SAİT FAİK: İYİLİK MASKELERİNİN SAKLADIĞI ZEHİRLİ TIRNAKLARIN NE ONARILMAZ YARALAR AÇTIĞI…

“Otomobil yokuşa bir iki defa daha homurdandı. Sonra evlerin bittiği bir yerde dağların ve tepelerin ortasında bir açıklık, bir ferahlık peyda oldu. Yokuşu inmeye başladık. Tekrar bir sıcak bastı, durduk.

Köknar, meşe, kara çam ormanlı tepeler ortasında minimini bir meydandaydık. Meydanın ortalık yerinde dört yanı açık, üstü kapalı, kenarı tahta kerevetli bir çardak vardı. Gözüm ilkönce bu çardağa ilişti. Biraz ileride, üstü açık, dört yanı alüminyum cilalı sac perdelerle kapalı maden suyunun çıktığı yer… Onun yüz adım önünde içinden ıslık, şişe, ta pa ve daha başka birtakım gazlı sesler gelen bir maden suyu doldurma imalathanesi var. Üzerinde yedi türlü dert ile radyoak-tiviteli sekiz on maden ve tuz adı yazılı etiketlerde sahlan su, bu sudur işte… Otomobil durur durmaz yanımıza -dedemin sevmediği adamları tarifine benzer- yüzünün kalayı dökülmüş bakır yüzlü, kazma dişli bir adam elinden gelmediği kadar bir misafirlik ve zariflikle, hoş geldin etti. Önce bizde, alelade, kendi halinde, asık suratlı, kötü giyimli, vaktinden evvel ihtiyarlamış bir insan intibaı uyandırdı. Verdiği selamı dostça iade ederken bakhm ki, bu hoş geldin, bu dostluk, bu sevimlilik, bu Çerkez beyi uşağı zarifliği, hususi otomobile aittir. Bizimle alakası dolayısıyladır. Hemen samimi olmaya elverişli tabiatım, birdenbire kaptığı bir müdafaa halini kendiliğinden alıverince, neşem de kaçıverdi. Bu hal yeni yeni peyda oldu bende. Uzun, acı, zehir gibi acı tecrübelerden sonra, bana şimdi artık kendiliğinden bu müdafaa hali geliveriyor. Memnun değilim, aldanayım daha iyi. Dostluk, kibarlık, samimiyet, iyilik maskelerinin sakladığı zehirli tırnakların ne onarılmaz yaralar açtığı, sanki tüylerim, sanki derim, vücudumda tayin edemediğim bir yer duruyor; ben istemeden vardığım bir müdafaa sistemini -aklıma sürünürcesine- kendiliğinden alıveriyor.” *

Radyoaktiviten, Röportajlı Hikâye (sesli dinleyin)

https://www.youtube.com/watch?v=aeeb3NlxJE8

Sesli Kitap Kulübü

“Milyonluk şehirlerde de yaşasa, insanoğlunun içinde yalnızlık, kendi içine çekilme, sinme günleri doludur. Bitişik doğmadığımıza göre içimizdeki sevinçleri, kederleri başkalarıyla her an paylaşmamıza imkan mı vardır? En yakınlarımızdan bile bucak bucak kaçtığımız, derdimizi kimselere söyleyemediğimiz günlerimiz olmaz mı?

Karı koca, ana oğul, kardeş, baba, hep ayrı ayrı kederlenmez, üzülmezler mi? Müşterek kederler, müşterek sevinçler ne kadar azdır. Kendi kendimiz kadar kim paylaşır derdimizi? Gün olur dost, sevgili, arkadaş, baba, ana oğul, kardeş hep elimizi bırakıverir. Hem yapayalnız doğup kendi başımıza ölmüyor muyuz?”**

Sait Faik Abasıyanık
Kaynak: Öyle Bir Hikâye


*Radyoaktiviten, Röportajlı Hikâye
**Havuz Başı

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz