Yüksek ve düşük yenilik arayıcıları, kendilerini iyi hissetme isteklerinde farklı değildirler herkes kendini iyi hissetmek ister. Fakat onları neler iyi hissettirir? Yüksek puanlılar iyi hissetmek için heyecana ihtiyaç duyarlar. Aynı uyarılmıştık seviyesi bir düşük puanlıyı endişeli hissettirir. Sürekli olan, tahmin edilebilir bir durum yüksek seviyeli birini sıkar ama düşük seviyeli birini rahatlatır.
Yenilik arayışı hakkındaki ilk düşüncelerin çoğu optimal uyanışın ilkesine dayandırılır. Güya azami beyin zevkine sebep olan uyarımın bazı seviyeleri vardı; çok azı ya da çok fazlası rahatsız olmayı düşündürebilirdi. Bu teori, düşük puanlıların zaten, ideal seviyelerine yakın olmaları ve dış uyarıma çok fazla ihtiyaç duymamaları, yüksek puana sahip olan bir insanın sihirli seviyeye ulaşması için “sıcak” bir dürtüye ihtiyacı olması anlamına gelir. Bu teorinin diğer versiyonu da şudur: Yüksek puanlılar uyarılma için yavaştırlar ve daha büyük bir vuruşa ihtiyaç duydular; düşük puanlılar daha duyarlıdırlar ve daha az uyarıma ihtiyaç duydular.
Bilim adamları, “beyin uyarılması” ile ilişkili bu oldukça belirsiz düşünceyi geliştirmiş, zevk ve ödüllendirmeden sorumlu kimyasalları teşhis etmişlerdir. Bu moleküllerin biri dopamindir, seks sırasında, lezzetli bir yemekten sonra ya da kokain veya amfetaminlerle rahatlatan kimyasaldır. Dopamin, davranışı aktifleştirir. İnsanları kendilerini iyi hissettirecek şeyleri arayıp bulmaları için harekete geçirir ve bu, o maddeler bulunduğu zaman keyiflenmemize sebep olur.
Beynin derininde, dopamine tepki veren ve bu aynı zamanda bu maddeyi üreten sinir hücrelerinden zengin, nucleus accumbens diye adlandırılan bir bölge vardır. Nucleus accumbcns beynin “Gnoktası”, bir zevk merkezidir ve bu bölgedeki dopaminin serbest kalması iyi, çok iyi hissettirir. Nasıl iyi olduğunu arayıp bulmak için, bilim adamları farelerin nucleus accumbensine ufacık teller yerleştirdiler. Ufacık bir elektrik akımı gönderen bir kaldıraca basmaları için fareleri eğittiler. Fareler kaldıraca bastılar ve beyinlerini gıdıklattılar. Fareler bundan hoşlandılar. Bundan o kadar hoşlandılar ki çok kısa bir süre sonra hiçbir şey yapmadılar ama kaldıraca bastılar, hatta yemek ve sudan ziyade, kaldıraçları itmeyi tercih ettiler. Fareler, zevk kaldıracına, kendi kendine uyarıma bağlı oldular.
Daha sonra farelere beynin doğal dopamin faaliyetini engelleyen haplar verildi. Biraz sonra, fareler zevk kaldıracına basmayı kestiler ve tipik fare davranışına geri döndüler. Heyecan ortadan kaldırıldı. Beyinlerinde dopamin olmadan kaldıraç sadece bir parça metaldi.
Dopaminc, monoaminler diye adlandırılan beyin kimyasalları grubundandır, sinir taşıyıcılarının bu ailesi davranışın çoğu farklı durumunu kişilik, depresyon, hap ve alkol kullanımı saldırganlık, yemek yeme ve seks içerir. Kimyasal olarak, dopamin çok basittir. Çoğu gıda maddesinde bulunan yaygın bir aminoasidin, tyrosin’in, çok az değişmiş halidir. Dopamin, beynin ortasında yer alan sinir hücrelerinin hücre kütlelerinde sentez usulü ile oluşturulur. Akzonlarmı, hücrelerin bir grubu mantıklı düşünme ile ilgili prefrontal kortekse, diğer bir grubu ise duygularla ilişkili olan limbik sisteme doğru gönderirler. Diğer hücreler araştırmak ve keşfetmek amacıyla bizi harekete geçirmek için dopamin gücü veren beynin bir kısmında çalışırlar.
Dopamin, bir hamle yapmak için tek başına yeterli değildir. Dopaminc bir kilidi açan bir anahtardır. Bu kilit bir reseptör diye adlandırılır, beyin hücrelerinin yüzeyinde duran büyük bir proteindir. Bir kilidin sadece doğru anahtarla açılabilmesi gibi reseptör, başka hiçbir kimyasal tarafından değil, dopamin tarafından tanınır. Dopamin, bekleyen reseptöre bağlandığı zaman, hareket eden kısımlar döner. Beynin içinde bir seri kimyasal reaksiyon başlar.
DOPAMİN BAĞLANTISI
Eğer yeni duygu arayışı bazı insanlara kendilerini iyi hissettiriyorsa ve dopaminin salı verilişi beynin kendisini iyi hissetmesini sağlayan bir yolsa, bu yenilik arayışına bağlanabilen dopamin söz konusu hissi meydana getiriyor demektir.
Arayıp bulmak için, bilim adamları ilk olarak kemirgenlere bakarlar. Yenilik arayışının kemirgen versiyonu, “inceleme mahiyetinde davranış” diye adlandırılır, bir fare garip bir kutuya konulur ve davranışları seyredilir. Bazı fareler her santimini kontrol eder; diğerleri bir köşede oturur, kendilerini tımar ederek yeni çevrelerini ihmal ederler. Farenin hareketleri, farenin özel bir noktayla kaç kere karşılaştığını kayıt eden ışık demetleriyle ya da video kameralarla izlenir. Yüksek puanlı bir fare, faal bir şekilde kutuyu keşfeder. Hareketli farenin meraklı mı olduğunu yoksa sadece korkmuş mu olduğunu tespit etmek için dışkıları sayılır. Korkan bir fare daha fazla dışkı bırakır ki bu, dakika başına bırakılan dışkı yığınlarının oranını hesaplayan bazı şanslı bilim adamları tarafından hesaplanmıştır.
Araştırmanın bir sonraki basamağı, fare kullanarak, beyindeki dopamin seviyesini değiştirmekti. Ancak ilaç kullanmak yerine, bilim adamları hakikatte dopamini düzenleyen anahtar genleri “oyun dışı ettiler”. Birkaç ay içinde, genetik mühendisliği ile spesifik dopamin seviyelerine sahip yeni fare kolonileri üretildi. Dopaminin normal farelerdekinden 100 kere daha uzun “sıcak” mevcut kaldığı fazla dopaminli farelerde, sonuç etkileyiciydi. Fareler, normal farelerden 56 kez daha çok defa ışık koluna çelme taktılar ve aşırı düzeyde inceleyiciydiler. Boş bir kafeste olmalarına rağmen, sanki kendilerini hayal edilebilecek en ilginç yerde bulmuşlar gibi davrandılar ya da bir parça kokain çekmişler gibi.
Aksi olan deney, karşı sonucu üretti. Dopaminin oluşması için gereken enzim olmadan üretilen fareler o kadar uyuşuktular ki zamanlarının çoğunu hiç bir şey yapmadan oturarak geçirdiler. Doğduktan iki hafta sonra yemek, içmek veya kendilerini tımar etmek için sıkıntıya giremediler. Açlıktan öldüler.
Araştırmacılar, dopaminsiz farelerin fiziksel olarak yemek yemeye uygun olmadıkları için mi bu kadar uyuşuk olduklarını merak ettiler. Bulmak için, bazı firelere kendileri için üretcmedikleri dopamnin yerine LDOPA enjekte edildi. Birkaç gün içinde LDOPA enjekte edilen fareler hayret verici bir iyileşme gösterdiler. Yemeye, içmeye ve normal seviyelerde hareket etmeye başladılar. Bu dopamin eksikliğinin sonuçta yemek yemeyi de engelleyen anormal bir beyin gelişimine sebep olmadığı anlamına geldi. Daha doğrusu, yemek yemekten hoşlanma dışında fareler tamamen normaldi. Bu, davranışlarının dopamin tarafından düzenleniyor olduğu anlamına geliyordu.
Ne yazık ki doğa, insanlara bu durumun başka bir varyasyonunu vermiştir. Parkinson hastalığına, substautia niagra’daki dopamin üreten hücrelerin yozlaşması neden olur. Dopamin üretimindeki meydana gelen azalma, ellerin titremesini ve bir hareket sınırlamasını başlatır. Parkinson hastalığını tedavi eden doktorlar, ciddi, kolay heyecana kapılmayan ya da sessiz görünümlü bir kişilik değişikliğine eşlik eden fiziksel belirtileri, uzun uzun gözlemlediler. Parkinson hastaları, Clauinger’in kişilik anketine katıldıkları zaman, diğer kişilik özelliklerinde normal, fakat yenilik arayışında düşük seviye kazandılar. Bu yenilik arayışı eksikliği, Parkinson için özeldi ve fiziksel yetersizliğin genel bir sonucu değildi, çünkü ortopedik problemleri ya da şiddetli mafsal iltihabı olan hastalar normal dereceler alabilmişlerdi.
Ayrıca Parkinson’daki dopaminin rolünün kanıtı, fareler üstünde kullanılan LDOPA ile tedavi edilen hastalardan geldi. “Uyanışlar – Oliver Sacks tarafından tarif edildiği gibi, bu hastalar genç yetişkinler olduklarından beri “soğuk” ve uyumsuzdular. Dopamin yapımı için ihtiyaç duyulan kimyasal madde onlara verildiğinde “dramatik bir ‘uyanış’ meydana geldi…. Başlangıçta, çevrelerine ilgi ve coşkun bir sevinç duygusu gösterdiler, seksüel merak ve artan duygu arayışının diğer işaretlerini taşıdılar…. Fakat yenilenmiş olan dopamin verimi, aşırı duyarlı reseptörler üzerinde tesir etmeye başladığında, hastaların çoğu, manik psikozlar izleyen depresif ‘çarpışmalar’ yaşadılar.”
Yenilik arayışı araştırmasındaki bir sonraki adım, bir özelliğe genlerin mi ya da diğer bazı etkenlerin mi sebep olduğunu gösterebilen ikizlere bakmaktı. Anahtar ölçü, iki şeyin nasıl bu kadar birbirine yakın bağlandığını anlatan bağıntıdır. Bir 0.0 puanı hiç bir ilişki olmaması anlamına gelirken, bir 1.0 bağıntısı harika bir benzerdir. Bağıntı, bireyleri ima etmez; bu, nüfustaki değişimleri ifade eden matematiksel bir yoldur. Bundan dolayı, bu durumda bir 0.0 bağıntısı bir grup olarak, ikizlerin herhangi rastgele bir çift insandan daha fazla benzer olmadıklarını göstermiştir. Bir 1.0 puanı, bir grup olarak, ikizlerin tamamen benzer oldukları anlamına gelir. Birlikte büyüyen 442 çift ikiz, yenilik arayışı için ölçüldüklerinde, bütün genlerini paylaşan özdeş ikizler için, puanlarda 0.59’da ilişki kurulmuştur, halbuki genlerinin sadece yarısını paylaşan çift yumurta ikizleri için puanlarda, 0.2l’de ilişki vardır. Bundan başka analiz, genler sayesinde duygu arayışındaki değişkenliğin yüzde 58’ini hesapladı. Değişmenin geriye kalan yüzde 42’si, ölçü hatasından ve ikizlerden biri tarafından tecrübe edilen kendine özgü çevresel etkilerden geldi.
Ayrı Yerlerde Yetişen İkizlerin Minnesota Araştırması, benzer sonuçlar gösterdi. Çift yumurta ikizleri 0.32 puan kazanmışken, tek yumurta ikizleri yenilik arayışı için 0.54’lük bir bağıntıya sahiptirler. Bu, birlikte yetişen ikizler için olan tahminden ayırt edilemez olan, %59 civarındaki bir kalıtımsallık oranını doğruluyordu.
Bu yüzden, ikizler ister ayrı ister birlikte yetiştirilmiş olsunlar, genler yenilik arayışındaki birebir değişimin yarısının ya da daha fazlasının sebebini izah eder gibi gözükür. Aile çevresi ve yetiştirme, daha az etkiye sahipmiş gibidirler.