HALİL CİBRAN: HATIRLAMAK KAVUŞMANIN BAŞKA BİR BİÇİMİ, UNUTKANLIK BİR ÇEŞİT ÖZGÜRLÜK

Lübnan asıllı Amerikalı ressam, şair ve filozof, 6 Ocak 1883 tarihinde dünyaya geldi.  Şiirleri yirmiden fazla dile çevrildi. Eserleri ve düşünceleri dünya üzerinde geniş yankı uyandıran Halil Cibran, Müzik (1905, Arapça), Vadinin Perileri (1906, Arapça), Asi Ruhlar (1908, Arapça), Kırık Kanatlar (1912, Arapça), Gözyaşı ve Kahkaha (1914, Arapça), The Madman / Deli (1918, İngilizce), Gezgin (1919, Arapça), Fırtınalar (1920, Arapça), Ermiş (1923, İngilizce), Kum ve Köpük (1926, İngilizce), İnsanoğlu İsa (1928, İngilizce) adlı kitapları yazdı. Aynı zamanda başarılı bir ressam olan Halil Cibran’ın resimlerinin bazıları dünyanın bir çok yerinde sergilendi. Yaşamının yaklaşık son yirmi yılını ABD’de geçiren yazar, ölümüne kadar kaldığı bu ülkede 1931 yılında, uzun süredir yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak yalnızlık ve yoksulluk içinde öldü. Vasiyeti üzerine, doğduğu yer olan Bsharri köyüne gömüldü.

Halil Cibran’ın Kum ve Köpük Kitabından Alıntılar

Merhamet, adaletin yarısından başka bir şey değildir.

Yalnızca aşk ve ölüm değiştirebilir her şeyi.

Nefret ölü şeydir. Hanginiz bir mezar olmak ister ki?

Bir insanı ancak onun hakkında bildiklerinle yargılayabilirsin. Ama onun hakkında neyi ne kadar bilebilirsin ki!

Karıncanın çalışmasını ağustos böceğinin şarkı söylemesinden üstün tutan görüş ne kadar dardır.

Eğer kış, “Bahar yüreğimdedir,” deseydi, ona kim inanırdı?..

İki kadın çene çaldıklarında, önemli bir şey söylemezler; ama tek bir kadın konuştuğunda bütün hayatı açığa vurur.

Kadınların ufak tefek kusurlarını hoş görmeyen bir erkek onlardaki erdemleri asla fark edemeyecektir.

Birçok kadın bir erkeğin kalbini çalabilir; fakat çok azı ona sahip olur.

Sahiden açık sözlü olmanız gerekirse, güzel bir şekilde yapın bunu…

Elde etmek mi istiyorsun, ısrar etmemelisin.

Bana diyorlar ki: “Kendini tanırsan, insanların hepsini tanırsın.” Ben de onlara diyorum ki: “Ancak bütün insanları tanıyınca kendimi tanıyabilirim.”

Cömertlik elinden gelenin fazlasını vermektir. Kibir de sana gerekenden azını almaktır.

Sırtını güneşe çevirirsen, gölgeni görebilirsin ancak.

Başarısızlığın utancı, başarının küstahlığından daha asildir.

Gevezelere yalnızca dilsizler imrenir.

Doğal olan içimizdeki sessizliktir; gevezelik sonradan edinildi.

Mizah duygusu bir orantı duygusudur.

Aşk ve kuşku hiçbir zaman geçinemez.

Eğer gerçek sahibiyseniz bir şeyin, ona sahip çıkmanıza gerek yoktur.

Sevdiğiniz kişinin kölesisiniz, çünkü seviyorsunuz onu. Ve de kölesisiniz sizi sevenin, çünkü seviyor sizi.

Arzu yaşamın yarısıdır; kayıtsızlık da ölümün.

En çok bekleyip hasret çeken, en çok yaşayacak.

Ölüm bir ihtiyara yeni doğmuş bir bebekten daha yakın değildir, yaşam da öyle.

Senin yaptığın kötülüklerin yarı suçunu kendinde bulan kişi gerçekten adildir.

Ne gariptir ki toplum olarak, aklı yavaş olana değil de ayağı yavaş olana, yüreği kör olana değil de gözü kör olana acırız.

Bugüne kadar yalnızca, “Sen kimsin?” diye sorana ne cevap vereceğimi bilemedim.

Cömertlik, verebileceğinden fazlasını vermen; kibir, ihtiyacından azını almandır.

Aslında hiçbir insana hiçbir şey borçlu değilsin. Ama her şeyi bütün insanlara borçlusun.

Geçmişte yaşayanların hepsi bugün bizimle birlikte yaşıyor.

Bana diyorlar ki, “Eldeki bir kuş, ağaçtaki on kuştan daha iyidir.” Ben de onlara, “Ağaçtaki bir kuş, eldeki on kuştan daha iyidir,” diyorum.

Varlıkta yalnızca iki unsur vardır; güzellik ve doğruluk. Sevenlerin yüreklerindeki güzellik ve toprağı sürenlerin kollarındaki doğruluk.

Büyük güzellik beni tutsak eder, ama daha da büyük olanı kendimden dahi özgürleştirir.

Arzulayanın kalbinde güzellik, onu görenin gözlerindekinden daha fazla parıldar.

Bana düşüncesini açan insan hoşuma gider ve düşlerini ortaya koyana saygı duyarım. Ama nedense, bana hizmet edenin önünde mahcubiyet duyarım? Yetenekliler eskiden krallara hizmet etmekle gururlanırlardı. Bugün ise yoksullara hizmet etme iddiasındalar.

Çoğu zaman akıl bir perdedir. Eğer onu yırtabilirsen, ya isyan halinde bir deha ya da kurnaz bir zekâ bulursun.

Akıllı olan akıllı olduğumu söyler, aptal olan da aptal olduğumu. Bana ikisinin sözü de doğru gibi geliyor.

Kalplerimizin esrarına ancak kalpleri sırlarla dolu olanlar yol bulabilir.

Sevinçlerimizi ve kederlerimizi yaşayıp öğrenmeden çok zaman önce seçeriz.

Tasa, iki bahçeyi ayıran bir duvardır.

Kederin ya da sevincin büyüdüğünde, dünya gözünde küçülür.

İlgi duymak, yaşamın yarısıdır; kayıtsızlık ise ölümün yarısıdır.

Bugünün hüzünleri arasında bize en acı geleni, dünün sevinçlerinin anısıdır.

Kendi yüksekliğinin zirvesine vardığında; yalnızca arzuya arzu duyacak, açlığa acıkacak ve en büyük susuzluğa susayacaksın.

Eğer sırlarını rüzgâra açarsan, onları ağaçlara söyledi diye rüzgârı suçlama.

Kaplumbağalar, yollar hakkında tavşanlardan daha çok bilgi ve deneyime sahiptir.

Omurgasız canlıların, omurgalılardan daha güvende, sedefler içinde yaşıyor olmaları garip değil mi?

İnsanların en gevezesi, en az akıllı olandır. Ve bir hatiple bir tellal arasında büyük bir fark vardır.

Bir sihirbaz topunu avucundan kaçırdığında, yardıma muhtaç zavallı biri olarak görünür bana.

Kıskanç, bilmeden beni över.

Soyun mayası, annenin özleminde var olan bir şeydir.

Sisle kaplı dağ, bir tepe değildir; yağmur altındaki meşe, ağlayan söğüt değildir.

Gece indiğinde ve onun gibi sen de karardığında yatağına git ve kendi isteğinle karanlık ol. Sabah olduğunda ve sen hâlâ karanlıkken kalk, kendi iradenle güne de ki, “Ben hâlâ karanlığım.” Ama geceye ve gündüze ayak diremek aptallıktır. Böyle söylersen, ikisi de sana güler.

Sanadır bu bilmece: Dip ve zirve birbirine orta noktanın her birine olduğundan daha yakındır.

Yakınını sevmekten hoşlanmaya başladığında, artık sevgin bir erdem olmaktan çıkar.

Her gün gelişmeyen sevgi, her geçen gün ölmektedir.

Gençliğe ve gençliğin bilgisine aynı anda sahip olamazsın. Çünkü gençlik bilgiden uzak durur, bilgi ise gençliği yaşamak için vakit bulamaz.

Tanrı tıka basa yiyenleri doyursun.

Evinin penceresinden bakabilir, bu sırada sağ taraftan gelen bir rahibeyi ve sol taraftan gelen bir fahişeyi görebilirsin. Temiz kalpliliğin ve masumluğunla, “Biri ne soylu ve diğeri ne adi,” diyebilirsin. Ama gözlerini kapatıp bir süre dinlersen, ruhtan gelen sesi duyarsın, “Biri beni duasında arar, diğeri acısında ve her birinin ruhunda benim ruhum için bir gölgelik bulunur.”

Büyük adamın iki kalbi vardır: Birisi acı çeker ve diğeri ümit eder.

Bir insan ne sana ne de başkasına zararı dokunan bir yalan söylediğinde, neden içinden, “Gerçeklerinin evine hayalleri sığmadığından, hayallerini daha geniş olan boşluğa bırakıyor,” diye geçirmiyorsun?

Bekleyiş zamanın toynaklarıdır.

Evinin doğu duvarında yeni bir sıkıntı penceresi açılsa ne olurdu? Birlikte güldüğün kimseyi unutabilirsin, ama birlikte ağladığın birini asla unutmazsın.

Tuzda garip bir kutsal güç olduğu kesin. Çünkü o, hem gözyaşlarımızda var hem de denizde.

Sen, dev özünün ancak bir zerresisin. Ekmeği arayan bir ağız ve susuz ağıza bardağı götüren kör bir elsin.

Soyunun, ülkenin ve benliğinin yobazlığından kurtulup biraz bunların üzerine çıkabilseydin, gerçekten tanrısal olurdun.

Çok isteyip de sahip olamadığımız şeyler, sahip olduklarımızdan daha çekici gelir bize.

Bir bulutun üstünde otursaydın, bir ülkeyi diğerinden ayıran sınırı da göremezdin, bir tarlayı diğerinden ayıran sınır taşını da. Ama ne yazık ki sen, bir bulutun üstünde oturamazsın!

Uzattığım boş elime insanların hiçbir şey koymaması sefalettir. Ama umutsuzluk, uzattığım dolu elimden kimsenin bir şey almamasıdır.

Sonsuzluğu istiyorum. Çünkü yazılmamış şiirlerim ve çizilmemiş resimlerimle buluşacağım orada.

Sanat, tabiatın sonsuzluğa attığı bir adımdır.

Sanat çalışması, bir şeklin içine dökülmüş sistir.

Kralların taçlarını yapan eller bile boş duran ellerden daha üstündür.

En kutsal gözyaşlarımız, göz pınarlarımızla tanışmamış olanlardır.

Her insan, dünyada kendisinden önce yaşamış her kralın ve her kölenin torunudur.

İçinde saklı olanı bilseydi İsa’nın dedesi, kendi kendisinden dehşete kapılmaz mıydı?

Yahuda’nın annesinin oğluna sevgisi, Meryem’in İsa’ya olan sevgisinden daha mı azdı?

Konuşmayla tutsak ettiğim düşüncelerin her birine, işlerimle özgürlüğünü geri vermem gerek.

Kutlu Dağ’ı duymuşsundur. Dünyadaki en yüksek dağdır. Doruğuna varsaydın, sende tek bir arzu kalırdı; aşağıya inip en derin vadide oturanlarla beraber olmak. O’na bu yüzden Kutlu Dağ denmiştir.

Söylediklerimin yarısı anlamsız; ama bunları diğer yarısı sana ulaşsın diye söylüyorum.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz