Matilde’ye Sone Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman, çünkü iki yüzüyle karşına çıkar hayat. Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın, ateş de pay alır kendine soğuktan. – Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni, – sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak – bir yolculuğa yeniden başlamak için: – bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni. Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni. – Sevgimin iki canı var seni sevmeye. – Bu yüzden sevmezken seviyorum seni – ve bu yüzden severken seviyorum seni. |
Güzde Unutulmuş
Saat yedi buçuğuydu güzün
Ve ben bekliyordum
Kimi beklediğim önemli degil.
Günler, saatler, dakikalar
Bıktılar benle olmaktan
Çekip gittiler azar azar
Kaldım ortada, tek başıma
Kala kala kumla kaldım
Günlerin kumuyla, suyla
Bir haftanın artıklarıyla kaldım
Vurulmuş ve hüzünlü
Ne var, dediler bana Paris’in yaprakları
Kimi bekliyorsun?
Kaç kez burun kıvırdılar bana
Önce ışık, çekip giden
Sonra kediler, köpekler, jandarmalar
Kalakaldım tek başıma
Yalnız bir at gibi
Otların üstünde ne gece, ne gündüz
Sadece kışın tuzu
Öyle kimsesiz kaldım ki
Öyle bomboş
Yapraklar ağladılar bana
Sonra, tıpkı bir gözyaşı gibi
Düştüler son yapraklar
Ne önceleri, ne de sonra
Hiç böyle yalnız kalmamıştım
Bu kadar
Ve kimi beklerken olmuştu
Hiç mi hiç hatırlamam.
Saçma ama bu böyle
Bir çırpıda oldu bunlar
Apansız bir yalnızlık
Belirip yolda kaybolan
Ve ansızın kendi gölgesi gibi
Sonsuz bayrağına doğru koşan.
Çekip gittim, durmadım
Bu çılgın sokağın kıyısından
Usul usul, basarak ayak uçlarıma
Sanki geceden kaçıyor gibiydim
Ya da karanlık, kükreyen taşlardan
Bu anlattıklarım hiçbir şey değil
Ama başıma geldi bütün bunlar
Birini beklerken, bilmediğim
Bir zamanlar.
PABLO NERUDA
(Çeviren : Hilmi Yavuz)
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Şöyle diyebilirim: “Gece yıldızlardaydı
Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler”
Gökte gece yelinin söylediği türküler
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler
Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım
Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler
Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim
Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler
Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi
Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler
Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar
Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler
Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere
Uzaklarda birinin söylediği türküler
Bakışlarım kovalar onu tellim her yerde
Bakışlar sanki onu bana getirecekler
Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur
Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler
Sesim arar rüzgârı ona ulaşmak için
Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler
Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi
Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler
Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hâlâ sever
Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer
Bu gece gibi miydi kollanma almıştım
Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler
Budur bana verdiği acıların en sonu
Sondur bu onun için yazacağım dizeler
(çeviri:Hilmi Yavuz)
Yol
Bir gün bile uzak olma gün uzun
Gün uzun anlatamayacağım kadar
Trenler bir yerlerde uyuduğunda
İnsanlar garlarda nasıl beklerse, öyle beklerim seni
Bir saat bile gitme gidersen uykusuzluk
Damla damla birikir o saatte
ve bir evi arayan bütün duman
Yitik yüreğimi öldürmeye gelir belki de
Kırılmasın kumun üstünde görüntün
Göz kapakların bensiz uçmasın
Bir dakika bile gitme sevdiğim
Bir an
Bile uzaklaşsan
Dünyayı dolaşırım yalvarmak için sana
Ya dön ya da bırak öleyim diye
Buğdayın Türküsü
Halkım ben, parmakla sayılmayan
Sesimde pırıl pırıl bir güç var
Karanlıkta boy atmaya
Sessizliği aşmaya yarayan
Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa
Tohuma dururlar yeniden
Ve halk, toprağa gömülü
Tohuma durur bir yerde
Buğday nasıl filizini sürer de
Çıkarsa toprağın üstüne
Güzelim kırmızı elleriyle
Sessizliği burgu gibi deler de
Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde.
(çeviri: Hilmi Yavuz)
Tembeller
Hangi akla uydular, hangi akla
Ne geçti ellerine üstelik
Ay’a uzay gemileri atmakla?
Bulurlar mı umduklarını sanki
Güzelim göklerin canına okumakla
Oysa olgun çağında üzümlerin
Toprağın karnında can bulur şarabın kanı
Denizlerle sıradağlar arasında
Şili’de şimdi kirazlar oynaşır
Esmer, gizemli kızlar türkü çığırır
Bir akarsu yalazlanır gitarlarda
Yaratır buğdayın mucizesini
Güneş, kapılara bir dokunmakla
İlk yudumu al’dır şarabın
Tatlıdır alyanak bir çocuk kadar
İkincisi güçlü yapar adamı
Gemici türkülerince güçlü yapar
Üçüncüsü bir kırmızı zümrüttür
Hem ateş, hem gelincik birarada
Evimin hem toprağı, hem denizi var
Kocaman kocaman gözleri kadınımın
İri yaban fındıklarını andıran.
Gece inince, deniz usulca
Giyinir yeşiller, beyazlar
Ayışığı köpüklere vurur da
Deniz yeşili kızlar gibi düş kurar
Evrenin böylesi nerde var?
(çeviri: Hilmi Yavuz)
Yanıtlayalım
bana soracaksınız: leylaklar nerde diye?
nerde gelinciklerle kaplı fizik ötesi?
eleklerden elenmiş sözcüklerin yağmuru,
boşluklar ve kuşlar yağmuru nerde?
söyleyeyim, nerde:
madrid’in bir mahallesinde kalırdım
çanlarla ve çalar saatlerle,
ağaçlarla birlikte.
görünürdü, ordan uzaktan
kastilya’nın çökük yüzü
kocaman deri bir okyanus gibi!
çiçeklerin eviydi
evimin adı. fışkırırdı
sardunyalar her yandan;
evim güzel bir evdi
köpekler vardı, çocuklar vardı.
anımsar mısın, raoul?
anımsar mısın raphael?
anımsar mısın, federico?
federico, şimdi toprakta uyuyan sen
anımsar mısın balkonlu evimi,
nasıl da boğazlardı orda haziran güneşi
ağzındaki çiçekleri.
kardeşim, kardeşim!
her şey
kızgın seslerdi yalnızca, eşyaların tuzuydu
çırpınan ekmek yığınlarıydı;
argüelles mahallesinde otururdum,
mahallemde pazarlar kurulurdu,
bir de heykeli vardı
solgun bir hokkaya benzerdi
yuvarlanırdı kaşıklarda yağ,
ayakların ellerin derin gürültüsü
doldururdu sokakları.
metreler, litreler, yaşamın derin özü.
ve balıklar küme küme balıklar
ve çatılar
ve içinde yorgun bir okun
dikildiği soğuk güneş,
insanı deli eden o ince fildişi patateslerin,
denize dek yuvarlanıp uzanan
çalkantılı domateslerin dalgaları.
derken bir sabah
her şey alev aldı birden
bir sabah, korlar
yalayıp yutarak insanları
çıktı topraktan,
o günden beri ateş
o günden beri barut
ve o günden beri kan.
haydutlar uçaklarıyla, magriplilerle
haydutlar yüzükleriyle ve düşeslerle,
haydutlar kara keşişleriyle ve dualarla
indiler gökten yere öldürmeye çocukları.
koştu çocuk kanı gibi
sokaklarda çocukların kanı.
çakallar ki çakallar bile ürkerdi onlardan
taşlar ki deve dikeni ısırırsa tükürürdü
yılanlar ki yılanlar bile iğrenirdi onlardan!
gördüm ispanya’nın kanı ayaklanmıştı
boğmak için onları
gururun ve bıçağın dalgaları altında.
generaller
hainler:
şu ölmüş evime bir bakın
yaralı ispanya’ya bir bakın.
ama her ölmüş evden, çiçek yerine
çıkıyor kızgın bir maden,
ama ispanya’nın her yarasından
çıkıyor bir ispanya daha,
ama her ölü çocuktan
bir tüfek çıkıyor bakan
ama her cinayetten
bir gün yüreğinizde gerçek yerini
bulacak mermiler çıkıyor.
soruyorsunuz, niye
şiirlerim düşten ve yapraklardan
yurdumun büyük yanardağlarından
söz etmiyor diye?
gelin görün sokaklardaki kanı,
gelin görün
sokaklardaki kanı,
gelin görün sokaklardaki
kanı!
Ricardo Neftali Reyes yada Pablo Neruda, 12 Temmuz 1904’te Şili’de doğdu. Babası Jose del Carmen Reyes Morales bir demiryolu görevlisiydi. Annesi Rosa Neftali Reyes Basoalto Opazo ise ilkokul öğretmeniydi ve evlendikten on bir ay sonra veremden öldü.
Babası, ertesi yıl Temuco kentine yerleşip yeniden evlendi. İkinci annesi, Neruda’nın “hiçbir zaman üvey anne demeye dilinin varmadığı” Trinidad Candia Marverde idi. Pablo okula başladı. Çekingen bir öğrenciydi.
1917-20 arasında ilk yazılarını, ilk şiirlerini denedi. Bunlara Ncftali Reyes olarak imza attı. Sonunda, sevdiği bir Çek yazarının soyadını kendi adına ekleyerek Pablo Neru-da imzasını kullanmaya başladı. Ertesi yıl Santiago kentine, Maruri sokağındaki bir öğrenci yurduna yerleşip Fransızca dersleri almaya başladı. O günler açlıklarla geçen günlerdi ama ara vermeden şiirler yazdı ve bunlardan biri, Bayram şarkısı, bir yarışmada birinci seçildi.
İLK KİTABINI 19 YAŞINDA KENDİ YAYINLADI
1923’te babasının armağan ettiği saati ve elindeki üç beş parça ev eşyasını satarak, bunların geliriyle ilk şiir kitabı Crepusculario’yu (Akşam Alacası) çıkarttı. Ardından, 1925 yıllarında, kendini büsbütün edebiyata verdi. Üç kitabı, “Sonsuz İnsanın Girişimi”, “Anillos” ve “Yerleşik Adam ve Umudu”nu yazdı.
1927’de, Burma’nın başkenti Rangoon’da konsolos oldu. Ünlü şiir kitabı “Yeryüzü Konutu”nu yazdı. Genç bir Burma kızıyla fırtınalı bir aşk yaşadı. Kız İngilizler gibi giyinirdi ve dışarıdaki adı da Josie Bliss’di. Ama evdeyken, o giysileri de, o adı da soyunur, göz kamaştırıcı bir yerli kılığına bürünürdü.
1928’de Kolombo’da, 1930’da Batavia’da konsolos oldu. Java’da genç bir Hollandalı kızla evlendi. İki yıl sonra Şili’ye döndü. “El Hondero Entusiasta” ile “Residencia en la Tierra” yayımlandı. Buenos Aires’de konsolosluk yaptı. Orada, Güney Amerika gezisine çıkan Federico Garcia Lorca ile karşılaştı. Pen Club’de, Nikaragualı ünlü ozan Ruhen Dario ile birlikte bir konuşma yaptı.
1935’de Madrid konsolosu oldu. Rafael Alberti ile dostluk kurdu. “Residencia en la Tierra” Madrid’de yayımlandı. “Caballo Verde Para la Poesia – Şiirin Yeşil Atı” adlı dergiyi kurdu. Delia del Carril ile evlendi.
İLK SİYASİ ŞİİRİ İSPANYA İÇ SAVAŞINA TEPKİ
1936 ve İspanya iç savaşı. Lorca Granada yakınındaki Visnar’da kurşunlanınca Neruda ilk büyük siyasi şiirini yazdı: “Ölmüş Savaşçıların Analarına Şarkı”. Neru-da’nın konsolosluk görevine son verildi. O da Paris’e yerleşerek “Dünya Ozanları İspanya Halkını Savunuyor” dergisini yayımlamaya başladı.
1940’da Meksiko başkonsolosu oldu. Orada, Meksika ve Amerika sanatının büyük ustaları Orozko, Rivera, Siqueiros ve Meksika kültürünün diğer öncüleriyle, izlerini ve yansımalarını Evrensel Şarkı’da gördüğümüz dostluklar kurdu.
1945’de, Şili’nin Kuzey kesiminden, maden ocaklarının bulunduğu Trapaca ve Antofagasta illerinden senatör seçildi. Seçim kampanyası sırasında, uğradığı her yerde “Kuzeye Merhaba” adlı şiirini okudu. Devrimci Şili Partisi’ne girdi. Yeni Cumhurbaşkanı Gabriel Gonzales’in, kendini iktidara getiren devrimci güçlere cephe alışı Neruda’yı da etkiledi. Neruda, ona karşı, binlerce insanın okuması için mektup yazdı. Vatana ihanetle suçlandı. Kendini senato önünde savundu ve “Suçluyorum” nutkunu okudu. Mahkemeler tutuklanmasına karar verdi.
DÜNYA BARIŞSEVERLER KONGRESİ BAŞKANI
1949’da And dağlarını at üstünde aşarak yurdundan ayrıldı. Yanında kitabının taslakları vardı. Başlangıçta “Şili’ye Şarkı” adını taşıyan bu çalışmaya, gitgide genişleyerek evrensel boyutlu bir içerik kazanması üzerine, “Evrensel Şarkı” adını verdi Neruda.
Aynı yıl Paris’de toplanan “Dünya Barışseverler Kongresi”ne başkan seçildi. Doğu Avrupa ülkelerine gitti, Rusya, Polonya ve Macaristan’ı gezdi. “Evrensel Şarkı” 1950’de Meksika’da basıldı. Şili’de de kaçak bir baskı yapıldı. Asya ve Avrupa gezilerine çıktı. Picasso’yla birlikte “Dünya Barış Ödülü”nü kazandı.
1952’de Capri’de “Üzümler ve Rüzgâr” adlı yapıtına başladı. “Kaptanın Dizeleri” adlı yapıtı da, Milano’da, imzasız olarak yayımlandı. O yıl, hakkındaki kovuşturma kararının kaldırılması üzerine, anavatanına döndü.
1954’de “Temel Övgüler” yayımlandı. 1956’da yeniden Şili’ye döndü. “Yeni Temel Övgüler”i yazdı. 1958’de “Taşkın Dalga”yı yazdı. 1959’da “Deniz Yolculukları ve Dönüşler”i yazdı. 1964’de zengin bir yaşam öyküsünün şiirlerle anlatıldığı “Kara Ada Defteri” adlı yapıtı yayımlandı. 1965’te, Shakespeare çevirilerinden ötürü, Oxford Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Onur Doktorluğu’nu aldı.
1966’da “Kumda Bir Ev”, 1967’de “Barkarol” ve ” Murieta’nın Yükselişi ve Ölümü” adlı yapıtları yayımlandı. 1970’de Salvador Allende için seçim kampanyasına katıldı. “Yanan Kılıç” ve “Gök Taşları” adlı yapıtları yayımlandı.
1971 DE NOBEL EDEBIYAT ÖDÜLÜ’NÜ ALDI
1971’de Salvador Allende’nin Cumhurbaşkanlığındaki Şili’nin Paris Büyükelçisi oldu. 21 Ekim’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı.
1972’de “Verimsiz Coğrafya” adlı yapıtını yazdı. Anılarını yazmaya başladı. Fransa elçiliğinden ayrıldı. Bir hastalık geçirdi ve Şili’ye döndü. Kasım ayında, Santiago Ulus Stadı’nda düzenlenen coşkun “Pablo Neruda’ya Saygı” gösterisi gerçekleştirildi.
1973’de Parlamento seçimleri için kampanyaya katıldı. Şili’deki iç savaşın önlenmesinde çaba göstermeleri için Latin Amerika ve Avrupa aydınlarına çağrıda bulundu. 11-20 Eylül: Şili’de askerî darbe oldu. Salvador Allende öldürüldü. Neruda’nın Valparaiso’daki ve Santiago’daki evleri yağmalandı. 23 Eylül’de: Neruda hayata veda etti.
YAŞAMIŞ OLAN EN BÜYÜK DÜNYA OZANLARINDAN
Neruda yaşamış olan en büyük dünya ozanlarından birisidir. Onun aşk şiirleri dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde okunmakta ve halen çevirileri yayımlanmaktadır. “Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı” isimli kitabı onun adını en çok duyuran kitabıdır ve daha 1961’de bu kitap Buenos Aires’teki Losada yayınevinde milyonuncu baskıyı yapmıştır. Şimdilerde bu sayı iki milyona yakındır.
Bir gün genç bir posta dağıtıcısı kapısını çaldığı Pablo Neruda’ya hayranlıkla bakarak “Ah ben de ozan olmak isterdim” der. Ünlü şair mizah dolu bir karşılık verir: “Yavrucuğum Şili’de herkes ozandır zaten. Postacılığı sürdürmen daha ilginç. Hiç değilse çok yol yürür ve şişmanlamazsın. Şili’deki tüm ozanlar davul gibi.”
Postacı ve şair arasındaki konuşma şöyle gelişir:
-Demek istiyorum ki, ozan olsaydım söylemek istediğim her şeyi söyleyebilirdim.
-Ne söylemek istiyorsun peki?
-İşte asıl sorun bu ya, ozan olmadığım için söyleyemiyorum.
Neruda, genç postacıya sahili izleyerek körfeze gitmesini ve yol boyunca denizi gözlemleyerek metaforlar üretmesini önerir. Metaforun ne demek olduğunu soran postacıya örnek olsun diye de, bir şiirini okur:
Dizelerden etkilenen postacının “Sizin sözcüklerinizle sallanan bir gemi gibi hissettim kendimi” sözü üzerine gülümser Neruda: “İşte bir metafor yaptın…”
Ve böylelikle güzel bir dostluk başlar Şilili şair Pablo Neruda ile postacı Mario Jimenez arasında.
AŞK AĞIR HASTALIK SAYILMAZ, ÇARESI VAR
Bir gün, Mario, aşık olduğunu açıklar. Neruda, “Ağır hastalık sayılmaz, çaresi var” diyerek kızın adını sorar. Postacı âşık olduğu kızın adını söyleyince İtalyan şair Dante’yi anımsar… Neruda: “Beatrice…” (Dante’nin büyük aşkının adı da Beatrice’dir, Beatrice Portineri.)
Postacı Mario, sevgilisini anlatırken Neruda’ya partisi tarafından Şili Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterildiği haberi gelir. Cumhurbaşkanlığı’na Allende seçilince kazanmaya niyeti olmayan şair memnunluk içinde yeniden köyüne döner.
1971 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Neruda, daha sonra Paris’e Büyükelçi olarak gönderilir. Şair ile postacı arasındaki dostluk asla kopmaz. Sürekli olarak mektup yazan Neruda, postacı dostuna ses kayıt cihazı göndererek şunları ister: “Denizi özlüyorum. Kuşları özlüyorum. Bana evimin seslerini gönder. Bahçeye gir ve çanları çal. İlk önce rüzgârın hareketiyle sallanan küçük çanların ince seslerini kaydet, sonra büyük çanın ipini beş altı kez çek. Kayalıklarda yürü Mario, dalgaların patlayışını kaydet.”
Mario Jimenez şair dostunun “metafor”a ihtiyaç duyduğunu çok iyi anlayarak isteğini yerine getirir.
Pablo Neruda evine döndüğünde oldukça hastadır. Ama, kısa bir süre sonra çok sevdiği ülkesinde büyük bir düş kırıklığı yaşar. Dikta rejiminin askerleri şairin evini abluka altına alırlar. Ama, Mario, şairin kapısını çalmayı başarır. Neruda, yıllar önce kendisine şair olmak istediğini söyleyen postacı dostunu görünce tutamaz gözyaşlarını. Beatrice ile evlenmiş, bir de oğlan babası olmuştur Mario.
Neruda hasta yatağından kalkıp pencereden denizi görmek ister ama Mario, “Serin bir rüzgâr esiyor” diyerek karşı çıkar. Neruda’nın yanıtı muhteşemdir: “Ne gizlemek istiyorsun benden? Belki de pencereyi açtığımda deniz artık orada, aşağıda olmayacak. Onu da mı götürdüler?”
Son anlarında hastaneye kaldırılan Neruda’nın Şili’deki tüm ozanlarınkine benzeyen “davul gibi” bedenini uğurlayanlar arasında sadık dostu Mario Jimenez de vardır.
Eserleri
* Crepusculario (Alacakaranlık Kitabı), 1923
* Veinte poemas de amor y una canción desesperada (Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı), 1924
* Tentativa del hombre infinito. – Santiago : Nascimento, 1926
* Anillos / Pablo Neruda, Tomás Lago. – Santiago : Nascimento, 1926
* El habitante y su esperanza. – Santiago : Nascimento, 1926
* El hondero entusiasta. – Santiago : Empresa Letras, 1933
* Residencia en la tierra : 1925-1931. – Santiago : Nascimento, 1933
* Residencia en la tierra : 1925-1935. – Enl. ed. – Madrid : Cruz & Raya, 1935 . – 2 vol.
* España en el corazón. – Santiago : Ercilla, 1937
* Las furias y las penas. – Santiago : Nascimento, 1939
* Canto general de Chile : Fragmentos. – Mexico City : Privately published, 1943
* Tercera residencia : 1935-1945. – Buenos Aires : Losada, 1947
* Alturas de Macchu Picchu. – Santiago : Librería Neira, 1947
* Canto general. – Mexico City : Talleres Gráficos de la Nación, 1950
* Los versos del capitán. – Napol : Naples: L’Arte Tipografica, 1952
* Las uvas y el viento. – Santiago : Nascimento, 1954
* Odas elementales. – Buenos Aires : Losada, 1954
* Nuevas odas elementales. – Buenos Aires : Losada, 1956
* Obras completas. – Buenos Aires : Losada, 1957. – Enl. ed. 1962, 2 vol. – Enl. ed. 1967. – Enl. ed. 1973, 3 vol.
* Tercer libro de las odas. – Buenos Aires : Losada, 1957
* Estravagario. – Buenos Aires : Losada, 1958
* Navegaciones y regresos. – Buenos Aires : Losada, 1959
* Cien sonetos de amor. – Santiago : Editorial Universitaria, 1959 (100 Aşk Sonesi)
* Canción de gesta. – Havana : Casa de las Américas, 1960
* Las piedras de Chile. – Buenos Aires : Losada, 1961
* Cantos ceremoniales. – Buenos Aires : Losada, 1961
* Plenos poderes. – Buenos Aires Losada, 1962
* Memorial de Isla Negra. – Buenos Aires : Losada, 1964. – 5 vol.
* Arte de pájaros. – Santiago : Sociedad de Amigos del Arte Contemporáneo, 1966
* Una casa en la arena. – Barcelona : Lumen, 1966
* Fulgor y muerte de Joaquín Murieta : bandido chileno injusticiado en California el *23 de julio de 1853. – Santiago : Zig-Zag, 1967
* La barcarola. – Buenos Aires : Losada, 1967
* Las manos del día. – Buenos Aires : Losada, 1968
* Fin de mundo. – Santiago : Sociedad de Arte Contemporáneo, 1969
* Aún. – Santiago : Nascimento, 1969
* Maremoto. – Santiago : Sociedad de Arte Contemporáneo de Santiago, 1970
* La espada encendida. – Buenos Aires : Losada, 1970
* Las piedras del cie. – Buenos Aires : Losada, 1970
* Geografía infructuosa. – Buenos Aires : Losada, 1972
* Incitación al nixonicidio y alabanza de la revolución chilena. – Buenos Aires : Losada, 1973
* La rosa separada. – Buenos Aires : Losada, 1973
* El mar y las campanas. – Buenos Aires : Losada, 1973
* Jardín de invierno. – Buenos Aires : Losada, 1974
* 2000. – Buenos Aires : Losada, 1974
* El corazón amarillo. – Buenos Aires : Losada, 1974
* Libro de las preguntas. – Buenos Aires : Losada, 1974 (Sorular Kitabı)
* Elegía. – Buenos Aires : Losada, 1974
* Defectos escogidos. – Buenos Aires : Losada, 1974
* Confieso que he vivido. – Barcelona : Seix Barral, 1974 (Yaşadığımı İtiraf Ediyorum)
* Cartas a Laura. – Madrid : Ediciones Cultura Hispánica del Centro Iberoamericano de Cooperación, 1978
* Para nacer he nacido. – Barcelona : Seix Barral, 1978
* El río invisible : poesía y prosa de juventud. – Barcelona : Seix Barral, 1980
* Cuadernos de Temuco : 1919-1920 / edición y prólogo de Víctor Farías. – Buenos Aires : Seix Barral, 1996
* Yo acuso : discursos parlamentarios (1945-1948) / edición a cargo de Leonidas Aguirre Silva. – Bogotá : *Editorial Oveja Negra, 2002