Türkler, Türk Toplumu, Dinin Türk Toplumu Üzerindeki Etkisi (I)- Dr. Hikmet Kıvılcımlı

Yaptığı tüm çalışmalarda titizliği, özgünlüğünü ve üretkenliğini ile dikkat çeken Türkiye sosyalist hareketinin en üretken kuramcısı Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın ♦Türkler ♦Türk toplumu ♦İsa’dan 300 Yıl Önceki Ve Sonraki Kıyametler ♦Sosyal Kıyametler Ortasında Türkler  ve Moğollar ♦Türk Sözcüğü Nereden Gelir? ♦Türkler Hangi Yıllarda Tarihe Girdiler ♦”Türk Toplumu” Ve Din ♦”Türk Dini” Nuh  Tufan  ve Türkler ♦Türkler Dinsiz , Ya Da Tabiata Tapıcıydı ♦Tarih Öncesinde Oğuz Mitolojisi  ♦Türk: Kan – Han Örgütlenişi  ♦Allah Sayısı – Kan Sayısı alt başlıklarıyla ele aldığı “Dinin Türk Toplumu’na Etkisi” başlıklı çalışmasının ilk bölümünü aşağıdan okuyabilirsiniz.

“Önce Din nedir? En geniş anlamıyla, herşeyden önce Toplumcul bir olaydır. “Toplum mu Dine etki yapar, Din mi Topluma?” sorusu önümüze çıkmamazlık edemez. Toplum Dini yarattığına göre, yaratan mı yaratığı etkiler, yaratık mı yaratanı? Bu metafizik: “Yumurtamı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan?” sofizmidir. Gerçekte, hem tavuk yumurtadan, hem yumurta tavuktan çıkar. Dolayısıyle: Toplum Dine etki yaptığı gibi, Din’de Topluma etki yapar.”

İlk belirlendirilmesi gereken konu “TÜRK TOPLUMU” ile “DİN” denilen olayların kendi anlamlarıdır. “Türk toplumu nedir?” gibi genel bir soru açılırken, ister istemez başka sorular ortaya çıkarılmış bulunur. Araştırılacak olan hangi Türk toplumudur? Hangi dindir? Her şey gibi, Türk toplumunun da, Dinin de birer Tarihleri vardır. Yani, zaman içinde geçirdikleri değişiklikleri vardır. Sonra, her Toplum ve her Din yeryüzünde olup bittiğine göre, Türk toplumunun ila, onu belirleyen Dinin de birer, -söz yerinde ise-,Coğrafyaları vardır. Yani, mekân içinde geçirdikleri değişiklikleri vardır.

Yeryüzünün hangi coğrafya bölgesinde, ne zamanki tarihe düşen Türk toplumu, neredeki ve ne zamana rastgelen hangi Din in etkisi altında kalmıştır? Buna kesin ve belirli bir sınır çizmedikçe, öne sürülecek düşünceler, ne Türk toplumunu ve ne de onu etkileyen Din i bize iyice aydınlatmış olmaktan uzak kalacaktır. Türk toplumu ve onu etkileyen Din diye, Tarih içinde bir yol belirledikten sonra, artık bir daha nerede bulunursa bulunsun, ne zaman olursa olsun, hiçbir değişikliğe uğramaksızın ve yerinden oynamaksızın, ebedi ve ezeli mutlak bir varlık olarak sürüp gelmiş birer gerçeklik yoktur.
İlk Türk toplumu Ortaasya’da belirmiştir. Türkiye, Küçük Asya denilen Anadolu ile Avrupa’ya giren Rumeli ülkelerinde gelişmiştir. Bugüne dek değişe gelmiş bulunan Türk toplumunu, Ortaasya’da da etkileyen dinlerle, Anadolu ve Rumeli’de etkileyen dinler de zaman zaman başka olmuşlardır.
İSA’DAN 300 YIL ÖNCEKİ VE SONRAKİ KIYAMETLER
İlk bilimcil anıt-yazı olan Herodot Tarihi, bize İsa Doğumu’undan beş altı yüzyıl önceleri, bütün Ortaasya toplumları içinde ‘Türk” adıyla anılan bir topluluktan konu açmıyor. Yalnız; Ortaasyalı görünen ve Türk-Moğol atalarına çalan ilk insan kümeleşmesi anıyor:
1- MESAJETLER : Bugünkü Türkistan ötelerindeyaşarlar. Başları Tomris adlı kahraman Ana-handır.Persleri Tarihe sokan Babahan Sirüs (Cyrus; Osmanlıcası: Kiyumres) adlı kahramanı yakalayıp, kandolu küpün içinde boğan yiğit hatun Tomris’tir. Tom-ris’in Mesajetleri, Tarih öncesindeki KADIN egemenliğini yaşıyan ve henüz Çömlekçilik düzeyinde kalanbir Aşağı Barbarlık konağı içindedirler. ANAHANLIK Çağındadırlar.
2- İSKİTLER : Tuna, Dinyeper’den Volga, Seyhun,Ceyhun ırmaklarına ve Alplerden Altay dağlarına, Çin, Hind sınırına dek uzanan alanların insanlarıdırlar.Henüz Çobanlık üretimine geldiklerine göre, Orta Barbarlık konağını yaşarlar. Herodot; İskit savaşçıları, içinde kadın kılıklı ve görünüşlü askerler de anlatır.Bu bakımdan, İskitler’de henüz kadın hukuku silinmemişe benzer. Ama, egemen İskit toplum tipi BABAHAN’dır. İskitler bir ulus olmaktan çok, bir dünya olduğuna göre, onları, Anahanlık’tan Babahanlık’a doğru yelpaze gibi açılmış bir sıra basamaklı Toplumlar saymak en doğrusudur.
Biz bugün, Mesajetler toplumunu’da, İskitler toplumunu’da Tarihten çok, Tarih öncesi efsaneler alacakaranlığında tanıyoruz. Onları ancak, Coğrafya yerlerine ve insan tiplerine bakarak, Kıyaslama yoluyla,”Türk-Moğol” toplumları ile ilgili sayabiliriz.
Başlıca kaynak olan Herodot, belirli yıl sayısı vermiyor. Anlatışından, Sarı Irmak Çin’ine değin uzanan Ortaasya ülkelerinde savaşçıl insanlar kaynaşırlar. Çin henüz bilinmez. Ortadoğu Medeniyetleri’ne (Irak Mısır’a) doğru, arka arkaya, dalga dalga med ve cezirler halinde saldırıp dönen insanlar farkedilir. Bunlar başlıca üç adla Tarih sayfalarına girerler:1) MEDLER toplumunu yıkan Cimmerler, 2) CİMMERLER toplumunu önlerine katarak Medler üzerine süren Skitler,3) SKİTLER’i önlerine katmışça Cimmerler üzerine daha doğrusu Irak ve Mısır medeniyetleri üzerine iter görünen Mesajetler.
Bu insanlara ne oluyordu böyle? “ULUSLARIN GÖÇÜ” denilen şeyi yapıyorlardı. Yazılı Tarihin açıkça konu ettiği ve Ísa’nın doğumundan birkaç yüzyıl önce, ile birkaç yüzyıl sonra görülen: Bir değil, iki Ulusların Göçü vardır: 1) İsa Doğumu’ndan önce, Uzakdoğu (Çin) Medeniyeti ile Yakındoğu (Irak-Mısır) Medeniyetleri arasında Herodot’un anlattığı Barbar ulus akınları; 2) İsa Doğumundan sonra, gene Uzak-doğu (Çin-Hind) Medeniyetleriyle, Akdeniz (Yunan-Roma) Medeniyetleri arasında klasik Tarihin anlattığı, ve sanki ilk defa görülüyormuş gibi, özel “Ulusların Göçü” adıyla andığı Barbar ulus akınları…
Heredot’un anlattığı Barbar akınlarıyla, klasik Tarihin anlattıkları arasında kıyaslamaya elverişli benzerlikler göze batıcıdır:1) Volga’yı aşarak Bati ya saldıran Atila adına bağlı Hünler, tıpkı Tomris’in Mesajetleri gibï, en geride iten ilk vurucu güç oldular: Hünler önünde Slavlar ve Ostrogotlar ezilince, ürküp: Trakya,Makedonya, Yunanistan, İtalya, İspanya, Afrika’ya dek uzanan Vizigotlar, bir, çeşit İskitler durumunda idiler; 3) Bu akınlar önünde çökmüş Roma toprakları üzerine yerleşen Cermenler, İskitler önünde başlarının çaresine bakan Cimmerler ulusuna benziyorlardı.
SOSYAL KIYAMETLER ORTASINDA TÜRKLER – MOĞOLLAR
Bütün bu İsa’dan üç beş yüzyıl önce ve sonra görülmüş altüstlükler sırasında, “Türk toplumu” adını almış insan kümeleri var mı? Tarih belirli bir kayıt düşürmemiş. Yalnız Herodot, Ceyhun ötesindeki “Asya’ya sahip” İskitleri sayarken belki Altay dağlarının ötesinde, berisinde: “Çenesi uzun, özel dili olan” altıncı tip İskitleri “yassı burunlu” diye tanımlar. (Herodot, 4/12, 3/105,1965). sonraki tarihler de Hünleri: “Yayvan ve geniş burunlu” olarak anlatıyorlar. {V. Duruy: Histoire Generale, s. 216, Paris 1891). Yakın-doğu kaynaklarında daha açık bir benzeyiş belgesi yok.
Uzakdoğu (Çin) kaynakları ise; büsbütün efsane karanlığındadırlar. “Bir Çinli ırk yoktur… Çinliler, ‘Sarı ırk’a ve Moğol ırkına bağlanıyorsa da, Ehalinin Ortaasya’dan gelmiş bir istila sonucu olduğu düşüncesi, sadece bir hipotezdir.” (Hist. Gener. des Peuples, C. I. s.32). “Anarşik Çin efsaneleri, hemen bütün kahramanlarını Sarı Irmağın orta akımı üzerine yerleştirdi. … Neolitik Çin’de oturanlarzıı Moğol tipi oldukları hükmünü verdirtti..: Ç’in Konfederasyonu’nun ötesinde ‘Dört Deniz’in Barbarları yaşıyordu.” (Keza, C.I. s. 373).
TÜRK SÖZCÜĞÜ NEREDEN GELİR?
Tarihin o kargaşalı kıyametleri ortasında “Türk” sözcüğü ne zaman, nasıl.doğdu? Ve o sözcüğün anlamı nedir?
Türklüğü ideal edişinden kimsenin kuşkulanamıyacağı Ziya Gökalp e göre: “Türk” sözcüğü “Töre” sözcüğünden gelir. Thomsen (“L’Inseription de l’Orkhon”,s. 98) Orkhon Kitabelerinde yazılı “Töre” sözcüğünü: “Kanun”; “Kurum” (Müessese: Institution) anlamında tercüme eder. Kitabede: “Törükbudun ilinin, törönün kim aktardı” (Sizin devletinizi ve müesseselerinizi kim yıkardı) cümlesinde yazılı hem “Törük”, hem “Törün” sözcükleri “Töreli” anamına gelir. Divan`ı Lugaat`tı Türk (C. III, s.167), Doğu Türkçesinde “Töre” ve “Törü”denildiğini belirtir, ve “Töre”nin: “Resim-Kaaide” (Tören-Kural) demek olduğunu açıklar. “İl bırakılır, törün bırakılmaz” (ülke bırakılır, töre bırakılmaz.)
Ziya Gökalp, o anlama dayanarak şöyle der:
“Türk töresi, eski Türklere atalarından kalan bütün kuralların topu birden, demektir. Töre kelimesinin Türk kelimesiyle bir özden olması da hatıra gelebilir.Başka yerlerde yazdığım gibi, Sagadak sözcüğü nasılSagalı anlamına gelebilir. (K) harfi, nispet ve karakteristik ekidir: Bu ipozete göre, Türk sözcüğü Töre sözcüğünden çıkmıştır. Bu ipotez henüz Türkiyatçılarca kabul edilmediği için şahsi bir fïkirden ibarettir.” (Z.Gökalp: Türk Töresi, s.4. İstanbul 1339)
Gökalp ipotezine göre: Ortaasya’da Türkçe konuşan uluslardan bir bölüğü, bir tarihte “Töre”lenmiş; “Töreli” anlamına “Türk” diye adlanmış. Türkler, kendi törelerinden olmayan uluslara “TAT” derler. Arapların,kendilerinden olmayanlara “ACEM” dedikleri gibi,Türkler de töresizlere: Uygurlara, Acemlere. (Perslere) “Tat” adını verirler. Türklere Uygurlar kadar yakın olan Moğollara da TAT-ER (Tatar) deyişleri bundandır.
Neşri, “Türkmen” adı için başka bir söz oyunu öne sürer. Şaman inancı taşıyan Türkler, ilk Müslüman olduklan zaman: “İslame gelüp mü’min ve müttakıy oldular. Ondan ötürü buna Terk-iman denildi. Lafızda hafifletilip Türkman dediler. Türkman’ın adı ol vakitten beru konuldu.” (Neşri Tarihi, s. 14, TTK yayını).”Terk’i iman”dan (inanç bırakmaktan) Türkman gelirmi, gelmez mi?.. Önemli olan gerçek şudur: Bütün araştırmalara ve tahminlere göre, TÜRK adı, Ortaasya’daki insanlardan bir bölüğüne sonradan verilmiştir. Bu “sonra”: Türklerin Tarihe girişleri zamanıdır.
TÜRKLER HANGİ YILLARDA TARİHE GİRDİLER
Uygur ve Tatar gibi en yakın akraba uluslar arasında Türkler ne zaman ve nasıl Tarihe girmişlerdir?
Bir ulusun Tarihe girmesi, yazılı Tarihte anılmasıdır. Bu da, SINIFSIZ bir toplumun, Tarih öncesinden, sosyal sınıflı Medeniyete değmesiyle başlar. İlkel toplum, o zaman, YAZI’nın bilindiği Medeniyette, yazarların kaleminden sayfalara geçer. Türklerin, Yakındoğu ve Uzakdoğu medeniyetleriyle ilişkiler kurması,Tarihte Türk adının işitilmesine yol açmıştır.
Türklerin ilk Medeniyetle ilişkisi Çin’de olmuş görünüyor. Türkler Çin’i “TAVGAÇ” yani: Ulu, Kadim, Tekniğe Fenne sahip sayarlar. “Türklerin Çinlilerle münasebeti, milattan 200 yıl önce egemen olan “Hynong-nu”; yani Hün adındaki Türk devleti zamanında vardır. Milattan 174 yıl önce, Çin’den Türk Hanına bir prenses getirmek üzere Türk sarayına giden Cung-Hang-yue adındaki Çinli elçi, Türklerin Çin medeniyetine karşı gösterdikleri taklit eğilimini Türk hayatı için zararlı gördü. Bu zat, Türkleri sevdiği için Türk sarayında kaldı. Bir daha Çin’e dönmedi.” (Z. Gökalp: Türk Töresi, s.7). “İslamlıktan önce Türkler, Çinlileri biricik ayık ve bilgili olarak tanıyorlardı. Orkhon Kitabesi,Çinlilerin Türklere kendi Ayık ve Bilik’lerini verdiğini söylüyor. Thomsen, ayık sözcüğünü “Medeniyet” olarak,Bilik sözcüğünü “Bilgi” olarak tercüme etmiştir.” (Orkhon kitabeleri, s.4) (Z. Gökalp: Keza, s.)
“Kitab’ül İlm’ün Nafı” bu yanı daha açık koyuyor:
“Uygarların eski edebiyatından pek az şey kalmıştır.Avrupa bilginlerince bilinen Uygur lehçesinde yazılmış bu az sayıdaki elyazılarının hepsi,İslamlığın kabulünden sonra yazılmıştır. Ve elimizde bulunan en eskielyazısı, I. ci miladi yüzyıla dek çıkabilir.” (Keza).
Türkiye’nin Türkleri içinde en büyük Türkiyatçı olan Ziya Gökalp’e göre, Türk’ün Tarihöncesinden Medeniyete el uzatışı, İsa Doğumu’ndan 2 yüzyıl önceleri olmuştur. Türklerce, Medeniyetin en göze çarpan aygıdı ve belgesi olan Yazı’nın kullanılışı ise, ondan ancak 700 yıl sonraları görülür.
“TÜRK TOPLUMU” ve DİN
Batı’da Akdeniz medeniyetinden ROMA İmparatorluğu çökerken, ona “coup de grace” (son kurşun)u indiren Barbarlar akınının koçbaşı Hünler idi. Uzakdoğu’da Roma’nın karşılığı demek olan Çin medeniyetinden TANGI.AR sülalesi çökerken, ona son kurşunu vuran Barbar akınının koçbaşı, İslam kültüründe “Kıyamet alameti” sayılan Tibetli TUFAN ulusları oldu. (H. Kıvılcımlı: Tarih – Devrim – Sosyalizm, s. 260).
Yakındoğu da Antika medeniyetler zincirinin son halkası olan İSLAM medeniyeti çökerken, ona son kurşunu vuran Barbar akınının koçbaşı, bir çeşit Tufan sayılan, Hün torunlarından Cengiz Moğolları, Timur Tatarları oldular. Roma medeniyetinin rönesansı olan BİZANS medeniyeti, Batı’dan gelme Hristiyan Barbarlarla yalnız aşı edildi; çökeceği sıra, Doğu’dan gelme son Müslüman kurşunu vuran koçbaşı artık, (Hün-Moğol – Tatar değil), doğrudan doğruya TÜRKLER(Selçuklu – Osmanlı) oldu.
Önce Din nedir? En geniş anlamıyla, herşeyden önce Toplumcul bir olaydır. “Toplum mu Dine etki yapar, Din mi Topluma?” sorusu önümüze çıkmamazlık edemez. Toplum Dini yarattığına göre, yaratan mı yaratığı etkiler, yaratık mı yaratanı? Bu metafizik: “Yumurtamı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan?” sofizmidir.Gerçekte, hem tavuk yumurtadan, hem yumurta tavuktan çıkar. Dolayısıyle: Toplum Dine etki yaptığı gibi, Din’de Topluma etki yapar. Mesele, hangi elle tutulur, somut şartlar içinde, Toplumun Dine ve Dinin Topluma neden ve nasıl etki yaptığını araştırmak ve bulmaktır.
Özel anlamıyla Din Nedir? Toplumda, insan kişilerin düşünce ve davranışlarına, kişiler üstü güçlerin etkilerini yorumlayarak uygulayan, teorik bir dünya görüşü ve pratik bir evren düzenidir. İsa’nın doğumu sıralarında doğduğu anlaşılan “Türk toplumu”na hangi kişiler üstü etkiler; ne gibi yorumlamalara ve uygulamalara yol açan dünya görüşleri getirmiştir.?
“TÜRK DİNİ”
Ziya Gökalp bir “Türk dini”nden bahsederken, o dinin Türk sosyal yapısının bir ürünü olduğunu şöyle açıklar:
“Türk dininin genel izahı bize gösterecektir ki, eski Türklerde tanrılar, sosyal zümrelerin sembolleri gibidir. Her tanrı mutlaka bir zümrenin vicdanını temsil eder: Aşiretin timsali Ogan, Batınların timsali Yersu’lardır. Batınların aşiretten doğdukları gibi, Yersular’da Organ’ın oğullarıdır. Buguhan, cemaatini 4 orduya ayırmış, herbirini bir cihetin bekçisi tanıtmıştı. Bu sosyal örgütün lahuta in’ikasından (gökyüzü aynasına çarpmasından): Gök, Kızıl, Ak,Kara Han’lar diye 4 ikinci derece Tanrı vücuda geldi. Bunlar Ogan’ın oğulları sayıldı. Sonraları, sosyal zümreler bölündükçe, Tanrıların sayısı da o bölümlenişe paralel olarak arttı.Bu tanrılara Yersu adı verilmesi, Türklerin toplantıları vahalara ve büyük ırmaklara tabi olmasındandır.” (Z.Gökalp: Türk Töresi, s. 29).
Görüyoruz. Burada Dinin Türk toplumuna etkisinden çok, Türk toplumunun Din üzerine kesin etkisi vardır. Gerçi bir yol doğmuş bulunan Din’in, ondan sonra karşılıklı olarak Türk toplumuna yapmadığı etki kalmıyacaktır. Örneğin:
“Türklerin ülkelere bağlı Yersuları olduğu gibi, doğrudan doğruya her Boy’un koruyucusu olmak üzere, özel bir Tanrısı vardı. Mahmud’u Kaşari bunlara Cığı = Cıvı adını veriyor. İki Boy savaşacakları zaman, savaş gününden önceki gece sırasında, o kabilelerin Cıvı’ları savaşırlarmış. Bunlardan hangisi üstün gelirse, sabahleyin onun Boy’u üstün çıkarmış. Böylece, kan davalarının, gazvelerin, kabile savaşmalarının başlıca sebepleri Cıvı’lar olduğu anlaşılıyor. Bir kabileden bir-tek kişiye saldırnıak, onun taptığına saldırmaktı. O halde, tek kişinin öcünü almak; taptığın öcünü almak demek olurdu. Bu suretle, kadın dininin bir asabiyet dini olduğu ortaya çıkıyor. Aile dayanışmasını var eden ve boyuna kuvvetlendiren Cıvı’larla, Yersu’lardır. Oguş ile Boy ilk ailelerdir. Bunların dayanışması, aile asabiyetidir.” (Z. Gökalp: Keza, s. 30).
Bu sözlere bakılırsa: “Savaşanların başlıca sebebi Cıvı’lar” sanılır. Ama, daha önce Z. Gökalp’in kendisi, Cıvı’ların da Yersu’lar ve Ogan’lar gibi, “Gök aynasında görünen sosyal örgüt sembolü olduklarını açıkladıydı. Demek Cıvı’lar savaşın sebebi değil; Kabile, Boy, Aile savaşlarının sadece bayrağıdırlar. Yakındoğu’nun İslamlığından ve Uzakdoğu’nun Budistliğinden önceki Türk toplumu, kendi NORMAL Tarihöncesi çağını yaşarken, yaptığı bütün kişi üstü etki yorumlarında, yani Din kavramlarmda kendi öz yapısının gerekleriyle sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Dinin Türk toplumu üzerine etki yapmasından çok, Türk toplumunun Din üzerine yaptığı etki göze çarpmış; idealistler dahi bu yanı saklıyamamışlardır. Türk toplumuna Din dışarıdan gelmemiş, kendi içinden doğmuştur. Dinin etkisi toplumun etkisi ile kaynaşık bulunmuştur.
NUH – TUFAN – TÜRKLER
Türk toplumuna dışarıdan geldiği için “etki yapmış” sayılabilecek iki Din vardır:1- Uzakdoğu’da Budizm, 2- Yakındoğu’da İslamlık.. Bugünkü Türkiye’de yapılan bir anket: “Türk toplumuna Dinin etkileri”ni araştırınca, ne Tarihöncesindeki, ne Uzakdoğu’daki Türk toplumları müradedilmemiş sayılabilir. O zaman konuyu şöyle belirlendirmeliyiz: “Yeryüzünün Türkiye denilen toprak bölümündeki Türk toplumuna İslam dininin etkileri nelerdir?”
Türklerin İslam dininden etkilenmeleri, Cermenlerin Hristiyan diniyle etkilenmelerini andırır. Semit geleneği, ilk insanı Adem ile Havva’ya bağladı. Bunun anlamı ayrı bir konudur. İlk Sümer medeniyetini, İslamlığın Tufan adını verdiği biçimde, suların basması gibi basan Semit Barbarları akını üzerine insanlık Nuh oğullarına bağlandı. Tarihte ve mitolojilerde anılan Nuh oğullarının adlarına bağlı uluslar göz önüne getirilirlerse, şaşılacak bir gerçekle karşılaşıyoruz: Bütün adı geçen uluslar, Tufan olayı sırasında, Yakındoğu medeniyeti ile uzaktan yakından ilişki kurmuş Tarih öncesi toplumlandır. Başka deyimle, “Nuh Oğulları” denilen insanlar, Tarihe değmiş Barbar yığınlarıdırlar: Friyalılar, Cimmerler, Skitler, Medler, Ionyalılar, İberyalılar, Toğormanlar JAFET’in oğulları; Elamlar,Asurlar, Ermeniler, Aramlılar v.s. HAM’ın oğulları Keldanlılar, Araplar, Mısırlılar, Libyalılar, Faslılar, Nümidler, Ken’anlılar SAM’ın oğulları sayıldılar.
Tufan’dan sonra Tarihe (ama, Yakındoğu medeniyetlerinin tarihine) giren bütün o adı geçen uluslar, Tufan sırasında MEDENİYET siciline geçirilmiş bulunan Semit jenealojisine bağlanmak zorunda kaldılar. Yakındoğu medeniyetleri çevresinde Tarihe giren Türkler, Nuh oğlu Yafes dölünden sayıldılar. Müslüman Pers tarìhçileri o kadarla da yetinmediler. Türkleri Muhammed peygambere yaklaştırmak için, Arapların bağlandıkları SAM adından çıkartmaya çalıştılar: Bu kadarına karşı artık Türk Müslüman yazarlar bile karşı çıktılar:
“Oğuz Khan, İbrahim Aleyhisselam oğlu, İshak oğlu, Iys’in oğludur dediler. Yanlış yaptılar. Çünkü, Iys Küçük – Rum atasıdır ki, İkinci – Rum’dur. Sam oğlu Erfahşad dölündendir. Oğuz ile Türk ve Moğol, Birinci – Rum gibi Yafes çocuklarındandır. Selçuklular dahi İbrahim’e ulaşır demek, kimi Pers tarihlerinde anılır, ama bu Perslerin şeni taassuplarındandır.” (Neşri Tarihi, C. I, s. 56).
TÜRKLER DİNSİZ, ya da TABİATA TAPICIYDI
İslam dini ile karşılaştıkları sırada Tüirkler bir tek sistem değillerdi:
“Birçok sınıflardan kimileri Müdun (Kentler) ve Hüsun (Hisarlar) sahibidirler. Ve kimileri Berr’dirler, yani derim; evleriyle dağ tepelerinde ve ovalarda otururlar. Bunlar dahi kimi güneşe ve kimi puta ve kimi sığıra ve kimi ağaca, kimi taşa taparlar. Ve kimileri dahi vardır, hiç DİN BİLMEZLER. Ve kimileri Yahud’e taklit ederler, krallarına Khan derler: İpekler giyip, alyaldızlı. tac ururlar. Bu taife pek behadır olurlar Ve bunların topu Nuh oğlu Yafes oğlu Bukas Khan çocuklarındandır. ” (Neşri Tarihi, C. I. s.8).
Dinsizden Yahudi taklidi Khan’lısına dek çeşitleri vardı. Kent ve Hisarda oturanlar, besbelli Yakın ve Uzak Doğu medeniyetleriyle temasa geçen azınlıktı. Asıl Türk uluslarının büyük çoğunluğu “GÖÇER EVLİ” (Göçebe çadılı) idiler.
“Menzilleri Ceyhun’la Çin arasındaki Türkistan ülkeleridir. Körtak ve Ortak dağlarının üzerinde kara evlerle yaylayup (yazı geçirip) ve kışın Bursun, Kakyay, Karakurum, Kari ve Sayran adlı yerlerde kışlarlardı. Kralları Khakan’ın taht yeri, Talas adlı şehirdi.” (Neşri, Keza).
İslam tarihleri, çoğu, Mitolojilere karışık ve karanlıktırlar. Ravzat’üs Safa’ya göre Yafes Pers kahramam Cyrus (Kiyumres) gibi, İsa’dan 600 yıl önceleri yaşamıştır. Yasef 240 yaşındayken Zib Bakuy sahneye çıkar. Cyrus’ten 170 yıl sonra Oğuz görünür. Hangi rakam doğru?
Neşri, tarih kargaşalığına bir düzen vermek için, Nuhoğlu Yafes’e bağladığı Bulcas’la Türk Tarihini başlatıyor. Önce, “Bulcas’ın iki oğlu vardı: Biri Türk, biri Moğol” diyor. Bu oğulların kum gibi, ağaç yaprağı kadar kalabalık dölleri bulunduğunu anlatıyor. Daha bu sözü bitirmeden, Bulcas’ın iki oğlunu unutuyor. “Bulcas ölünce, büyük oğlu Zib Bakuy yerine geçti” diyor. “Bunun atasından mülkü ve saltanatı ve şevketi ve mehabeti ve askeri çok” bildirisi ile, Zib Bakuy’un şu dört oğlunu sayıyor: 1) Kara Han; 2) Or Han, 3) Güz Han, 4) Gür Han…
Karahan: “Dinsiz, kafir ve cebbardır. Türkistan’dan Doğu ve Kuzey ülkelerini ele geçirdi” (Neşri,1/10). Kara Han’ın kendisi “dinsiz” iken, bir de bakıyoruz, anasından doğar doğmaz Müslüman olan bir harika çocuğu dünyaya geliyor. “Oğuz adında bir oğlu oldu. Hak teala anı Tevhid’e (Tanrının birliğine) irşad etti. Bu, halkı hakka davet edince, atasıyla yaman savaş (vahşet’i azim) oldu. Oğuz’la atası arasında 75 yıl öldürüşme (kıtal) yapıldı… En sonra Kara Han öldürüldü. Oğuz Doğudan Batı’ya varınca yeryüzünü ele geçirdi.” (Neşri,1/10):
TARİH ÖNCESİNDE OĞUZ MİTOLOJİSİ
Oğuz kimdir. Bütün Türk ve Moğol geleneklerinin en büyük mitoloji kahramanıdır Herşey, hatta Türklük onunla başlamışa benzer. O ne zaman yaşadı?
Neşri’ye bakılırsa, Kara Han ile Oğuz arasındaki savaş: “Bu kaziyye, İbrahim Aleyhisselam zamanında idi. Oğuz ona iman getirmişti.” (Neşri,1/12). “Türkler Şöyle zulum ederlerdi ki, Hakkın Kelam’ı Kadim’inde andığı İskender Zülkarneyn meğer bu ola derlerdi.” (Keza).
İbrahim: Sümmer Kenti Ur’dan Mısır a göçmüş Semit’tir. Arap ve İsrail uluslarının başlıca atalarıdır. Cyrus: Med’leri yenerek Pers’leri Medeniyete geçirmiş başlıca atalarıdır. İskender: Grekleri ve Persleri yenip Makedonya’lıları Medeniyete ulaştırmış atalarıdır. İbrahim: İsa’dan binlerce yıl önce; Cyrus: 560-523 yıl önce; İskender: 356-323 yıl önce yaşamışlardır. Oğuz, bunların her üçü ile de bir zamanda yaşamış olamaz. Oğuz’la bu üç Tarihcil Devrim kahramanı arasında eşitlik, olsa olsa, Oğuz’un da İbrahim – Cyrus – İskender ile rol benzerliği olabilir.
Akkad medeniyeti sonunda İbrahim, Med medeniyeti sonunda Cyrus, Pers medeniyeti sonunda İskender: Ortaasya insanlarının besbelli, sosyal yapılarında değilse bile, düşüncelerinde büyük yankılar uyandırmıştır. Bu kutsal yankılar, Türk ve Moğol geleneklerinde, Oğuz Han tipinde bir mitolojik kahraman biçimini yaratmıştır. Bu kahramanı İslamlar kendi Arap – İsrail geleneklerine uyarak İbrahim’e; Acemler kendi Pers geleneklerine uyarak Cyrus’e karıştırmış oluyorlar.Yalnız, “Türkler şöyle zulum ederler” denildiğine göre, Türklerin kendileri için Oğuz: “İskenderun ta kendisidir.” Hakikate en yakın olanı da, Türklerin, İsa Doğumu’ndan önceki 4.cü yüzyıllarda Pencap’a dek giden İskender’le ilişkili olmalarıdır. Netekim Grek tarihçisi Plütark, İskender’in Persleri devirdikten sonra Amazonlarla.karşılaştığını masal gibi anlatır. Ortaasya’nın “Amazonlar”ı, Tomris’in Majesterler’inden başka kim olabilir?
Oğuz Han, yalnız İbrahim, Cyrus ve İskender gibi Yakındoğu kahramanlarını değil, Uzakdoğu’nun Çin ve Hint kahramanları gibi, Batı Roma medeniyetine son kurşunu vuran Atlı Han (Atila)yı da kendi kişiliği içinde toplar:
“Müverrih ider: Vakta ki Oğuz: Çin, Hıtay, Gür, Gazne, Hind, Sind, Türkistan, Deylem, Babil, Rum, Efrenç, Rus, Şam Hicaz, ,Habeş, Yemen, Berber.. çün, bu denli illeri ele geçirdi, yine asıl vatanına, Ortak ve Kürtak’a dönüp, çocukları Gün, Ay, Yıldız Hanları sağ yanına (Meymeneye), Gök, Tak, Dingiz Hanları sol yanına (Meysereye) yerleştirdi.” (Neşri,1/14).
TÜRK: KAN – HAN ÖRGÜTLENİŞİ
Tarihte Atila: Çin’den Fransa’ya dek, Cengiz: Uzakdoğu dan Yakındoğu’ya dek büyük ülkeleri ancak Roma ve İslam medeniyetlerinden sonra kaplamışlardır. Ama Asya’yı, Afrika’yı; Avrupa’yı baştan başa fethetmiş hiçbir kahraman yok. Bu bakımdan Oğuz Han, TARİH için olduğu denli, COĞRAFYA için de gerçek kişi olamaz. Belki İskender, belki Atila, belki Muhammed gelenekleri hep birden Türk toplumları içine OĞUZ biçiminde Kişileşmiş olarak girebilir. Başka deyimle, Oğuz, bütün başından geçenlerden de açıkça anlaşılacağı gibi, Tarih ve Coğrafya ile hiç ilişiği bulunmayan, sadece bir efsane yiğitidir. Türklerin “Türk” adını aldıkları; yani “Töreli” oldukları çağda, Tabiata ve Atalara tapan Toplum, kendi töreleniş yapısını KUTSAL anlamda OĞUZ bir ATA kılığına sokmuştur.
Oğuz Han’ın Homer ve Hezyod’daki Zeus Tanrı gibi bir mitoloji yaratığı olduğu, ondan sonraki gelişimle de açıklanır. Oğul diye adları konulan. “HAN”lar da gerçek Tarihcil kişiler değildirler: Bütün ilkel Toplumlarda görülen Kan (Gens) teşkilatının sembolleridirler. Gens ile Kan ve Han (Khan) sözcüklerinin birtek insancıl kökten çıktıkları ortadadır. Sosyal akrabalık ilişkilerini sınırlandırma örgütü olan Gens – Kan bölümleri, nasıl tek Aile kökünden 2’ye, 4’e ve ilh. ayrılarak bölünme ile gelişirse, ilkel Türk toplumunda Tarihe geçmiş HAN sayıları ve bölünmeleri de, tıpkı öyle gelişmiştir.
Bulcas’ın Türk -Moğol diye yalnız 2 oğlu vardır. Ama, Bulcas ölünce, yerine ne Türk, ne Moğal adlı oğlu geçmez: Zib Bakuy geçer. Çünkü Türk ile Moğol, gerçek kişi değil, bir Toplum örgütüdürler. O örgüt içinde, anlaşılan ilk Babahan tipi Bulcas’tır. O kişi ölünce yerine Zib Bakuy geçmiştir. Ravzatüs Safa’ya göre: “DİB” sözcüğü “TAHT” demektir, “BAKUY” sözcüğü “ULU” demektir. Bu bakımdan Zib Bakuy’un kendisi bile, bir gerçek kişi olmaktan çok, ilk Babahanlık denemesine verilmiş, “ULU TAHT” anlamına gelen bir mitolojik addır.
Zib Bakuy’un 4 oğlu olur. Zamanla Toplum büyümüş, ilk 2 Kan, yeniden ikişer bölünerek 4 olmuştur. Her Han (bütün Gens = Kan örgütlenmelerinde olduğu gibi) bir Totem le belirtilir. Totemler, Türklerin tabiat inançlarına uyarak: Yön (cihet), Mevsim, Dağ adlarını alırlar. Zib Bakuy’un dört oğlundan: Kara, Türklerde Kuzey yönü demektir; Güz, bildiğimiz sonbahardır; Or Han ile Gür Han, Oğuz’un, efsanece dünyayı fethettikten sonra “vatanı aslisi” olarak çekildiği Ortak (Or Dağ) ile Kurtak (Gür Dağ), yani iki kutsal Dağ’dan (tak’tan) başka ne olabilir?
Oğuz Han’ın babası diye gösterilen Kara Han “Kuzey” insanı olarak, Batı – Güney’e düşen Türkistan Türkleri kadar Medeniyete değmemiş olduğundan, “DİNSİZ” kalmış Toplum sembolüdür. Mekan içindeki ayrılık, zaman içinde de farklılaşmalarla devam etmiştir. Bulcas çağında Türk toplumu 2 Kan (Khan)lı (Türk – Moğol) iken, Zib Bakuy çağında 4 Khan (Han)lıdır. Oğuz çağında Kan (Khan) örgütü birden ikiyen ayrılmıştır; Sağcıl: Gün – Ay – Yıldız totemli Kan’lar yeryüzünden erişilemiyecek denli yüksek, neredeyse Tabulaşmış olurlar; Solcul: Gök – Tak (dağ) – Dingiz (Deniz) Totemli Kan’lar, daha elle tutulur dünyamızın parçaları olurlar.
Kaonfederasyon: O Ğ U Z K H A N
Federasyon. M EYMENE (SAĞCIL) MEYSERE (SOLCIL) …Kol
KABİLE… GÜN AY YILDIZ GÖK TAK DİNGİZ…Budan
Kan… Kayı Yazır Avşar Bayındır Salur İngildir …Boy
Kan… Bayat Döğer Kartuk Becenek Aymur Büldür …Boy
Kan… Alka Dordurga Bigdili Cavundur Alayundlu Yive …Boy
Kan… Karaveli Yabırlı Yarkın Çebni Üregir Kınık …Boy
Türk toplumu, inanç bakımından henüz yarı yerde, yarı göktedir. Uzak Umman ve Çöl – Kervan yolculuklarının beşiği olan Irak medeniyetinde inançların nasıl yerden göğe çıktığı, gökte Ay – Gün – Yıldız sembollerine Toplumdaki Kan bölümlenişlerini (7’li Kan ve Hafta gibi) aksettirdiği göz önüne getirilsin. Yakındoğu medeniyetiyle ilişkilerin bırakacağı etkiler sezilebilir. Oğuz Han, Kara Han’la Zib Bakuy Han’ın Kan bölümlenişini çok daha geniş ölçülerde geliştirmiştir. Oğuz Töresi budur. Oğuz’la birlikte Türklerin Türk (Töreli) oluşları ondandır.
Oğuz dünyasının 6 aşiretinden her biri, ayrı ayrı hep 4’er Kan (Khan)lara bölündüler. Oğuz Kan’ı, önce Bulcas Kan’ı gibi 2 bölüğe (Meymene: Sağcıl ve Meysere: Solcıl) ayrılmış en büyük Konfederasyon’dur. Oğuz Konfederasyonu’nun her biri 3’erli Kan topluluklarını içine almış 2 büyük Federasyon’u kaplar. Her Federasyonun 3’erli ana Kan’ları, yeniden Zib Bakuy Kan’ı gibi, 4’erli Kan’lara ayrılır:
Böylece, Oğuz Yürüm’ü (Menkıbesi) ile anlatılan şey, bütün bu 24 Kan’ı içine almış en büyük Kandaşlar Konfederasyonu’dur. Yalnız bugünkü Türkiye haritası içinde, o 24 Kan’dan çoğunun adları birçok yerlerin adları olarak yaşamaktadır: Yazır, Dudurgu, Avşar, Karkın, Bayındır, Anamur, Alayund, Yüreğir, İğdir, Burdur, Kınık gibi… Anlaşılıyor: İslam medeniyetinin çöküş aşamalarından hemen bütünüyle Oğuz oymakları (ve Kazi ları) Ortaasya’dan kalkıp, Totemleri, Tabuları ile bugün yaşadıkları Küçükasya’ya akın etmişlerdir. İslam Tarihi bu olayı pekiştirir:
“Bütün bu Türkler (müvahhid) (Tanrı birliğine inanmış) dırlar ki, Türkistan’da ve Maveraünnehir’de, Horasan’da, Fars’da, Irak’ta, Azerbaycan’da, Diyarbakır, Ermeniyye, Rum, Şam, Mısır ve Mağrip’te oturanlar… Ve Oğuz’un bu 24 çocuğunun züriyetindendir ve dahi Oğuz ile Türkistan ülkelerine kaçan ebna’i a’mam’ının neslindendir. ” (Neşri,1/12).
ALLAH SAYISI – KAN SAYISI
İlkel toplumlardan Medeniyete dek aktarılmış kutsal %2kamlar, hep Toplum örgütüne giren Kan’ların sayısına uygundur. Türklerde Boy adını da alan Khan sayısına uygun rakamlar kutsallaşmıştır. Belli bir Türk Toplumunun sosyal gelişim konaklarına göre Boy’ların normal sayıları 2-4-8-24 olarak çoğalır. Kimi savaşlarda bir Boy tüm yokedilebilir. O zaman Toplum ikiye bölünmeden doğmuş çift rakamlar yerine; bir eksiği ile: 7-9-17 gibi tek rakamlı olur. Onun için, kaç türlü Türk toplumu varsa, o kadar çeşitli rakam, sayı gösteren Kan kümeleşmeleri, Tanrı sayıları bulunur.
“TSİN dininde Doğu’nun 4 Yersu’su vardır ki, 4 Batn’a (Kan’a denilmek istenir) karşılık düşüyordu. OĞUZ’larda: iki Tsin’in birleşmesiyle (ayrılmasıyle demeli) 4 Tanrı, 4 Yersu olmak üzere 8 allahın ortaya çıktığını görmüştük. YAKUT dininde: 8 sayısı da sol Kol olmak üzere yeni bir sınıflama çıktı. ALTAY Türklerinde: Bu iki sayının birleşmesinden 17 sayısı çıktığını görüyoruz. Ama, Kol’lara ait allahların sayısı ne olursa olsun, daima allahların 2 kola ayrılmış bulunması ve bu allahların Batn’lara karşılık düşesi, İl dininde genel kuraldır.” (Z. Gökalp: Türk Töresi, s. 44)
İslam Tarihine dördüzlü Oğuz Kan teşkilatı ve kabile Konfederasyonu dışında giren iki tip Toplum daha vardır:
1- Oğuzların düşmanı olmakla birlikte, onlar arasında yaşamaya katlanan 7’li Kan teşkilatına “Kabile” adı veriliyor:
“Ve dahi Oğuz’la düşman olup Türkistan’a geldiler; 7 Kabiledir: Uygur – Kayıkle – Kıpçak – Karluk – Kalaç – Agaceri – Ayferi” (Neşri,1/12).
Bunlar, Oğuz töresine katıldıkları için olacak, Türk (Töreli) sayılıyorlar.
2- Oğuzlarla bağdaşmıyan Moğollar:
“Ve şol taife ki Oğuz’a boyun eğmediler. Onlar, Kuzey ve Doğu bölgelerine kaçıp, başka beldelerin 7 nci iklimine varıp yerleştiler: Şimdiki halde, ol yerlere Moğolistan derler. ” (Keza).
Böyle Etnografïk bölümleme yerine Sosyolojik bölümlemeye başvurursak, Ortaasya Türk toplumu içinde genellikle ulaşılmış sosyal gelişim basamaklarına göre, “DİNSİZLİK” bir yana bırakılırsa, üç tip DİN belirdi:1- ŞAMANLIK; 2- İL dini; 3 – İLHANLIK dini..
En orijinal, Türk toplumu yapısından kaynak alan din Şamanlık’tır. Sosyoloji bakımından Şamanlık, Morgan’ın sınıflamasına göre: Aşağı Barbarlık Konağı’ndaki ANAHANLIK düzenine giren inançlar sistemidir. İl dini ile İlhanlık dini, Türk toplmnunun Uzakdoğu da az çok medenileşmiş Çin toplumu ile olan ilişkilerinden kaynak almışa benzer. Daha doğrusu, çevre etlkisi altında Şamanlığın geçirdiği değişikliklerle olmuşlardır. Sosyoloji bakımından İL dini de, İLHANLIK dini de Orta Barbarlık Konağı’na girerler. Ama bunlar, iki ayrı aşamadırlar.
İL dini: Şamanlığın temeli olan Ananahanlık (Ana hukuklu Kan örgütü) ile, onu erkek yararına değiştirmeye çalışan Babahanlık (Baba hukuklu Kan sistemi) arasında kurulmuş, eşit haklı bir uzlaşma dinidir. Onun için Ziya Gökalp, haklı olarak şu gerçeği belirtir:
“Oğuzların teşkilatı incelenince görülür ki, BOZOK ve ÜÇOK adlarındaki iki aşiretin birbirinin eşit ve tamamlayıcısı olmak üzere birleşmesinden, Oğuz İli var olmuştur. İL sözcüğü Divan’ı Lugat’a göre BARIŞ anlamındadır: Filan bey, falan beyle İL oldu – BARIŞ yaptı demektir. İLCİ deyimi ile BARIŞÇI anlamınadır.” (Z: Gökalp: Keza, s. 36).
İLHANLIK dininde: Artık Anahanlık yenilmiştir. Yenilgin olarak kötülenmiş ve Babahanlığın zıt kutbu durumuna sokulmuştur: “Mükafat ve Ceza verme allahlarının iki tabakaya ayrılmasından, İlhanlık dini vücuda gelir.” (Keza, s. 53).

 Devamını oku>>

1 Yorum

  1. kıvılcımlı’nın yazılarını ilginç, ciddi bir şekilde ele alınmış buluyorum.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz