Doksan yaşına varan Sofokles’e kadınlar, aşk, bedensel hazlar filan bittiği için üzülüp üzülmediğini sormuşlar. “Ne üzülmesi!” demiş Sofokles.”Zalim bir efendinin elinden kurtulup sonunda özgürlüğüne kavuşan bir köle kadar mutlu hissediyorum kendimi.”
Yaşlılıkta cinsellikten kurtulmak gerçekten mutluluk ve huzur verebilir insana. Ama bu mutlu dönemi, salt iradenizle, kafanızın verdiği bir kararla başlatamazsınız. “Tamam, artık bitti” dersiniz kendi kendinize. Sonra bir de bakarsınız ki, hiçbir şeyin bittiği yok. Cıvıl cıvıl cıvıldayan küçük kuşlar sanki uçuşmaktadır derinizin altında.
Sofokles’in zalim efendisinden kurtulmanız için, belirli bir yaşa varmanız ve cinselliğinizi, sevinçleri ve açılarıyla doyasıya yaşamış olmanız gerekir. Cinselliklerini vaktinde yaşamadıkları için, beyaz atıyla gelecek yakışıklı prensi yetmişinde hâlâ bekleyen nice kadınlar; seksenindeyken gencecik kızlara ölesiye âşık olan nice erkekler tanırım. Onları ayıplamıyorum; hattâ o yaşta böylesine yoğun heyecanlara kapılabildikleri için, biraz da beğeniyorum onları. Ama çok acı çektiklerini, yaşlılığın verebileceği huzurdan yoksun kaldıklarını da biliyorum, özellikle duygularını platonik düzeyde tutmayıp cinsel doyumlara yönelmeye kalkarlarsa. Mayıs 1968 Paris’inde duvarlara yazılanlar arasında en çok dikkatimi çeken sloganlardan biri şuydu: “Les jeunes font Vamour, les vieuxfont des gestes obscenes” (Gençler aşk yapar, yaşlılar müstehcen hareketler yapar). Gençlerin ihtiyarlara karşı acımasızlığının çarpıcı bir örneğiydi bu elbette. Ama ne yazık ki doğru bir yanı da vardı.
Gerçi cinselliğin kıvılcımları, yetmiş yaşında da, seksen yaşında da her zaman kalır insanın içinde. Ne var ki, bu kıvılcımları bir yangına dönüştürmenin sonu felâket olur. İşte bu yüzden, biraz önce de dediğim gibi, cinselliği vaktinde olanca şiddetiyle yaşamak, sonra da bu devreden çıkmak akıllıca bir davranıştır. Gelgelelim devreden çıkmak hiç de kolay değildir. Hattâ yaşamın en güç dönemlerinden biridir. Bu dönem, gençliklerinde cinsel açıdan çok çekici olan kadınlarla erkeklere ayrıca güç gelir. Çünkü ihtiyarladıklarını artık kabul etmeleri gerekmektedir. Bunu kabul etmeye de kolay kolay katlanamaz insan. Ama söylediğinize kendiniz de içtenlikle inanarak “artık tamam, ihtiyarladım; cinsellik bittî bundan böyle” diyebilirseniz, gençliğinizde ve orta yaşlıyken hayal bile edemeyeceğiniz bir rahata kavuşursunuz. Eğer kadınsanız, çekici bir erkeğe; eğer erkekseniz, çekici bir kadına ilgiyle bakarsınız, “ah, keşke şu karşımdaki benim olsaydı!” diye bilinçli ya da bilinçsiz olarak artık için için yanmadığmızdan, onun neden çekici olduğunu daha iyi anlarsınız. Elbette bir nebze cinsellik de vardır bunda. Ama insanların hiçbir zaman yitirmediği bu türden bir cinselliğin, sizi artık aşk tutkusunun, dibinde alevler yanan uçurumlarına sürüklemeyeceğini bildiğiniz için, gençliğinizin acılarını da mutluluklarını da biraz hüzünlü bir huzurla anımsarsınız.
İlk sevgilim çikolata kokardı.
Son sevgilim ölüm.
(Aradakilerin kokusu yoktu.)
Ben ölüm kokan son sevgilimi sevdim en çok.
Çok şaşırtıcıydın.
Sisler içinden ansızın çıkıveren
Görkemli gemiydin.
Denizden fırlayıp taklaklar atan
Kocaman gümüş balıktın.
Yemyeşil karpuza saplanan
Kara saplı bıçaktın.
Çok şaşırtıcıydın, çok.
Sesini duyunca
Ötüşmeye başlar
Göğüs kafesimdeki
O suskun kuşlar.
Uğuldayan lodosda
Martı çığlıklarından da
Daha acı gelir bana
Senin söylediklerin.
Güneşlerde ısınmış bir kayasın,
Sağlam, sıcak, suskun.
Denizlerin tuzu teninde
Saçlarında yosun kokusu.
Hazerfen Mehmet Çelebi gibi
Bırakıverdim kendimi Galata Kulesi’nden.
…
Yaşlılığa ikinci çocukluk derler. Ben de bundan yararlandım. “Sekseninden sonra, insanın çocuklaşmaya, hattâ bunamaya hakkı vardır” dedim kendi kendime. “Vah zavallı, bunadı desinler canları isterse” dedim. “Mademki anılarımı yazıyorum, kendimi anlatıyorum, bu şiirimsi şeyler de benim bir parçam” dedim. “Duygularım fazlasıyla yoğunlaşınca, düzyazıyla söyleyemeyeceklerimi bu şiirimsi şeylerle söylerim, ne yapalım” dedim.
Mina Urgan
Bir Dinozorun Anıları