Halil Cibran: Ah, insan cehaleti ne acımasız!

Halil CibranBir Şairin Ölümü Hayatıdır

Gecenin karanlık kanatları saf beyaz karla doğanın üzerini kapladığı şehri sarmışken, bahçeleri soldurmaya niyetlenmişken kuzey rüzgârı, insanlar sıcak yuva uğruna sokakları terk etti. Banliyösünde üzeri kar yüklü eski bir kulübe düşme eşiğinde. Bu kulübenin karanlık girintisinde kötü bir yatakta ölen bir gençlik yatarken, rüzgârda alevi titreyen gaz lambasının loş ışığına bakıyor. O hayatının baharında olan bir adam, kendini hayatın pençesinden kurtaracak huzurlu saatlerin yolunun hızlı yaklaşmaktan geçtiğini öngördü. Minnettarlık içinde ölümün ziyaretini beklerken, solgun yüzünde umut ışığı belirmiş, dudaklarında hüzünlü bir gülümseme ve gözleri bağışlama içinde bakıyor.

O yaşayan zenginliğin kentinde açlıktan ölmekte olan şair. O güzel ve anlamlı sözleriyle insanların kalbini canlandırmak için dünyevi hayata yerleştirildi. Asil bir ruh olarak Manâ Tanrıçası tarafından insan ruhunu yumuşatmak ve yatıştırmak için gönderildi. Ama nafile! Garip işgalcilerinden bir gülümseme bile alamadan memnuniyetle soğuk toprağa uğurlandı. Son nefesini verirken kalbi duygularını üzerine yazdığı tek arkadaşı parşömenler dışında kandilin alevini korumak için yatağının başucunda hiç kimse yoktu. Solan gücünün son kalıntılarını kurtarmak için ellerini göğe kaldırdı; tavanı delip bulut perdelerinin arkasında gizlenmiş yıldızları görmek istercesine umutsuzca gözlerini çevirdi ve şöyle dedi: “Gel ey güzel Ölüm, ruhum senin özleminde. Yanıma yaklaş ve hayatın demirlerinden kurtar, çünkü sürüklemekten yoruldum. Ey tatlı ölüm gel ve onlara meleklerin dilini yorumladığım için bana bir yabancı gibi davranan komşularımdan beni teslim al. Ey huzur veren Ölüm, acele et, onlar gibi zayıflık kanamadığım için af m karanlık köşesine beni terk eden kalabalıktan beni al götür.
Ey nazik Ölüm, Gel ve beni beyaz kanatlarının altında kucakla, çünkü arkadaşlarım beni istemiyor artık. Kabul et beni ey sevgi ve merhamet dolu Ölüm; anne öpücüğü tatmayan, kardeş yanağı dokunmayan, bir annenin öpücüğünü tatmayan dudaklarıma dudaklarınla dokun. Gel ey sevgili Ölüm, gel ve al beni.” Bu isteğin ardından ölen şairin yatağı başında elinde bir zambak çelengi tutan doğaüstü ve ilahi güzelliğe sahip bir melek belirdi. Melek onu kucaklayarak sadece ruhun gözüyle gördüğünden hariç başka bir şey görmemesi için onun gözlerini kapadı. Dudaklarına sonsuz gülümseme getiren derin, uzun ve şefkat dolu bir öpücük kondurdu. Bunun ardından şairin acıyla kazıdığı parşömen ve kâğıtların dışında geriye bir şey kalmadan kulübe boşaldı. Yüzlerce yıl sonra şehir halkı cehalet hastalıklarından uyanıp bilgi şafağını görünce şehrin en güzel bahçesinde bir anıt inşa ederek, onları yazılarıyla özgürleştiren şairin onuruna her yıl bayram kutlamaya başladılar. Ah, insan cehaleti ne acımasız!

Halil Cibran

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz