Hükümet Programları ve Kültür – Cemal Süreya

Bizde hükümet programları dışında devlet mekanizmasının en yüksek düzeyde işleyişini gösteren başka metinler pek yoktur. 1920’den sonra girişilen kültür değişimine rağmen, 1920-1968 arasında hükümet programlarında kültür çalışmalarının planlanmamış olması acıdır.

1920’de Fevzi Paşa başkanlığında kurulan ilk “icra vekilleri heyeti ”nin programında kültür ve eğitimle ilgili olarak şu noktalara dokunulduğunu görüyoruz:

1- “Çocuklarımıza verilecek terbiyeyi her manasıyla dini ve milli hale koymak;
2- “Tedrisat-ı resmiyeyi, mekteplerimizi en ilmi, en asri olan esasat ve kavaid-i sıhhıye dairesinde yeniden tanzim ve programlarını ıslah etmek, mizac-ı millete ve şerait-i coğrafiye ve iklimiyemize an’anat-ı tarihiye ve içtimaiyemize muvafık ilmi ders kitapları meydana getirmek;
3- “Halk kütlesinden lûgatları toplayarak dilimizin kamusunu yapmak;
4- “Garp ve Şark’ın müellefat-ı ilmiye ve fenniyesini dilimize tercüme ettirmek”

Kurtuluş Savaşı sırasında ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında hükümet programları ya hiç hazırlanmamıştır ya da çok kısa tutulmuş, usul yerini bulsun diye bir iki genel bilgi vermekle yetinilmiştir. Savaşın ve içine girilmiş bulunan devrim sürecinin ortaya koyduğu eylem ve sıcak bir pratik söz konusudur her şeyde. Hatta hükümet programları hazırlayacak zaman bile bulunamadığı söylenebilir. Sorunların yarattığı bu durum, o zorunlar ortadan kalktıktan sonra da sürüp gitmiş, gelenekleşmiştir. Hemen söyleyelim ki gerçekleşmekte olan birçok şey de vardır. Bu açıdan, hükümet programına alınmayan bir nokta mecliste tartışma değeri taşımayan bir nokta anlamına gelmektedir. Gerçek durumu tam kapsamasa da, hükümet programları hükümetle meclis arasındaki güç ilişkisini, meclisin ve hükümetin nasıl çalıştığını genel olarak anlatmaktadır. Dikkat edersek, bu programlarda kültür konularına pek az rastlandığını görürüz, tek parti yönetimi sırasında daha çok Milli Eğitim Bakanlığı, daha sonra da Adalet Bakanlığı’nın işleri arasında değinilen bir konu olmuştur. Zaten çok kez hükümet programları bir yıl önceki programı temel alarak ve aynı cümlelerle yazıldığından, yıldan yıla bir değişiklik gösterdiği de olmaz. Cumhuriyet kurulduktan sonra kültür alanında büyük bir değişim yaratılmak istenmesine karşılık hükümet programlarının bu konularda boşluklar taşıması ilginçtir. Yukarda sözünü ettiğimiz icra vekilleri heyeti programından sonra, 1920-1937 yılları arasında, kültür konusuna değinen tek program, 1923’te Fethi Bey başkanlığında kurulan hükümetçe hazırlanmış metindir. Bu programda milli eğitimle ilgili genel bazı sözlerden sonra “izcilik” örgütünün öğrenciler arasında geliştirileceği açıklanmaktadır. 1937’de Celal Bayar başkanlığında kurulan hükümetin programında da şu cümleyi okuyoruz: “Milli kültür kadrosu içinde mütaleasını zaruri gördüğümüz sporu, profesyonel şampiyon yetiştirmek için istemiyoruz.” Kısacası, hükümet programlarında genel planda bir kültür çalışması için bölüm açılmamıştır. Hele bazılarında (İnönü hükümetleri dışında; İnönü hükümetlerinin programlarında bu konulara hiç değinilmemiştir) kültür yerine daha çok kültür fizikten söz edilmiştir.
1946’da çokpartili siyasal hayata girdikten sonra temel haklar konusunda da bazı açıklamalar yapıldığına tanık oluyoruz. 1946’da Recep Peker hükümetinin programında demokrasi ve özgürlükler konusunda “otoriter” bir söylev çekilmekte, “hürriyetlerin suiistimalinin doğuracağı tehlikeler” hatırlatılmaktadır. Ayrıca Milli Kütüphanenin, devlet opera ve tiyatrosunun, bir yüksek beden eğitimi enstitüsünün kuruluşu üstünde durulmaktadır.

Bu tarihten sonra hükümet programları hep aynı temayı işleyecektir.
1948, Hasan Saka hükümetinin programından: “Şunu da açıkça belirtmeyi vazife biliriz ki, fikir ve kanaat hürriyetine hürmet göstermekte ne derece titiz davranacak isek, kanunların yasak ettiği aşırı sağcı ve solcu tahrik ve teşkillere karşı da çok uyanık ve tedbirli olmalıyız.”
1949, Şemsettin Günaltay hükümetinin programından: “Her türlü vicdan ve düşünce hürriyetinin masuniyeti esastır. Fakat kanaatler ve düşünceler, kanunlarımızın yasak ettiği tahrik ve propaganda mahiyetini aldığı zaman en ağır suç sayılacaktır.”
Şemsettin Günaltay, özgürlüğü, ortada görünmedikçe kabul etmektedir. Bu ikiyüzlü tutum, bundan böyle hemen bütün hükümet programlarında kilit taşı halinde sürüp gidecek, özellikle Menderes’in hazırladığı metinlerde daha belirgin ve arsız olacaktır.

“CHP hükümetleri vicdan ve düşünce hürriyeti” derken vicdanla sağı düşünceyle solu anlatmak istemişler, her ikisine de kesin bir sınır çekmişlerdir. Sağı da, solu da, her anlamda kapamışlardır. Demokrat Parti’de ise sağ ile solu ayırma çabası görülür. Menderes’in çizeceği yeni bir “irtica” çizgisine kadar sağa bir genişleme, bir hareket olanağı kazandırılır. Sözgelimi 1950 Menderes hükümetinin programında “ruhunda manevi kıymetlere yer vermeyen bir cemiyetin bugünkü karışık dünya şartları içinde kötü akıbetlere sürükleneceği” belirtilir. Bu cümle sağa tanınan açılım olanağının açık bir kanıtıdır. Oysa aynı programın başka bir bölümünde şunları okuruz: “Biz bugünün şartları içinde aşırı sol cereyanları fikir ve vicdan hürriyetleri mevzuunda metalea etmek gafletinde bulunmayacağız.” Gerçekten çok pratik Menderes’in fikri: Düşünce özgürlüğünü tanımakta, ama sol düşünceyi düşünce saymamaktadır. Bunu da şu cümleyle pekiştirmektedir: “Bugün, aşırı sol cereyanlara mensup olanların, mücerret bir fikir ve kanaat sahibi olmaktan ziyade, yıkıcı cereyanların aletleri olduklarına şüphemiz yoktur.”
Menderes hükümetinin 1951 programı daha da “veciz”dir: “Bu nev’i faaliyetleri biz fikir hürriyetiyle alakalı görmemekteyiz.”
1950-1960 dönemini şöyle özetleyebiliriz: CHP ve DP, ortada durmakta; CHP kendi solunda, DP kendi sağında parti yaşatmamaktadır.

Cemal Gürsel başkanlığında 1960’ta kurulan bakanlar kurulunun programında ilk kez “eşitlik”ten, “hür basından” ve “düşünce özgürlüğüne kayıtsız şartsız saygı”dan söz edildiğini görüyoruz. Bu programda kültür konularına da geniş yer verilmiştir: “Demokrasinin kökleşmesi, soysuzlaşmamasının bir teminatı, özlenen iktisadi refahın tahakkuku, büyük kütlelerin, yeni yetişen nesillerin Milli Eğitimden en geniş ölçüde faydalanmasına bağlıdır.”
İnönü başkanlığındaki koalisyon hükümetinin 1961 programı da yeni Anayasa’dan bazı yankılar taşımaktadır. Bu programda eğitime önem verilmiş, “halk eğitiminden” söz edilmiş, “maddi imkândan yoksun kabiliyetlerin” yetiştirilmesi amacı belirtilmiştir. “Kültür ve sanat faaliyetlerimiz, mahdut zümrelere değil, en geniş halk kütlelerine hitabedecektir.” Fikir ve vicdan özgürlüğü bir yasak sınırı olmadan anılmıştır. 1962 ve 1963 koalisyon hükümetlerinin programlarında da aynı cümlelere rastlanıyor.

1965 Suat Hayri Ürgüplü ve 1965 Süleyman Demirel hükümetlerinin programlarında, özgürlükler konusunda yasak çizgisi yeniden anlamlı bir şekilde ortaya atılmıştır.
Yukardan beri kalın bir çizgi içinde göstermeye çalıştığımız hükümet programlarının kültür değerleriyle ilişkileri şöyle özetlenebilir:
1920-1946 yılları arasında, yine de, kültür değerlerinin yurdumuzda filizlenmesi konusu bir devlet hizmeti olarak görülmüş, ancak bunun tartışılması istenmemiştir.
1946-1960 döneminde kültür değerleri siyasal planda tartışılmış ancak, tuhaf bir şekilde, iktidar ve muhalefetin ortak bir şekilde uyguladıkları bir sınıf mücadelesi halinde sunulmuştur.
1960’tan sonraki hükümet programları zorunlu olarak Anayasa ’dan bazı çizgiler taşımaktadır bu konuda. Ancak, sadece bir program maddesi olarak kalmakta, gerçekleşmemekte, gerçekleşmesine çalışılmamaktadır. Böylece Anayasa hükümleri savsaklanmaktadır.
Bizde hükümet programları dışında devlet mekanizmasının en yüksek düzeyde işleyişini gösteren başka metinler pek yoktur. 1920’den sonra girişilen büyük kültür değişimine rağmen, 1920-1968 arasındaki 48 yıllık dönem içinde, hükümet programlarında kültür çalışmalarının planlanmamış olması acıdır.

Mart 1969
Cemal Süreya
Papirüs’ten Başyazılar

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz