Lenin’in ‘partinin en yetenekli insanı’ diye nitelendirdiği Troçki, 20. yüzyılın öemli trajik figürleri içerisinde Lenin’e en yakın olan devrimci, Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında etkili bir siyasetçi, Dışişlerinden Sorumlu Halk Komiseri görevini alan ilk kişiydi. Devrim sonrası ortaya çıkan fikir ayrılıkları sebebiyle Josef Stalin ile giriştiği siyasi mücadeleyi kaybedince resmi görevlerinden alındı ve sürgün edildi. Bu sebeple içlerinde Türkiye de olmak üzere birçok ülke değiştirmek zorunda kalan Troçki’nin son durağı Meksika oldu.
SSCB ile ilişkisinin kesilmesinin ardından mücadelesinden vazgeçmeyen Troçki, birçok makale ve kitap yayımladı. Dördüncü Enternasyonal’i kurdu. SSCB’nin en tehlikeli düşmanı ilan edildi. 20 Ağustos 1940’ta bir GPU ajanı olan Ramon Mercader tarafından öldürüldü. Bu tehlikeyi önceden görerek yazdığı vasiyetinde: “Bilinçli hayatımın kırk üç yılı boyunca hep devrimci olarak kaldım… Eğer her şeye yeniden başlayacak olsaydım, elbette bazı küçük hatalarımdan sakınmaya çalışırdım, fakat hayatımın ana yönü değişmezdi. Ben bir proleter devrimcisi, bir Marksist, bir diyalektik materyalist ve sonuçta iflah olmaz bir ateist olarak öleceğim” diyordu.
Lev Troçki’nin Josef Stalin ile mücadelesi ve sürgün
Lenin’in 1924 yılındaki ölümünden sonra partinin elinde tüm yetkileri toplamaya başlamış olan Stalin ile iktidar mücadelesine girişti. Bu mücadelede giderek güç kaybetti ve teker teker elinde bulunan yetkileri kaybetti. Önce Savaş Komiserliği görevinden alındı. Daha sonra Siyasi Büro ve akabinde Komünist Enternasyonal yürütme kurulu merkez komitesinden alındı. Taraftarlarının St. Petersburg’da sokak gösterilerine kalkışmalarından sonra parti üyeliğinden de atıldı. Böylece iki yıl zarfında tüm yetkileri elinden alındı.
1927‘de yapılan XV. Komünist Kongre’de parti üyeliğinden atıldı ve sürgün hayatı Kazakistan’da Almatı yakınlarındaki Semyonov-Tiyanşansky bölgesinde başladı. Bu sürgün sırasında 9 Haziran 1928’te, 26 yaşındaki Nina adındaki kızını Moskova’da kaybetti. Nina’nın kocası da Troçki’nin sürgününden önce tutuklanmıştı. 18 Ocak 1929 tarihinde Sovyet Ceza Kanunu’nun 58/10 maddesine göre karşı devrimcilik ve yasa dışı Sovyet partisi kurmak suçlamasıyla Sovyetlerden kovuldu.
“Devrik mezar taşları altında yatanların üstünde yaşayanlardan daha fazla olan bir yerdeyim “
(Büyükada -istanbul)
1929-1933 yılları arasında İstanbul Büyükada’da sürgün hayatı yaşadı. Kaldığı yer çok sıkı güvenlik önlemleriyle korundu. Düzenli olarak balığa çıkardı, yemek seçmez, sigara içmez yanında da içilmesine izin vermezdi. Sakin bir hayat sürdü, bu sırada bazı hatıra ve düşüncelerini kaleme aldı ve yayınladı. Bu anlamda İstanbul yılları onun için verimli geçtiği gibi olaylı da oldu. 20 Şubat 1932’de Stalin tarafından Sovyet vatandaşlığından atıldığında İstanbul’daydı. İstanbul’da yazdığı kitapları; Sürekli Devrim, Stalin Grubunun Hatası, Rus Devrimi Tarihi, Çin Devriminin Sorunları, Hayatım ve diğer bazı eserlerdir. 1933 Ocak ayında diğer kızı Zina, Hitler rejiminin altında Berlin’de intihar etmeye zorlandı. Bu olay onun ruh dünyasını sarsmış olmasına karşın, mücadele disiplininden hiç kopmadı. (Daha sonra oğlu Lev Sedov da öldürülecektir.) 17 Temmuz 1933’te aldığı vizeyle İstanbul’dan ayrılarak Fransa’ya giden Troçki burada 2 yıl kaldı ve sınırdışı edildi. Akabinde Norveç’e gittiyse de burada da 2 yıl kaldıktan sonra terk etmek zorunda kaldı. 9 Ocak 1937’de Meksika’ya sığındı ve Mexico’ya yerleşti. Dördüncü Enternasyonal’in inşasına başladı. “Ekim devriminin kazanımları halka, o ancak daha önce Çarcı bürokrasi ve burjuvaziye karşı harekete geçtiği gibi Staline karşı da harekete geçecek yetenekte olduğunu göstermesi şartıyla hizmet edecektir. (…) Bu ancak tek bir yolla olabilir: işçilerin, köylülerin ve Kızıl Ordu askerlerinin, baskıcıların ve parazitlerin yeni kastının karşısına dikilmesiyle. Bu kitle kalkışmasını hazırlamak için, yeni bir parti gerekir, o da 4. Enternasyonal’dir. Mayıs 1940” (Aynı yerde, s.302-303.) Troçki bu yazıyı kaleme aldığında, Alman saldırısı başlamak üzeredir. Sovyetler birliği içinde bulunan nazi ajanları ve provokatörleri tarafından da dillendirildi. Ancak ne var ki Sovyetler birliği alman faşizmi karşısında savaşı kazandığında, dünya çapında bulunan troçki yanlıları güç olarak eridiler. Troçki’nin dünyanın en büyük gücü olan alman nazi ordusu sovyetlere saldırmak üzereyken gerçekleştirdiği dördüncü enternasyonal ve ayaklanma fikri, daha sonra Sovyetler birliğinde Troçki’nin Nazilerle işbirliği yaptığı şeklinde yorumlandı. SSCB’nin en tehlikeli düşmanı ilan edildi.
“Burjuva basına iyi malzeme olduk”
1940 yılında NKVD ajanı olan Ramón Mercader adlı Stalinist bir İspanyalı, gazeteci kılığında, röportaj yapmak bahanesiyle kaldığı evine gitti. Fırsat bulunca başına kazmayla vurmak suretiyle ağır şekilde yaraladı. Troçki saldırganla boğuştuğu sırada odaya giren Troçki’nin korumaları Mercader’e saldırdı. Troçki korumalarına “Onu öldürmeyin, bu adamın anlatacak bir hikâyesi var.” diye seslendi. Aldığı yaranın etkisiyle Troçki ertesi gün öldü. Ölümünden önce iki kez bilinci yerine geldi, ilkinde eşine “Burjuva basına (basınına?) iyi malzeme olduk” diyerek ölümle yüz yüze geldiği bir anda cesaretini yitirmediğini gösterdi. Bir sonraki bilincin geri gelişi ise son sözlerini sarf etmesini sağladı. Bu sözler: “Dördüncü Enternasyonal’in zaferinden eminim, ileri!” olmuştur. Pek çok kesim tarafından cinayetin Stalin tarafından işletildiği düşüncesi savunulur. Stalinistler ise bunun asılsız bir iddia olduğu görüşündeler.
Lev Troçki’nin Vasiyeti
Yüksek (ve giderek artan) tansiyonum yakınlarımı sağlık durumum konusunda aldatıyor. Aktifim ve çalışabiliyorum ancak sonun yakın olduğu aşikar. Bu satırlar kamuoyuna ölümümden sonra açıklanacak.
Burada Stalin ve ajanlarının aptalca ve aşağılık iftiralarını bir kez daha çürütme ihtiyacı duymuyorum: benim devrimci onurumun üzerinde tek bir leke bile yoktur. İşçi sınıfının düşmanlarıyla, asla kapalı kapılar ardında, ne doğrudan ne de dolaylı olarak herhangi bir anlaşma ve hatta görüşme yapmış değilim. Stalin’in binlerce muhalifi buna benzer sahte suçlamaların kurbanı oldular. Yeni devrimci kuşaklar onların siyasi saygınlıklarını iade edecek ve Kremlin’in cellatlarına hak ettikleri gibi davranacaklardır.
Yaşamımın en güç anlarında bana sadık kalmış olan dostlarıma içtenlikle teşekkür ediyorum. Burada hepsinin adını sayamayacağım için, hiçbirinin adını özel olarak belirtmeyeceğim.
Yine de, eşim Natalya İvanovna Sedova için bir ayrıcalık yapmaya hakkım olduğunu düşünüyorum. Kader bana, sosyalizm davasının bir savaşçısı olma mutluluğunun yanı sıra, onun kocası olma mutluluğunu verdi. O, neredeyse kırk yılı bulan ortak yaşamımız boyunca tükenmez bir sevgi, alicenaplık ve şefkat kaynağı oldu. Özellikle yaşamımızın son döneminde büyük acılar yaşadı. Ancak onun aynı zamanda mutlu günler de görmüş olduğunu bilmek beni biraz olsun rahatlatıyor.
Bilinçli yaşamımın kırk üç yılı boyunca bir devrimci olarak kaldım; bunun kırk iki yılında Marksizmin bayrağı altında mücadele ettim. Her şeye yeni baştan başlamam gerekseydi, elbette ki şu ya da bu hatadan sakınmaya çalışırdım, ancak yaşamımın ana ekseni değişmeden kalırdı. Bir proleter devrimci, bir Marksist, bir diyalektik materyalist ve dolayısıyla uzlaşmaz bir ateist olarak öleceğim. İnsanlığın komünist geleceğine olan inancım, gençlik yıllarımda olduğundan daha az ateşli değil; aslında bugün çok daha sağlam.
Nataşa az önce avlu penceresinin önüne geldi ve havanın odama rahatça girebilmesi için camı biraz daha açtı. Duvarın dibindeki parlak yeşil çimen şeridini ve duvarın üzerinden açık mavi gökyüzünü ve her yerde güneş ışığını görebiliyorum. Yaşam güzel. Gelecek kuşaklar onu bütün kötülüklerden, baskılardan ve şiddetten arındırsınlar ve tadını doyasıya çıkarabilsinler.
L. Trotskiy 27 Şubat 1940 Coyoacan.
Ölümümden sonra kalacak bütün mal varligi, sahibi oldugum bütün telif haklari (kitaplarimin, makalelerimin vb. geliri) esim Natalya Ivanovna Sedova’nin tasarrufuna verilecektir. 27 Subat 1940, L. Trotskiy.
İkimizin birden ölmesi durumunda [Sayfanın geri kalan kısmı boş bırakılmış.]
3 Mart 1940
Hastalığımın doğası -anladığım kadarıyla- sonun büyük olasılıkla ani bir beyin kanamasıyla gelmesine -bu da benim kişisel varsayımım- yol açacak türden. Bu arzu edebileceğim en iyi son. Yine de, yanılıyor olabilirim (bu konuyla ilgili olarak özel kitaplar okumaya hiç niyetim yok ve doktorlar da doğal olarak gerçeği söylemeyeceklerdir). Skleroz uzun süreye yayılır ve ben de uzun süreli sakatlık tehdidine maruz kalırsam (şu anda, tam aksine, yüksek tansiyondan dolayı zihinsel bir enerji artışı hissediyorum, ancak bu uzun sürmeyecektir), bu durumda ölümümün zamanını belirleme hakkını kendimde saklı tutuyorum. Bu “intihar” (böylesi bir terimi bu bağlamda kullanmak eğer yerindeyse) hiçbir biçimde bir keder veya umutsuzluk nöbetinin ifadesi olmayacaktır. Nataşa’yla ben, birbirimize birçok kez, insanın kendi yaşamını; daha doğrusu çok yavaş ilerleyen bir ölüm sürecini kısa kesmesinin daha iyi olacağı bir fiziksel duruma gelebileceğini söylemiştik … Fakat ölümüm hangi koşullar altında gerçekleşirse gerçekleşsin, komünist geleceğe duyduğum sarsılmaz inançla öleceğim. İnsanoğluna ve onun geleceğine duyduğum inanç, bana şu anda bile hiçbir dinin veremeyeceği türden bir direnme gücü veriyor.