Kanun Kuvvetinde Aşağılama
— Büyük Millet Meclisi’nde şu kadar milletvekili var… Yüzdeler, oranlamalar… Yüzde 21, yüzde 15…
— Özal bu oranın yüzde 12’ye düşmesini bekliyor. O zaman ayılacak.. Hatta, yüzde 11’e yani 12 Eylül öncesine. Ancak o zaman erken seçime razı olabilir.
— Bu yüzdeleri ve oranlamaları ayrıca ikiye bölmelisin.
— Neden?
— Kanun kuvvetinde kararnamelerden ötürü. Bu tür kararnamelerle Özal, Meclis’in görüntüsünü, doğrudan halk temsilcisi imgesini, bir yerde gücünü ve saygınlığını yok etmiş, hiç değilse gölgelemiştir. Bugün, sözgelimi, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda Meclis’in ağırlığından söz ediyor. Ama olan kadarıyla da, o ağırlığı almış, ortadan kaldırmış.
— Şöyle özetleyebilir miyiz: Eskiden parlamento dışı muhalefetten söz edilirdi. Özal büyük bir yenilik getirdi, parlamento dışı iktidar şey’ini getirdi.
— Neyini?
— Şeyini işte canım, canavarını… Özal, kanun kuvvetinde kararname hastalığıyla (evet, bir hastalık bu) ANAP’ın Meclis grubunu sıfıra indirdi. Şimdi de o gruba dayanarak cumhurbaşkanı olmak ya da birini oraya getirmek istiyor. Bu kadar milletvekili olan, üstelik hepsi her konuda gözünün içine bakan bir mecliste kanun kuvvetinde kararname anlayışı ancak bireysel çılgınlıkla, bencillikle, yanında yöresinde yer alan kişileri aşağılama tavrıyla açıklanabilir. Kusurları çok Turgut Özal’ın; ama bunların en ağırlarından biri, en yakın çevresinin dışındaki yakınlarını sonsuz aşağılamış olmasıdır. Bunun için, arkasına atı atıverdiği taşlar artık yolunu fena kesmeye başladı onun.
— Münkir’ini hemen oracıkta kazıklayan Nekir gibi…
— Halkı da şeytan saydı geçende…
— Nasıl yani?
— Basını şeytanın avukatı olarak gösterdi. N’olsa, basın bugün halkın çıkarlarını da savunuyor.
— Özal bir açıdan da ülkemizde kültürsüzlüğün söz sahibi olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.
— Alt kültürler var…
— Hayır doğrudan klasik anlamda kültürsüzlük. Ve bir kültürsüzlük propagandası… Bu da bir kültürdür elbet… Balzac’taki “kişilik uçurumu” kavramını düşün. “Toplum uçurumu” arıyor Özal. Kişiselliğinin açmazlarını oradan sıyırtıp geçerek. O yönüyle sıcak bir roman kişisi.
— Çağı atlayan adam, çağı atladım diyor.
— Bir Nasrettin Hoca tadı da yok değil…
— Nasrettin Hoca hiçbir zaman reisülküttap olmak istemedi.
— Fonlarla bütçeyi fena deldi.
— Çadırkentlerle Anadolu’nun “kavimler kapısı” niteliğini yeniden güncelleştirdi.
— Bunun iyi mi kötü mü olduğu bugünden söylenemez. Sen yine fonlardan söz et. Fonlar dehşet! Fak-fuk-fon bile var.
Okus-pokus gibi bir şey. Halkın ekmeğine el koyarsın.
— Boşver bunları şimdi. Evita’dan söz et. Evita deyince aklına ilk gelen adı söyle.
—Haldun Dormen.
— Mirabeau?
— Köprüsü mü, kendisi mi?
— Kendisi.
— Ölümünden yüzyıl sonra kemikleri gömüldüğü yerden çıkarılıp atıldı.
— Turgut Özal ileride dekoratör olarak anılacak. Ve anılar tek sözcüğüne inanılmadan okunacak.
(CEMAL SÜREYA perdeyi hafifçe yoklayarak içeri girer, fazla ilerlemez ve şu iki dizeyi seyircilere atarak kaybolur:
“Kürtler yalan söylemek zorunda,
Arnavutlar, doğru.”
AJDA PEKKAN, ilerler ve ağzını açar:
“Makyaj bir iletişim aracıdır. Herkesi birbirine benzetir.”
SEMRA ÖZAL, vizon içinde:
“Atatürk de Latife Hanım’ı Bakanlar Kurulu kararıyla boşamıştı. Erken seçim yok.”)
— Çok sıcak bir ad söyle.
Özker Özgür.
6 Ağustos 1989
Cemal Süreya
Kaynak: 99 Yüz