“Yanlış yorumlamışsın, diyemeyeceğim, çünkü yanlış yorumlamadan daha kötü bu Milena, yüzeyde kalanları anlamışsın yalnız… Önemli değil ki, bu kadarını anlamış ya da anlamamış olman! Senin yanlış yorumlamaların, ters anlamaların sürüp gelen bir şey. Meran’da da bir iki kez olmuştu. Bana bir çıkar yol göster diye yalvarmadım ki sana… Karşı masada çalışan arkadaşıma yakarmama benzerdi bu. Ben kendimle konuşmuş, kendi kendimden dilenmiştim bunu… Düşler içindeydim, uyandırdın beni!”
***
“Bak Milena, önemli olan görmek mi, yoksa, yazılı görmek mi? Meran’da yazdığın son mektuplardan birinde sözünü etmiştin bunun, karşılık vermeye vakit bulamamıştım.
O güç yolculuğa katlanmak için Robinson yarışmaya girmişti; başarısızlığa uğramış, bir sürü şey gelmişti başına… Ben yalnız seni yitirmemle düşüveririm Robinson’un durumuna. Gene de ondan çok ben Robinson sayılırım. Onun bir adası vardı, bir Cuma’sı, bir sürü şeyi daha. Gemisi de vardı, onu kurtaran, olup bitenleri bir düşe çeviren bir gemisi vardı onun… Benim hiçbir şeyim yok, adım bile yok… Onu bile sana verdim. Bu yüzden bir çeşit bağımsızlığım var sana karşı… Bağımlılık sınır tanımaz da ondan. “Ya hep, ya hiç” sözü, büyük bir söz! Ya benimsin, ya değilsin. Benimsen, sorun yok, her şey iyi demektir, ama değilsen, yitirirsem seni… kötü olmaz… O zaman hiçbir şey olmaz, o zaman hiçbir şey yok demektir… Ne kıskançlık kalır, ne üzüntü, ne sıkışma, hiç, hiçbir şey. Biliyorum, birine böylesine güvenmek, bayağının aşağısı bir şey, onun için durmadan korku çörekleniyor ya içime? Ama bu korku seni yitiririm korkusu değil! Birine güvenmeye nasıl yeltenir insan, işte bu korkutuyor beni. Buna karşı koyabilesin diye, sevimli yüzüne Tanrısal bir güzellik ekleniyor. (Ama belki doğuştan vardı bu.) Samson, Dalila’sına büyük gizini anlattı işte! Artık kesebilir saçlarını… Zaten ikide bir darmadağın ediyordu, kessin, ne çıkar? Onun da buna benzer bir gizi yok mu sanki?
Gözle görülür bir nedeni olmadan üç gecedir çok kötü uyuyorum. Hasta değilsin ya?
Karşılık sayılmaz, ama hemen söyleyeyim: şimdi geldi telgrafın. Hiç beklemediğim bir zamanda… Üstelik de açık geldiği için korkmaya vakit bulamadım. Belki inanmazsın, ama bu telgrafın gelmesi gerekliydi bugün… Nereden bildin bunu? Bana gereken şeyin senden gelmesi doğal oldu artık.”
Franz Kafka
Milena’ya Mektuplar