Hiçbir devlet böyle bir savaşı kazanamaz.
Siz çocuklarla savaşmaya, kendi mahallerinize tanklarla girmeye başladığınızda o savaşı kaybetmişsiniz demektir, orada yaşayanları tek kişi kalmayıncaya kadar kırsanız, bebekleri, yaşlıları, kadınları öldürseniz de savaşı kazanamazsınız artık.
Bütün dünya, bütün insanlar, bütün tarih o çocukların şarkılarını, o çocukların çığlıklarını dinler.
Vicdanı olan hiçbir canlı, çocukları öldüren tanklardan yana çıkmaz.
KAWULEZA
“Her sıktığınız mermiyle, her öldürdüğünüz çocukla Kürtleri bu ülkeden koparıyorsunuz”
Bu okunması zor tuhaf kelime Miriam Makeba’nın bir şarkısının adı.
“Afrika Ana” olarak da tanınan Güney Afrikalı şarkıcı “kawuleza”nın anlamını bir konserinde şöyle anlatmıştı:
“Güney Afrika’daki şehirlerin cıvarında siyahların yaşadığı mahallelerde, küçük çocuklar, şu ya da bu nedenden baskına gelen polis arabalarını gördüklerinde ‘kawuleza mama’ diye bağırırlardı, ‘çabuk ol anne’ anlamına geliyor bu sözcük, ‘çabuk ol anne, nolur yakalanma.’ Bu şarkı o çocukların şarkısı.”
Elli yıl önce dinlediğimiz şarkı şimdi gene çalıyor.
Beyazların öfke ve nefret dolu şiddetinin altında ezilen siyahların şarkıya dönüşen çığlığı, bu kez Kürtçe söyleniyor.
Adında bile anlaşamadığımız, Türklerin Güneydoğu, Kürtlerin Kürdistan dediği topraklarda, “Kürtlerin yaşadığı mahallelerde” panzerlerin, zırhlı kariyerlerin, tankların, topların geldiğini gören çocuklar, “çabuk ol anne” diye bağırıyorlar, “kaç, seni vuracaklar.”
Annelerin çığlığı da çocukların haykırışından farklı değil, onlar da “kaç çocuğum” diye bağırıyorlar,” seni öldürecekler.”
Tankların namlularına mermi yerleştiren topçular, damlardaki keskin nişancılar, makinelileri, tabancaları, palaskalarına doldurdukları şarjörleriyle özel harekatçılar, bebekleri enselerinden vuruyor…. Torunlarını hastaneye yetiştirmeye çalışan dedeler ciğerlerine yedikleri kurşunlarla devriliyor, hamile kadınların cesetleri sokaklarda yatıyor, morglarda yer kalmadığı için çocuk ölüleri buzdolaplarında saklanıyor.
Ve Türk medyası Selahattin Demirtaş’a sitem ediyor, “niye Türkiyelileşmiyorsun?”
Peki siz neden Türkiyelileşmiyorsunuz?
Türkiyelileşmek sadece Kürtlere verilen bir ev ödevi mi?
Türkler Türkiyelileşmeyecek mi?
Oraları Türkiye’nin toprakları değil mi?
Neden oralarda ölen beş aylık bebekler, üç yaşındaki çocuklar, genç delikanlılar, hamile kadınlar, yaşlı dedeler sizin ilginizi çekmiyor?
Neden onları korumak için kılınızı bile kıpırdatmıyorsunuz?
Neden Türklerin Kürtleri öldürmesi bu kadar doğal geliyor size?
Neden Kürt bebekleri ölürken sitem etme hakkını kendinizde görecek kadar vicdansız ve körsünüz?
Neden hem Türkiye’yi sadece “batıdan” ibaret sanıp hem de Kürtlere “Türkiyelileşmeleri” için çağrılarda bulunuyorsunuz?
Önce siz Türkiyelileşin.
Siz bu topraklarda ölen insanlara sahip çıkın.
Siz gözünün altından vurulan bebeklerin acısını hissedin.
Onlara aldırmayacaksınız bile değil mi, onlar Kürt çünkü… Daha üç ay önce doğan bebeğin alnında “Kürt” yazdığı için onun ölümü sizin için önemsiz, o bebeğin bir Türk nişancının hedefi olmasının hiçbir önemi yok, o “öldürülebilir” yaftasını göğsünde taşıyor değil mi daha doğduğu anda?
Vurun öldürün, bir de sitem edin, bir de o çocuklara sahip çıkan adama “hain” diye saldırın.
HDP’yi “Türkiyelileşemiyor” diye siyasetten silerek, barış için en önemli imkanı ortadan kaldırıyorsunuz… HDP, bütün bu ülke için barışa giden yolu siyaseten açabilecek tek ve en önemli aktördü, AKP “ikinci seçimi” kazanabilsin diye HDP’yi makasa aldınız, gücünü kırdınız ama kırdığınız aslında barış ihtimaliydi.
Türkle Kürdü bir barış ve demokrasi ihtimali çevresinde toplayabilecek tek partiydi HDP… Siz onun Türkiyelileşmesini değil, siz onun “Türkleşmesini” istediniz… Çözüm onun Türkleşmesinde değildi, çözüm onun Kürt kimliğini kaybetmeden ortak barış ve demokrasi isteğine sahip çıkmasıydı.
Siz Türklükten Türkiyelileşmeye geçemediğiniz, herkesi ortak bir amaç etrafında toplamak istemediğiniz, çıkarlarınızı düşmanlıkta gördüğünüz için bütün ülke için “Türkiyelileşme” imkanını yok ettiniz.
Kim Türkiyelileşmiyor?
Türkiyelileşmeyen sizsiniz.
Ölümü, şiddeti, savaşı destekleyen sizsiniz.
Kürt çocukları mahallelerde “hendek “kazıyormuş.
A, tamam o zaman, hadi gidip bebekleri vuralım.
NATO’nun en büyük ikinci ordusu Kürt mahallelerinde 14-15-16 yaşındaki çocuklarla “savaşıyor”, bir ordunun çocuklarla savaşması çok mu “normal” gözüküyor size?
Oradaki “savaşçıların” kimler olduğunu, kaç yaşında olduğunu hiç mi merak etmiyorsunuz?
Çocuk be onlar.
Hendek kazıyorlar, örgütler kuruyorlar, savaşıyorlar ama onlar çocuk.
Bir toplum, “kendi çocuklarının” hendek kazıp, birer silahlı savaşçıya dönmesinin nedenini hiç mi merak etmez?
Devletin, böyle bir sorunu çözmesinin yolu, tanklarla mahallere girip, top atışıyla binaları birer birer yıkması, insanları sokaklarda vurup öldürmesi, aileleri buz gibi taş bodrumlarda aç susuz hapsetmesi midir?
Hiçbir devlet böyle bir savaşı kazanamaz.
Siz çocuklarla savaşmaya, kendi mahallerinize tanklarla girmeye başladığınızda o savaşı kaybetmişsiniz demektir, orada yaşayanları tek kişi kalmayıncaya kadar kırsanız, bebekleri, yaşlıları, kadınları öldürseniz de savaşı kazanamazsınız artık.
Bütün dünya, bütün insanlar, bütün tarih o çocukların şarkılarını, o çocukların çığlıklarını dinler.
Vicdanı olan hiçbir canlı, çocukları öldüren tanklardan yana çıkmaz.
Tankların topları vardır, şarkıları yoktur.
Şarkıları ölen çocuklar söyler.
Devleti yönetmenin, daha kalabalık olmanın, daha güçlü olmanın kibriyle, Kürtlere duyduğunuz nefretle körleşmişsiniz siz.
Bu savaşın sebebinin “hendek kazan çocuklar” olduğunu söyleyip, bütün bu vahşetin yaklaşan “başkanlık” referandumuna kanlı bir yatırım olduğunu bile görmek istemiyorsunuz.
Kendi topraklarınıza, kendi insanlarınıza, kendi ülkenize sahip çıkamadığınız, “Türkiyelileşemediğiniz” için Türkiye’yi darmadağın edeceksiniz.
Türkiye dağılıyor, bunu bile görmüyorsunuz.
“Algı operasyonlarıyla” herşeyi çözebileceğinizi sanıyorsunuz.
Algı operasyonu, yirminci kattan kafa üstü atlayan adamın “uçtuğunu” iddia etmektir…. Adam yere çakılıp, karaciğeri, dalağı, pankreası patlayıp, kemikleri un ufak olarak ölene kadar “işte uçuyor” diyerek “algı operasyonlarını” sürdürebilirsiniz ama bu operasyonlar adamın kafa üstü yere çakılacağı gerçeğini değiştirmez.
İktidar, düşmanlığın, savaşın, ölümün, şiddetin “Türk milliyetçilerini” kendi etrafında toplayacağını, referandumu böyle kazanacağını sanıyor ama referandum olduğunda bir Türkiye kalmayacak ortada böyle giderse.
Her sıktığınız mermiyle, her öldürdüğünüz çocukla Kürtleri bu ülkeden koparıyorsunuz.
Çocuklarla savaşarak hangi “millet” birliğini sağlayabilir ki?
Bir “millet” olma özelliğimizi yitirmekte olduğumuzu; çeşitli ırklardan, dinlerden, mezheplerden, düşüncelerden, sınıflardan oluşan milyonlarca insanı ancak “ortak bir davanın” millet yapabileceğini bilmiyor musunuz?
Türkiye’de “ortak bir dava” kaldı mı?
Kürtle Türkün davası ortak mı?
AKP’lilerle AKP’li olmayanların davası ortak mı?
Seksen milyonluk bir kalabalığı, bölerek, ayrıştırarak, hapislere atarak, öldürerek nasıl bir “millet” halinde tutacaksınız?
Kaybolan ortak davanın yerine “şiddeti” koyacağınızı, insanları zorla bir araya getirebileceğinizi sanıyorsunuz.
Bu anlayıştan millet çıkmaz, bu anlayıştan savaş çıkar.
“Hele bir başkanlık olsun, sonra o Kürtleri biz şiddetle yola getiririz” diyorsunuz ama şu anda PKK Suriye’de Amerika’nın ve Rusya’nın desteğiyle Fırat’ı geçiyor, uluslararası bir güç oluyor, dünya sahnesinin önemli aktörlerinden birine dönüşüyor.
Durduk yerde Rus uçağını vurup Suriye’ye burnunu bile uzatamaz hale gelen Türkiye’yle, hem Rusya hem de Amerika ile ittifak kurup Suriye’nin en önemli gücüne dönüşen PKK’nın politikalarını kıyasladığınızda hangisi daha başarılı gözüküyor size?
Bu gelişmelere uygun politikalar mı izliyorsunuz yoksa bu gelişmelerle taban tabana zıt politikalar mı?
Gerçekleri reddederek, sadece “başkanlık” hayaline kilitlenerek, bunun için çocukları öldürerek Türkiye’yi huzur içinde, barışla yaşatmanız mümkün mü?
Bu iktidar, Türkiye’nin etiyle kemiğini birbirinden ayırıyor.
Lime lime ediyor.
Bu iktidar “Türkiyelileşemiyor”.
Türkiye’nin iktidarı olamıyor.
Türkiyelileşemeden, Sur’daki bebeğin sahibi olmadan bu ülkeyi yönetmek mümkün mü?
Mahallelere soktukları tanklarla, hapislere doldurdukları gazetecilerle, insafsızca soydukları devlet hazinesiyle, bu ülkeyi sırtından bıçaklıyorlar.
Siz sadece çocuklar öldürülüyor sanıyorsunuz ama aslında Türkiye’nin öldürüldüğünü görmüyorsunuz.
Bu iktidar iş başında kaldığı sürece Türkiye kurtulamayacak.
Bu iktidardan geriye dağılmış bir ülke, öldürülmüş insanlar, barbarca bir şiddet ve Kürt çocuklarının acıklı şarkıları kalacak:
“Kaç anne, seni öldürmeye geliyorlar.”
Ahmet Altan
Kaynak: haberdar.com