Sait Faik Duyarlığı
“Bazı akşam üsteleri, oturur
Hikayeler yazardım, deli gibi!
Ben hikaye yazarken
Kafamdaki insanlar
Balığa çıkarlardı.
Kadınlar, kahve cezvelerini ısıtan,
Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlardı.”
Bilinçaltını babasının Yemiş İskelesi’nde açtığı işyerinin kasa hesaplarına kaptırıp akşam eve dönünce yazmaya çabalamak elinden gelmedi Sait Faik’in: Duyarlığını sonuna kadar yaşamak isteyen bir kişiliği vardı çünkü. Belki en çok bu yönünden güç kazanmış, ikiyüzlülükten, yalancılıktan arınarak, bireysel anlarında da uzlaşımcılığa düşmekten korunmuştu. Özgürlük kavramına insansal sorumlulukların dışında, keyfince yaşama anlamı veren bir “avare” değildi. Duyarlığını, etkisi anca duyumsanacak, bir koruma silahı gibi taşıyarak büyük kenti adım adım dolaşması, insanların iç dünyalarına ulaşma gereksinmesinden doğuyordu. On bir öyküde karşımıza çıkardığı kadını, erkeği, çocuğu, ihtiyarı, yoksulu, tuzu kuruları ile 500’ü aşkın insan bu gereksinmenin ürünüdür.
Sanatının ilk evresi sayabileceğimiz 1934-35 yıllarında Varlık dergisinde yayımladığı on bir öyküden üçünü, “İpekli Mendil”i, “Semaver”i, “Bohça”yı anımsayalım. Bu üç öyküde de okuru içinden yakalayan duyarlık, kişileri anca sınıfsal konumları içinde alma sonucu ulaşabilen bir sevgi yakınlığını gösterir. Nedir ki, insanların tümüne aynı sevgiyle sokulmaz Sait Faik. İkinci Dünya Savaşı’nın vurguncusu, karaborsacısı, kapkaçcısı ve palazlanmaya başlayan burjuvası karşısında, sömürüden, zorbalıktan arınmış bir düzen düşünüsüne bakarak hizaya gelmeye çalışan bir yazarın tavrı vardır. Kişileri sınıfsal özelliklerinin insanlarıdırlar. Bu özelliklerinden ötürü yer yer emek-hak-sömürü bağlamında, başkaldırırken görürüz onları.
Sömürüye, haksızlığa, zorbalığa dayanan bir düzenden ötürü… Sait Faik’in yaşadığı dönemin belirgin özelliklerini simgeleyen tabandaki insanlara bakarken, duyarlığının bu temel düşünüyle hareket kazandığını söyleyebiliriz. Hastalar, işsizler, işinden olmuşlar, işçiler, balıkçı teknelerinde süngü ucunda yaşayanlar, yalnız kalmışlar, insandan sayılmayanlar, vücutlarını satan kadınlar, Çöpçü Ahmetler Sait Faik duyarlığına sevilmeye hak kazanmış yanlarıyla yansırken çıkarcılar durumlarının pislikleri içinde verilirler. Denebilir ki egemen sınıftan kişiler karşısında genellemeler yaparak çoğulu düşündürmeye özen gösterir Sait Faik.
1951’lerde “Yeryüzü” dergisinin açtığı soruşturmaya verdiği yanıtta sanatçının görevini belirtirken şöyle yazıyordu:
“Sanatkârın hiç olmazsa bugünkü sanatkârın vazifesi, kendi yurdunda işsizlikle, dilencilikle, haksızlıkla, istismarcılıkla mücadeledir.”
Şükran Kurdakul
Çağdaş Türk Edebiyatı 4