Ben gözlerini dinlendirdiğin zaman gördüğün güzellik dünyasında yaşarım ve bu güzellik Doğa’nın ta kendisidir. Bu tepeler arasındaki çobanın sevinci, köylülerin toprak mutluluğu, dağ ve ovalarda hayranlık dolu olan kabile zevklerinin başladığı yerdir.
Güzellik Tahtı Huzurunda
Ağır bir günde, toplumun korkunç yüzünden ve şehrin baş döndürücü acı yaygarasından kaçarak yorgun adımlarımı geniş sokaklara yönelttim. Güneş ışığının toprağa ulaşmasını engelleyen ağaç dallarının olduğu yere, yalnız bir noktaya ulaşana kadar, rehberlik eden dere ve kuş sesi müziğini takip ettim. Oraya varınca durdum ve bu, ruhumu şenlendirdi, susamış ruhum yaşam serabını gördü hayat şirinliği yerine.
Derin düşüncelere dalmışken, ruhumun göklere yelken açtığı bir saate, çıplak bedenini bir asma yaprağıyla bir parça kapatmış, alan saçların üstüne bir gelincik taç takmış bir bakire genç kız aniden bana göründü.
Şaşkınlığımı fark edince ‘Korkma, ben Orman perisiyim’ diyerek beni selamladı.
Senin güzelliğin gibi bir güzellik nasıl böyle bir yerde yaşamaya karar verir? Lütfen anlat bana; Sen kimsin ve nereden geldin, diye sordum ona.
Yeşil çimenlere zarafetle oturduktan sonra yanıt verdi: ‘Ben doğanın sembolüyüm!
Ben atalarının taptığı, onuruna Baalbek ve Jbeil’de türbe ve tapınaklar inşa ettiği ebedi bakireyim.
Cesaretle söyledim; bu tapınak ve türbeler boşa gitti, yüce atalarımın kemikleri toprağa dönüştü; Onların Tanrıçalarını anan Tarih kitabında kaydedilen birkaç zavallı ve unutulmuş sayfa dışında hiçbir şey kalmadı geriye. Peri yanıt verdi: Bazı Tanrıçalar kendilerine tapanlarla yaşar onlarla ölürler, bazıları da sonsuza dek yaşarlar. Ben gözlerini dinlendirdiğin zaman gördüğün güzellik dünyasında yaşarım ve bu güzellik Doğa’nın ta kendisidir. Bu tepeler arasındaki çobanın sevinci, köylülerin toprak mutluluğu, dağ ve ovalarda hayranlık dolu olan kabile zevklerinin başladığı yerdir.
Bu güzellik Bilgeyi tahta ve gerçeğe yükseltir.
Bundan sonra ben ona “Güzellik felaket bir güçtür,” dedim.
Peri “İnsanoğlu her şeyden korkuyor, kendisinden bile,” diye karşılık verdi.
“Siz ruhun huzur kaynağı olan cennetten; huzur ve dinlenme cennetti olan Doğa’dan korkuyorsunuz, iyiliğin yaratıcısından korktuğunuz için, o sevgi ve merhamet dolu iken onu öfkeyle suçluyorsunuz,” dedi.
Tatlı rüyalarla karışık derin bir sessizliğin ardından ona seslendim.
İnsanların yorumlayarak tanımladığı ve herkesin kendi anlayışına göre algıladığı güzellikten bahset bana. Yanıt verdi: Güzellik ruhun cezbettiğidir, o almaktan çok vermeyi sever!
Güzellikle buluştuğunda, içindeki derinlikte uzanan ellerin onu kalbinin merkezine taşımak istediğini hissedersin. O sevinç ve hüznü birleştiren ihtişamdır; gördüğün görünmez gerçek, anladığın belirsizlik, duyduğun sessizliktir. O kutsallar kutsalı, senin özünde başlayan ve dünyevi algının dışına taşandır.
Bunun ardandan orman perisi bana yaklaşarak hoş kokulu ellerini gözlerimin üstüne koydu. Yavaş yavaş geri çekildiğinde ise vadide kendimi yalnız buldum. Gürültüsü artık beni etkilemeyen şehre geri dönerken perinin söylediklerini yineledim.
“Güzellik ruhu cezbedendir, o almaktan çok vermeyi sever!”
Halil Cibran