Batı’nın zihnindeki Doğu ve Hasan Sabbah, Modern İsmaili araştırmaları – Baha Okar


Uzunca bir süre boyunca Batı’nın Nizariler hakkındaki bilgi ve düşüncesini özetlersek, acımasız ve yiğit bir şeyh, ölümüne bağlı müritler, gözü kara fedailerin en güçlü kralları bile korkutan suikastları, sadakati pekiştirmek için kullanılan afyon ve cennet bahçeleri, bu anlatanın akılda kalan öğeleridir. Dünya güzeli huriler ve altın hançerler de eklendiğinde, Avrupa’da dilden dile dolaşacak “Haşîşî efsanesi” tamamlanmaktadır.

Haçlı Seferleri Batı’nın kendisinden ayrı bir Doğu fikrini oluşturmasında önemli bir dönemeç olmuştur. Dinsel önyargıların ve gayelerin belirlediği karalamalar dışında, o çağlarda Avrupa’da oluşmuş olan Doğu imgesi, henüz yontulmamış bir kültürün, kendinden daha incelikli ve gelişkin bir kültüre yönelik hayranlığının izlerini fazlasıyla taşır. Batı’daki tüm sınıfların Doğu’yla ilgili her şeye dair hissettiği merakı tatmin etme ve kışkırtma zorunluluğu, Haçlı Seferleri’yle gelen Doğu anlatılarının tümüne ölçüsüz bir abartının damga vurmasını beraberinde getirmiştir. Elbette bu abartının önemsiz savılmayacak bir faydası da, seferlerin çekiciliğini artırarak, Haçlıların basanlarını ve kahramanlıklarını olduğundan büyük göstermektir. Sonuç olarak o dönemin Avrupası Doğu efsanelerinden geçilmez. (13)
Bu efsaneleştirmeden Nizariler de fazlasıyla nasibini almıştır. Nizariler hem soylu duyguların, sadakat ve bağlılığın timsali, hem de hayal bile edilemeyecek bir kötülük ve fesadın öznesi olarak anılmıştır. Bunun en kalıcı izi, daha önce değindiğimiz gibi, Nizarilere verilen adın (haşîşî / assasin) Ban dillerinde suikast, planlı işlenen cinayet anlamında kullanılmaya başlanmasıdır. Avrupa edebiyatında da, en belirgini Dante’de olmak üzere, Nizari imgesinin izleri görülebilir. Dante gençliğinde kaleme aldığı bir sonede, sevgilisine bir haşîşînin şeyhine bağlı olduğu kadar tutkuyla bağlı bir aşıktan söz eder. İlahi Komedya’da ise kendisini, şeytani bir haşîşîye günah çıkartan bir rahip olarak anlatır. Aslında assassin kelimesinin Batı dillerinde yaygınlaşması da Dante’den sonra olmuştur. (14)
Bu efsanelerle ortaçağ Avrupası’nda benzeri görülmemiş bir bağlılık, sadakat ve fesat simgesi olarak şekillenen Nizari imgesi, sonrasında da Batı’nın mezhep hakkındaki düşüncelerinin temeli olmaya devam etmiştir. Bu imge o kadar güçlü yerleşmiştir ki, yakın tarihlere kadar en ciddi incelemeler bile bunun izlerini taşımıştır.

Oryantalizmin gözünden Hasan Sabah

Ismaili araştırmalarında önemli gelişmeler ancak 18. yüzyılda, oryantalizmin Doğu ve Doğu dilleri üzerine derinlemesine bilgilenme dar anlamıyla, bir bilim olarak ortaya çıktığı, Aydınlanmanın erken dönemlerinde yaşanmıştır. Barthelemy d’Herbelot’un pek çok Arapça, Farsça ve Türkçe kaynaktan yararlanarak hazırladığı Bibliothèque Orientale (y. 1697) bu alanda öncü sayılabilir .(15) Bunda ilk defa olarak, Nizarilerin İslam dünyasındaki en ciddi bölünmede Sünni mezhebinin karşısındaki Şiilikten kopmuş bir mezhep olan Ismaililikle bağı belirtilmiştir. Bu dönemde assasin / haşîşî isminin etimolojisi üzerine önemli tartışmalar yürütülmüştür. Modern oryantalizmin kurucusu sayılan Silvestre de Sary’nin araştırmaları (1809), eldeki bilgilere göre bu ismin “haşiş”ten geldiğini kesin olarak ortaya koymuştur. (16) Bazı Arapça elyazmalarını ilk defa incelemiş olmasıyla Ismaili araştırmalarında bir dönüm noktası sayılan de Sacy’nin çalışması, Karmatiler ve bazı eski mezhepleri ele alarak, Nizarilerin kökeniyle ilgili bazı boşlukları da doldurmuştur.
Oryantalizm Ismaililerle ilgili olarak nesnel, sistemli ve yöntemli bir inceleme ve akıl yürütmeye dayanan bir bilgi kümesine ulaşmayı sağlamış olsa da, önyargılara dayanan etnik merkezli bir tarih yazımının ötesine geçememiştir. Batı’nm değerlerini ve normlarını evrensel sayan, bunları ölçü alarak, bir inceleme nesnesi saydığı Doğu’yu irdeleyip yargılayan ve sonunda aslında kendini yeniden tanımlayıp değerlerinin sağlamasını yapan oryantalist anlayış, Ismaili incelemelerinde de baskın durumdadır. Araştırmacılar dönemlerinin

hâkim anlayışına uygun genel sonuçlara varmaya pek yatkındırlar. Ortaya koydukları çıkarsamaların kimi zaman kendi araştırmalarında bile açık dayanakları yoktur, önyargılara ve hâkim düşünceye uydurulmuş olmaları yeterlidir.
Bu anlayışı örneklemek gerekirse, M. Falconnet 1751’de yayımladığı “Haşîşîler” üzerine broşürde, mezhebin işledikleri cinayetler karşılığında komisyon alan kiralık katiller olduğunu ileri sürmüştür. Ünlü İngiliz tarihçi Gibbon Roma împaratorluğu’nun Gerileyişi ve Düşüşü adlı başyapıtında (y.1776) Falconnet’in broşürünü temel bir kaynak sayarak, bu “iğrenç tarikat”m kökünü kazımakla, Moğol Hakanı Hülagü’nün insanlığa büyük bir hizmette bulunduğunu yazmıştır. (17)
En dikkat çekici olan ise Avustralyalı oryantalist Joseph Von Hammer Purgstall’m 1818’de yayımlanıp bir buçuk yüzyıl boyunca bu alanda temel kitap kabul edilen Haşîşîler Tarihidir. (18) Pek çok kaynağın incelenmesiyle hazırlanan ve İran’daki Nizari devletinin bütün tarihini ilk kez ve ayrıntılı olarak ele alan bu kitap, değerlendirmelerinde mezheple ilgili tüm önyargıları korumuştur. Nizariler’e oldukça düşmanca yaklaşan, Marco Polo’nun anlattıklarını ve diğer rivayetleri veri kabul eden Von Hammer, mezhebi “daha sofu bir inanç ve daha katı bir ahlak maskesi altında dinin ve ahlakın topyekûn temelini oyan bir sahtekârlar ve aldatılmışlar birliği, hükümdarları ve milletleri hançerlerinin ucunda oynatan bir katiller tekkesi, ruhani ve dünyevi iktidarın merkezi saydıkları halifelikle birlikte yıkılana dek tam üç yüz yıl boyunca dünyaya korku salmış bir güç merkezi” olarak anlatır. (19)
Aslında Von Hammer, bir tarih çalışması yaparken, Nizariler-le ilgili önyargıları dayanak yaparak kendi politik tutumunu ortaya koymuştur. Fransız Devrimi’nin bütün Avrupa’yı sarstığı yıllarda, bir düzen yanlısı olarak, düzen karşıtı Nizarileri anlatırken Fransız devrimcilerine karşı kinini kusma fırsatını kaçırmaz: “Salt vaazla halkı, hükümdarların acımasız baskılarından ve dini uygulamaların zincirlerinden azat edebileceklerini hayal edip, Fransız Devrimi’nde en kanlı dehşet hadiselerine yol açmış Aydmlanmacılar’daki çılgınlık, Asya’da İkinci Hasan’m saltanatında kendini göstermiştir.” (20)
Von Hammer kitabının bir amacının da “gizli cemiyetlerin zayıf devletler üzerindeki yıkıcı etkisine dikkat çekmek” olduğunu söyler. “Haşîşîler”le, çağının Avrupası’nda büyük bir düşmanlık duyduğu Cizvitler ve Tapmak Şövalyeleri arasında basit analojiler kurar. Ve derin bir ilişki olduğunu iddia eder. Bunun i-çin, bir dönem Suriye’de kurdukları temas dışında ileri sürdüğü tek delil, Tapmakçılarm kırmızı haç işlenmiş beyaz gömlek giymesi, Nizarilerin de beyaz gömlek giyip başlarına kırmızı bant takmasıdır. Nizarilerin de Tapınakçılar gibi gizlici (okült) bir öğretiye dayandığı şeklinde, fazlasıyla zorlama yorumlar yapmıştır. Ne var ki, sonrasında pek çok tarihi roman ve inceleme Nizarilerle Tapınakçılar arasındaki ilişkiyi konu e-dinirken bu iddiaları esas almış ve bugüne dek getirmiştir. (21)
19. yüzyıl boyunca Avrupa akademik çevrelerinde îsmaili araştırmalarında birkaç istisna dışında ö-nemli bir gelişme kaydedilmemiştir. Fransa’nın Halep Konsolosu Jean Baptiste Rousseau’nun yerel ve özgün İsmaili elyazmalarma dayanan ve mezhebin tarihi üzerine olmasa da öğretisi ve dini ilkeleri hakkında yeni bazı bilgileri ortaya çıkaran çalışmasını anmak yeterlidir.

Modern İsmaili araştırmaları

Tarihçiler için ismaili araştırmaları, hem özgün eserlerinin düşmanları tarafından büyük oranda yok edilmiş olmasından, hem de mezhebin çoğu zaman kendini gizleyen ve sırlarını dışarıya vurmayan geleneğinden ötürü, oldukça güç bir alan olmuştur. 20. yüzyıla gelirken mezhebin Suriye’de ve Hindistan’da yaşayan kollarının keşfedilmesi, geniş
bir mezhep yazınının ortaya çıkması ve katı gizlilik geleneğinin esnemeye başlamasıyla, çalışmaların önü açılmıştır. Dört bilim insanının, Vladimir İvanov, Henry Corbin, Marshall Hodgson ve Bernard Lewis’in araştırmaları modern İsmaiii çalışmalarında özel bir öneme sahiptir. Kendilerinden sonraki istisnasız tüm eserlere dayanak olan bu araştırmalar, Ismaililer ve Nizarilerle ilgili bugün sahip olduğumuz bilimsel bilginin kaynağı durumundadır. İvanov çok sayıda özgün İsmaiii eserini gün yüzüne çıkartmış, yazdığı otuzdan fazla kitap ve makaleyle pek çok konuyu aydınlatmıştır. Hayatının uzun bir dönemini Türkiye, Suriye, Mısır ve iran’da geçiren Fransız akademisyen Henry Corbin’in esas katkısı, İsmaili öğretisi ve felsefesinin bugüne taşınmasındadır. Nizarilerin bugüne kadarki en bütünlüklü ve doğru incelemesi, İngiliz Marshall Hodgson’un çalışmalarındadır. 1955 yılında yayımladığı Haşışîler Mezhebi adlı çalışması bir köşe taşı niteliğindedir. Neredeyse tüm akademik kariyerini Nizari çalışmalarıyla geçirmiş olan Bernard Lewis, mezhebin tarihi üzerine, Suriye’deki koluna daha fazla yoğunlaşmak kaydıyla, çok sayıda eser yayımlamıştır. Bunlar arasında, mezheple ilgili yaygın yanlış kanaatlere karşı özel bir ö-nem taşıyan popüler kitap ve makaleler de bulunmaktadır. (22)
Tüm bu çalışmalar sayesinde, tarihinde hâlâ bazı boşluklar olsa da, Nizariler hakkında net bir kavrayışa ulaşmak mümkün olabilmiştir. İnançları, öğretileri, tarihsel ve dinsel açıdan önemleri bağlamında ortaya çıkan bu yeni Nizari tablosu, hem ortaçağ gezginleriyle Haçlıların söylence ve fantezileriyle, hem Sünni ilahiyatçı ve tarihçilerin kara çalmalarıyla, hem de oryantalizmin bunlara dayanan önyargılı ve çarpık kavrayışıyla kökten bir farklılık arz eder.

Efsane yıkılmıyor

Özetle, Nizarilerin gerçekte kim olduklarını açıkça ortaya koyan yeterli bilimsel veri epey zamandır mevcuttur. Ancak her nedense bu, mezhep ve tarihiyle ilgili efsanelerin ve klişelerin hegemonyasını sarsmaya yetmemektedir. Ismaililer üzerine bugünün popüler edebiyatı, bütün Hasan Sabbah ve Alamut romanları Marco Polo’nun fantezileri üzerine kurulmaktadır. Tıpkı 19. yüzyıl oryantalistlerinin yaptığı gibi, din adına cinayet işleyen afyonlanmış bir katiller sürüsünün simgesi olarak Hasan Sabbah figürü, bugün yine siyasal amaçlar için yeri geldikçe kullanıma sokulmak üzere, sözde bir tarih bilgisi olarak hazır tutulmaktadır.
Faik Bulut, Türkiye’de her konunun uzmanı kalem erbabının gazete köşelerinde Hasan Sabbah hakkında sergilediği cehalet ve kötü niyet örneklerini sıralamış. Şunlar anlatmak istediğimizin en bariz örnekleri: (23) Zülfü Livaneli 24 Nisan 1997’de Milliyet’teki köşesinde Peru’daki Tu-pac Amoru ve Cezayir’deki radikal islamcı GIA ile Hasan Sabbah hareketini birleştirerek; “sonuçta teröre başvuran bütün ilkel şiddet örgütleri, Hasan Sabbah’m afyonlaşmış cahil sürülerinden ibarettir” demiş. Murat Belge 7 Kasım 1998 tarihli RadikaVâe Almanya’da faaliyet yürüten Cemalet-tin Kaplan yandaşları için “Hasan Sabbah’m torunları” benzetmesini kullanmış.
Magazin tarihçisi Murat Bardakçı 5 Aralık 1999’da Hürriyetteki yazısında Hasan Sabbahla Adnan Oktar’ı (Harun Yahya) ilginç biçimde benzeştirerek, “Tarihin ilk Adnan’ı Alamutlu Hasan’dı” başlığını koymuş. Gazetelerde Adnan Oktar’la ilgili haberlere gönderme yaparak; “Sakallı ve şişman zatın kurduğu teşkilat ve müridlerinin ona bağlılığı, bana 12. yüzyılın meşhur bir ismini hatırlattı: Hasan Sabbah’ı… Hasan Sabbah hedefi için tek bir metot uyguladı: Terör… Bizzat kurduğu ve uyuşturucu bağımlısı gençlerin oluşturduğu müridler ordusu, tarihlere, islam tarihinin en büyük terörist hareketi olarak geçti…” yorumunu yapmış. Böylece tarihi, romanlardan, efsanelerden öğrenerek de tarihçi olunabileceğini göstermiş! Bir başka örnekte, Taha Akyol 20 Ocak 2000 tarihinde Miîhyet’te, “Hizbullah, islam tarihindeki Hariciler ve Hasan Sabbah tarikatıyla ortak anlayışa sahiptir” demiş.
Siyasal bir tavır olarak Islam-terör özdeşliği kurmanın gerekli görüldüğü her yerde, Hasan Sabbah efsanesinin elverişli bir malzeme olduğu görülüyor. Emperyalizmin, bu yönde bir algının oluşup yaygınlaşmasını önemsediği bir dönemde çarpıtılmış bir Hasan Sabbah simgesinin popülerlik kazanması da bu yüzden olağandır. (24) Yapma imkânımız olmadı ama şöyle bir taransa, 11 Eylül’den sonra ABD’nin Irak ve Afganistan işgalinin ardından, Hasan Sabbah isminin bu tür değerlendirmelerle birlikte daha sık anıldığını görmek şaşırtıcı olmayacaktır.
Hasan Sabbah efsanesinin “gözü dönmüş, terörist katiller tarikatı” boyutunun gerçeği ne kadar yansıttığını, Nizari Ismailileri siyasi bir hareket olarak incelerken ele almak üzere ileriki sayfalara bırakalım.

Baha Okar
Bilim ve Gelecek
86. Sayı – Nisan 2011

< Öncesini oku | Sonrasını oku>>

Dipnotlar

13) M\ÛQ sadece Solahaddin Eyyubi’nin kahramanhklarıyla ilgili efsaneler başlı başına bir inceleme konusu olabilecek hacme ulaşmıştır. Bu efsanelerde rastlanan, Salahaddin’in aslında sonradan Müslüman olan bir Hıristiyan olduğu rivayeti, h\\a soylu ve yüksek değerler karşısında duyulan küçüklüğün ve kendine mal etme isteğinin göstergesi ohmk değerlendirilebilir. (Thierry Hentsch, Hoyoli Doğu, Metis Yayınları, 2. baskı, 200%, s.69) Haçlı anlatılarından Doğu’nun “altınla kaplı, süt ve bal akan sokakları” efsaneleştirmedeki abartı unsurunun bir başka göstergesidir. (Alp Hamuroğlu, “Haçlı Seferleri”, Bilim ve Gelecek, 82. sayı, s.40)
14) Burman, age, s.l 34-135.
15) Burman, age, s.] ^6. 1604 \J\\\\\ÛQ yayımlanmış olan Lebey de Batilly’nin küçük kitapçığı, başlı başına “Haşîşîleri ele alması bakımından önemli olsa da, içeriğinde yeni bir bı\q\ bulunmamaktadır. (Burman, age, s.l 44)
16) Lewis, age, s.l 6.
17) Burman, age, s.l 7.
18) Haşîşîler Tarihi, ilk Almanca baskısından sonra 1833,te Fransızca, WSf\e İngilizce yayımlanmış. (Burman, s. 149)
19) Purgstall’dan aktaran Burman, age, s.l 50.
20) Lewis, age, s.l 8.
21) İddia edilen bu bağlantı, Burman tarafından etraflıca ele alınıp çürütülüyor. (Burman, age, s.l 51,155)
22) Yirminci yüzyılın önemli IsmaiW araştırmalarının özet bir değerlendirmesi için Burman, age, s.l 52.
22) M\)tf%efs.2^-27.
23) Bernard Lewis 1967’de “Haşîşîler: İslam’da Radikal Bir Tarikat” adıyla İngilizce yayımladığı kitabının 2011 baskısındaki önsözünde, )fl\abm bQ^\anQ\ç)Q çok ilgi görmediğini, ama 801erden sonm ve o güne dek hep artan bir ilgiyle karşılandığını ve başka dillerde de yayımlandığını söylüyor. Ancak Fransızca çeviride kitabın alt başlığı “0\\Qçjıq İslam Dünyasında Terörizm ve Siyaset” olarak değerlendirilmiş. Aimancasında ise “Raûhû klam’ûa Dini Cinayet Üzerine” olarak çevrilmiştir. (Lewis, age, s. 10)

4 Yorumlar

  1. Hasan Sabah, yaşadığı yüzyılda dünyanın ne kadar küçük olduğunu ve küçük bir güç ya da örgütle küresel düzeyde egemenlik kurulabileceğini kanıtlamıştır.

  2. devamını ne zaman görebiliriz ? teşekkürler ..

    Cevap:
    Merhaba Ferhat
    Bu hafta içi.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz