Toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve kadın ruh sağlığı – Dr. Tülay Özdemir

.
Birleşmiş Milletler kadına yönelik şiddetin eliminasyonu bildirgesinde (1993) Kadınlara karşı şiddeti; ‘ister kamusal, ister özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel ya da psikolojik yönden acı ya da ıstırap veren ya da verebilecek olan, cinsiyete dayanan bir eylem ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama ya da keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma’ şeklinde ifade etmiştir.

Kadına karşı şiddet ya da toplumsal cinsiyet temelli şiddet bir bütün olarak kadının insan haklarının ihlalidir. Bu durum kadının sağlığı ve yaşamı üzerinde çok büyük bir etkiye yol açmaktadır.
Birleşmiş Milletler kadına yönelik şiddetin eliminasyonu bildirgesinde (1993) Kadınlara karşı şiddeti; ‘ister kamusal, ister özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel ya da psikolojik yönden acı ya da ıstırap veren ya da verebilecek olan, cinsiyete dayanan bir eylem ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama ya da keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma’ şeklinde ifade etmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü ise; kadına uygulanan şiddeti fiziksel, psikolojik ya da cinsel hasara yol açan her türlü davranış olarak tanımlamıştır.

Töre cinayetleri veya namus cinayetleri olarak adlandırılan olaylar kadına karşı uygulanan şiddetin bir başka boyutudur. Bu bağlamda sıkça rastlanan Bekaret kontrolü, kadının insan haklarının ihlal edilmesidir ve hiçbir zaman haklı gösterilemez. Türkiye’de genç kızlar ve kadınlar keyfi bir şekilde bekaret kontrolüne maruz kalmaktadır. Bekaret kontrolü anne-babaların, nişanlı veya kocanın ya da ‘masumiyetini’ ispatlamak için kadınların kendileri tarafından da yaptırılabilmektedir. Türk Tabipler Birliği Etik Komitesi kadının isteği dışında uygulandığı zaman bu kontrollerin Birliğin ilkelerine aykırı olduğunu bildirmiştir. Hekimler tecavüz vakaları dışında bekaret testi uygulamamalıdırlar. Türk Tabipler Birliği bekaret kontrolünü toplumsal cinsiyet temelli şiddet olarak kabul etmektedir ve 1999 da Adalet Bakanlığı savcılara cinsel bir tecavüz olmaması halinde bu uygulamayı yasaklama hükmünü getirmiştir.

Kadınlara karşı özellikle fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik boyutları ile tanımlanan şiddet kadın ruh sağlığını olumsuz etkileyen en büyük etmenlerden biridir.

Kadına yönelik şiddet, bir taraftan fiziksel (organ travmaları, yaralanmalar gibi) ve ruhsal (depresyon, anksiyete gibi) bozukluklara neden olmaktadır.

Şiddet gören kadınlarda kronik ağrı sorunu, tütün, alkol ve diğer maddelerin kullanımı, travma sonrası stres bozukluğu, psikosomatik şikayetler, anksiyete, depresyon ve intihara varan ağır ruhsal bozukluklar artan sıklıkta görülmektedir.

Aile içi şiddet kişiyi ruhsal bozukluklar için yüksek riskli kılar. Sağlık kuruluşlarına çeşitli fiziksel şikayetlerle baş vuran kadınların bir çoğunda yapılan araştırmalarda ortak nokta ‘bedensel bir hastalıkla açıklanamayan fiziksel belirtilerden’ yakınmalarıdır.

Kadınlarda sıkça rastlanan ve somatik yakınma olasılığı yüksek olan bazı yakınmalar;

o Karın ağrısı
o Sırt ve bel ağrısı
o Adet sancıları
o Baş ağrıları
o Kol, bacak ya da eklem yerlerinde ağrılar
o Kendini yorgun hissetme ya da bitkinlik
o Baş dönmesi
o Bayılma nöbetleri
o Nefes darlığı
o Kalp çarpıntısı ya da kalp atışında hızlanma
o Bulantı, gaz ya da hazımsızlık
o Kabızlık ya da ishal
o Uyuma güçlüğü

Kişinin öyküsünde en dikkat çekici nokta bir çok açıklanamamış yakınmalarının olmasıdır.

Ayrıca anksiyete ve depresyon da bu gibi belirtilere rastlanabilen psikiyatrik hastalıkların başında gelir. Birinci basamak sağlık kuruluşlarında saptanan depresyon ve anksiyete hastalarının % 85’inde somatik yakınmalara rastlanmaktadır.

Tüm bu durumlarda şikayetler ve aile içi şiddet arasındaki ilişkinin kurulabilmesi için başvuru sırasında mutlaka dikkatli bir araştırmanın sağlık çalışanları tarafından yapılması gerekmektedir. Kadınlar arasında ruhsal belirtilerin yaygınlığına işaret eden tüm bilinenler sağlık çalışanlarının ruhsal bozukluklar konusunda farkındalık düzeyinin yüksek olmasını gerekli kılmaktadır.

Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ile mücadele uzun soluklu bir çalışmadır. Bu uzun soluklu mücadelede biz hekimlerin mesleğimizin gereklerini yerine getirirken ayrıca, toplum öncüleri olarak taraf olmak ve farkındalık yaratmak zorunluluğumuz vardır. Bu şekilde toplumsal cinsiyetçi şiddete karşı ve kadınların ruh sağlığının korunması için gerekli çabalar güçlenecektir.

Dr. TÜLAY ÖZDEMİR (Günlük)

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz