Genel Edebiyat Bilimi Terimleri Sözlüğü

Abartma (Alm. Hyperbel): Duygu yoğunluğunu en yüksek derecede aktarabilmek ve inanılmaz derecede yabancılaştırmak için büyüterek ya da küçülterek anlatma. Heyecan yaratma amacını taşıdığı gibi, kendinden geçişin canlı bir belirtisi de olabilir.

Absurdite (Alm. Absurdität, absud; Lat. Kulağa hoş gelmeyen anlamında): Saçmalık. Aklın özel bir işleyişiyle ortaya çıkar. Düşünce çözümsüz çelişkilere takılır, bunlar absurd dramatik biçimlemenin temelini oluşturur.

Açıklama (Alm. InterpretationLat. Açma, çözme anl.): Çağdaş edebiyat biliminde bir edebi eseri elden geldiğince yalnız kendi verilerine dayanarak yorumlamayı deneyen yöntem.

Açımlama (Alm. Paraphrase; Yun. Konuşmaya eklemek anlamında): Bir dil birimini açıklayan ve ondan daha uzun olan sözler.

Aforizma (Alm. Aphorismus; Yun. Tanımlama): Nesir halinde, esprili ve hazır cevapça formüle edilmiş, düşünce ağırlığı olan ifade; bilinen bir şeyi şeffaf bir kalıpla dile getiren fikir kırıntısı. Alman Edebiyatında aforizma ustaları: Lichtenberg, Goethe, F. Schlegel, Novalis, Nietzsche, Karl Kraus.

Aile Romanı (Alm. Familienroman): Konusunu ya da ana problemini soylu ya da kentsoylu aile hayatının oluşturduğu roman çeşidi. Genellikle toplumun siyasal baskı ya da çaresizlik içinde bulunduğu dönemlerde evin, ailenin bir kaçış, bir sığınak imkânı vermesi nedeniyle rağbet görmüş bir türdür.

Akılcılık (Alm. Rationalismus): Aydınlanmanın temeli, felsefi bir düşünce doğrultusu. Dünya ve tarih görüşünü akıl temeline dayandırarak akıl ölçülerini, eleştiriyi esas alan, gelişim ilkesine dayanan iyimser bir görüş.

Aktarmalı Metin: Gerçek yazar ile anlatıcı ya da şiirsel ben arasında metinden yola çıkarak ulaşılan ayrım.

Alımlama (Alm. Rezeption): Eserlerin ve üslupların tarih boyunca ve farklı uluslarca nasıl değerlendirilip nasıl yorumlandığı meselesi. Temelde bir karşılaştırmalı edebiyat terimi olan bu kavram, 60’lı yıllardan bu yana anlam genişlemesi göstererek edebiyatın ve her türlü iletişimin her bir okuyucuda, dinleyicide farklı etkiler yaratması ilkesine dayalı bir inceleme–eleştirme tarzı sayılmıştır.

Alımlama Estetiği (Alm. Rezeptionsästhetik): Edebi eserin belirleyicisi, okuyucunun hazmetme (alımlama) sürecidir, diyen edebiyat anlayışı.

Alıntı (Alm. Zitat; Lat. Çağırılan şey): Bir kimsenin anılmaya değer sözlerinden kelimesi kelimesine tekrarlanmış bir bölüm. Alıntının anılmaya değer oluşu, ona bir çeşit özdeyiş karakteri kazandırırken, sözlerin sahibinin de tanınmış bir şahsiyet olması önemlidir. Alıntı, bilimsel eserlerde araştırıcının kendi tezini destekleme, edebi eserlerde de bir yapı öğesi işlevi yüklenir.

Ana Konu(Alm. ThemaYun. yasa): Ana düşünce, işlenmiş ya da işlenmek istenen konu.

Anagram: Bir kelimenin yapısındaki harflerin yerinde ufak bir değişiklik yaparak kelimeye bulmacamsı bir şekil vermek.

Anahtar Roman (Alm. Schlüsselroman): Kastedilen kişilerin, olayın veya yerin okuyucu tarafından ancak bilmece çözer gibi kafa yorarak anlaşılabileceği, üstü kapalı bir şekilde anlatıldığı roman.

Analoji(Alm. Analogie; Yun. ilgi): Örnekseme, farklı iki şey arasında benzerlik, şartların eşitliği.

Anaphora (Alm. AnapherYun. geriye götürme): Etkiyi artırmak amacıyla aynı kelimenin birbiri ardından gelen iki cümle başında tekrarlanması.

Anıştırma (Alm. Anspielung): Konunun yabancısı olmayan birine ima yoluyla, yani üstü kapalı olarak anlatma, sezdirme; anahtar romanın temel öğesi.

Anlatı (Alm. Erzählung): Orta uzunlukta nesir türü: Gerçek ya da kurmaca (fiktif) olayların art arda sıralanmasıyla elde edilen hikâyeden daha az özen gösterilen nesir türü.

Anlatı Süresi (Alm. erzählte Zeit): Anlatılan olayı kapsayan süre.

Anlatıcı (Alm. Erzähler): 1) Olayları okuyucu ya da dinleyiciye aktaran aracı. 2) Anlatı eserlerini kaleme alan kişi. İlk anlamdaki anlatıcı, kurmaca (fiktif) ve yazarlarla özdeş olmayan bir figür olabilir ki bu durunda anlatı eser, onun bakış açısından ve belli bir tutumla anlatılır.

Anlatım Konumları: Anlatıcının anlattıklarını ya 1) Olimpik konumdan (her şeyi bilen bir kuşbakışıyla) ya2) Kişisel konumdan (bir figürün görüşüyle) ya da 3) Nesnel konumdan bakarak aktardığına ilişkin terimler.

Anlatım Süresi (Alm. Erzählzeit): Bir edebi eserin okunması için gerekli zaman süresi.

Anlatım Tutumu (Alm. Erzählhaltung): Anlatıcının, dinleyici ya da okuyucuya ve aktardığı olaya göre takındığı tavır.

Anonim: Yazarı bilinmeyen ve anılmayan eserlere verilen sıfat.

Antiroman (Alm. Antiroman; Yun. karşı–roman): Kendi varlığını okuyucu karşısında şüpheli hale sokan, romanın nasıl oluştuğunu ortaya koyarak roman haline gelemeyen romanın romanı. Nouveau romanın bir çeşitlemesi.

Antitez (Alm. AntitheseYun. karşıt): Bir tezin karşısına çıkarılan tez. Bir üslup aracı ve retorik bir figür olabilir çünkü karşıtlık etkisini ve imge gücünü artırır, uçların yan yanalığı dilin etki alanını genişletir.

Antoloji (Yun. Çiçek derleme): Seçki, güldeste. Bir şairin, bir yazarın, bir dönemin, bir türün tipik metinlerinin seçilip bir araya toplanılması.

Antonomazi (Alm. AntonomasieYun. dolaylı anlatım): Bir adın yerine onun bir çeşitlemesini kullanmak. Mesela bir özel isim yerine onun baba adını anarak onun oğlu olduğunu söylemek, mesleğini anmak ya da bir tür adı yerine onun en büyük temsilcisini söylemek.

Apollonik (Alm. Apollonisch; Yun. Işık, şiir ve müzik tanrısı Apollo gibi anlamında): Ölçülü, uyumlu, biçime sokulmuş.

Apoloji (Alm. Apologie; Yun. savunma anlamında): Bir dünya görüşünün ve temsilcisinin savunulması.

Arabesk (Alm. Arabeske; İt. Magrip, Arap tarzı): Önceleri Helen–Roma sanatında stilize edilmiş kenar süsü; Ortaçağdan bu yana süsleme çizgisi, edebiyatta dolambaçlı, süsleme amaçlı ayrıntı, trivial.

Ardıl (Alm. Epigone): Büyük ustaların taklitçisi, özgün yaratıcılık göstermeyen edebiyatçı.

Arıksayış (Alm. Litotes): Bir kavramın karşıtını zayıflatma ya da yadsımakla onu pekiştirme sanatı. Mesela kötü değil (iyi), aptal değil (akıllı).

Arı Şiir (Alm. Absolute Poesie): Şiiri doğrudan gerçeklikle ilişkilerinden koparıp salt dil ilişkileri bakımından geliştirmeyi amaçlayan ve Baudelaire, Mallarmé, Valéry, George, Benn gibi şairlerin temsil ettiği şiir anlayışı.

Arınma (Alm. Katharsis): Aristoteles’in trajedi kuramının temel kavramı. Ona göre trajedi acı ve ürperme etkisi yaparken seyircinin ruhen arınmasını sağlar.

Arkaizm (Alm. Archaismus): Eskisellik. Modern dille yazılmış bir metinde, anlatımda geçmişi daha somut canlandırmak amacıyla eskimiş kelime ya da deyimlerin kullanılması.

Aruz Vezni: Hecelerin uzunluk ve kısalık değerlerine göre çeşitli ses kalıplarından oluşan nazım ölçüsü.

Atektonik: Tektonik olmayan gevşek yapı.

Avangard (Alm. Avangarde; Fr. öncü): Biçim ve öz bakımından yeni bir edebi akımın çığır açıcısı, yenilikçi edebiyat.

Avangard Edebiyat: Yenilikçi, öncü edebiyat. Konu ve biçim yönünden yeniyi, alışılmamışı ortaya koyan avangard eserler, söz konusu yenilik, alışılmamışlık fark edilmeyecek hale geldiğinde avangardlığını yitirmiş olur.

Aydınlanma (Alm. Aufklärung): 1720–1785 yılları arasında Almanya’da egemen olan, İngiliz duyumcu felsefesi ile deneyciliğine ve Fransız rasyonalizmine dayalı bir kültür ve edebiyat akımı. C. W. Leibniz ile C. Wolff’un iyimser akılcı felsefesi ve Kant’ın bilgi teorisi, akımın Alman kaynaklarını oluşturur. Tolerans, gelişim ilkesine inanç, bilim hayranlığı, kurala, ilkeye bağlılık, akılcılık, eleştiricilik, Aydınlanmanın temel öğeleridir. Başlıca Alman temsilcileri Bodmer, Gellert, Gleim, Gottsched, Haller, Lessing, J. Schlegel, Suzler, Wieland’dır.

Ayraç (Alm. Paranthese): Bütün bir cümlenin içine tırnak ya da iki virgül veya iki tire arasında bağımsız bir cümlenin sokulması.

Bakış Açısı (Alm. Perspektive): Bir anlatıda olaylara bakış. İngilizce terminolojideki “point of view”; anlatanın özdeşliği sayılması gereken; algılamada perspektif odağı.

Barok (Alm. Barock; Port. oval inci, sonra aşırı ince anlamında): 1600–1720 yılları arasında Avrupa edebiyatında egemen olan akım. Otuz Yıl Savaşlarının hazırladığı kötümser, ölüm düşüncesinden kendini alamayan, akıldışı güçlere inanan, karşıtlıklardan zevk alan bir dünya ve sanat görüşü. Roman ve dramdaki başlıca temsilcileri: Grimmelshausen, Gryphius, Lagau, Opitz, Angelus Sillesius, Zesen.

Beklenti Ufku (Alm. Erwartungshorizont): H. R. Jauss’un 1970 yılında edebiyat bilimine kazandırdığı bir terimdir ve her eserde, alımlanışı hakkında belli beklentiler olduğunu, aynı zamanda bunun okur topluluğuna aktarıldığını, bu durumda da okuyucunun o âna kadarki okuma deneyimlerinden getirdiği beklentilerin tümü anlamına geldiğini gösterir.

Ben–Anlatım (Alm. Ich–Form): Anlatı edebiyatında, birinci tekil kişi ağzından dile getirme biçimi. Bu anlatıcı ‘Ben’ kendini anlatır. Olayları, bizzat yaşamış bir sözde anlatıcı nakleder.

Benzetme (Alm. Vergleich): Dilin muhtemelen en eski imgesel söylemleri arasına giren benzetmede karşılaştırılan nesneler veya kavramlar bizzat anıldığı için belki de gerçek anlamda tam dolaylı imge sayılmazlar. Benzetmede “gibi” ya da “kadar” kelimesi, benzeyenle benzetilen arasındaki bağı kurar. Benzetmenin üslup işlevi, anlatılmak istenen şeye somutluk kazandırmak, netlik vermek, pekiştirmektir.

Bestseller (İng.): Çok satar. 1905 yılında ilk defa ABD’de kullanılmış bir terim. Özellikle bir mevsim ya da daha uzun bir süre ortalamanın üstünde satışı yapılmış edebi eser. Kitabın ticari ürün sayıldığı pazar ekonomisinde önem kazanmış bir terim. Daha çok da edebiyat sosyolojisi açısından değerlendirmelere elverişli, istatiksel bir olgu.

Beylik Belgeç (Alm. Epitheton ornans; Yun. Eklenti, katılan şey anlamında): Bir isme yakıştırılan yaygın sıfat; Masmavi gökyüzü, kahraman ordu vb.

Biedermeier: Alman edebiyatında 1815–1848 arasında oluşan bir edebiyat akımının adı. Hegel’in devlet kavramı ile vatandaşı uyarmakla yükümlü saydığı bir ahlaklılık ve hukuk, adalet anlayışı temeline dayanır. Gelenek, tutuculuk tevazu, saygı, toplama ve koruma merakı gibi değerleri yaşatır. Alman edebiyatında en tipik örnek, Stifter’in romanlarıdır.

Biçim (Alm. Form): Bir sanat eserinin varlık görünümü: Konunun, bir tür, bir üslup, bir vezin içinde işlenmesi (iç biçim) ve yine konunun özelliğine göre yaratıcı duyarlılığıyla bir yapı kazanması (iç biçim).

Bilimkurgu (İng. Science Fiction): Aslında bilim–kurmaca. Roman, anlatı, film, radyo oyunu türlerinde, insanlığın gelecekteki gelişimi konusunda bilim ve tekniğin ortaya çıkarabileceği manzaraları işleyen hayal gücü ürünü eser.

Bilinç Akımı (İng. Stream of consciousness; Alm. Bewusstseinsstrom): Bilincin, bilinçaltının ve bilinçdışının kaynaklarından beslenen bir akış. İç monolog tekniğiyle, fakat bölük pörçük düşünce ve duygu imgeleriyle gerçekleşir.

Bireysel Üslup (Alm. Individual Stil): Egemen ve yaygın olan çağ ve tür özelliklerinin dışında, yaratıcı sanatçının kendi tarzı.

Birincil Yazın (Alm. Primärliteratur): Edebi eserin, metnin kendisi.

Biyografi (Alm. Biographie; Yun. hayatı yazmak): Yaşamöy-küsü.

Blankvers (İng. Saf, yani kafiyesiz vezin): Genel olarak Batı edebiyatlarında beş vurgulu Jambus vezni.

Bütüncül Sanat Eseri (Alm. Gesamtkunstwerk): R. Wagner’in 19. yüzyıl ortalarında geliştirdiği bir görüş. Yunan trajedisinden bu yana birbirinden ayrılan tek tek sanatları birleştirerek, yani dansı, müziği, edebiyatı, hatta mimariyi ve resmi bir araya getiren “hakiki dram” geleceğin bütüncül sanat eseri olacaktı.

Bütüncül Yapı İlkesi (Alm. Tektonisches Aufbauprinzip): Kurguda yapı öğelerinin bir bütün oluşturacak biçimde özenli, dakik bir şekilde bir araya getirilmesi.

Commedia Dell’arte (İt. komedi+sanat): 16. yüzyılda ortaya çıkmış bir çeşit tuluat komedisi. Saray komedisi commedia erudiata’nın karşı kutbu.

Coşku (Alm. Pathos; Yun. acı): Bir bayram havası içinde kendinden geçercesine, heyecanlı bir anlatım tutumu. Günümüzde, aşırı duygululuğu nedeniyle olumsuz karşılanmaktadır.

Cümle Kesme (Alm. Anakolut; Yun. arkası yok): Başlamış bir cümlenin yarıda kesilmesi, cümlenin kuralca uygun olmayan ya da değişik devamı, cümle yapısının zedelenmesi.

Çağ Romanı (Alm. Zeitroman): Toplumun genel görünümünü, çağın görünümü halinde yansıtan roman çeşidi. 19. yüzyılda gerçekliğe gösterilen rağbete koşut olarak ortaya çıkmıştır. Çağ romanı objektif bir çağ görünümü vermeyi amaç edinirken, düşünsel bir analizi de beraberinde getirir.

Çağrışım (Alm. Assoziation; Lat., Fr. Birleşme, topluluk oluşturma): Zaman ve mekânca birbirinden uzak tasarımların bir imajda birleşmesi. Geçmişe ait olanın yaşanmakta olanla benzerliği sonucu gerçekleşir. Kelimelerin tınlama ya da imajları arasında sebep sonuç esasında bir ilişki doğurur. Bu ilke, modern edebiyatta önemli bir yapı öğesidir.

Çapraz Deyiş (Alm. Chiasmus): Cümle öğelerinin çaprazlama yerleştirilmesiyle (abba) yapılan söz sanatı. Ör. “Anlamadan dinledik, dinlemeden anladık.” (Y. Emre)

Çatışma (Alm. Konflikt): Karşıt şeylerin çarpışması, tartışılmasıyla karşıt değerlerin ortaya konulması. Mesela; Dramda görev ve aşk karşıtlığı gibi.

Çelişki Cümlesi (Alm. ParadoxonYun. karşı+düşünce anlamında): Birden çok anlam içeren, hem doğru hem yanlış olabilen iki cümle. Belli bir iç çelişkide bir hakikat gizlidir ilkesine dayanır. Çelişki cümlesi birçok özdeyişte yer alır: “Her şey hiçbir şeydir; hiçbir şey de her şeydir” gibi.

Çerçeve Anlatı (Alm. Rahmenerzählung): Bir ya da birçok anlatı birimini bir çerçeve gibi sararak, onlarla daha büyük anlamda bir anlatı birliği oluşturan anlatı biçimi. Çerçeve anlatının kökeni Doğu edebiyatında Bin Bir Gece Masalları’dır. Rönesans’ta çok rağbet görmüş bir biçimdir.

Çift Katman (Alm. doppelte Ebene): Nesirde, dramda veya nazımda birbirinden ayırt edilebilen iki anlatım katmanı kullanarak, gerçeklik ve hayal gibi, iki dünyayı bir arada dile getirme imkânı.

Çocuk Edebiyatı (Alm. Kinderliteratur): Çocuklar için, onlara hitap eden konuları, onların anlayabileceği bir üslupta kaleme almış edebiyat.

Çok Kültürlülük (Alm. Multikulturalität): Birden çok ulusal kültürün yan yana yaşadığı ülkelerde bu kültürleri tanımak esasına dayalı hoşgörülü bir dünya görüşü.

Dadaizm (Alm. Dadaismus): 1961 yılında H. Ball, T. Tzara, R. Huelsenbeck, K. Schwitters, B. Arp tarafından Zürih’te Cabaret Voltaire çevresinde geliştirilmiş bir sanat ve edebiyat akımı. Ekspresyonizm, Fütürizm, Kübizm akımlarının görüşlerinin sentezi ve güçlendirilmesi esasına dayanır. Belirleyici özellikleri: Burjuva sanatını ve toplum idealini yadsımak, soyutlamalara eğilim, ilkel olana karşı sempati; deneyi, oyunu, tesadüfü sanatın uyarıcıları olarak benimsemektir.

Daktilus (Yun. daktylos = parmak kelimesinden gelme): Antik vezinde vv biçiminde (iki vurgulu) mısra ayağı.

Dedektif Romanı (Alm. Dedektivroman): Polis romanının özel bir çeşidi: Bir cinayetin ortaya çıkarılışını ve cinayetin hikâyesini değil, onu ortaya çıkaran kişiyi esas alır.

Dekadens Edebiyatı (Alm. Dekadenzdichtung; Fr. düşüş anlamında): Burjuva döneminin çökmekte oluşu bilinciyle yaratılan bir kriz edebiyatı. Tanıtıcı özelliği pesimizm, dünya derdi, yalnızlık eğilimi, sarhoşluğa ve acı veren zevklere susama. 1890’ların başında Viyana Empresyonistlerinde ve Yeni Romantiklerde izleri görülür.

Deneme (Alm. Essay; İng., Fr. deneme): Montaigne’nin yerleştirdiği bir edebi tür. Kısa, anlaşılır ama çokyönlü, edebi ve en önemlisi bireysel düşünce yazısı.

Deneyci Edebiyat Bilimi (Alm. Empirische Literaturwissen-schaft): Eserlerin estetik kalitesiyle değil, sadece iletişimsel işlevleri ve koşulları ile ilgilenen ve deneyci sosyolojinin araştırma metotlarını eserlere ve alımlamalarına uygulayan edebiyat anlayışı.

Destan (Alm. Epos; Yun. söz, mısra, anlatı): Uzun manzum anlatı. Bir kavmin, bir milletin hayatında yer eden önemli kişileri ve olayları çoğu zaman masalsı bir abartmayla işleyen bu en eski anlatı türü, hem sözlü hem de yazılı edebiyatta örnekler vermiştir.

Deus Ex Machina (Lat. Makine ile [gökten inen]): Önceleri dramda düğümün, olayların akla yatkın tabii gelişimiyle değil de ani ve dışardan adeta tanrının ya da mutlakiyetçi bir kralın müdahelesiyle çözümlenmesi. Giderek edebiyatın her alanında ani ve mantıki bir gerekçe olmadan çözüme varılması.

Devlet Romanı (Alm. Staatsroman): İdeal toplum ve devlet yapısını çoğunlukla ütopya halinde konu alan roman çeşidi.

Diafora (Yun. farklılık): a) İki şeyin farklılığını dile getirmek: Tek ümidim, ümitsizliğimdir. b) Bir kelimeyi anlamını değiştirerek tekrarlamak: Başkasının mutluluğu, benim mutluluğumdur.

Dionistik (Alm. Dionysisch; Antik şarap tanrısı Dionisos’un adına dayanarak): Sınır, ölçü tanımayan, coşkulu bir hayat tarzını benimseyen kişilik yapısı ve bunun dünyanın, evrenin özüyle birleşmesi.

Diyalog (Alm. Dialog; Yun. ikili konuşma): İki ya da daha çok kimse arasında sürdürülen konuşma. Olay ve karakterlerin gelişimini göstermeye yarayan bir sanat aracı.

Diyaloglaşma (Alm. Dialogizität): Bir söylem ya da metin içerisinde, birbiriyle uyuşmayan sosyal ya da düşünsel bakış açılarının bir arada dile gelmesi.

Doğaçlama (Alm. Improvisation; Lat. önceden tasarlanmamış): Hazırlıksız, düşünmeden, içine doğma sonucu.

Dolaylama (Alm. Periphrase): Dolaylı yoldan anlatma. Bir kişi ya da nesneyi özelliklerini sıralayarak anmak, örneğin Atatürk için çağdaş Türkiye’nin kurucusu… Retorik ve stilistikte bir kelimenin yerine onun tanımını vererek kalıplaşmış, aşınmış anlatımdan sıyrılmak. Bazı çirkin sözleri kullanmaktan kurtulmak amacıyla güzel adlandırma (Euphemismus) olarak da kullanılır. Mesela mezar yerine ebedi istirahatgâh, savaş yerine savunma vb.

Dramaturji (Alm. Dramaturgie)1) Tiyatro oyununun kompozisyon ilkeleri. 2) Onun etki kurallarının ve tekniklerinin teorisi. 3) Uygulamada: Bu işi yerine getiren kişi demek olan dramaturgun görevi.

Durağan Dram (Fr. drame statique): Yüzyıl dönümü Sembolizm tiyatrosu için Maeterlinck’in bulduğu ad. Bu tiyatronun özellikleri, kahraman–diyalog ve olayı psikolojik bir zemine oturtmadan, günlük hayatın akışı içinde gizli kader güçlerini ortaya çıkararak insanı bu güçlerin kuklası gibi göstermek.

Duyguluk Akımı (Alm. Empfindsamkeit): Almanya’da 1740– 1780 yılları arasında, Aydınlanma’nın akılcılığına karşı tepki halinde gelişen bir edebiyat akımı.

Dünya Edebiyatı (Alm. Weltliteratur): Goethe’den kaynaklanan bu terim hem nitelik hem de nicelik yargısıdır. Bir yandan dünya uluslarının en değerli edebiyat ürünlerinin toplamını, öte yandan da edebiyat alanında dünyada mevcut her eseri içine aldığı düşünülebilir.

Edebi İmge (Alm. poetisches Bild): Poetik imgeler içeren, eğretileme (metafor) ve benzetme için kullanılan genel bir terim.

Edebiyat Bilimi (Alm. Literaturwissenschaft): Dilbilimle birlikte filolojiyi oluşturur. Edebiyatı konu alan bir bilim dalıdır, edebiyat tarihi ve edebiyat bilgilerinden oluşur.

Edebiyat Dili (Alm. Literatursprache): Edebiyat eserlerinin dili, dolayısıyla bu eserleri yaratan dildir. Dilin işlenmiş, zengin bir üst düzeyini oluşturur, yazı diline dayalıdır. Edebiyat dili gelişmiş bir kültür biçiminin bir öğesi ve belgesidir.

Edebiyat Eleştirisi (Alm. Literaturkritik): Bir edebiyat eserinin eleştirici gözle incelenip değerlendirilmesi. Aslında büyük bir sorumluluk bilinci gerektiren edebiyat eleştirisi, eleştiri ölçütlerinin ve değerlerinin sulandırılması, kişisel ilişkilerin ve duygusallığın etkisi altında yargılara varılması halinde amacından saptırılmış, güvenirliği kaybolmuş bir uğraş niteliğine bürünebilir.

Edebiyat Sosyolojisi (Alm. Literatursoziologie): Edebiyatla toplumun karşılıklı etkileşimini aydınlatmaya çalışan ve edebiyat biliminde 1900’lü yıllarda ortaya çıkan bir buluş doğrultusu. Edebiyatın toplum hayatındaki rolü ve edebiyatın toplum şartlarından etkilenişi konusunda yoğunlaşmıştır.

Edebiyat: Sanatlı yazın ürünlerinin tümü.

Edebiyat-ı Cedide: Servet–i Fünun dergisi yazarlarının, Batı’ nın çağdaş edebiyat gelişimini izleyen yenilikçi yazarlarının ekolü.

Edebiyatın Bağımsızlığı Anlayışı (Alm. Autonomieästhetik): 19. yüzyıl başında edebiyat olgusunu bağımsız, başka söylemsel ve diğer uygulamalardan ve değer ilişkilerinden ayrı toplumsal eylem alanı olarak görme. Edebiyat dışı amaçlardan arınmış, özgür bu edebiyat anlayışı, edebiyatta özel bir bilgi, sezgi ve yazarda yaratıcı bir dâhi görme eğilimindedir. Seçkinci edebiyatla kitle edebiyatı ayrımını önemser ve 20. yüzyılda New Criticism’de (Yeni Eleştiricilik), metne bağlı açımlamalarda yeniden güncelleşir.

Efsane (Alm. Sage): Yer, zaman ve tarihi bir ad üzerine anlatılagelen masalımsı öykü, söylence.

Eğitim Romanı (Alm. Erziehungsroman): Gelişim ve oluşum romanına yakın bir roman çeşidi. Bir insanın eğitim sürecini konu alır; dış etkilerin, yani eğitici güçlerin, kişi, çevre ve bilim–sanat gibi güçlerin eğitimdeki etkisini vurgular.

Eğlencilik Edebiyat (Alm. Trivialliteratur): Kolay anlaşılır, sürükleyici, sıradan edebiyat. Kalıp ifadelere itibar eder.

Eğretileme–İstiare (Alm. Metaphor): Anlatımda değişiklik ve pekiştirme sağlar; kelimelerin günlük gerçek anlamları dışında aktarmalı anlamda kullanılmaları sanatıdır. Alışılmış, geleneksel eğretilemelerin yanı sıra cesur, özgür eğretilemeler de vardır.

Eğretilemelerin Etkileşim Kuramı (Alm. Interaktionstheorie der Metapher): Eğretileme kuramlarından olan etkileşim kuramı, eğretilemeli konuşmanın edimsel (pragmatik) bağlamını vurgular. Bir konuşmanın eğretilemeli (mecazi) olup olmadığı, buna göre, ifadenin konusal bağlamından anlaşılır. Eğretilemelerin etkileşim kuramı, eğretilemelerin oluşturduğu imgeselliğin dinamik, şaşırtıcı öğesini vurgular.

Eksilti (Alm. Ellipse): Bir cümlenin anlam bütünlüğüne zarar vermeksizin bir kelimesini bilerek ya da farkına varmadan eksik bırakmak. Çoşkulu anlatımda, duyguları doğrudan dışa vurma eğiliminde sık sık ortaya çıkar.

Ekspresyonizm (Alm. Expressionismus; Fr. “ifade”den): Dışavurumculuk. Almanya’da 1910–1925 yılları arasında kendini gösteren ve bütün sanat dallarını etkileyen bir sanat devrimidir. Başkaldırma, değişim ve aşırılılık sloganlarıyla ortaya çıkmış, edebiyatta insanın tamamıyla teknikleşmiş bir dünyada kendini kurtarmasını, yeni ve mutlak değerlere, normlara kavuşmasını savunmuştur. Sanatla politikayı, ahlakla estetik varsayımları bağlayarak geçmişin üstesinden gelmeyi denediği için kısa zamanda coşkusunu kaybetmiş ve kendi içindeki birçok çelişkiyle sönüp gitmiştir.

Elegantia (Lat. Seçilmişlik, incelik): Antik hitabet sanatında net, somut, berrak ifade tarzı. Hümanizm ve Barok dönemlerinde Antik üslubu örnek alan yazarların tarzı.

Empresyonizm (Alm. Impressionismus; Fr. izlenim sanatı anlamında): Aslında bir resim terimi. Edebiyatta (1890– 1910) nesnel dünyanın, algılayan kişinin anlık izlenimi olarak yansıtılması ilkesine dayalı, Natüralizm karşıtı bir akım.

Epigraf (Alm. Motto): Bir metnin, bir eserin başına konmuş, ekseriya edebi bir metinden alıntı ya da özdeyiş.

Epik (Alm. Epik): Anlatı türlerinin (destan, roman, hikâye, masal, fabl, idil, novel vb.) tümünün yer aldığı sınıf. İnsanın iç ve dış dünyasını bir anlatıcının bakış açısından ve olmuş bitmiş şeyler olarak dile getirme sanatı.

Epik Tiyatro: E. Piscator ve B. Brecht’in, “Aristotelesçi olmayan” tiyatro anlayışı. Bir olayın anti–illüzyonist temsilidir ve illüzyoncu etkiyi epik işleme araçlarıyla sağlar. Ulaşmak istediği mesafe ve düşünmeye davettir ve buna bildik şeylerin yabancılaştırılmasıyla ulaşır.

Epifrase (Alm. Synonyme): Kökeni farklı, anlamca yakın, hatta aynı anlamda kelimeler. Bakmak–görmek, duymak– işitmek gibi.

Epizot (Alm. Episode; Yun. Koronun girişinden sonra gelen anlamında): Romanın, destanın, dramın esas olayına giden ve onunla bütünleşen yan olay.

Estetik (Alm. Ästhetik; Yun. duyulara ilişkin bilim dalı): Felsefenin bir alanı. Tabiatta ve sanatta güzel öğretisi. Edebiyatın niteliği, biçim ve yasaları bağlamında estetik, poetiğin bir alanıdır.

Eşdeğerlilik (Alm. Äquivalenz): Yapısalcı edebiyat teorisinde Jakobson’un edebi konuşmanın tanıtıcı özelliği olarak nitelediği birbirini izleyen öğelerin (bir trilojinin dizelerinden bölümlerine kadar) aynı değerde oluşu.

Eşzamanlılık–Artzamanlılık (Alm. Synchronie–Diachronie): İncelemede zaman esaslı farklılık. Eşzamansal inceleme yöntemi objenin yapısını belli bir zamanda ele alırken artzamansal inceleme bunu zaman akışı içindeki değişimlerini sorgulayarak yapar.

Ezoterik (Yun. esoterikos = iç, dahili): Yetenekli ya da elit bir grubun anlayacağı, salt hevesli olanlara bir şey söylemeyen öğreti ve yazılar.

Fabl (Alm. Fabel; Lat. Hikâye): Eğlenceli, ders veren hayvan hikâyesi. İnsan özelliklerini belli hayvanlara atfederek yazılmış çoğunlukla eğitici veya hicvedici hikâye.

Fecr–i Ati: 1908’den sonra yeniden yayımlanmaya başlayan Servet–i Fünun dergisinde yazmaya başlayan genç yazarlara verilen ad. 1909’da bir bildiri yayımlayarak çığırlarına “geleceğin şafağı” anlamında bu adı verirler. Köprülü, Refik Halit Karay, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Yakup Kadri Karaosmanoğlu başlıca temsicileridir.

Fin de Sièce (Fr. yüzyılın sonu): Edebiyat tarihinde (19. yüzyıl sonunda) Burjuva değerlerinin endüstri devrimiyle yok olacağı sezgisini taşıyan kötümser bir dönem.

Figür (Alm. Figur)1) Söz sanatlarında estetik kaygılar ve etkiyi artırma amacıyla alışılmış dil geleneğinden uzaklaşma. Bu anlamda söz figürleri olduğu gibi, düşünce figürleri de vardır ve her ikisinde de alışılmış ifadeden uzaklaşma söz konusudur. 2) Kurmaca metinlerde “kişi”.

Filoloji (Alm. Philologie; Yun. Philos = Söz, kitap): Edebi eserlerin ve onların ardındaki kültürel ve sosyal fonun anlaşılmasına ve iletilmesine çalışan bilim dalı; modern dünyada edebiyat bilimi ve dilbilimi çalışmalarının ortak paydası.

Formalizm (Alm. Formalismus): Biçimcilik; Rusya’da 1915– 1930 arasında görülen ve o dönemin Avantgardisleri sayılanların edebiyat ve sinema sanatı tezi.

Fragman (Alm. Fragment; Lat. Parça): Yarım kalmış, tamamlanmamış ya da yazarı tarafından bilinçli olarak tamamlanmamış biçimde, yani yarım yaratılmış eser. Özellikle Romantizmin sanat felsefesine çok uygun düşen fragman tarzı, düşüncenin sonsuzluğu karşısında duyuların yetersizliği ilkesine dayanıyordu.

Frekans (Alm. Frequenz): Anlatım Kuramına G. Genette’in yerleştirdiği bir terim. Olayların gerçekte görüldüğü sıklığıyla anlatıdaki sıklığı arasındaki ilişkiyi belirler. Bir kerelik bir olay tek olarak (singulativ) veya çok kereler (repetitiv) anlatılabilir, genellikle de aynı eser içinde bu ilişkinin iki türüne yer verilebilir ama biri daha yaygındır.

Fütürizm (Alm. Futurismus; Lat. gelecek sözüyle ilgili): Gelenekçiliğe protesto olarak 1909–1912 yıllarında bildirilerde ortaya çıkan Filippo Tommaso Martinetti’nin başlattığı bir çığır. Akılcılığa karşı bir tutumla dinamizmi, çağdaşlık ülküsüyle savaşı, eylemi, kahramanlığı göklere çıkarıp sonunda faşizmle birleşmiştir. Cümle yapısında yıkıcılık, kelimelerin özgürlüğe kavuşturulması, şiirde “ben”in yok edilmesi gibi ilkelerle çalışmıştır.

Garipçiler: 1941’de yayımlanan Garip başlıklı eserde şiirleri toplanan Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat üçlüsü. Özellikleri: Edebiyatta biçimciliğe, duygusallığa karşı çıkıp söyleyiş güzelliğini temel saymaktır.

Gazel: Divan edebiyatında en yaygın nazım biçimi. 5–15 beyitten oluşur. İlk beyiti (matla) kendi içinde kafiyelidir. Son beyitte şairin adı bulunur. Gazellerde konu birliği şart değildir.

Gerilim (Alm. Spannung): Nesirde ve tiyatroda merak ve ilgi uyandırmak amacıyla gerçekleştirilen heyecan.

Gelişim Romanı (Alm. Entwicklungsroman): Bir insanın ruhsal ve fiziksel gelişimini, kişiliğin olgunlaşma sürecini, bunu hazırlayan dış etkileri ve ulaştığı olgunluğu konu alan roman çeşidi.

Gestalt Estetiği (Alm. Gestaltästhetik): O. Walzel’in psikolojiye kazandırdığı ‘gestalt kuramı’ndan türetilmiş bir edebiyat bilimi terimi. Biçim ile içerik ikiliğinin, her ikisini birden kapsayan ‘gestalt’ terimiyle aşılması gerektiği düşüncesine dayanır.

Gevşek Yapı İlkesi (Alm. atektonische Aufbauprinzip): Açık biçimde (offene Form) yer alan her bir ünitenin özel değeri olduğu görüşüyle, bütünün organik birliğinin ve mükemmelliğin aranmaması.

Gezi Notları (Seyahatname): Gezi ve gezi izlenimlerinin kaleme alınışı. Gezi notlarının edebi değeri olabilir.

Gölge Oyunu (Alm. Schattenspiel): Kukla oyununun iki boyuta sığdırılmış özel bir tarzı, Türklerde Karagöz.

Grotesk: Aslında İtalyancada (Grotten’deki) bir duvar resminden gelir ve Grotten resimleri tarzında demekti. Bitkisel ve hayvansal öğelerden oluşur; okuyucuyu giderek dünyaya yabancılaştıran ve onu eğlenceli hayali bir alana götüren, içinde esrarengiz, tekin olmayan güçlerin egemenliğinin yansıdığı, aslında bir araya gelemez gibi görünen şeylerin, mesela trajikle komiğin, adilikle yüceliğin bir oyun havasında birleştirildiği biçimsizliliğin biçimi, tabiata aykırılığın tabiiliği anlamına gelir (Dürrenmatt’ınFizikçiler dramında olduğu gibi).

Güdümlü Edebiyat (Alm. Tendenzdichtung; Lat. amaç, niyet): Sanat dışı bir amacı ön plana alıp sanatsal biçimlemeyi bu amaca araç yapan edebiyat.

Güdümlülük (Alm. Engagement): Bir yazarın dünyayı değiştirebilme ümidiyle yaratıcılığını politik, sosyal, dini ya da ahlaki bir amacın hizmetine adaması.

Günce (Alm. Tagebuch): Yaşantıların kişisel monolog tarzında içten geldiği gibi günü gününe not edilmesinden oluşan ve bu notların sahibi hakkında güvenilir biyografik bilgi niteliği taşıyan yazıların tümü.

Güzel Adlandırma (Alm. Euphemismus): Kaba, sarsıcı deyişlerden kaçınarak dinleyenin kötü tepkisini önlemek için ince deyişler kullanma, güzel buluşlardan yararlanma sanatı. Mesela ölmek yerine ruhunu teslim etmek; mezar yerine ebedi istirahatgâh kullanmak.

Hece Vezni (Alm. Silbenzählende Versprinzip): Mısraların belli hece sayısına dayandığı vezin.

Hexametre (Alm. Hexemeter): Altı birimli Antik vezin.

Hiciv (Alm. Satire; Lat. satura’dan): Bir tür değil, bir tutumdur; edebiyatın her türünde ortaya çıkabilir ve neşeli alaydan somurtkan melankolik bir sarsıntıya kadar çeşitlilik gösterir. Amaç, ters bir dünyanın sergilenmesi, bireyle toplumun bozukluklarının ortaya konmasıdır.

Hiciv Romanı (Alm. satirischer Roman): Temel anlatım tutumu hiciv olan roman.

Hümanizm (Alm. Humanismus): İtalya’da başlayıp 15.–16. yüzyıllarda Avrupa’da yayılan, Antik Yunan–Roma kültürünün yeniden canlandırılması, yaşama sevinci, akılcılık, insancıllık ilkelerini benimsemesi gibi özelliklerle belirlenen bir edebiyat ve kültür akımı.

Hypotaks (Alm. Hyptaxe): Temel ve yan cümleciklerin sanatlı biçimde iç içe yerleştirilmesiyle kurulan cümleler.

İrrasyonalizm (Alm. Irrationalismus; Yun. akla aykırıdan): Duygu, sezgi, içgüdü, rüya, hayal vb.’de, yani aklın kavrayamayacağı şeyde bilginin kaynağını gören felsefe anlayışı.

İçerik (Alm. Inhalt): Biçimi yani ‘nasıl’ı dolduran, onun içinde yer alan şey, anlatılabilir olan (malzeme, motif vs.).

İçkin Okuyucu (Alm. Impliziter Leser): W. Iser’in etki estetiğinde adı geçen, bir metni okuma edimi sırasında gerçekleşecek okuyucu rolü, yani metnin içerdiği ve yazarın öngördüğü tüm düşünsel eylemleri algılayacak okuyucu.

İç Monolog (Alm. Innerer Monolog): Anlatı kapsamında yer alan bir figürün ruh varlığının doğrudan doğruya ama onun ağzından söze dökülmeksizin, onun düşünceleri hatıraları, çağrışımlarıyla ve bilinç akımı tarzında kendi kendine konuşmasına tanık olurcasına anlatıma aktarılması.

İkincil Yazın (Alm. Sekunderliteratur): Edebi eser üzerinde yazılmış olanlar.

İmaj (Alm. Bild): İmge. Yoğunlaştırılmış bir içeriği olan ve yorumlamaya, açıklamaya elverişli, çok katlı bir anlatım. İmajda kelime, bir dil göstergesi olma özelliğini aşarak düşünme ve hissetmeyi harekete geçirici simgeselliğin açıklığına ulaşır ki stilize etme ve edebileştirme de buna dayanır.

İman Tazeleyici Edebiyat (Alm. Erbauungsliteratur): Din duygularının canlanması, tazelenmesi, manevi tatmin amacı ile yazılmış dini konulu eserler. Daha sonra belli bir siyasal ülküye bağlılığı pekiştirmek amacını güden eserler için de aynı terim kullanılmıştır.

İmge Alanı (Alm. Bildfeld): Eğretileme (mecaz) ve eğretileme bileşiklerinin alışılmış dilsel ve edebi, açık ve çeşitlemeli imge gruplarına ait olması. Odak eğretilemeler demek olan karmaşık imge alanlarının anlamı ve anlam tarihi çoğunlukla, insanın dünyayı ve kendini algılayışının toplum ve kültür tarihi temelleridir.

İroni (Alm. Ironie; Yun. Ters yerleştirme anlamında): Bkz. tersinme.

İşçi Edebiyat (Alm. Arbeiterdichtung): Konularını ve malzemesini işçi dünyasından alan eserler. 1)Alman edebiyatında 19. yüzyıl ortalarında Herwegh ve Freiligrath’dan başlayarak Natüralizm ve Ekspresyonizmde doruğa varan bir edebiyat çeşidi. 2) İşçilerin yarattığı edebiyat: 20. yüzyıl başında Almanya’da, 2. Dünya Savaşı sonrası özellikle Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde gelişmiştir.

İşlev Çözümlemesi (Alm. Funktionsanalyse): P. Bürger’in edebiyat sosyolojisine getirdiği bir terim. Edebiyatın belli bir toplumdaki işlevlerini ve işlev değişimini araştırmaya dayanır.

İtirafname (Alm. Bekenntnisdichtung): Kişisel yaşantının doğrudan dile getirilmesini öngören edebiyat çeşidi. Goethe’nin yaşantı edebiyatında zirveye ulaştığı kabul edilir. Örnek: A. Augistinus, J.–J. Rousseau ve Tolstoy’un “İtiraflar”ı.

Kadın Edebiyatı (Alm. Frauenliteratur): Kadını ve kadın olmanın sorunlarını işleyen, kadın yazarların eserleri.

Kadın Üslubu (Fr. é criture féminine): Fransız feminist kuramında, erkeksi üsluptan farklı olduğu savunulan kadınsı yazma tarzı ki kadın yazarların eğilimli olduğu konulardan çok onların dil ifade tarzında psikanaliz görüşlerine dayanarak başkalık görür.

Kafiye (Alm. Reim; Fr. rime): Uyak, mısra sonlarında ses benzerliği.

Kahraman (Alm. Held): Anlatı ya da tiyatro edebiyatında odak figür, başrol.

Kalıp (Alm. Klische; Fr. basma, matbaa çubuğu): Çok kullanılmış, aşınmış deyim ya da düşünce ve anlatım şeması, yavan taklit.

Kara Mizah (Alm. Schwarzer Humor): Sinik etki bırakan, aksi, kinayeli bir edebiyat çeşidi. Mizahtaki olumlu, anlayışlı ve gülümseyen o temel tutumu sözde tabii bir jestle birleştirerek insancıl olmayanın, kötü olanın, oyunla ciddiyetin tuhaf bir biçimde karıştığı grotesk etki sayesinde ortaya çıkarır.

Kara Romantizm (Alm. Schwarze Romantik): Avrupa Romantizmi içinde tekyanlı olarak gizli korkular, rüyalar ve sayıklamalar, hortlaklar, doğaüstü yaratıklar vs. gibi akıldışı konulara yer veren bir eğilim.

Karikatür (Alm. Karikatür, İt. Yükselmek, doldurmak): Kişilerin ya da nesnelerin karakteristik özelliklerinin abartılarak yani bütüne olan oranlarını uyumsuza götürerek yansıtıp gülünç ya da eleştirici, hicivci bir etki uyandırmak.

Karmaşık Zamanlama (Alm. Anachronie): Olayların, gerçek zaman sırasıyla anlatım sırasını karıştırmak.

Karnavallaştırma (Alm. Karnavalisierung): M. Bahtin’in diyaloglaştırma kuramına göre: Monologcu bir kültürün veya edebiyatın, akrabalık, tuhaflık, kötü evlilik ve dünyevilik süreçleri yoluyla diyaloglaştırılması ve dengelenmesi.

Karşıt Anlam (Alm. Antithese): Karşıt kavramların bir araya getirilmesiyle yapılan söz sanatı. (Örn. Deniz uyuyor, kör talih vb.)

Kaside (Ar. Kaşida): Divan edebiyatı övgü şiiri, 30–99 beyitli olur: Bölümleri: 1) Başlangıç: (Nesip, teşbig) Kasidede konu sevgi, sevgili, doğa vb. 2) Övgü (kasit): Asıl övülmek istenen kişinin övüldüğü bölüm. 3) Fahriye: Şairin övüldüğü bölüm. 4) Tegazzül: Bir gazelin katıldığı bölüm.
5) Dua: Övülen kişi için edilen dua.

Kaynak (Alm. Quelle): Yazarın işlediği konunun nereden geldiği, kökeni.

Kaynak Metin (Alm. Ausgangstext): Çeviribilimde başka dile çevrilecek orijinal metin için kullanılan terim.

Kısa Öykü (Alm. Kurzgeschichte): Kısa anlatı.

Kişisel Roman (Alm. Personaler Roman): Anlatıcısı olmayan ve anlatıcı, karakterler arkasına gizlendiği için, kendi kendine anlatılır izlenimi bırakan roman. Burada okuyucu, yansıtılan dünyayı bir roman figürünün bakış açısından görür, adeta onun maskesine bürünür.

Kitap Tanıtımı (Alm. Rezension; Lat. Recensere = İyice incelemek): Edebiyat, tiyatro, sinema, televizyon programları, konser ve bilim kitaplarını gazete ve dergilerde incelemek ve değerlendirmek.

Klasik (Alm. Klassisch; Lat. Sınıf): Değer yargısı, birinci sınıf: Zaman ve mekân kavramlarını aşan, evrensel.

Klasisizm (Alm. Klassik): Edebiyat ekolü: Goethe’nin İtalya gezisinden (1786) Schiller’in ölümüne (1805) kadar süren, akıl–duygu dengesini, kişiselle evrenselin birleştirilmesini, insancıllığı, kişilik eğitimini amaç edinen bir akım. İyi, hâkiki, güzel gibi insanlık ereklerini dile getiren semboller yaratmış, vücut–ruh, tabiat–sanat, gönül–akıl uyumunun estetik yaratıcılığının eğiticiliği sayesinde gerçekleşebileceğine inanmıştır.

Kolaj (Alm. Collage; Fr. yapıştırma): Resim alanından gelme bu terim, hazır ünitelerin bir araya getirilmesiyle yeni bir kompozisyon oluşturma demektir. Burada her bir unsur, sembol niteliği taşıyan bir bütün içinde organik bir yapı öğesi kazanır.

Kolaya Kaçma (Alm. Eskapismus; Lat. Kaçamak): Çelişkilerle dolu gerçeklikten kaçıp toz pembe gösterilen, sözde problemsiz bir hayal gerçekliğine sığınma. Her şeyden önce eğlencelik edebiyatın (Triviallit.) belirleyici özelliği.

Komedi (Yun. “kosmos”: Şarkı, sonradan güldüren oyun, Alm. Lustspiel): Antikitede Dyonissos şenliklerinden kaynaklanmış bir oyun çeşidi: Kişilerin, ilişkilerin gülünçlüğünün gün ışığına çıkarılmasını amaçlar. Güldürücülüğünü komik durumlarla, abartılmış tipik karakterlerle veya görünürde çözümsüz problemlerin şaşırtıcı çözümleriyle ve esprilerle sağlar, komedi çeşitleri de buna göre adlandırılır: Karakter komedisi, entrika komedisi vb.

Komparatistik (Alm. Vergleichende Literaturwissenschaft): Karşılaştırmalı edebiyat bilimi.

Koşutçuluk (Alm. Parallelismus): Bir üslup aracı olarak art arda gelen cümle ve cümle bölümlerinde kelimelerin aynı zamanda eşanlamlarını vermekle, pekiştirmek amacıyla simetrik yerleştirilmesi.

Köy Edebiyatı (Alm. Dorfgeschichte): Köyü ve çiftçi çevresini konu alan edebiyat.

Kronik (Alm. Chronik; Yun. Zaman belirleme): Tarih olaylarının zaman sırasına göre tespiti demektir. Aile kroniği, soy kroniği şekliye Ortaçağ edebiyatında karşımıza çıkar.

Kurgu (Alm. Aufbau): Edebi eserde yapı öğelerinin bileşimi ve bunun gerçekleşmiş hali. Dış kurgu: Bölüm, perde, kıta vb. İç kurgu: Konunun gelişim çizgisi; dil kurgusu ise ritm, kelime seçimi vb.’dir.

Kurgu İlişkileri (Alm. Strukturhomologie): İki farklı alan kurgusunda benzerlik, ilişki. Mesela Toplum yapılarıyla edebi eser kurguları, sosyal grupların hayal gücü dünyalarıyla eser kurgusu, keza farklı toplumlarla alanlar (Feld) arasındaki benzerlik ilişkisi (ekonomi ile kültür alanları arasındaki güç yapısı ilişkisi).

Kurmaca: (Lat. Fiktio: Bulma, uydurma; Alm. Fiktion): Gerçek gerçekliğe uyma iddiasında olmayan yani “mümkün” ve “muhtemel” olanı anlatan veya oynayan eserler. İngilizcede “fiction” anlatı türüyle eşanlamlıdır ve asıl sınıflandırma konuya göre değişir: “Sciene fiction”, “Mystery fiction”, “Pulp fiction” gibi.

Kurmaca Dünya: Bir yazarın hayalinde kurduğu ve kurmaca nesir bir eserde anlattığı, figürleri, olayları gerçek gerçeklikle değil yazarın o gerçeklikten süzüp çıkardığı gerçeklikle ilişkili dünya.

Kurmaca Gerçeklik: Edebi eserde gerçek gerçekliğin, yazarın yaratıcı gücü sayesinde dönüştüğü yeni bir gerçeklik.

Küçük Öykü (Alm. Kurzgeschichte; İng. Ame. Short story): Sıradan gibi görünen bir olayı ilginç kılarak kısa bir anlatı halinde işler. Başı ve sonu açık olarak nitelendirilen küçük öyküde kesin bir başlangıç ve bitiş yoktur.

Leitmotiv (Alm. Leitmotiv): Aslında bir müzik terimidir ve özellikle kişileri, nesneleri karakterize eden, tekrarlanan motif anlamındadır. Edebiyatta sık sık tekrarı bir çeşit karakterize edişe ya da hatırlatmaya yarayan motif, durum, formül ya da nesne demektir ki, aynı zamanda bir kurgu aracı anlamı da taşıyabilir. Mesela nesne semboliğinde olduğu gibi.

Makame (Ar. Makama = Önceleri soy toplantısı anlamında): Sonraları o toplantıda yapılan konuşmalar ve nihayet edebi hitabet): Arap edebiyatında, serbest nazım ve ritmik nesir tarzında yazılmış, nadir kelimelere, edebi alıntılara ve araştırmalara itibar eden anlatı.

Malzeme (Alm. Stoff): Yazarın kişisel ve sanatsal eğilimleri sonucu seçtiği somut ve nesnel gerçeklik elemanları. Bunlar sanat eserinde motifleştirme süreci içinde ilk edebi işlemi yaşar.

Manierizm (Alm. Manierismus): Özenti, anlatımda yapmacıklık eğilimi.

Masal (Alm. Märchen): Zamanı ve yeri belirsiz, tuhaf, olağanüstü olayların bir bütün oluşturacak biçimde anlatıldığı bir edebiyat türü. Aslında sözlü edebiyata aitse de sonraları, özellikle Romantizmde ve türevi devirlerde sanatlı masallar (Kunstmärchen) yazılmıştır.

Metalepse, Metalepsis: Metanominin bir tarzı: Sonucun öncesiyle yer değiştirmesi: Ölüm yerine mezar gibi.

Mektup (Alm. Brief; Lat. Kısa yazı): Mektup yazma kültürü Antik edebiyatta vardı, sonra 18. yüzyılda Almanya’da Duygululuk akımında dostluğun bir değer oluşuyla gelişti. Klasisizm ve Romantizmde kişisel haberlerle felsefe, bilim ve sanat görüşlerinin bir arada ifadesi anlamını kazandı. 20. yüzyılda giderek önemini kaybetti.

Mektup Roman (Alm. Briefroman): Bir roman biçimi. Ben anlatımın bir çeşitlemesi olarak mektup yazan bir ya da birden çok kişinin anlatıcı rolünü üstlenmesi.

Melez Kurgu (Alm. Hybride Konstruktion): Gramer ve üslup özellikleri konuşanın konumuna atfedilebilen, ama içkin olarak başka bir ‘sözlü ideolojik’ konumu ele veren ifade (M. Bahtin’in Diyaloglaşma Kuramında olduğu gibi).

Merdiven (Alm. Klimax; Yun. Merdiven): Kelimelerin ya da cümlelerin etkiyi güçlendirmek amacıyla derece derece pekiştirerek ya da etkiyi zayıflatmak için son derece yumuşatarak sıralanması (antiklimax). Mesela: Para kaybetmek, bir şey kaybetmektir, şeref kaybetmek çok şey kaybetmektir; cesaret kaybetmek her şeyi kaybetmektir.

Metinlerarasılık (Alm. Intertextualität): İster edebi ister teknik hiçbir metnin dışa kapalı olmadığı görüşüyle edebi metin dokusuna hem edebiyat alanından hem de başka alanlardan metin parçaları katılabileceğinin, böylece de dilin bütüncül bir deney (Unviversalexperiment) olma niteliğinin ortaya konması.

Metin Eleştirisi (Alm. Textkritik): Manevi bilimler, hukuk ve ilahiyat alanına ait hakikiliği kesin olmayan metinlerin eleştirisel incelemesinde kullanılan filolojik metot.

Metin (Alm. Text): Edebiyat biliminin çeşitli anlamlarda kullandığı odak kavram. Edebiliğin tartışmalı olduğunun kabul edilişinden bu yana her türlü yazılı şey anlamında eser yerine kullanılmaktadır. Dilbilimde ise, kullanılan dilin bir birimi, tümcelerden ibaret olmayan, ancak tümcelerle gerçekleşen anlambilimsel bir birim olarak ele alınır. Tümcelerin birbiriyle bağlanarak bir metne dönüşmesi demek olan metinselliğin (Textualität) gerçekleşmesi için metinin bağdaşıklılık (Kohäsion), tutarlılık (Kohärenz), niyetlilik (Intensionalität), benimsenebilirlik (Akzeptabilität), bilgi aktarıcılık (Infomativität), durumsallık (Situationalität) ve metinlerarası ilişki (Intertextualität) gibi, özellikleri.

Metne Bağlı Yorumlama (Alm. Werkimmanente Interpretation): Bir edebiyat analizi ve eleştirisi biçimi. Ek bilgilere (edebiyat dışı, mesela sosyolojik, tarihi, felsefi vb. şartları hesaba katmak gibi) gerek duyulmaksızın metnin içinde kalarak ve metni yine metnin kendisine dayanarak anlama ve değerlendirme yöntemi. Burada edebi eserin salt dil ürünü oluşu ilkesinden yola çıkarak, üslup, ritim, imaj, yapı vb. öğelerin araştırılması amaçlanır. Amerika’da New Criticism, Fransa’da Explication de texte ve Rusya’da Formalizmden esinlenmedir.

Metonomi (Alm. Metonymie; Yun. Değiştirerek adlandırma): Düz değişmece, mecaz–ı mürsel. İçerik açısından akraba olan ya da birbiriyle ilişkili kavramların yer değiştirmesiyle yapılan söz sanatı. (Mesela: Haşim’i okur musunuz? Bir bardak içer misin?)

Mısra: Şiirin her satırı, dize.

Mikroroman (Alm. Mikroroman): Çok küçük roman. Duyu organlarıyla algılanabilir küçük gerçeklik birimlerinin, art arda sıralanması esasına dayanır. Anlatıcı ‘ben’, psikolojik vb. yorumlara girmeksizin gördüklerini, duyduklarını küçük ayrıntılar halinde kaydeder. Natüralizmde saniye üslubu ile birlikte oluşmuştur.

Mimesis (Yun. Taklit etme): Aristoteles’in edebiyat kuramından gelme bir terim. O, edebiyatın temelinde tabiatı taklit etmeyi görüyordu. Edebiyat=Gerçekliğin ifadesi tanımı Rönesans ve Klasisizmde yeniden önem kazanmıştır.

Mistisizm (Alm. Mystik; Yun. Myein = Gözlerini kapamak): Dini tutumun özel bir biçimi. Erek, tanrıyla bir olma, ona ulaşmadır. Dinin kalıplarını aşarak belli yorumlarla çalıştığı için çoğu zaman engellemelerle karşılaşmıştır.

Monolog (Alm. Monolog): Kişinin kendi kendine konuşması. Nesir eserlerde figürlerin karşılaştıkları durumlar hakkındaki yorumlarını tasvirde yararlanılır. Düğüm monolog (Konflikt–monolog) çeşidi, eser kahramanının, olayların akışı içinde vardığı en önemli noktada karar vermek, kendiyle mücadele etmek, tartmak, seçmek hallerinde kendi kendine yaptığı konuşmadır.

Montaj (Alm. Montage): Filmde, şiirde, roman ve tiyatro eserinde uygulanan bir anlatım tekniği: Gerçekliğin çeşitli alanlarından alınma türlü parçaların doğrudan doğruya, biçimci görüşler esasında, bir araya getirilmesi. Amaç ya bir çeşit yabancılaştırma sağlamak ya da yeni bir bütünlüğe ulaşmak ve sarsmak, düşündürmektir.

Motif (Alm. Motiv; Lat. Harekete geçirici neden): Edebiyat eserlerinde tipik hale gelmiş, bu nedenle de soyutlanmış kalıpları gösterir. Mesela zengin kızıyla yoksul delikanlının aşkı ya da iki kadın arasında kalan erkek.

Müstehcen Yazın (Alm. Obszöne Literatur): Ahlaka aykırı bulunan, utanç duygusunu hiçe sayan, cinsel dürtüleri harekete geçirmeyi amaçlayan yazın.

Natüralizm (Alm. Naturalismus): 1880–1900 yılları arasında Avrupa edebiyatında görülen ve Realizmin sanatta objektiflik ve tabiata bağlılık ilkelerini tutarlı bir biçimde aşırılaştıran bir edebiyat akımı. Dünya görüşü yönünden Pozitivizmden kaynaklanmıştır ve insan tabiatını, tabiat bilimlerine dayanarak kalıtım, çevre ve tarihi şartların bir ürünü olarak yorumlamıştır.

Neologizm (Alm. Neologismus; Yun. Yeni+kelime): Yeni kelime türetimi.

Nouveu Roman (Fr. Yeni roman): 1950’lerde Fransa’da oluşan ve M. Butor, R. Pinget, N. Sarraute, Claude Simon vd. tarafından temsil edilen bir roman biçimi. Başlıca özelliği, geleneksel anlamda konu, figür ve tutarlılığa önem vermeyerek, henüz psikanaliz ve sosyolojinin egemenliğine girmemiş bir gerçeklik alanını sezgiler yoluyla fethetmek eğilimidir. Alman edebiyatında bu roman biçiminden etkilenen yazarlar M. Johnson, M. Walser, Th. Bernhard, Jürgen Becker’dir.

Novel (Alm. Novelle; İt. Yenilik): Aslında duyulmamış derecede yeni bir olayı işleyen kısa, yoğun, disiplinli bir kurgusu olan nesir anlatı türü.

Odaktan Uzaklaştırma (Alm. Dezentrierung): Fransız Yapısalcılığına karşı Derrida’nın getirdiği bir yapı modeli: Anlambilimsel faklılaşma hareketleri, sabitleştirilebilir ve her öğesi hiyerarşik düzenlenebilir bir odaklaşmayı dışlar tezine dayanmaktadır.

Okuma Tarzı (Alm. Lektüre): Yorumlamacı bir kavram olan ‘açıklama’nın (Interpretation) aksine ve yapısalcı bilimsellik idealinin aksine bu terim, Yapıbozuculuk’ta, metnin içinde sabit olmayıp okurun okuyuş tarzında değişen anlamı ifade eder.

Okur (Alm. Leser): Alımlama kuramlarının her biri kendi okur tipolojisini yaratmıştır ve buna uygun terimleri vardır: Kurmaca (fiktif okur) edebi metinlerde doğrudan hitap edilen, anlatıcının karşısında hayal ettiği okur; metnin içerdiği bütün anlam–düşünce–sanat boyutlarını anlayabilen okur; örtük (implizit) okur: Metin yapısı içine gizli yerleştirilmiş okur.

Olay (Alm. Handlung): Anlatı ve dramda işlenen olay, konu.

Olumlu Kahraman (Alm. Positiver Held): Toplumu ve onun idealini temsil eden, geleceğe yönelik örnek kahraman. Yükselen ve ilerleyen sınıfın temsilcisi olarak olumlu kahraman, Sosyalist Realizmin benimsediği bir roman ve dram kahramanıdır.

Olumsuz Kahraman (Alm. Negativer Held): Var olan ya da ulaşılmak istenilen toplum açısından “başarısız” sayılan kahraman: Harekete geçirici, etkileyici değil etki altında, pasif kahraman.

Oluntu (Alm. Episode): Yan olay niteliğiyle romanın ana olayına katılan, onunla bağlandığı halde kendi içinde bir birlik oluşturan bölüm, ikinci derecede olgu.

Oluşum Romanı (Alm. Bildungsroman): Gelişim romanının bir çeşitlemesidir. Kahramanın kültürle belirlenmiş bir çevrede öğrenme ve deneyimlerle düşünsel ve ruhsal yetileri yüksek, karakterli ve uyumlu bir bütün oluşturacak şekilde geliştirilerek belli bir kültür idealini gerçekleştirmesini işler. Alman edebiyatı tarihinde klasik örnekleri: Wieland’ın Geschichte des Agathon’u, Goethe’nin Wilhelm Meister’i, Hesse’ninDas Glasperlenspiel’i.

Ortak Simge (Alm. Kollektivsymbol): Yeni edebiyat sosyolojisinde bir görüş biçimi terimi. Bu sayede bir toplumun kendine özgü söylemleri hakkında bilgi, somut ve herkesçe anlaşılan bir şekilde, söylem sınırlarını aşmayı başaran bir değiş tokuş şeklinde anlaşılabiliyor.

Otobiyografi (Alm. Autobiographie; Yun. Kendi hayatını yazma anlamında): Özyaşamöyküsü: Kendi hayatını edebiyat katında anlatma. Örnek: Alman edebiyatında Goethe’nin Dichtung und Wahrheit’ı, Türk edebiyatında Aziz Nesin’in Böyle gelmiş Böyle Gitmez ve Yokuşun Başı kitapları.

Örtmece (Fr. Comouflage): Bir metnin gizli, her okuyucu tarafından algılanamayacak bir anlam düzeyine yerleştirilmesini ve böylece yasaklar, tabular, sansür kurallarından sıyrılmasını sağlayan edebiyat stratejileri.

Örtük Okur (Alm. Impliziter Leser): W. Iser’in etki estetiğinde, metnin okuma edimi sırasında oluşturulacak ‘okuyucu rolü’. Tutarlı bir şekilde alımlayan okuyucudan beklenebilecek metnin yapısı içine yerleştirilmiş düşünsel işlemlerin tümü.

Öz (Alm. Gehalt): Biçim içinde yer alan soyut (düşünsel) içerik.

Özdeyiş: Bkz. Aforizma.

Özenti (Alm. Manierismus): Üslup ve biçimi belirgin bir titizlikle amaç saymak; konuyu, özü ihmal etmek, anlatımda süse, gösterişe fazla önem vermek.

Özerk Estetik: (Alm. Autonomieästhetik): 1800’lerin başlarında edebiyatın bağımsız, her türlü uygulama ve diğer ilişkilerinden ayrı toplumsal bir sistem olarak yerleşmesiyle ortaya çıkan bir estetik program. Edebiyatı, edebiyat dışı her türlü hedeften uzak tutar ve edebiyatta bilginin, bilgeliğin özel bir tarzını bulur, yazarı–şairi yaratıcı olarak görür.

Özişlev (Alm. Autofunktion): Formalizmde, bir metnin her öğesinin öbür dil çeşitleriyle (mesela günlük konuşma diliyle) ve öbür kültür dizgeleriyle (mesela başka sanatlarla, basınla vb.) olan ilişkisi.

Özyaşamöyküsü: Bkz. Otobiyografi.

P.E.N. (Alm. PEN–Club): Şair, dram ve deneme yazarlarının baş harfleriyle oluşturulmuş bir edebiyatçı kulübü adı. Merkezi Londra’da olan uluslararası bu dernek, 1921 yılında İngiliz yazarı Bayan C. A. Dawson–Scott tarafından kurulmuştur. Amacı, savaş ve kriz dönemleri dahil, edebiyatın her zaman dünya çapında yaşatılmasıdır.

Parabol: Mesel (Alm. Parabel; Yun. Benzetme, ders). Sembole yakın, akılda yer edici, ders veren bir örnek olayı anlatarak okuyucuyu inandırmak, aydınlatmak amacını taşıyan anlatı. Alegoriden farklı olarak parabol, bilinmeyen, ama öğrenmesi, aydınlatılması istenen, ders çıkarma yeteneği olan herkese hitap eder.

Paralel İşleme (Alm. Parallele): Figürlerin ve olayların paralel işlenmesiyle farklılıkların yansıtılması ve zorunlu karşılaştırmadan ortaya çıkan etki gücünden yararlanma.

Paralipse (Yun. Dışarıda bırakma, atlama): Bir şeyi atlamak istediğini söyleyerek dikkati ona çekmek, bu yolla vurgulamak. Örnek: “Sizin hakkınızda söylediği ağza alınmaz sözleri açıklayacak değilim.”

Parataks (Alm. Parataxe; Yun. Yanına koymak): Temel cümleleri yan yana sıralamak. Halk edebiyatı ve empresyonist nesirde yaygındır.

Parnas Ekolü (Fr. Parnassiens): Fransız edebiyatında 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış bir ekol. Sanat için sanat ilkesiyle özdeşleşmiştir.

Parodi (Alm. Parodie; Yun. Karşı şiir): Bir edebi eserin biçimini konusundan koparıp, o konunun yerine başka ve aykırı bir konu yerleştirerek gülünç bir uyumsuzluğu (idealle gerçeklik arasında) ortaya çıkarmak ve böylece alaya alan bir taklit etkisi uyandırmak.

Pastiche (İt. pasticco’dan Fransızcaya geçmiş bir terim): Aslı karmakarışık, çorba anlamında ya orjinallikten uzak ya da özellikle bir kişi ya da dönem üslubunun taklidi.

Perspektif: Bkz. Bakış açısı

Pikaro Romanı (Alm. Schelmenroman, Pikarischer Roman): Macera romanlarının 16. yüzyıl İspanya’sında tutulan bir çeşidi. İçinde çoban romanıyla şövalye romanı öğelerini bir sosyal protesto belgesi halinde birleştirir. Pikaro romanında esas figür, dünyayı ve toplumu aşağıdan yukarı doğru yönelmiş bir bakış açısından görür ve yaşar.

Pléiade (Yun. Pleias’dan, Yedili takımyıldız): Yedi üyeli şair grubu. Fransız edebiyatında Rönesans’ın en önemli şiir ekolü. Antik edebiyata ve İtalyan edebiyatına hayranlık bu şairlerin tanıtıcı özelliğiydi.

Poésie Fugitive (Fr. Uçucu şiir): Hafif şiir: Fransız Rokoko ekolünün erotik, ironik ve hicivci tonda neşeli şiirlerine verilen ad.

Poésie Pure (Fr.): Salt şiir, angajmanı olmayan, amacı kendinde olan şiir.

Poeta Doctus (Lat. Bilge şair): Antikiteden bu yana, Tanrı vergisi yeteneğini zengin teorik bilgiyle ve devrin kültürüyle birleştirerek yetişmiş kültürlü, bilgili ve yetenekli şair.

Peata Eruditus (Lat.): Aydın şair.

Poeta Laureatus (Lat.): Taçlandırılmış, ödüllendirilmiş şair. Antik Yunan’da şair yarışmalarında birinci gelenin defne tacı giymesiyle ilgili.

Poeta Vates (Lat.): Kâhin, yol gösterici şair.

Poéte Maudit (Fr.) Lanetlenmiş, dehası fark edilmemiş, toplumun değerlerini hiçe sayarak sırf şairlik idealiyle yaşayan şair.

Poetik (Yun. Poietike)1) Şiir öğretisi. 2) Doğru ve güzel yazmanın normatif rehberliği 3) Edebiyat eleştirisi.

Polisiye Roman (Alm. Kriminalroman): İlk olarak haydut romanlarından çıkmıştır. Cinayetlerin planlanmasını, uygulanmasını ve ortaya çıkarılmasını anlatır.

Pop–Art (İng.): Demokratik Realizm görüşüyle sanata, bugünkü sanatın bir mal–eşya, tüketim aracı karakterini savunan bir sanat akımı. Dadaizmle akrabadır ve seçkin, nadide olanı reddeder. Hazır ürünlerin montajını, bulunmuş, rasgele karşılaşılmış nesnelerden yararlanarak faydalı olmayı amaçlar.

Pop–Edebiyat (Populer = Herkesçe anlaşılır’dan): Pop–art kavramına dayanan, pop–kültür edebiyatı. Eğlencelik edebiyatın yer aldığı ticari edebiyatla seçkin–sanatlı edebiyata bilinçli bir şekilde karşı çıkan ahlaksız, ilkel, porno yazın, bu terimin içeriğini oluşturmaktadır.

Popülist Edebiyat (Lat. Populus=Halk’tan): Fransa’da 1929 yılında L. Lemonnier ve A. Theérive tarafından kurulan ve 19. yüzyıl Rus edebiyatının halkçı yazarlarına dayanan bir edebiyat çizgisi. Amacı toplumcu eleştiriye dayalı angaje bir sanattır.

Pornografik Yazın (Yun. Pornos, porne = Fahişe’den): Erotik edebiyatın tartışmalı özel bir alanı. Aslında fuhuş ve fahişe sorunsalını ele alan kitap.

Portre (Alm. Portät): Bir kişiliğin edebi karakter görünümü.

Postfigürasyon (Lat. Post = Sonra, Figurato = Sunma): Bir olayın ya da kişinin İncil veya bir mite göre, bilinçli tipolojik stilizasyonu.

Postmodernizm (Alm. Postmodernismus): Modern sonrası, modernizme karşıt dönem.

Prefigürasyon (Lat. Prae = Ön, Figurato = Sunma): Eski çağ kişilerini, olaylarını Hıristiyanlığın habercileri olarak yorumlayan tipolojik bir düşünce tarzı.

Psikanalitik Roman (Alm. Psychonanalytischer Roman): Psikolojik roman çeşidi. Frued’un rüya ve bilinçaltı konularındaki keşiflerini, ruh analizleri ve yorumlarını esas ilke olarak kullanan roman. Alman edebiyatındaki temsilcileri: Musil, Broch, Döblin, Th. Mann, St. Zweig, H. Hesse.

Psikogram (Alm. Pyschogram; Yun. ruh–yazı, not): Bir kişinin ruh portresi, onun ruhsal–düşünsel özelliklerinin ve yeteneklerinin tüm görüntüsü.

Psikolojik Roman (Alm. Psychologischer Roman): Olayları, kişilerin ruh hayatının gözlem, analiz ve yorumuna dayanarak geliştiren, bu nedenle daha çok ruh manzaraları veren roman türü. Rousseau’nunNouvelle Héloise’i (1761) ile başlar, Realizmde (Keller, Meyer) ve Natüralizmde (Hauptmann, Wassermann) ve Ekspresyonizmde (Schnitzer) doruk eselerini verir. Ekspresyonizmden bu yana zayıflama gösterir.

Purizm (Alm. Purismus): Bir dili yabancı etkilerden arındırmayı, uzak tutmayı amaçlayan çabalar; arı dilcilik.

Ready–Made: M. Duchamp’ın buluşu olan, herhangi bir mevcut nesneyi sanat eseri sayan “sanat türü”.

Realizm, Gerçekçilik (Alm. Realimus): İdalizmle (Klasisizm, Romantizm) Natüralizm arasındaki edebiyat dönemi. Bütün Avrupa edebiyatında çok çeşitli görünümlerle ortaya çıkan bu akım, Almanya’da 1830–1880 yılları arasında etkili oldu. Fransa’da Stendhal, Balzac, Flaubert; İngiltere’de Dickens, Thackeray, Bronte; Rusya’da Dostoyevski, Tolstoy, Turgenyev gibi temsilcilerle daha önce kendini gösteren Realizmin en belirgin özelliği, Klasisizmin idealizminden bilinçli bir uzaklaşma, burjuva gerçekliğinin sakin ve yansız bir gözlemi ve tasviridir. Alman edebiyatında baştemsilcileri Keller, Raabe, Storm, Meyer, Fontane, Hebbel, Grabbe, Büchner’dir.

Retorik Soru (Alm. Rhetorische Frage): Bir cevap almak için değil de olumlu ya da olumsuz bir ifadeyi vurgulamak ve etkili olmasını sağlamak için soru kipinden yararlanma sanatı.

Risale (Alm. Traktat; Lat. Tractatus): Dini, ahlaki ya da bilimsel bir problem üzerine nesir biçiminde kaleme alınmış inceleme. Almanya’da 16. yüzyılın başından itibaren popüler teolojik, iman tazeleyici yazılar.

Ritmik Nesir: İçinde bazı ritmik figürlerin veya metrik modellerin, metni günlük konuşma dilinden ayırdığı, ama şiirden ve manzum destandan farklı şiirsel nesir. Ritmik nesrin en belirgin özellikleri, cümle yapısındaki paralellikler, aliterasyon ve kafiyedir. Eski dualar, ritüel kalıplar; büyü tekerlemeleri, muhtemelen rituel dans ritmiyle dilin koordinasyonundan doğma ritmik nesir örnekleridir.

Rokoko (Alm. Rokoko; Fr. Midye kabuğu biçiminde geliştirilmiş bir süs motifi): Mimari ve resim sanatından edebiyata aktarılmış bir terim. Fransa’dan Alman edebiyatına geçen Rokoko üslubu, akılcı, ama aynı zamanda kıvrak, alımlı bir salon edebiyatı oluşturmuştur. Alman edebiyatında en ünlü temsilcisi Chr. Martin Wieland’dır.

Roman (Alm. Roman): Uzun bir nesir anlatı türü. Hayat gerçekliğinden kaynağını aldığı halde kurmaca bir gerçeklik yaratır ve bunu anlatım tekniklerinin yardımıyla organik bir parça–bütün ilişkisini gerçekleştirecek yapı mükemmelliği içinde dile getirir. Avrupa edebiyatlarında destandan kaynaklanan bu tür, 16. yüzyıldan itibaren bağımsızlaştı ve sürekli değişim ve gelişim kaydetti. Roman bireyin ya da bireyler topluluğunun kader ve çevre gibi güçlerin etkisi altında bulunduğu bir dünya ve hayat kesitini yaratıcı bir biçimde ortaya koyan tasvir, hikâye etme, konuşma vb. sunuş biçimlerinden örülü bir anlatı dokusudur.

Romantizm (Alm. Romantik): 1798–1835 yılları arasında Almanya’da ortaya çıkan ve Alman idealizminin son gelişim aşamasını içeren bir edebiyat akımı. Duygu kültürüne verdiği önem, sanatta bütüncül tutumu, milliyetçiliği, geçmişe, Asya kültürüne, Hıristiyanlığa sempatisiyle kendini gösterir.

Rominsonad (Alm. Robinsonade): D. Defoe’nun macera ve seyahat romanı Robinson Crusoe’nın taklitleri için kullanılır.

Röportaj (Fr.): Basın veya radyo–televizyon için aktuel bir olay hakkında haber rapor. Dakiklik ve nesnellik ister, öte yandan sanatlı işlenişi sayesinde güncelliğin üstüne çıkarak belgesel edebi nitelik kazanabilir.

Sanatçı Romanı (Künstlerroman): Sanatçı kişiliğin ve sanatçı varlığının odak problem olarak işlendiği roman çeşidi.

Saniye Üslubu (Alm. Sekudenstil): Natüralizmde yaygın olan tasvir tekniğidir, gerçekliği duyularla algılanabilir en küçük ayrıntısıyla (hareketler, sesler, renkler vb.) ve an be an oluşumunu tümüyle yansıtmayı amaçlar ve filmdeki ağır çekim tekniğine benzer.

Sembolizm (Alm. Symbolismus): 19. yüzyılın son çeyreğinde Natüralizme karşı akımlar arasında Fransa’da özellikle şiir alanında başlayan bir edebiyat akımı Alman Romantizminin kültür mirasıyla beslenen bu akım. Mallarmé çevresinden Stefan George aracılığıyla Almanya’ya geçti. Sanat için sanat, sözün tınlama ve çağrışım gücü, sembollere verilen önem, akımın ana çizgileridir.

Servet–i Fünun Edebiyatı: 1889’dan beri fen dergisi olarak yayımlanan Servet–i Fünun Dergisinde 1895 yılında Recaizade Mahmut Ekrem’in öncülüğünde Batı’ya yönelen yazarların oluşturduğu edebiyat çevresi, Tevfik Fikret, Halit Ziya, Cenap Şahabettin, İsmail Safa, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın başlıca Servet–i Fünunculardır.

Sığınmacıların Edebiyatı (Alm. Emigrantenliteratur; Lat. Göç etmek): Politik nedenlerle ülkelerini terk eden şair ve yazarların eserleri.

Silik Baş Figür (Alm. Antiheld): Olumlu kahraman, olumsuz kahraman terimlerinin karşıtı olarak, kahraman olmayan figür: Zaman ve toplum şartlarının bireyin sivrilmesini, kahraman olmasını imkânsız hale soktuğu savının gereği olarak pasif, silik figür.

Simge (Alm. Symbol; Yun. Tanıtıcı belirti): Üzerine soyut bir anlam, bir düşünce yüklenmiş somut şey. Anlam yükleme işi bir topluluk, bir çevre tarafından adeta ortaklaşa, sözleşerek bir şifre gibi gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle simge bir tam imgeden (kişi ya da şey) yola çıkılarak onun duyularla algılanabilir görüntüsünün ardında yatan genel anlam ilişkisine yönelir. Arı, çalışkanlık; gözleri bağlı, elinde terazi tutan genç kız adalet simgesidir gibi.

Sinestezi (Yun. Birlikte algılamak; Alm. Synästhesie): Farklı duyu organlarının görev alanlarına ait uyarıların birbirine karıştırmasıyla oluşan bir tür anlam aktarması olarak tanımlanabilecek Sinestezi (Alm. Synästhesie) edebi ve gündelik dilde sık sık başvurulan bir söz sanatıdır. Acı söz, tatlı bir ses, soğuk bir bakış, çiğ renk gibi.

Sinizm (Alm. Zynismus): Antikitede bir felsefe ekolü, Köpeksilik.

Somut Şiir (Alm. Konkrete Poesie): 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve tamamıyla dil malzemesinin, cümle kuruluş biçimlerinin ya da görsel (visuel) olduğu gibi, grafiksel biçimlenişin okumada esas nesne olarak önemsendiği şiir.

Sone (Alm. Sonett; İt. Sonetto; Fr. Sonnet): İtalyan kökenli şiir formu; bütün Avrupa edebiyatlarında rağbet görmüştür. Esas biçimi 14 mısradan oluşur, bunların iki dörtlü, iki üçlü kıtası vardır. Kafiyesi genellikle abab ve abab veya abba ve abba; cdc, dcd ve cde cde şeklindedir.

Söylem (Alm. Diskurs; Fr. Discours): Avrupa’da Aydınlanma döneminde, hakikati arayan felsefi söyleyiş. Yeni edebiyat biliminde daha çok “söylem çözümlemesi” terimi olarak geçer ve Foucault’un kastettiği anlamda: Medyaya, kurumlara ve maddi örgütlere bağlı olan, özel bir kuralsallığı bulunan, tarihsel edimsel (effektiv) ifadelerin tümü.

Söz Sanatı (Alm. Rhetorische Figur): Anlatıda dilin alışıla gelmiş (normatif) kullanımından farklı olarak biçimlendirme esnasında bir ifade tarzı.

Sturm und Drang: 1767–1785 yılları arasında Almanya’da kendini gösteren edebiyat akımı. Hayal gücü ve duygu dünyasına önem vermiş, devrimci ruhta, Rousseau’nun doğalcılığına sempati duymuştur ve akılcılığa, dolayısıyla Aufklärung, Rokoko ve Klasisizme karşıttır.

Sürrealizm (Alm. Surrealismus): Gerçeküstücülük. Birinci Dünya Savaşı sonunda özellikle Fransa’da oluşmuş ve İkinci Dünya Savaşına kadar sürmüş bir sanat akımı. Dadaizmin devamı gibi görünse de Ekspresyonizm ve Sembolizmle ilişkilidir. Devrimci bireyciliğiyle Sürrealizm, bilinçaltına ve onun ortaya çıkış biçimlerine büyük önem vermiş ve soyut sistematik düşüncenin karşısına rüyamsı ve mucizevi olanı çıkarmıştır.

Synedoche (Alm. Synekdoche): Bölümün yerine bütün (Totum pro parte) ve bütünün yerine bölümün(Pars pro toto) kullanılmasıyla yapılan söz sanatı. (Bütün insanlar için insan; ev yerine ocak.)

Şifre (Alm. Chiffre; Fr. İşaret): Modern edebiyatta sembol tarzı yoğun bir işaret niteliği taşır ki, anlamı ancak bağlam içindeki yeriyle tahmin edilebilir.

Stilistik: Üslup bilgisi.

Takma Ad (Alm. Deckname): Kişilerin kimliğini saklamak amacıyla aldıkları ad. Edebi eserlerde tarihi kişileri yansıtan figürlere verilen, herhangi bir nedenle kendini saklamayı uygun gören yazarların kendilerine verdikleri adlar.

Takvim Hikâyesi (Alm. Kalendergeschichte): Küçük, halkın hoşlanacağı tarzda eğlendirici; gerçek hayatla ilgili, ders verici hikâye.

Tablo (Alm. Tableau): Romanda yapı ünitesidir, içinde durağan imge ve hareketli sahne öğelerini birleştirir.

Tarih Romanı (Alm. Historischer Roman): Konusunu tarihi şahsiyetlerden ya da olaylardan alan, tarih gerçekliğini kurmaca (fiktif) olayların yaratılmasında kullanan roman çeşidi. Almanya’da Sturm und Drangdöneminde tarih bilincinin gelişmesiyle başlamış, bir ara duraksayıp geriledikten sonra 19. yüzyılda Realizmin desteklediği çağ romanıyla yeni bir yarış havasıyla yine ortaya çıkmıştır.

Tasavvufi Halk Edebiyatı: Tasavvuf duygu ve düşüncelerinin yarattığı halk edebiyatı: Hikmet, ilahi, nefes, nutuk, devriye gibi şiir türleri vardır.

Tasvir (Alm. Beschreibung): Betimleme. Kişilerin ya da nesnelerin, okuyucunun hayal gücünde net imajlar uyandıracak şekilde ayrıntılı olarak adlandırmalarla yansıtılması.

Tektonik (Yun. Mimari): Sıkı, özenli, sanatlı kurgusu olan edebi eserin özelliği.

Teknik (Alm. Technik; Yun. Beceri): Edebi biçimleme sanatının öğrenilmesiyle elde edilen beceri yanı.

Tersinme (Alm. Ironie; Yun. Ters yerleştirme ): Sözlerle ve davranışlarla tersini ortaya koyma sanatı. Kastedilenin tersini söyleme, ironi. Mizahın (Humor) tersine ironi daha çok eleştirici, saldırgan ve komik bir tarzda yıkıcıdır. İroninin en yüksek biçimi ise yazarın kendini söylediği şeyden ustaca ve fark edilmeyecek şekilde uzak tutması, araya mesafe koyması sanatıdır.

Textlinguistik: Linguistiğin bir dalı. Fonoloji, morfoloji, sentaks, semantik gibi dil sisteminin parçalarıyla değil, biçimlenmiş metinlerle, çeşitli metin türleriyle ilgilenir.

Tip (Alm. Typus; Yun. Typos): Genelde benzer görüntülerin asıl, ilk biçimi: Kişi veya nesnelerin örnek modelleri. Edebiyatta: Bireysel özellik göstermeyen daha ziyade belli sınıf, meslek ya da yaş gruplarının özelliklerini taşıyan figür.

Toplum Romanı (Alm. Gesellschaftsroman): Bir toplumun ve dönemin panaromasını, çoğunlukla eleştirici amaçla yansıtan roman.

Toplumcu Gerçekçilik (Alm. Sozialistischer Realismus): Sosyalist ve komünist ülke ve partilerin çoğunun benimsediği resmi edebiyat kuramı. Lenin’in savunduğu, edebiyatın tümüyle parti hizmetine adanması gerektiği hakkındaki tezi esas alıp, edebiyatın estetik bir değeri olamayacağı, dünyayı olduğu gibi değil olması gerektiği gibi göstermekle yükümlü tutulacağı gerekçesiyle sanatın tamamıyla ideolojinin emrine sokulmasına dayanır.

Topos (Alm. Topos; Yun. Yer): Retorik alana ait olup Avrupa edebiyatında kendini gösteren klişeler (düşünce ve anlatım kalıpları). Ortaçağ Latin edebiyatı aracılığıyla geçmiş ve 18. yüzyıla kadar üsluplarda yer eden kalıplar, imajlar, motifler halinde etkilerini sürdürmüştür.

Totoloji (Alm. Tautologie; Yun. aynı–kelime): Anlamdaş kelimelerin art arda söylenilmesiyle pekiştirme sanatı. Mesela her zaman ve ebediyen; biricik ve tek.

Tumturak (Alm. Amphase): Bir kelimenin içinde var olan anlamı, sesini yükselterek ve özel anlatım biçimiyle vurgulamak sanatı: İşte bakın bir insan!

Tür (Alm. Gattung): Goethe’nin deyişiyle edebiyatın üç tabii biçimi: Nazım, nesir ve dramın her biri.

Trajedi (Yun. Tragedia = keçi melemesi): Avrupa tiyatrosunun en önemli türü. Antik trajedi (tragedia) konu, biçim ve ahlaki örnekler bakımından Avrupa trajedilerinin örneği olmuştur. Kaynağını MÖ 8. yy. Dyonssos ayinlerinden alan Yunan tragedyasının konusu, aslında bu tanrının başından geçenlerdir.

Ufuk Erimesi (Alm. Horizontverschmelzung): H. G. Gadamer’ın yerleştirdiği bir yorumlamacı kuram terimi. Anlam sürecinde beklenti ufku (yani alımlayıcının önbilgileri ve önyargıları) ile metin ufkunun birbiriyle karışıp erimesi.

Ulusal (Milli) Edebiyat (Alm. Nationalliteratur): 18. yüzyıl ortalarından bu yana, bir ulusun kendi dilinde verdiği edebi eserlerin tümü.

Ulusalüstücülük (Alm. Übernationalität): Komparatistikte birden fazla ulusal edebiyat üzerinde çalışıldığından, değer yargılarını, ölçütlerini bir tek edebiyatın ulusal alanından kurtararak uygulamak.

Universalpoesie (Evrensel Edebiyat): Romantik Alman şairi F. Schlegel’in 1798’de yerleştirdiği “romantiklik” kavramına bağlı olarak, durmadan gelişen, bütün edebiyat türlerini içine aldığı gibi, felsefeyi ve hayatı da hal hamur eden evrensel şiir ya da evrensel aşkın edebiyat.

Uzaklaşmacı Edebiyat (Alm. Abweichungspoetik, Deviationspoetik): Özellikle Rus Formalizminde edebiyatın aslını, dilin günlük hayattakinden uzaklaşmasında gören edebiyat anlayışı.

Üç Birlik: Antik tiyatronun başlattığı ve Fransız Klasisizminde titizlikle üzerinde durulan, olayda, yerde ve zamanda (24 saat) birlik kuralı.

Üçleme (Triloji) (Alm. Trilogie): Konu bakımından birbirinin devamı üç dramın bir temsil çerçevesine sokulması.

Üslup (Alm. Stil; Lat. Kalem sapı): Edebiyat biliminin temel kavramıdır; belli bir ruhsal tutumun sanatlı, biçimlenmiş ifadesi. Belli dilsel ifade ve işleyiş aracının tutarlı kullanılışıyla bir bireyin, bir dönemin veya bir ulusun karakteristiği.

Üretim Estetiği (Alm. Produktionsästhetik): Etki estetiğinin tersine, sanat eserinin oluşum–üretim sürecinde yer alan her türlü estetik formu odak noktası yapan her türlü estetik görüş.

Üst Kurmaca (Alm. Metafiktion): Kurmacanın örtülü veya açıkça bozulup (mesela figürlerin olay alanını terk edip anlatı çerçevesinde ortaya çıkarak anlatıcıya ya da yazara hitap edilmesiyle veya anlatıcının hikâyeyi nasıl kurguladığını anlatmasıyla) başka bir kurmacaya yer vermesiyle oluşan “kurmaca içinde kurmaca”.

Üstmetin (Alm. Hypertext): G. Genette’in terminolojisinde, kendinden önce mevcut başka metinden yola çıkıp değiştirerek veya taklit yoluyla oluşturulan metin.

Yadırgatıcı Çeviri: Edebi çeviride Schleiermacher’in kuramı: Orijinal yazarı yıpratmadan, bozmadan erek dildeki okuyucuya onu yaklaştırmak, yani çevirinin korumasından çeviri kokmasından korkmamak.

Vatan–Millet Edebiyatı (Alm. Blut– und Boden– Dichtung): Alman edebiyatında Nazilerin desteklediği, güdümlü, milliyetçilik çığırtkanlığı yapan yazın.

Viyana Grubu (Wiener Gruppe): 1958’den bu yana çalışan Viyanalı avantgardist sanatçılar topluluğu.

Yabancılaştırma (Alm. Verfremdungsefekt): Edebiyat teorisi kavramı: 1) Genel olarak edebi dilin gündelik dile karşı koyduğu mesafe, 2) Rus Formalizminde Sklovski’nin (1916) İşlem Olarak Sanat adlı kitabında ortaya koyduğu sanat metodunun temel özelliği: Dilsel ve toplumsal geleneklerle otomatikleşmiş algılamayı güçlendirmek. 3) B. Brecht’in Epik Tiyatro teorisinin esası: Mevcut yetersiz anlama, anlamamanın şokuyla asıl anlamaya götürmeli, yani yabancılaştırma=olumsuzlamanın olumsuzlaması.

Yapı (Alm. Struktur): Bir kompleksin öğeleri arasında mevcut ilişkilerin ve bunları belirleyen kural ve ilkelerin tümü.

Yapısalcılık (Lat. éstructura’ yapı tarzından türetilmiş; Alm. Struktualizm): Psikoloji, sosyoloji, etnoloji, linguistik ve edebiyat biliminde bir araştırma metodu. Rus Formalizminin temel ilkeleri doğrultusunda önce linguistikte (1916) Saussuré ile başladı ve 1920’lerde Prag’da Mukorovski, Jakobson vd. tarafından edebiyat bilimine yayıldı. Textlinguistikle birlikte etkili oldu. Saussure’ün dilbiliminde uyguladığı yapısalcı inceleme, edebi metinlere uygulanır oldu, mesela Prag Ekolünde, Marksist yapısalcılıkta, yapısalcı anlatım kuramlarında. Yapısalcı inceleme, metinlerin anlamından çok metinlerin “anlam üretici”likleri üzerinde yoğunlaşır. Hedef, tek tek edebi eserlerin anlamını açıklamak değil, figürlerin ve konvensyonların oluşturduğu sistemi ortaya çıkarmaktır ki, eserler şu anki biçim ve anlamını bu sisteme dayanarak kazanırlar.

Yapıbozuculuk (Alm. Dekonstruktion): Bir metnin tekrarı sırasında yapı koşullarını, ikili karşıtlıkları ortaya çıkarma esnasında bir “okuma” stratejisidir ki özellikle J. Derrida ve P. de Man’ın savundukları yöntemlerdir. Hedef, bilgi kuramı ve metodolojik temelleri (mesela nedenselliği) ve esensealist (özcü) temelleri sarsmaktır.

Yapı, Kurgu Analizi: Bir dil–sanat eserinin (edebi eserin) kurgusunun incelenip çözümlenmesi.

Yaşanmakta Olan İfade (Alm. Erlebte Rede): Doğrudan ile dolaylı arası bir anlatım tarzı: Bir kişinin düşünce ve sözlerinin onu yaşamakta olan kişinin bilincinin perspektifinden yansıtılması (Mesela: Yarın bayramdı.)

Yaşantı (Alm. Erlebnis): Duyuları ve düşünceyi yoğun bir şekilde harekete geçiren deneyim.

Yazın (Alm. Literatur): Yazılı her şey

Yeraltı Edebiyatı (İng. Underground literature)1) Yazarları siyasi veya ideolojik nedenlerle saklanan, gizli yayımlanmak zorunda olan kitaplar. 2) 1960’lardan bu yana ABD’ de ortaya çıkan, resmi kültürel platforma karşıt bir alt kültüre ait çeşitli akımların tümü için kullanılan ad.

Yeni Eleştirmecilik (İng. New Criticism): 1940’lı, 1950’li yıllarda Anglo–Amerikan edebiyat biliminde kendini gösteren bu edebiyat metoduna göre edebiyat metinleri özerk, dış etkenlerden bağımsız yapılar olarak açımlanmalıdır.

Yeni Hümanizm (Alm. Neuhumanismus): 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başında Antikiteyle yeniden ilgilenme ve Hümanizm idealini yeniden canlandırma amacını taşıyan akım. Başlıca Alman temsilcileri Herder, Goethe, Schiller.

Yeni Klasisizm (Alm. Neuklassik): 1905 yılında Almanya’da başlayan ve Natüralizme karşı Klasisizmi yeniden canlandırma amacını taşıyan, iyi, hakiki ve güzel ideallerine yönelik bir değerler bilinci ve dil disiplini oluşturan akım.

Yeni Nesnelcilik (Alm. Neue Sachlichkeit): Ekspresyonizmin sübjektif duygusal coşkunluğuna ve ütopik idealist düşüncesine karşı sanat akımı, 1920’den itibaren, nesnel gerçekliğe yeniden dönüş şeklinde belirtilen edebiyat akımı.

Yeni Romantizm (Alm. Nueromantik): 1900 yılında Almanya’da Natüralizme karşı beliren edebiyat akımları için kullanılan ortak bir terim.

Yeni Tarihselcilik (İng. New Historicism, Cultural Petics): Edebi ve yazınsal (edebiyat dışı, yazılı her şey) metinleri sosyal uygulamanın bir bölümü olarak gören bir edebiyat bilimi metodu. Bu metot, metinlerde edebi söylemlerin ve başka kültürel sosyal söylemlerin izlerini arar.

Yenicilik Estetiği (Alm. Innovationsesthetik): Gelenekçi estetiğin tersine, yenilik, değişiklik öğesini öne çıkaran güzellik anlayışı.

Yerleştirme Çözümlemesi (Alm. Konfigurationsanalyse): Yapısalcı ve söylem kuramcı anlamda: Bir metinde figürlerin ve eyleyenlerin birbirine karşı nasıl bir konumda yerleştirildiklerinin anlambilimsel göstergelerden anlaşılarak çözümlenmesi.

Yıllıkçılık (Alm. Annalistik): Tarih yazarlığında objektifliği korumak amacıyla olayları tarih sırasına göre vererek gelişim modellerinden, yorumlamalardan kaçınmak.

Yorumlama (Alm. Hermeneutik): Yazılı ya da sözlü anlatımın yorumlanarak çözümlenmesi.

Yorumlamacılık (Yun. Hermeneuein = Açımlama; Alm. Hermeneutik): Eserlerin doğru anlaşılması için gerekli metotlu okuma tarzları ve koşullarına ilişkin öğreti. Geniş felsefi anlamda da Heidegger geleneği uyarınca “varoluşun” (“sein”) açımlama öğretisi.

Zaman Kurgusu: Dış zaman, iç zaman: Bir anlatıda geçen olayların çerçevesini oluşturan zaman süresi dış zaman, esas olayın oluş süresi iç zaman.

Zayıf Kahraman (Alm. Antiheld)Bkz. Silik başfigür.

Zevk: Sanat eserine, kendiliğinden öznel, çoğu kez akılla açıklanamayan, alışmayla ya da bilinçli deneyimlerle oluşmuş tepki ki, hoşlanma veya hoşlanmama yargılarıyla dile gelir.

 

Gürsel Aytaç
Genel Edebiyat Bilimi (Say yayınları)

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz