Bazı pastoral olmayan manzaraları münazaraya açmak istiyorum – Aykut Emre Al

Ortalıkta jokey gibi dolaşan hatuncuklar var mesela. Nerden gelip nereye giderler çok bilmem ama devamlı gelip gidiyorlar biyerlere. Çoğu zaman aynı hatuncuğu üç beş yerde gördüğümü zannediyorum. O kadar aynılar ki! Bi gün bir iki tanesini takip edip üretildikleri fabrikayı basıcam. Jokey gibiler ortak! Altlarında öyle çizmeler var ki etrafımda en az onların sayısı kadar arap ve İngiliz atı arıyorum ama yok. Nerdeyse külotlu çizme giyecekler. Ah ah! Eskiden hatunlar kısa botlar bi de etek giyerlerdi. Bizim Recepler de ivedilikle botla etek arasındaki baldır bölgesine 10X optik zoom yaparlardı. Dişi insanların bu türünü jokeye benzetemesem pancar sulamaktan falan geldiklerini düşünmek için beynimi yardırmama bile gerek kalmazdı kankalar. Ortalık kupkuru, su yok çamur yok. O çizme niye kalçana kadar uzuyor? Beyni duygularımla soruyorum size!

Yardırmak İstiyorum

Telekulak kesildim bu aralar. Arada sırada da mobese kesiliyorum. Ama bu hafta telekulakta karar kılmışım demek ki. İsteyerek kulak misafiri oluyorum bazı muhabbetlere. Daha doğrusu kulağım misafir oluyor. Ben de ne yapayım işte madem duydum o zaman anlayayım diyorum. İsteyerek yaptığım bu. Misafirim işte. Ne yapalım umduğumu değil duyduğumu anlıyorum.

Eleman soruyor diğerine “abi n’aber?” diye, diğeri “n’aabalım baba fena yardırıyoruz!” diye cevap veriyor. Ben tam mülahaza edemedim sayın babalar bu mevzuyu. Birisini bir başka birisine ihale ettin de onu mu yardırıyorsun, yoksa yarılan kendin misin? Herhalde “yarıyorlar beni” anlamına çıkan bi’şeyler anlatmaya çalışıyor da ben anlayamıyorum. Anlarken adeta yardırıyorum. Ee anladığım kadarıyla bayağı kötü gidiyor işler, bunu anlatmaya çalışıyor da bu “fena” zarfını niye ekliyorsun bu fiilin başına kanka? Zaten en uç noktada zorluk çektiğini “yardırdığını” milletin içinde (belediye otobüsünün sosyalliği zoraki teşvik eden karşılıklı koltuklarında) itiraf ederek izahatini yapmışsın, “fena”ya ne gerek vardı? Aslında hiç de fena bi kelime değil bu “yardırmak” kelimesi. Bence Wikipedia’da hakkında bilgi bile yazılabilir. Önemli çünkü Recep İvedik gibi hayatımıza “ayna tutuyor”. Etrafımda o kadar yardıran insan var ki ben de bazen onlar gibi yardırdığımı düşünüyorum. Evet. Bu kelimeyi sineye çektim ben bilader. Bundan sonra da kullanıcam.

Mesela ortadan ikiye yardırmak istediğim tipler var orda burda. Ben de orda burda gezdiğim için defaatle karşılaşıyoruz. Kalbi duygularımla küfürlü konuşmak geliyor içimden yüzlerinin ortasına karşı. Ortalıkta jokey gibi dolaşan hatuncuklar var mesela. Nerden gelip nereye giderler çok bilmem ama devamlı gelip gidiyorlar biyerlere. Çoğu zaman aynı hatuncuğu üç beş yerde gördüğümü zannediyorum. O kadar aynılar ki! Bi gün bir iki tanesini takip edip üretildikleri fabrikayı basıcam. Jokey gibiler ortak! Altlarında öyle çizmeler var ki etrafımda en az onların sayısı kadar arap ve İngiliz atı arıyorum ama yok. Nerdeyse külotlu çizme giyecekler. Ah ah! Eskiden hatunlar kısa botlar bi de etek giyerlerdi. Bizim Recepler de ivedilikle botla etek arasındaki baldır bölgesine 10X optik zoom yaparlardı. Dişi insanların bu türünü jokeye benzetemesem pancar sulamaktan falan geldiklerini düşünmek için beynimi yardırmama bile gerek kalmazdı kankalar. Ortalık kupkuru, su yok çamur yok. O çizme niye kalçana kadar uzuyor? Beyni duygularımla soruyorum size!

Daha yardırmak istediğim o kadar yürüyen gübre var ki.

Bir de gözlük almaya çalışırken yanlışlıkla yüzlük almış olanlar var. Karasineğe benziyorlar aynen. Bunları görünce kendimi bok gibi hissediyorum. Birazdan birkaçı gelip üstüme konacaklarmış gibi geliyor. Gözünün başladığı yer belli, bittiği yer belli be kardeşim. Japon çizgi filmlerindeki tusubasa gibi yüzünün yarısını gözlerin kaplıyorsa onu bilemem ama bence bu tipitipler yüzlük almaya çalışırken biraz küçüğünü alabilmişler. Gözlük gibi duruyor o sebeple suratlarında. Bazen gözlerinin içine “insan mısın lan sen” bakışı atıyorum ama elemanların ne tarafa baktığı da belli olmuyor ki! Bakışı tam olarak nereye atacağımı kestiremiyorum bu yüzden. Öyle ortalara bi yerlere denk getirmeye çalışıyorum ama hiç “niye öyle baktın kardeş?” diyen de olmadı. Demek ki bi dahaki sefere başka bi’şeyler denemem lazım. Bi daha görürsem bu koloniden bi üyeyi, bakışımı kelimelere döküp “insan mısın lan sen” diycem tam yanımdan geçerken. Onu da duymazlar bunlar. Niye mi? Malum, havalar hala serin. Kışa doymamış dallaylamalar şimdi de yeni bi sükse icat ettiler ya. Ah bu icatlar bunları bi sükse diyeceğim geldi ama neyse. Adabı muaşeret kurallarını bozmayayım. Kulaklıkları var bi de bunların. Kulakları kıkırdak doku ya üşürse yere düşer müşer. Onu da duymazlar bunlar. Ne yapacağımı bilmiyorum bu konuda, sıkıntılarım var.

Sıkıntılar biter mi şu geoit dünyada. Üst taraflarımdan basık yan taraflarımdan şişkinim bu aralar. Birilerinin üstüne kusmak istiyorum ama midemi zar zor dolduruyorum zaten o yüzden engelliyorum kendimi. Mukayet oluyorum kendime. Aslında bu mukayet de etkileyici felsefik bi kelime ha. Kızım mızım olursa kazara, adını “mukayet” koyucam.

Sokaklarda gördüğüm bazı pastoral olmayan manzaraları münazaraya açmak istiyorum sizinle.

İnsanoğlunun bazı istenmeyen oğulları, ellerinde halatla köpek benzeri GDO’lu yarratıklar gezdirirler mesela. Gördünüz mü hiç? Ben gördüm. Güya köpeği gezintiye çıkardıklarını düşünüyorlar ama ben naçizane bir iki defa boşluktan bunları izledim ve aslında köpeklerin onları gezdirdiğini keşfettim. Yav köpek resmen elemanı o tarafa bu tarafa çekip götürüyor. Platon boşuna “her şey göründüğü gibi değildir” dememiş. Kral, herkesin ortasında dal ve John Benjamin Toshak dolaşıyor. Bunu söylemek lazım. Bizim Tayyip, köpeklerle ilgili bi toplantı moplantı olsaydı kesin bunu dile getirip “bu toplantıya daha da gelmem” derdi. Adamın köpeği değil kardeşim, köpeğin adamı vaziyeti var karşımızda. Bu tür tuzaklara karşı uyanık ve cin gibi olmalıyız. Köpek takmış adamın eline halatı, gezdiriyor işte çarşı bucak. Lütfen bu gibi can acıtıcı yanıltmaları toplumca fark edelim. Uyanık olalım.

Bu tiplerin hepsini bi kamyonet tutup arkasına doldurmak ve taşlı yollardan 50 km hızla ıssız bi eve götürüp Nuri Bilge Ceylan’ın “Kasaba”, “Mayıs Sıkıntısı” ve “Uzak” filmlerini izletip ortadan ikiye hatta üçe yardırmak istiyorum. Ancak o zaman geoitlikten kurtulup tam sevgi baloncuğu olucam.

2 Yorumlar

  1. :)Bu denli renksiz ve tektip bir manzara ancak bu kadar renkli anlatılabilirdi…

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz