Spinoza herkesin kurtuluşa erebileceğine, Marx toplumculuğun ister istemez başarıya ulaşacağına, Freud da kendi yöntemiyle her nevrozun iyileştirilebileceğine inanmamıştır. Gerçekten de bu düşünürlerin üçü de hem kuşkucu hem de büyük inanç sahibi kişilerdir.
Onlara göre özgürlük, zorunluluğun farkında olarak davranmaktan öte bir şeydir; kötülüğe karşı iyiliği seçme konusunda insanın elinde bulunan en büyük olanak, farkında olma ve çaba gösterme temeline dayanarak gerçek olasılıklar arasında bir seçme yapma olanağıydı. Onların tutumları ne gerekircilikti ne de belirlenmezcilikti; gerçekçi, eleştirel insancılığa dayanan bir tutumdu.
1. Kötülük insana özgü bir olgudur
İnsanlık öncesi duruma dönme, insana özgü olan nitelikleri (aklı, sevgiyi, özgürlüğü) yok etme çabasıdır. Ama kötülük yalnız insana özgü değil aynı zamanda trajik bir şeydir de. İnsan gerileyerek en ilkel yaşama, en ilkel deney biçimlerine dönse bile insan olmaktan kurtulamaz; bu yüzden bir çözüm olarak kötülükte doyum bulamaz. Hayvan kötü olamaz; temelde, yaşamını sürdürmesini sağlayan yaradılıştan getirdiği dürtülerine göre davranır. Kötülük insanlık alanının dışına kayarak insanca olmayan alana taşma çabasıdır; ama gene de son derece insanca bir şeydir, çünkü insan “Tanrı” olamayacağı gibi hayvan da olamaz. Kötülük, insanın insanlık yükünden kurtulma yolunda giriştiği trajik çabada kendisini yitirmesidir. Kötülük yapma yetisi büyüktür, çünkü insanda kötülüğün her türünü düşünmeyi sağlayacak, böylece bunları işleyip gerçekleştirecek, hasta imgelerini doyurabilecek bir imgelem gücü vardır. Burada anlatılan iyilik ve kötülük fikri temelde Spinoza’nın açıkladığı iyilik ve kötülükle çakışır: “Öyleyse bundan sonra ‘iyi’ dediğimde örnek aldığımız insan yaradılışı türüne (Spinoza’nın terimiyle insan yaradılışı örneğine) en çok yaklaşan yol olduğunu kesinlikle bildiğimiz şeyleri, ‘kötü’ dediğimde de bu türe yaklaşmamızı engelleyici olduğunu kesinlikle bildiğimiz şeyleri kastedeceğim.” Mantıksal olarak Spinoza’ya göre “bir at, insan biçimine sokulduğunda tıpkı bir böcek biçimine sokulduğu zamanki kadar yıkıma uğramış olacaktır.” İyilik, varlığımızı özümüze gittikçe daha çok yaklaşacak biçimde değiştirmek demektir; kötülük de varlıkla öz arasında gittikçe büyüyen bir yabancılaşma yaratmaktır.
2. Kötülük dereceleri aynı zamanda gerileme derecelerini gösterir
En büyük kötülükler, yaşama en çok karşı olan eğilimlerdir. Ölüm sevgisi, ana rahmine, toprağa, canlı olmayan şeylere dönmek için girişilen kandaşlar arası cinsel ilişki bağıyla birlikte yaşama çabası; narsist bir biçimde insanın kendisini kurban etmesi; bu durumda insan yaşama düşman olacak ve kendi benliğinin hapishanesinden kurtulamayacaktır. Böyle yaşamak, “cehennem”de yaşamaktır.
3. Daha küçük gerileme derecelerine göre daha küçük kötülükler vardır
Sevgi yoksunluğu, akıl yoksunluğu, ilgi yoksunluğu, gözüpeklik yoksunluğu gibi.
4. İnsan gerilemeye de ilerlemeye de yatkındır
Bu da insanın hem iyiliğe hem kötülüğe yatkın olduğunu söylemenin başka bir yoludur. Her iki yatkınlık belli bir denge oluşturuyorsa insan seçmekte özgürdür ama farkında olma yetisinden ve çabasından yararlanması koşuluyla, insan, içinde bulunduğu durumların belirlediği seçenekler arasında seçme yapmakta öz-gürdür. Ne var ki yüreği yatkınlıklar arasındaki dengeyi sarsacak ölçüde katılaşmışsa seçmekte özgür değildir artık. Özgürlüğün yitirilmesine yol açan olaylar zincirinde sonuncu olay, insanın artık özgür olarak seçemeyeceği bir karardır; ilk kararı verirken insan, kararının önemini kavramışsa iyiliğe gidecek yolu seçmekte özgür olabilir.
5. insan seçmekte özgür olduğu ölçüde kendi eylemlerinden sorumludur
Ama sorumluluk ahlaksal bir varsayımdan başka bir şey değildir, çoğu zaman da yetkililerin insanı cezalandırma isteklerini akla uydurmak için başvurdukları bir şeydir. Kötülük insanca birşey, gerileme ve insanlığımızı yitirme yetisi olduğundan her birimizin içinde vardır. Bunun ne ölçüde farkında olursak, başkalarını yargılamaya hakkımız olmadığını o ölçüde anlarız.
6. İnsanın yüreği katılaşabilir, insanlıktan çıkabilir, ama insanlık dışı olamaz
Her zaman insan yüreği olarak kalır. Hepimiz, insan olarak doğmakla belirlenmişizdir; bu yüzden de sonu gelmeyen seçmeler yapmak göreviyle yükümlüyüzdür. Amaçlarla birlikte araçları da seçmemiz gerekir. Kimsenin bizi kurtaracağına güvenmemeliyiz; ama yanlış seçmelerin kurtulmamızı engelleyeceğinin farkında olmalıyız.
Gerçekten de iyiliği seçebilmek için farkında olmamız gerekir —ama başka bir insanın acısına, başka bir insanın dostça bakışına, bir kuşun ötüşüne, otların yeşilliğine karşı duyarlılığımızı yitirmişsek, farkında olmanın da yararı olamaz, insan yaşama karşı ilgisini yitirmişse iyiliği seçebileceğini ummamalıdır artık. O zaman yüreği öylesine katılaşacaktır ki “yaşam”ın kendisi sona erecektir. Tüm insan ırkı, ya da insanların en güçlüleri bu duruma gelirse, insanlığın yaşamı en büyük umutlarla dolu olduğu bir anda yok olup gidecektir.