Çocuktaki Bağımlılığın Sonuçları – Anna Freud

202

Bir çocuk belli derecede bir bağımsızlığa ulaşmadıkça gereksinimlerinin doyurulması açısından tümüyle çevresine bağımlıdır. Annenin ya da önün yerini tutan bakıcının işlemlerini çocuğun gereksinimlerine göre değil de katı, kişiliksiz kurallara göre uyguladığı durumlarda, uyku bozuklukları, yeme bozuklukları, boşaltım işlevlerindeki bozukluklar, yalnız kalmaktan korkma gibi zorluklar ortaya çıkar.

Burada, bu dört konuda çocukların gerçek gereksinimleri kültürümüzde yaygın olan adet ve yöntemlere uymaz. Çocukların, çevrenin isteklerine ancak nadiren uyan özgün uyku ritimleri vardır. Halbuki çoğu anneler çocuğu yatağa yatırır, çocuğun uykuya dalması ve uyanmasının kendi günlük programlarına uymasını beklerler. Ayrıca, çocukların uyanıklıktan uykuya giden yolda kendilerine yardım edecek araçları da vardır. Bu amaçla kendine yönelik erotik etkinlikleri, örneğin parmak emmeyi, mastürbasyonu, geçiş nesnelerini kullanırlar; ama bu etkinlikleri gerçekleştirmek için, annenin, pek sık görülmeyen hoşgörüsüne muhtaçtırlar. Çocuğun doğası gereği uykuya dalmanın en kolay yolu annenin yatağında, ondan yayılan vücut sıcaklığını hissedip ona dokunarak uyumaktır; ama bu günümüzün bütün hijyenik (ve aynı zamanda analitik) görüşlerine aykırı olan ilkel bir gereksinimden ibarettir.

Beslenme hususunda da mamanın ne zaman verileceği (bebekliğin ilk günleri sayılmazsa), mama olarak ne verileceği ve çocuğun ne kadar mama alacağı çocuğun kendisine nadiren bırakılır. Sonuç da çoğu zaman çocuğun aç olmasına karşın yemek için beklemek zorunda kalması ve hiç de aç olmadığı zaman zorla beslenmesi olmaktadır. Tuvalet terbiyesi çoğunlukla daha ne tutucu kaslara komuta etmenin, ne de bedensel bağımsızlık için gerekli olgunluğun bulunduğu bir yaşta başlamaktadır. Hemen bütün Batılı kültürlerde, çocuğun bütün doğal gereksinimlerine karşın, yalnız uyuması, yalnız dinlenmesi ve daha sonra da yalnız oynamasının daha sağlıklı olacağına ilişkin saçma bir inanç nedeniyle çocuklar anne ya da bakıcının rahatlatıcı varlığı olmaksızın saatlerce yapayalnız kalmaya zorlanmaktadır.

Doğal gereksinimlerin böylece ihmal edilmesi, ne denli iyi niyetli olursa olsun, arzu ile doyum arasına girmekte ve doyum yaşantılarının kolay yaşanmasına engel olmaktadır. Sonuçta anneler yorgun olmalarına karşın uykuya dalamayan ya da yeterli uykusunu alamayan; aç olmalarına karşın yeterli yemek yemeyen ya da gerekli şeyleri yemeyen; turnelerinin orada olmasına karşın durmadan ağlayan ve bir türlü yatıştırılamayan çocukları için yardım istemeye gelirler.

Bebeğin bakımı daha en başından anlayışla, çocuğun gereksinimlerine göre ayarlansa bu bozuklukların çoğundan kaçınılabilir. Ancak bu tür bozulduklar bir kere ortaya çıktıktan sonra, anne tutum ve yaklaşımını değiştirmeye hazır olsa da hemen ortadan kaldırılamazlar. Bir beden ya da dürtü gereksinimiyle ilişkili olarak yaşanmış olan engellenme ve hoşnutsuzluk duygulan çocuğun belleğinde bu gereksinme bağlı olarak kalır. Dürtünün haz yerine hoşnutsuzlukla yüklenmesi onun etkililiğini, doyuma olumlu yönelişi zayıflatır, bu alanı daha sonraki nevrotik çatışmalar ve ketlenmelere açık hale getirir (A. Freud, 1946).

Çocuk gereksinimlerine karşı anlayışsızlığın yaşamın ilerisine yönelik daha başka ve daha ağır sonuçları da vardır. Kişiliğinin gelişimi sırasında yani dış etkilerin içselleştirildiği sırada, çocuk kendisini dürtü yaşamı karşısında da annesiyle özdeşleştirir. Annenin onun dileklerini anlayıp saygı gösterdiği ve olabildiğince karşılamaya çalıştığı durumlarda çocuğun beni de kendi idi karşısında aynı şekilde davranır. Annenin çocuğun doyumunu gereğinden fazla ertelediği, kıstığı ya da reddettiği durumda çocuğun beni dürtülere düşmanca yaklaşır; yani gelecekteki bir nevrozun ön koşullarından sayılan bir konumu benimser.

Dış zorluklardan belli ölçülerde kaçınmak mümkün olsa da, çocuğun iç zorluklardan kaçınabilmesi hayli zordur. İç zorluklar önceki bozuklukların zemin hazırladığı durumlarda daha büyük; bozulmamış bir dürtü yaşamının çocuğa bolca haz kazandırmış olduğu durumda ise daha hafiftir. Ama genelde, bu zorluklar, olgunlaşma ve gelişme süreçlerinin ortaya çıkışı kadar kaçınılmazdır. Ancak bunlar, yetişkinlerdeki patolojilerden farklı olarak, kalıcı semptomlar değildir. Bunlar bir gelişim evresinin refakatçi belirtileri olarak ortaya çıkar ve gelişim bir sonraki evreye geçince ortadan kaybolur, yani “aşılır”lar.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz