“Hayvanlara karşı acımasız olan, iyi bir insan olamaz.”
Merhamet
“İyiyi” Tanrı’ya, doğaüstü bir ilk ilkeye bağlayamadığımıza göre, ahlakın ampirik, bu dünyada, pratikte bir dayanağı olmalıdır; öyleyse bu dayanağını nerede bulabiliriz? Schopenhauer’e göre, insan davranış ve eylemlerinin, sınırsız bencilliğin karşısında yer alan motiflere göre belirlendiği yerde ahlakın ampirik temelleri ile karşılaşırız. “Her türlü bencil motivasyonun mevcut olmayışı, ahlaki değerde bir eylemin ölçütüdür.”1
Öyleyse etik, öyle en üst ahlaki, reel dünyadan kopuk, dolayısıyla da mutlak, çelişkisiz ilkeler türetmek anlamına gelmeyip kökeni bencillikte, kişisel çıkarlarda yatmayan bir insan eylemi bulmak, etiği ampirik, somut, hayat içinde bir ilkeye dayandırmak demektir.
Arthur Schopenhauer’e göre her türlü insani, hayvansal bencillikten uzak böyle bir davranışın ifadesi merhamettir (acımadır).
Merhamet, somut, içimizdeki bir duygu olarak bencilliğe karşı bir direnme noktası oluşturabildiği ölçüde, Schopenhauer ahlak öğretisinin ikinci sorusu, bencilliğe pratikte direnebilecek somut bir direnç noktası bulma sorusu da cevaplanmış demektir.
Öyleyse merhamet/acıma ile bencillik ve çıkarlar arasındaki ilişkiye biraz daha yakından bakmamız gerekiyor.
Merhamet, etiğin büyük esrarıdır, onun ilk fenomeni ve sınırlarını belirleyen işarettir. Merhametin (acımanın) kaynağının ne olduğu sorusunu sormayan Schopenhauer, onun deneyim dünyasında ortaya çıkışıyla ilgilenir. Merhametin kaynağına, kökenine inmek, bir kez daha geleneksel metafiziğe yönelmek, böyle bir davranış, duygu niteliğini, düşüncenin spekülasyonlarından çıkarmak olacaktır. O bu yola gitmez, ama merhametin de ampirik, somut gerçekliğin dünyasında öyle pek sık ortaya çıkmadığını söyler. Sadece azizler, din kurucuları, keşişler ve bencilliğini aşmış kimi insanlar merhametin gerçek dünyanın içinde bulunabileceğini göstermektedirler bize. Bunların sayıları devede kulaktır, ama en azından bize, bencilliğin motivasyonuna teslim olmamış eylem ve davranışların da olabileceğini göstermektedirler. İşte bu olgu, merhametin az çok ampirik dünyada ortaya çıkması ve bencillikten etkilenmemiş davranışların bulunabileceği gerçeği, bir ahlak felsefesini ampirik düzlemde kurmaya yetmelidir, ona göre.
Merhamet’in bir ahlak felsefesinin ampirik dünyadaki temel ilkesi olduğunu ileri sürmek, son tahlilde bu ahlak felsefesini gene de metafiziksel bir kökene bağlanmış olmaktan alıkoymuyor. Çünkü merhamet, köken olarak, zaman, mekân ve nedensellik bağlarının dışında bir yerde bulunmaktadır. Schopenhauer kendi ahlak felsefesini kendine göre yorumlanmış bir ampirik temelde sağlama aldıktan sonra, gene de merhametin/acımanın dışındaki başka ilkelere de dayalı bir biçimde “ahlaki bir hayat sürme”nin önemini vurgular. Ahlaki bir hayatın ilkeleri ve bilgisi, merhamet gibi, ahlakın ilk kökenine geri gitmezler, ama bunlar ahlakın “rezervuarı”, onun, gerektiğinde ahlaki inancı hayata akıtan kapları gibidirler.
İnsanlar duygu ve heyecanlarının baştan çıkartıcı gücüne sağlam ilkelerle ve düsturlarla sınırlar koymazlarsa, ahlak karşıtı dürtülerin ve güçlerin kolayca esiri olup çıkarlar. Demek ki ahlak felsefesinin temeli olan merhamet, ampirik, reel dünyadan gelme (aşkın) bir veri olarak ahlaki sistemi güvenceye aldıktan sonra, sıra gene de kimi ilkelerin ortaya konmasına geliyor. Schopenhauer felsefesi de, bütün öteki ahlak felsefeleri gibi, davranışlarımızı yönlendirecek ilkeleri, düsturları, kriter ve normları ortaya koymaya çalışır. Neminem laede; imo omnes, quantum potes, juva, der; kimseyi incitme, herkese, elinden geldiğince yardım et. Schopenhauer bu ilkeden hakkaniyet, adalet ilkesini ve insan sevgisini türetir. Bu iki erdem, felsefesinin temel direkleridirler.
Veysel Atayman
Varolmanın Acısı – Schopenhauer Felsefesi
1 Ahlakın Temelleri, Toplu Eserleri, s. 244.