Roni Margulies’e yönelik yumurtalı protesto sonrasında Türkiye solunda liberal kutuplaşmayı temsil eden siyasal özneler gençlik hareketinin yarattığı meşru zemini medya ve imza kampanyaları yoluyla aşındırmaya çalışıyorlar. Üniversiteye dair dönüşüm programının tartışıldığı Dolmabahçe toplantılarında sergilenen şiddete karşı sessizliğini koruyan liberal-sol kesimler, Çanakkale’deki yumurtalı protestoyu gençliğin bahsedildiği kadar da “masum” olmadığını kanıtlama heyecanıyla kendilerini görünür kılmak için kullanıyorlar. AKP iktidarının “Elimizde belgeler var, yeri geldiğinde açıklayacağız” beyanlarıyla gençlik hareketine tehditler savurduğu bir dönemde, gençliğin yaptığı eylemin “ırkçılık”la ve “faşizm”le suçlanmasının gençlik hareketine yönelecek iktidar saldırılarının arka planını oluşturmak anlamına geldiğini düşünüyoruz.
Bazı liberal solcular Öğrenci Kolektifleri’ni hedef gösteriyor
Bu bakımdan Roni Margulies’in devlet şiddetine ya da toplumsal linçe hedef gösterildiği iddiası, ancak gençlik hareketinin benzer bir linçe hedef gösterildiğini gizlemek için kullanılmış olabilir. Ardından gelişen süreçte, Kocaeli Üniversitesi’nde “Yumurta seven öğrenciler” imzasıyla yapılan ve “yumurta atmak faşistliktir” dövizlerinin taşındığı, Büyük Birlik Parti’li faşistlerin de katıldığı eylemin gençlik hareketine yönelik bir linç atmosferi yaratma çabasına hizmet ettiği açıktır. Biz bu eylemin yapılmasının ve yumurta atmanın faşistlik sayılmasının özellikle DSİP çevresi tarafından bize yöneltilen “ırkçı ve faşist” yaftalamalarından beslendiğini iddia edebilir ve bunun üzerinden siyasi bir kampanya örgütleyebilirdik. Fakat gerek DSİP çevresiyle muhatap olmak istemememizden gerek iki eylem arasında bu tür bir özdeşlik kurmanın aşırı basitleştirme olduğunu düşündüğümüzden böylesi bir siyaset tarzını tercih etmedik. Ancak, yumurta eylemiyle Roni Margulies’in Necip Fazıl hakkındaki açıklamaları yüzünden tehdit edilmesi arasında hiçbir mantıksal bağlantı bulunmamasına rağmen; bazı liberal solcu kesimler bu tehditlerden Öğrenci Kolektifleri’ni sorumlu tutma kolaycılığını göstermişlerdir.
“İktidar sadece bir hükümet değildir”
ÖDP genel başkanı Alper Taş’ın “Yumurta muktedirlere atılır, yazarlara değil” açıklaması, gençlik hareketinin militan eylemine verilen çekinceli desteğin bir diğer örneği oldu. Bu açıklama SBF eyleminin gençlik hareketi için yarattığı meşru atmosferde gıkları çıkmayan liberal-solcu yazarların, Çanakkale eyleminin ardından yayımladıkları yazılarında sıkça yineledikleri bir tez olarak işlev gördü. “Muktedir mi, müteahhit mi? Bizim gibi sosyalist değil mi? Onu sosyalist olarak görmeseniz ne olacak? İnsan değil mi? Ayıp değil mi?” diyen Radikal yazarı Koray Çalışkan “hepimiz kardeşiz bu kavga ne diye” insancıllığıyla, aynı gazeteden Bülent Somay “Her yumurta aynı yumurta değildir” tespitiyle gençlik hareketini ayıpladı. Bu tartışmada düşülen önemli hatalardan birinin de iktidarın dar ve yanlış bir tanımını yapmak olduğunu düşünüyoruz. İktidar sadece bir hükümet değildir. Sosyal, kültürel, ekonomik, ideolojik bir dönüşümü belirli bir doğrultuda gerçekleştirebilme gücüne sahip bir siyasal harekete iktidar denilebilir. Bu siyasal hareket devlet mekanizmasını kullanabileceği gibi, toplumsal dönüşüme kılavuzluk eden ideolojisinin yayılması için toplumla daha içerden bağlar kurabilecek ve tarafsızlığıyla bilinen entelektüel bir kesime de ihtiyaç duyar. Bugün AKP’nin sürükleyicisi olduğu siyasal hareket, toplumu liberal-İslamcı bir doğrultuda dönüştürme becerisine sahipken, bu dönüşüme hizmet eden yazarlar, akademisyenler ve özellikle de toplumsal muhalefet unsurları hükümetin değil ama iktidarın bir parçasıdır.
AKP’yle referandum ortaklığı yapmak, AKP gençlik kollarının eğitimiyle ilgilenmek, AKP’ye karşı olanları Ergenekoncu olmakla nitelendirmek iktidarın parçası olmanın göstergeleridir. Fakat bunu söylerken “Roni Margulies AKP’lidir” demiyoruz. Aksine Roni Margulies’in muhalif kimlik üzerindeki etkisi ve sola zarar verebilme kabiliyeti onun Truva atının içinde olmasından kaynaklanmaktadır. Sol kendisini iktidarla uzlaşmazlık içerisinde tarif eden ve halkın bağımsız çıkarlarının peşinden koşan bir organizmadır. Bu organizmanın dağınıklığı ve ideolojik bölünmüşlüğü on yıllardır Türkiye’deki toplumsal mücadelelerin boğulmasının ve halkın haklarının neoliberal saldırılar altında gasp edilmesinin nedenleri arasındadır. Halkın haklarını korumanın aciliyetinden dolayı, sol içerisindeki bölünmüşlük; çoğulculuk ya da çok seslilik olarak kutsanacak bir durum değildir. “Darbecilerle mücadele” AKP’nin temsil ettiği samimiyetsiz bir politik söylem haline gelmişken Roni Margulies’in parçası olduğu DSİP’in ve Taraf gazetesinin bu sözde mücadeleyi desteklemeleri ve mitsel bir darbe karşıtlığını devrimcilik olarak sunmaları sol içerisinde liberal ve uzlaşmacı bir etkinin kaynağı olmuş, toplumsal muhalefetin politik hedeflerini saptırmıştır. Darbelerin bir grup “darbe takıntılı Kemalist” istediği için değil, emperyalizmin ve Türkiye burjuvazisinin ortak çıkarları doğrultusunda gerçekleştiğini anlayan birisi, bugün darbe stratejisi üzerinde uğraşan ciddi bir siyasal grup olmadığı gibi, bir darbenin siyasal ve ekonomik koşullarının da mevcut olmadığını fark edebilir. AKP’nin iktidardaki siyasal hareketin başında olduğunu kabul etmemek ve AKP’nin bir demokratikleşme kaynağı olduğunu söyleyerek darbecilerle mücadeleye çağrı yapmak sol içerisindeki çok sesliliğin göstergesi değildir. Aksine bilimsel ve toplumsal gerçeklerle ters düşmektir. Topluma yalan söylemek ve toplumsal muhalefeti etkisizleştirmek liberal solun, AKP karşıtı sol kesimler tarafından protesto edilmesinin haklı gerekçesidir.
Yumurta atmak konuşmacıyı susturmak değildir
Gelelim bu protestonun yöntem ve araçlarına. Burhan Kuzu SBF’de yumurtayla protesto edildiğinde, bu eylem Baskın Oran ve Yıldıray Oğur gibileri dışında liberal-solun önemli bir bölümünden destek almış, eylem demokratik bir protesto biçimi olarak kabul edilmişti. Biçimsel olarak demokratik olduğu kabul edilmiş olan bir protesto eylemi, farklı siyasal öznelere karşı uygulandığında neden demokratik olmasın? Kimin tarafından kime karşı kullanılırsa kullanılsın yumurtalı eylem demokratik bir protesto biçimidir ve var olan ortamın demokratik işleyişine zarar vermez. İddia edildiği gibi yumurta atmak ve konuşmacıyı susturmak aynı şey değildir. Çünkü yumurta atıldıktan sonra konuşmacı konuşmasına tıpkı Roni Margulies’in İHD toplantısında yaptığı gibi devam edebilir.
Irkçılık ve nefret söylemi demokratik bir hak olamaz
Fakat demokratik bir protesto biçimi olan yumurta atmak, demokrasi talepleri olmayan ve hatta ırkçı kesimler tarafından da kullanılabilir. Sol duyarlılığa sahip insanların gerici-ırkçı toplumsal kesimlerin yumurtalı eylemleri karşısındaki tavırları eylemin biçimine odaklanmak değil, eylemin içeriğine yani ırkçılığına ve gericiliğine karşı çıkmak olmalıdır. Örneğin bir faşiste konuşma dahi yaptırmamak, konuşma yapmanın bir eylem biçimi olarak demokratik olmayışından değil, konuşmanın ırkçılık ve nefret söylemleriyle dolu bir içeriği olmasındandır. Çanakkale’deki eylem sırasında Öğrenci Kolektifi üyelerinin yaptığı açıklama şu şekildeydi: “Burada barıştan söz edemezsiniz. Demokrasi maskesi altında, her fırsatta savunuculuğunu yaptığınız AKP’nin demokrasi anlayışını biz gayet iyi biliyoruz. Geçen hafta, İstanbul’da arkadaşlarımızın yediği dayaktır. Arkadaşlarımızın kafasına inen coptur.” Bir “insan hakları savunucusu”nun iktidarla olan ilişkisini eleştirmek ve AKP’ye demokrasi cilası çekmenin öğrencilere yönelik anti-demokratik uygulamaları görmezden gelmek olduğunu söylemek sol bir içeriğe sahiptir. Eylemde demokrasinin ve insan haklarının Margulies’in savunduğu şeyler olmadığı iddia edilmektedir. Bu yüzden Çanakkale’deki yumurtalı protesto içerik olarak demokratik olduğu gibi yöntem olarak da demokratiktir ve İHD’nin iddia ettiğinin aksine “nefret eylemi” denilebilecek hiçbir yönü yoktur.
Türkiye’de toplumsal linç devletin koordinasyonu olmadan gerçekleşmiyor
Yumurtalı eylemleri ilkel olmakla nitelendiren Filiz Koçali “…attıkları yumurta ve boyalar, kanlı bir saldırının ortamını yaratır ve bu gençler kirli bir ‘tek kişilik holokost’ oyununun aleti olarak lekelenir” diyerek Roni Margulies’e yapılan protestonun bir linç kampanyasının unsuru olarak kullanılmasının tehlikelerine işaret ediyor ve Hrant Dink’in öldürülmesiyle paralellik kuruyor. Koçali’nin düşüncesinden yola çıkarsak ırkçı ve gericilerden tehdit alan ya da Yahudi olan hiçbir kimsenin protesto edilemeyeceği gibi bir sonuca varırız. Yani siyasal kimliğiyle var olan Roni Margulies gibi bir insan, siyasal düşünceleri konusunda protesto edilemez oluyor. Bu durum pozitif ayrımcılıktan zerre anlamamak olduğu gibi Margulies’e bile haksızlıktır. Irkçı ve gericilerin tehditlerinin solculardan ilham aldığını söylemek ne kadar anlamsızsa, Hrant Dink’i Margulies ile özdeşleştirerek bizi Margulies’e yönelen bir linçe ön ayak olmakla suçlamak o kadar mantık dışıdır. Türkiye’de toplumsal linç devletin koordinasyonu olmadan gerçekleşmiyor. AKP yönetiminde stabilize edilen Türkiye kontrgerillası eğer kendine yeni bir hedef seçmek isterse bunu iktidarın kuzuları arasından yapmayacaktır. İktidara bağımlılık ve liberalizmin popülerliğine yaslanarak elde edilen görünürlük, Margulies’i Dink’in hiç sahip olmadığı görünmez bir kalkanla koruyor. O yüzden Margulies’in içi rahat olsun.
Hakaret etmek yumurta atılmasından daha ağır bir şiddet değil mi?
Yumurtalı eylemlerimiz hem AKP, hem iktidar dilli medya ve hem de liberaller tarafından sopayla, molotofla, kurşunla özdeşleştirilmekte, yumurtanın farklı türde şiddetlere gebe olduğu propagandası yapılmaktadır. Çanakkale’de yapılan protesto sözlerle ve sloganlarla yapılsaydı ne medya ne de liberal solcular için bir siyasi tartışma ya da kampanya haline gelecekken, yumurta atılması eyleme ve liberal solcuların karşı propagandasına görünürlük kazandırdı. Liberal solcular yumurtanın fiziksel yönünü ön plana çıkararak ülke gündeminde kendilerine yol açmaya çalıştılar. Oysa yumurta koksa ve leke bıraksa da kimseyi yaralamaz. Ve şiddeti yalnızca fiziksel şiddet olarak algılamak, solun özellikle AKP karşıtı kesimine karşı uygulanan sözlü şiddeti ört bas etmektedir. Liberallerin Taraf – Zaman gibi AKP yandaşı gazeteleri ve medyadaki diğer olanakları kullanarak solun bir kısmını darbecilikle suçlaması ya da Margulies’in solun AKP karşıtı bazı öznelerine “çapulcu sürüsü” diye hakaret etmesi yumurtanın şiddetinden çok daha ağır bir şiddet değil mi? AKP, Ergenekon soruşturmalarını popüler bir dalgayı arkasına alıp sürdürürken, sosyalist solun bir bölümünün darbeci ve Ergenekoncu olduğu propagandasını yapmak, solu devlet şiddetine hedef göstermek değil midir? Sözün ve yazının iz bırakan, yaralayıcı, karalayıcı, nefreti körükleyen ve hedef gösteren şiddetini görmeyenler Öğrenci Kolektifleri’ne “ırkçı” demekten de gocunmazlar.
“Yumurta atan gençler taş atan çocukların yanındadır.”
Fakat bu “ırkçılar” var oldukları tüm üniversitelerde “üniversiteler bizimdir”* diyerek faşistlerle, gericilerle ve polislerle girdikleri çatışmaların izlerini bedenlerinde taşıyorlar. Hakkari’de, Zap Suyu üzerinde “Devrimci Gençlik Köprüsü”nü yeniden inşa ederek, barışa köprü olmaya çalışıyorlar. Hakkari’de taşıdıkları pankartta şöyle yazmışlardı: “Yumurta atan gençler taş atan çocukların yanındadır.” Peki ya siz neredesiniz? Sözleriniz eylemsizliğinizi gizlemek için mi bu kadar keskin?
İktidarın gözünü bize çeviren yumurtayı Roni Margulies’e atmak bizim hatamız oldu. AKP’nin demokratikleşme söyleminin öğrencilere uygulanan şiddetle çeliştiği, yeni anayasanın vaatlerinin içi boş olduğunun görüldüğü bir dönemde sessizliğe bürünen liberal sola kendisini gündeme getirmek için bir fırsat vermiş olduk. Ama üzülmeye değmez. Ne liberallerin, ne Mümtaz’er gibi patolojiklerin ne de AKP’nin sözleri yumurtayı lekelemeye yetmez. Yumurta gençliğin piyasacılığa, gericiliğe ve iktidar şiddetine tepkisinin simgesidir artık. Liberaller kenara çekilsin. AKP’yle yarım kalmış bir hesabımız var. Ocak’ta davet edilmediğimiz bir toplantıya katılmaya gidiyoruz. Ellerimizde yumurtalarla ve dilimizde günümüzün en güzel şarkısıyla: Üniversiteler bizimdir.
* DSİP genel başkanı Doğan Tarkan’ın twitter’ından yorumsuz: “üniversiteler bizimdir” demekle “komünistler moskovaya,” “ya sev, ya terk et” demek arasında ne fark. Ulusalcı sosyalistler bunu açıklamalı.
29.12.2010