“Ben dümenci değil miyim?” diye bağırdım. “Sen mi?” diye sordu kara, uzun boylu bir adam ve bir düşü uzaklaştırmak ister gibi eliyle gözlerini ovdu. Başımın üstünde ölü gözü bir fener, karanlık gecede dümenin başında dikilmiştim; derken bu adam çıkagelmiş, beni oradan kovmak istiyordu. Ben çekilmeyince, ayağını göğsüme dayadı ve beni yavaş yavaş yere çökertti; bense hâlâ dümeni bırakmıyordum ve yere yıkılırken elim boydan boya döndürdü dümeni. Ama hemen adam dümeni yakalayıp toparladı, beni de itip uzaklaştırdı oradan.
Ne var ki, çok sürmeden aklım başıma gelmişti, tayfaların bulunduğu yere açılan lombar deliğine seğirtip bağırdım: “Hey tayfalar! Hey arkadaşlar! Çabuk koşun! Yabancının biri dümenin başından kovdu beni!” Derken ağır ağır geldiler, merdivenden tırmanıp çıktılar yukarı; yalpa vuran, yorgun, güçlü kişiler. “Ben dümenci değil miyim?” diye sordum. Başlarıyla onayladılar, ama gözleri yalnız yabancıdaydı; bir yarım daire yapmışlardı çevresinde. Yabancı: “Haydi rahatsız etmeyin beni!” deyince, bir araya toplandılar, bana doğru başlarını sallayarak gerisin geri merdivenden indiler. Ne biçim insanlardı böyle. Adamlarda düşünce denen bir şey var mıydı! Yoksa anlamsız, saçma, bu dünyada salt sürüklenip gidiyorlar mıydı?
Franz Kafka
Bir Savaşın Tasviri