Feminizmin en önemli düşünürlerinden olan Simone de Beauvoir ve varoluşçuluğun kuramcısı Jean-Paul Sartre’ın ilişkileri her dönem dünyanın en çok merak edilen ve konuşulan aşk hikayesi oldu. 20. yüzyıl düşünce hayatının en önemli iki ismi Sorbonne’da tanıştılar. Evlenmediler, aynı evde yaşamadılar ama her gün mutlaka görüştüler. Anlaşıp evli çiftler gibi birbirlerine yalan söylemeyi reddettiler, hayatlarında sınırsız özgürlüğe sahiptiler; ama birbirlerine bu konuda her şeyi anlattılar.
Düşünceleriyle birbirlerini besleyip yüzyılın önemli eserlerine imza attılar. Varlıklarını birbirlerinden faydalanmak üzerine değil geliştirmek üzerine kurdular. Yazdıkları sayesinde dünyanın dört bir yanında tanınır hale geldikleri halde her zaman gerçeği söylemekten çekinmediler. Örneğin; Sartre’ın evi Fransa’nın Cezayir’de yaptıklarını katliam olarak nitelendirdiği için iki kere bombalandı.
Simone De Beauvoir’den Sartre’a Mektuplar’ından alıntılar:
“Dün bütün gün ‘Savaşın Öyküsü’nü okudum ve 1915’e geldim. Elim ayağım tutmuyor. Ana hatlarıyla savaşın başlangıcını biliyordum, ama detayları tahmin edilemeyecek kadar önemliymiş.”
“Sizin yanınızdayken hiçbir şey bana önemli gelmiyor. Hatta sizden ayrılmak bile. Ama sizden uzaktayken en küçük dert çekilmez oluyor.”
“Bu sabah mektubunuzu aldım. Bunu okulun antetli büyük zarfları içinde değil de, çantamdaki gizli bir bölmede saklayacağım. Böylelikle onu istediğim zaman çıkarıp okuyabileceğim -sizi seviyorum- sizi seviyorum ve sizin aşkınızın da tıpkı benimki gibi olduğunu hissediyorum. Biz tek kişiyiz. Bunu hissetmenin bana ne büyük bir huzur ve güç verdiğini bilemezsiniz. Mutluyum – şimdiye kadar hiç ama hiçbir zaman kendimi bu kadar bütünleşmiş hissetmemiştim. Dün size yazdıktan sonra hep beraber Agnes Capri’ye gittik. Vedrine’i size olan hislerini anlatması için kışkırttım. Çok eğlenceliydi.”
“Verdiğim adreslere hemen yazın. Sizi hafif trajik ve biraz da kendini bırakmış bir biçimde seviyorum.”
“Kendine mukayyet olmak çok hoş. Mutluluk için eskisine oranla daha az kaygılanıyorum veya en azından mutluluk benim açımdan dünyayı kavrayabilmek için ayrıcalıklı bir durum. Tıpkı çok iyi bir orkestra tarafından çalınan bir senfoni gibi.”
“Mutluysam bu sizin sayenizde. Benim mutluluğum da sizi mutlu ediyorsa, bu çok adil bir çark olacak.”
“Siz en kötü üzüntüleri bile köpük gibi dağıtan ve neşeyi kolaylıkla olası kılan zeminsiniz ve bütün iyiliklerin kaynağısınız. Ve sizi paha biçilmez değerlerinize göre seviyorum.”
“Burada bizim değer yargılarımızın ve yaşam biçimimizin zaferini görüyorum. Sizi başarıya ulaştıran yalnızca ilişkimiz değildi. Yüzde yüz yaşam tarzınız, ahlak anlayışınız ve benim de kendime ait bir yaşamımın olması sonucuydu.”
“Birine güvenerek onu sevdiğiniz zaman, benim sizi sevdiğim gibi, o zaman karşınızdakinin her davranışını yumuşak, her sözcüğünü aşağı yukarı doğru ve belirleyici bir unsur gibi alıyorsunuz. Oysa karşısındakine tam olarak güvenmeden, onu yarım yamalak bir sevgi ve yapay tatlı sözler ve davranışlarla seven kişiler ancak belirlenmiş nesneler olabilirler. Yani onlar bir parantezin içindedir. Ve tek olamamak kendini parantezin içine koymak demek. Ben de bazen parantezlerin arasına giriyorum. Ve işte o zaman bende tuzağa düşmüş oluyorum. Hayatınızda bir şey oluyorum. Şüphesiz her zaman beni gerçekten sevdiğinizi düşündüm. Oysa şimdi biz tek kişiyiz diyorum ki, bu da az önce söylediğimin tam zıddı.”
“Sizi göremedikten sonra yalnız olmayı tercih ederim. Kendimi bana hiçbir şey kazandırmayan insanlar için harcamaktan tiksiniyorum”
“Beni merak etmeyin sevgilim, yalnızca görünürde neşesizim. Sonuç olarak hep yaşadığımızdan fazlasını yazıyoruz. Çünkü yazdığımız an da çevremizde gördüklerimizi betimliyoruz. Dünyanın berbatlığı veya yaşamın tatsızlığı vs.”
“Başkalarına olan duygularınızı kıskanmıyorum. Başkalarının size karşı olan duygularını kıskanıyorum.”
“Bir şeyi içinizde saklayıp olgunlaştırabilirsiniz ama zehri akıtmak için geri dönecek zaman yoktur ve bütün kötülüğü içinizde tutarsınız.”
“Kendimi o kadar özgür hissediyorum ki, bu neredeyse beni mutluluktan ağlatacak.”
“Size daha güzel mektuplar yazacağım. Bugün çok sıkıcı bir gündü, ama yavan değildi. Hiçbir zaman kendimi yavan hissetmem.”
“Bugün kendimi mutsuz hissediyorum, uzun zamandır hiç böyle olmamıştım. Bu ne karamsarlık, ne de boşluk duygusu, çırılçıplak bir mutsuzluk.”
“Bu aralar çok okumalıyım, yoksa hüzünleneceğim.”
“Sevgilim o zamanlar hala gençtik ve dünyanın nereye gideceği belli değildi. Şimdiyse dünyanın nereye gittiği belli: karanlığa gidiyor.”