Hep laf ederiz: “Efendim uygar alem bizi tanımıyor:’ A kardeşim dua edin ki el bizi tanımıyor. Peki neyimizin tanınmasını istiyorsunuz ki başımız göklere varsın? Yahu bizi tanımıyorlar da iyi kötü sürünüp yaşıyoruz. Yoksa vallahi bizi yaşatmazlardı. Hiç hastalık mikrobunun zararından insanlığı kurtarmak için bu kadar masrafı göze alan uygar (medeni) adam, dünya kültür ve demokratik kurallarına bu kadar zarar veren bizleri yaşatır mı hiç?
2 Kasım 1990 yılında Antalya’ya gittim. Termassos, Perge, Aspendos, Side ve Antalya Kalesini ve de Müzesini gezdim. Cidden Türkiye uyruğumdan ve müslümanlığımdan utandım.
Ne rezallettir o canım heykel ve abidelere ettiğimiz? Yahu nasıl kıyarsınız o güzeller güzeli heykel ve figürlere? Hani Hazreti Mevlana’ya hak vermemek elde değil. Tahmin ediyorum Mevlana da bu gibi yerleri gezmiş ve görmüş ki meşhur rubaisini kondurmuş: “Her halde Cenabı- hak Türkleri dünya kültürünü yok etmek için yaratmıştır.” Vallahi Antalya gezisinden sonra ben de mevlevi oldum.
İyi mi sevgili vatandaşlar, bu yazdıklarım kültür ve sanat alanındaki tahribat ve yıkımımızdır. Hele sosyal canavarlıklarımızı yazarsam, vallahi şimdi bize memleketlerine gitmek için vize vermiyorlar, yani “bize gelmeyin siz yabanisiniz, vahşi sayarız sizi” diyorlar; o vakit onlar da ürkek; bize gelmezler. İstediğin kadar güzel kız ve oğlanlarına turist vapurdan karaya ayak basınca zeybek oynat, göbek attır.
11/01/1991
Musa Anter
Vakayiname