veren Schelling, Tinin Fenomenolojisi’nde (1807) kendisini eleştiren Hegel’in 1831’deki ölümüyle birlikte, onun etkisini dağıtmak için Berlin’de felsefe profesörlüğüne atandı ama beklenen etkiyi yaratamadı. Derslerini dinleyenler arasında Friedrich Engels, Bakunin, Kierkegaard ve Jakob Burckhardt da vardı. 1854’te İsviçre’de, Riga’da öldü. Ölümünden sonra Vahiy Felsefesi ve Mitoloji Felsefesi başlıklı eserleri yayımlanmıştır.
İnsan Özgürlüğünün Özü Üzerine
Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling
Çevirmen : Mehmet Barış Albayrak, Ayrıntı Yayınları