İktidarı ele geçiren hükümdar gerekli gördüğü şiddeti iyice hesap etmeli ve her gün yinelememek için bir çırpıda uygulamalıdır. Ve yinelemeyince de halkının güvenini sağlayarak iyilikle kalplerini kazanabilir. Ya yüreklilik gösteremediği için ya da yanlış hesaptan tersini yapan hükümdar elinden tokmağı düşüremez. Halkı da sürekli baskı altında tuttuğu için onun halkına, halkının da ona bitip tükenmeyen baskıdan ötürü güveni kalmaz. Şiddet tüm hışmıyla ve bir kerede uygulanmalıdır, halk tadına varmamalıdır yoksa canını yakar. Oysa iyilikler azar azar yapılmalı ki tadına varabilsin. Her şeyin ötesinde bir hükümdar halkıyla ilişkilerinde tutarlı olmalı ve iyi ya da kötü her türlü beklenmedik olay karşısında tutarlılığından ödün vermemelidir.
1. İnsanoğlunun tümüyle yazgının yardımı ya da kendi becerisine yaslanmadan yalın yurttaşlıktan hükümdarlığa yükselmekte başvurulabileceği iki yolu daha vardır. Bunlardan birinin cumhuriyetlerden söz edildiğinde ayrıntılı olarak ele alınması gerekse de, bence, burada da unutulmamasında yarar vardır. Bunlardan biri alçakça ve iğrenç yollarla iktidarı ele geçirmeye dayalıdır; öteki de yurttaşlarının onayını alarak ülkesinde hükümdar olmaktır. İlk yola, ayrıntılı bir tartışmaya girmeden biri eskil, öteki çağdaş iki örnek gösterebiliriz. Bu yola başvurmak zorunda kalanların öykünebilecekleri örnekleri sunmamız yeterli olacaktır.
2. Sicilyalı Agathocles , yalın bir yurttaş, en alt, en aşağılanmış katmandan gelmiş olmasına, çirkin ve aşağılık yazgısına karşın Syrakusa kralı oldu. Bir çömlekçinin oğluydu. Yaşamının tüm evrelerinde bayağı bir yaşantısı oldu. Ancak bu bayağılığını büyük bir ruh ve bedensel erdemle besleyerek meslek olarak seçtiği askerliğin her kademesinde başarı gösterdi ve sonunda orduya başkomutan oldu. Bu makama oturduktan sonra doğallıkla kendisine sunulan iktidarı hiç kimseye borçlu olmadan zorbalıkla elinde tutmak istemiş ve hükümdar olmayı kafaya koymuştu. Tasarımını sonuçlandırmak için Sicilya üzerinde egemenlik kurmak isteyen Kartacalı Amilcar ile anlaşarak bir sabah sanki devlet işlerini konuşacakmış gibi senatörleri ve ülkenin önde gelen varsıllarını meydanda toplamış ve bir işaretiyle tümünü öldürtmüştü ve o ölülerin üzerine hiçbir direnmeyle karşılaşmadan kent üzerindeki iktidarını ilan etmişti. İki kez Kartacalılar tarafından püskürtülmüş ve kuşatılmış olmasına karşın kentini savunabildiği gibi, güçlerinin bir bölüğünü kuşatmaya direnmek için bırakırken diğer bölüğü ile Afrika’ya saldırmış ve kısa zamanda Syrakusa’yı kuşatmadan kurtarmış, Kartacalıları perişan etmişti. Sonunda Kartacalılar antlaşma yapıp Afrika ile yetinmiş, Syrakusa’yı Agathocles’e bırakmak zorunda kalmışlardı.
3. Onun yaşamını ve girişimlerini incelemeye alan biri yaşadıkları üzerinde yazgının etkisinin ya hiç olmadığını ya da çok az olduğunu görecektir. Çünkü yukarıda da söylediğim gibi, Agathocles hiç kimseden destek almadı, ama bin bir güçlükle ve tehlikeyle elde ettiği askerlikteki yükselmesiyle hükümdarlığa ulaştı ve ardından çok yüreklice almış olduğu kararlarla onu elinde tutmayı bildi. Yurttaşlarını öldürtmenin, dostlara ihanet etmenin, acımasız, inançsız ve dinsiz olmanın adı erdem değildir. Tüm bunlar insana hükümdarlık kazandırabilir, ama san kazandırmaz. Eğer Agathocles’in, tehlikelere girip çıkmaktaki yürekliliği, karşıt güçleri göğüslemek ve üstesinden gelmekte gösterdiği ruh yüceliği göz önünde tutulursa, niçin herhangi çok başarılı bir başkomutanın gerisinde gösterilemeyeceği anlaşılır. Ne ki, inanılmaz acımasızlığı, insanlık dışı tutum ve davranışları, yaptığı sayısız bayağılık ve alçaklıktan ötürü örnek insanlar arasında sayılmasının olanaksızlığı ortadadır. Bu nedenle gerçekleştirmiş olduğu girişimleri ne yazgının gücüne ne de öz becerisine bağlanır. Çünkü ne birine ne ötekine başvurmuştur.
4. Güncelden bir örnek vermek gerekirse Papa VI. Alexander’ın papalık döneminde yaşanmış bir olayı anlatmakta yarar var: Fermolu Liverotto küçük yaşlarda babasız kalınca dayısı Giovanni Fogliani tarafından büyütülmüş ve ilk gençlik yıllarında iyi bir asker olarak kariyer yapsın diye Paulo Vitelli’nin denetimi altında askeri okula yollanmıştı. Paulo ölünce bu kez kardeşi Vitelozzo’nun denetiminde eğitimini sürdürmüş, kısa zamanda aklı ve becerisiyle öne çıkmış, kendi birliği içinde lider olmasını bilmiştir. Başkalarının emrinde çalışmayı onur kırıcı olarak gördüğü için Vitelozzo’nun desteği ve ülkelerinin de özgürlükten çok köleliği yeğleyen hemşerileriyle birlikte Fermo’yu ele geçirmeyi tasarladı. Ardından Giovanni Fogliani’ye, uzun zamandır evinden uzak kaldığını; gidip kendisini ve kentini görmek ve ardında bıraktığı mal varlığını değerlendirmek istediğini yazdı. San ve onur kazanmaktan başka bir şey için çalışmadığını ve yurttaşlarına zamanını boşa harcamadığını göstermek için dostları ve hizmetçilerinden oluşan yüz kişilik bir heyetle görkemli bir biçimde kente girmeyi ve yurttaşlarının da, kendisini, hak ettiği biçimde karşılamaları için gerekli düzenlemelerin yapılmasını arzuladığını, böyle bir karşılamanın gerek kendisine ve gerekse kendisini büyüten dayısının şerefine şeref katacağını belirtti.
5. Giovanni de yeğenine karşı kendisini borçlu duyumsadığı bir takım görevlerini yerine getirmekten geri kalmadı. Fermo halkı tarafından görkemli bir biçimde karşılattı. Liverotto kendi konaklarına yerleşti. Tasarladığı tuzağı yaşama geçirebilmek için gerekli hazırlıkları gizlice yapmak için geçirdiği birkaç günden sonra görkemli bir davet düzenledi ve Giovanni ile birlikte kentin ileri gelen insanlarını davet etti. Benzer davetlerde görülen yiyip içmelerden ve eğlencelerden sonra ev sahibi cinlikle gündemi değiştirdi ve konuşmaları daha hassas konulara yönlendirdi; Papa Alexander’ın büyüklüğünden, oğlu Cesare’den ve girişimlerinden söz etti. Giovanni ve diğerleri konuşulanlara katılırken Liverotto birdenbire ayağa fırladı ve o konuşmaların yeri olmadığını, herkesin bulunduğu bir yerde konuşulamayacağını söyledi ve ardından bir salona girdi, arkasından Giovanni ve öteki yurttaşlar onu izledi. Daha yerlerine oturmamışlardı ki, önceden saklandıkları yerlerden çıkan askerler Giovanni ve ötekilerin hepsini oracıkta öldürdüler.
6. Bu katliamdan sonra Liverotto atına atladı ve kentin sokaklarında bir muzaffer gibi dolaştı ve ardından kent meclisini kuşattı. Paniğe kapılan meclis üyeleri meclisi dağıttı, yeni bir hükümet kurarak onu hükümdar ilan etti. Kendine karşı olan ve zarar verebilecek tüm kişileri yok ettikten sonra yeni askeri ve sivil kararnameler çıkartarak bir yıl süren hükümdarlığı süresince salt Fermo’daki yerini sağlamlaştırmakla kalmadı, çevresine de korku salmaya başladı. Eğer ona babalık etmiş adamı öldürdükten tam bir yıl sonra Orsini ve Vitelli, ayrıca düzenbazlık ve ayak oyunları konusunda da kendisine öğretmenlik yapmış Vitelozzo ile birlikte, demin dediğim gibi, Sinigaglia’da Cesare Borgia’nın oyununa gelip tuzağa düşürülmemiş ve boğazlanmamış olsaydı, onu yerinden etmek tıpkı Agathocles’i yerinden etmek gibi zor olacaktı.
7. Kimileri şunu sorabilir: Çoğu kişinin, bırakın savaşın karmaşık zamanlarında, barışta bile şiddete başvurarak egemenliklerini sürdürememiş olmalarına karşın, Agathocles ve benzeri kişiler nasıl olmuş da bu kadar ihanetten ve baskıdan sonra ülkelerinde güvenli olarak bu denli uzun yaşabilmiş, dış düşmanlardan korunabilmiş, yurttaşlarının hışmına uğramamışlardır? Bunun nedeni şiddetin iyiliğe mi, kötülüğe mi kullanıldığıdır. İyiliğe kullanılmış diyorsam (kötülükten iyilik olarak söz edilebilirse eğer) hepsi bir kerede iktidarı sağlama alabilmek için kullanılmış ve sonra daha fazla uzatmadan olabildiğince halkın yararına olabilecek bir biçime dönüştürülmüş olandan söz ediyorum. Kötülüğe kullanılmış olanlar başlangıçta zayıf olmalarına karşın, biteceği yerde bir biçimde zamanla artmış olanlardır. İlkini uygulayanlar tıpkı Agathocles gibi iktidarlarını koruyabilir; Tanrı katında ve halkı karşısında haklılık gerekçeleri bulabilirler. Oysa ötekilerin iktidarda kalabilmeleri olanaksızdır.
8. Bu nedenle iktidarı ele geçiren hükümdar gerekli gördüğü şiddeti iyice hesap etmeli ve her gün yinelememek için bir çırpıda uygulamalıdır. Ve yinelemeyince de halkının güvenini sağlayarak iyilikle kalplerini kazanabilir. Ya yüreklilik gösteremediği için ya da yanlış hesaptan tersini yapan hükümdar elinden tokmağı düşüremez. Halkı da sürekli baskı altında tuttuğu için onun halkına, halkının da ona bitip tükenmeyen baskıdan ötürü güveni kalmaz. Şiddet tüm hışmıyla ve bir kerede uygulanmalıdır, halk tadına varmamalıdır yoksa canını yakar. Oysa iyilikler azar azar yapılmalı ki tadına varabilsin. Her şeyin ötesinde bir hükümdar halkıyla ilişkilerinde tutarlı olmalı ve iyi ya da kötü her türlü beklenmedik olay karşısında tutarlılığından ödün vermemelidir. Çünkü koşullar zorlar ve halkıyla olan ilişkilerini değiştirmek zorunda kalacak olursa, şiddete başvurmak fırsatını bulamayacaktır. Ve yapacağı iyiliğin de yararı dokunmaz, çünkü istemeyerek yapılmış bir iyilik olarak değerlendirilir ve halk da bundan mutlu olmaz.
Hükümdar – Niccolo Machiavelli