Dostoyevski’nin “Yeraltından notlar” ile eleştirdiği Çernişevski’nin Romanı, “Ne Yapmalı?”

Ne Yapmalı adlı romanın (1) bunca başarı kazanmasının sebebi nedir? Bunun sebebi, genel olarak, edebî eserlerin başarısını belirliyen sebebin aynıdır: Eserde, okur yazar halkın büyük çoğunluğunu yakından ilgilendiren sorunlara canlı karşılıklar verilmiş olması.
Romanda ortaya konan düşünceler yeni değil, Çernişevski onları tümüyle Batı edebiyatından almış. Nitekim, kendisinden çok önce, Georges Sand sevişme özgürlüğü tezini, özellikle kadın ve erkek arasında içten, dürüst ilişkiler kurulması zorunluğunu savunmuştur. Bu bakımdan, Lucrece Floriani « ile Vera Pavlovna’nın aşk konusundaki ahlâkî kay- gulan birbirinden pek ayrılmaz. Hatta, «Ne Yapmalıdaki birçok parçaların «Jacques»taki fedakâr ve hür aşka taraftar kahramana özgü yargı ve düşünceleri tekrarladığı kolaylıkla gösterilebilir. Ama, unutmıyalım ki, bu çeşit üişküeri savunan da yalnızca G. Sand değildir. Bilindiği üzere, Cernisevski’- nin görüşlerini derinden etkiliyen Fourier ile Robert Owen de sevişme özgürlüğü düşüncesini yaymışlardır.

1840 yılından başlıyarak bu düşünce Rusya’da da ateşli savunucular bulmuştur. Örneğin, Belinski sık sık ve tutkuyla aşk ilişkilerinde özgürlük ve içtenlikten yana olduğunu belirtmiştir. Elbette, okurlar «kızgın Vissarion»un Puşkin’in Tatiana’sma yap­tığı acı çıkışmaları unutmamışlardır. Çünkü Onegu- in’i seven Tatiana kendisini «bir başkası»na teslim ; etmiş, yüreğinin sesini dinlememiş ve sevmediği yaşlı kocasıyla yaşamağa devam etmiştir.

1840 yılları süresince iyi erkekler kadınlarla olan ilişkilerinde Vera Pavlovna’nm ilkelerini uyguluyorlardı. Fakat, Ne Yapmalı yayınlanmcaya değin, bunlar parmakla gösterilecek kadar azdı. Kaldı ki, okur yazar halk bu ilkelerden hiçbir şey anlamıyordu. O kadar ki, Herzen bile Suçlu Kim adlı romanında adı geçen ilkeleri istenilen açıklıkla ortaya koyamamıştı. Ancak M. Drujinin, Pauline Sachs adlı hikâyesinde konuyu daha belirli ve daha tam olarak anlatabilmişti. Yazık ki hikâye kötüydü, üstelik, yüksek sosyeteye bağlı kimseler -asilzadeler ile büyük memurlar- ilerici aydınlan ilgilendirmi­yordu. Çar. I. Nikola rejiminin sonlarına doğru okur yazar halkın sol kanadım meydana getiren ilericilerde yüksek sosyetenin serüvenleri hiçbir ügi uyandırmıyordu.
Ne Yapmalı’nın çıkışıyla her şey değişti. Her şey açık, belirli, göze batıcı bir duruma geldi. Artık şüpheye yer kalmamıştı. O güne değin, düşünen kimseler aşk hayatlarında ya Lapuşov’la Kirsanov’- un ilkelerini izliyorlar, ya -yepyeni bir duyguya ka­pılmış da olsalar- evliliğin kutsallığı önünde eğüiyor- lar, ya gizli serüvenlere açılan yola sapıyorlar, ya da sevmedikleri halde bir başkasının olmakta devam ettiklerinden ötürü içlerindeki sevgiyi boğuyorlardı. Seçme hep bilinen sebeplere göre yapılmaktaydı. Çemişevski sorunu o kadar iyi aydınlattı ki, eskiden olağan karşılanan düşüncesizlik ve aşk bağlantılarındaki kendiliğindenlik artık mümkün görülmüyordu. Aşk şimdi bilincin denetine bağlı idi. Erkekle kadın ilişkileri üstüne yeni bir ışık saçılıyordu.
1860 yıllarının Rusya’sı için bu olayın büyük önemi vardı. Yapılan reformlar toplumu sarsmakla kalmamış, aileyi de sarsmıştı. Işık, o zamana kadar giremediği kuytu köşelere süzülüyordu. Herkes kendini inceliyor, gerek yakınlarıyla, gerekse toplum ve aile ile olan ilişkilerini anlayışlı bir bakışla gözden geçiriyordu. O güne dek bir avuç ülkücüde raslanılan yeni görüşler şimdi aşk, aile ve dostluk ilişkiİerihde büyük bir rol oynamağa başlıyordu. Görüşler arasındaki ayrılık beklenmedik çözülmeler doğuruyordu. Bir kadın kânunca «ait olduğu» erkeğinin çoğu kez bir kültür düşmanı, bir rüşvet yiyici, üstleri önünde el pençe divan duran bir çanak yalayıcı olduğunu dehşetle keşfediyordu. Öte yandan, o zamana kadar güzel bir kadına «sahip Öldüğü^ için kendini mutlu sayan ve birdenbire yeni*gö- rüşler kazanan erkek, süslü bebeğinin bütün ilgisini ¿yeni insanlar»a, «yeni düşüncelerde değil, yeni tuvaletlere* yeni danslara bağladığın^ kocasının «makam ve maaş»mdan başka bir şeyi umursamadığını umutsuzlukla görüyordu. Bütün öğütler, açıklamalar boşa gidiyor ve güzel kadın, kocası «kulluk etme» yi’ değil de «hizmet etme»yî istediğini söylemeğe yeltenince, enikonu cadalozlaşıyordu.

Peki, ne yapılmalıydı ? Çernişevski’nin ünlü romanı yapılması gereken şeyi gösteriyordu. Önün et- kişiyledir ki, o zamana dek kendilerini öbür insanların «meşru mülkiyeti» gibi, gödenler, şimdi yazarla birlikte «ay, ne ayıp! » diye tekrârlıyorlardı. «Bir başka insanın.efendisi olmak ne ayıp!» Böyle- ce, onlarda insanlık onuru duygusu uyanıyor, ahlâkî ve ailevî keskin bunalımlar geçiriyor, sonra bağımsızlıklarını elde ediyor, hayatlarını kendi anlayışlarına göre düzenliyor, bilinçle yüksek bir amaca doğru yöneliyorlardı.

Yalnız bu bile, Çernişevsk’nin adının tarihe geçmesine yetecek, büyük eğitimciyi sağlığında tanıyanlar göçüp gittikten sonra, da insanlar onu minnetle anacaktır.

Kültür düşmanları Çernişevski’yi, romanında etin kurtuluşunu yaydığını öne sürerek kınadılar. Oysa, bundan daha aptalca ve daha ikiyüzlüde, bir suçlama olamazdı. Kibarlar aleminin hayatını anlatan her hangi bir romanı alınız, bütün ülkelerde, bütün toplumlârda asillerin ya da burjuvaların geçirdiği aşk serüvenlerini hatırlayınız, göreceksiniz ki, Çernisevski’nin etin kurtuluşunu istemesi gereksizdir. Çünkü bu, uzun zamandır zaten yapılmaktadır.

Çernişevski’nin savunduğu etin (şehvetin) kurtuluşu değil, tam tersine, «insan ruhuyla aklının kurtuluşu »dur. Bu romanın etkisinde kalan hiç kimse artık yatak serüvenleriyle ayartılamaz. Oysa, yürürlükteki ahlâka yalancıktan saygı gösteren yüksek sınıfların gözünde bu serüvenlerdir hayatı hayat yapan. Onlarsız hayat hayat değildir.

Aslına bakilırsa, adı geçen kültür düşmanlan Çernişevski-nin yazılarındaki derin ahlâkçılığı çok iyi anlıyorlar, hatta bu ahlâk sıkılığından dolayı çileden çıkıyorlardı. Çünkü, onlar da biliyorlardı ki, Ne Yapmalının kişüerine benzemeğe özenen herkes kendilerini en büyük düşkünler olarak görecek ve büyük bir tiksintiye/kapılacaktır.

Fakat biz de biliyoruz ki, yazarımızın hayata verdiği başlıca amaç—hatta biricik amaç da diyebiliriz buna {—-Rusya’da gerçekle, bilimle, sanatla ilgili büyük düşünceleri yaymaktı. Ne Yapmalı romanı bu amacın ürünlerinden biridir. Nitekim, aşkta daha akla uygun ilişküer kurulması yolunda bu romanda propaganda yapıldığını görmemek elden gelmiyor.
Vera Pavlovna’nın Lopuşov’la Kirsanov’a olan sevgisi, gerçekte, yazarın daha önemli öbür düşüncelerini işlediği bir kaneviçedir. Vera Pavlovna’mn düşlerinde, parlak renkler altında, Çernişevski’nin sosyalist inançları yatmaktadır.

Çernişevski bu eserinde de okurlara yeni bir şey söylemiyor. Batı Avrupa düşüncesinin uzun süreden beri ulaştığı sonuçları okurlara iletmekten öteye geçmiyor. Yukarda da belirttiğimiz gibi, Fourier’nin düşünceleri 1840 yıllarında zaten Rusya’ya girmişti. Nitekim, Fourier’nin yolundan gittikleri için birtakım gençler yargılanmış, cezaya çarpılmıştı. Öyle de olsa, Çemişevski’nin yardımıyla, Fourier’nin düşünceleri daha çok yayıldı.

Ne var ki, sonradan, Çernişevski’nin hayranları bile Vera Pavlovna’nm düşlerinden söz açılınca omuz silkeceklerdir. Çünkü, tasarladığı phalanstere’- ler (2) onlara çocukça birer ütopya gibi gelecektir. Ünlü yazar okurlara daha pratik ve doğrudan doğruya rusları ügilendiren konulardan söz açabilirdi, diye yakınacaklardır. Hatta, sosyalist olduklarını söyleyen kimseler bile böyle düşüneceklerdir. Ama, itiraf edelim ki, biz hiç de anlar gibi düşünmüyoruz. Vera Pavlovna’nın düşleri arasında, Rus sosyalistlerinin son günlere değin üzerinde durmadığı, Çernişevski’ye özgü sosyalistçe düşünceler buluyoruz. Yazarımız, sosyalist bir düzenin, burjuvalık dönemde gelişmiş bütün üretim araçlarından yararlanılarak kurulabüeceğini büinçle ortaya koyuyor. Ayrıca, sözü edüen düşlerde, Ortaasya’dan Rusya’ya, sıcak iklimli ülkelerden soğuk iklimlüere kadar yayılan büyük iş ordularının beraberce üretimde bulunacakları belirtilir. Şüphesiz, bu düşünceler Fourier’- de de vardı, ama okur yazar halkımız bunları henüz bümiyordu.

Devrimcilerimiz sosyalist toplumu çokluk tâ Kör Vasili zamanında çiftçilerin toprağı kazdıkları aynı karasabanla tarlalarım süren – köylü komünlerinin bir federasyonu olarak gösteriyorlardı. Bunun sosyalizm olmadığını söylemek gereksiz. Emekçi halkın kurtulması için insanın toprağın ve genel olarak tabiatın «egemenlik»inden kurtulması gerekir. Bu ise, büyük iş topluluklarının varlığına ve üretimde geniş ölçüde modem aletlerin kullanılmasına bağlıdır. İşte, Çernişevski’nin Vera Pavlovna’- smın düşlerinde gösterdiği ve pratik peşinde koştuğunu söyliyen bizlerin unuttuğu şey…

Çernişevski, ayrıca, yeni bir tipin doğuşuna yardım etti. Bu tipi Rahmetov biçiminde canlandırdı. Onun doğuşunu sevinçle selâmladı ve oldukça dumanlı bir sületini resmetmek zevkinden kendini alamadı.*

Çernişevski, ömrü güç kavgalar ve ağır fedakârlıklarla geçecek olan Rus devrimcisini bekliyen acıları önceden fcfezdî. Bundan ötürü, Râhmetov’u şehit düşmüş gerçek bir çilekeş olarak gösterdi. Ev sahibesinin de söylediği gibi Rahmetov, «kendine acı- mıyaıi» bir insandır. Nitekim, işkenceye dayanıp da- yanamıyacağım anlamağa kalkar ve bu amaçla bütün geceyi çivili bir keçe üzerinde geçirir.
Birçok kimseler, örneğin Pişsarev, bu harekette aşırılık ve abartma (mübalağa) görüyorlar. Biz ise, Rahmetov’un karakterindeki çizgilerin başka türlü canlandırılsaydı daha iyi olacağını sanıyoruz. Ne var ki, öyle de olsa, bu karakterin gerçeğe uygunluğu söz götürmez. Nitekim, 1860 -1870 yıllarının hemen hemen bütün Sosyalistlerinde bol bol «Rahmetov’culuk» bulunur.

Georgi Plehanov
Çeviren: Asım Bezirci


(1) Bu romanı Çernişevşki 1864 t.e Saint – Peterşbourğ’ta Pierre-et-Paul kalesinde tutuk bulunduğu sırada yazmıştır. Roman, -1870 – 1880 yıllarının genç kuşağı üzerinde biiyük ve olumlu etkiler yapmıştır.
(2) Phalânstere: Ütopyacı sosyalistlerden Fourier’ye göre, gelecekte insanlar 1600 nüfuslu kümeler halinde toplanacaklardır. Bu topluluklara «phalanstere» adı verilir. Phalanstere- de insanlar, beraberce çalışacak ve beraberce oturacaklardır. (Çev.).

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz