Özgürlük vaat eden liberalizmin bireyi insanlıktan çıkarıp böceğe dönüştürmesinin kısa öyküsü

Pazarlamacı Gregor Samsa’nın devcileyin, bir böceğe dönüşümü, Değişim öyküsünün henüz ilk cümlesinde gerçekleşir. Daha yerinde bir söyleyişle, ilgili cümleden önce olup biter bu dönüşüm. Antik bir tragedyadaki gibi, öyküde olayın yalnızca son perdesinin sergilendiği görülür. Klasik dramaturginin temel öğesinin, yani kahraman tarafından işlenen suçun ne olduğu sorusunun ve bu soruya verilecek yanıtın öykünün akışı içinde yavaş yavaş oluşturulması, Değişim’de kendinden emin bir tutumla bir yana bırakılır. Okuyucu, cinayeti işleyen kişiyi kıskıvrak yakalanmış karşısında gören, ama işlediği suç ve peşine düşülmesinin haklı nedenleri konusunda tam bir kuşku içinde bulunan bir dedektifin rahatsızlığını yaşar.

Klasik tragedya örneğine bağlı kalırsak diyebiliriz ki, bu oyunun son perdesi, hayvana dönüşmüş Gregor Samsa’nın, karşısında yer alan insan oyuncularla diyalogunu, utanç verici bir ölümle ölüp gitmesini ve dolayısıyla insan akrabalarının kendisinden kurtulmasını içerir yalnızca. Sözkonusu perdeden daha çok bir şey görmemize izin yoktur. En azından öykünün üst yüzeyinde, kahramanın gerçekte niçin bir böceğe dönüştüğü sorusu ortaya atılmaz. Okuyucu, öykü nün büyülü havasına kendini kaptırır kaptırmaz – bu da, pek çok okuyucunun daha ilk cümlede başına gelen bir durumdur -, dönüşüm olayının kendisiyle ilgili bir soru kalmaz ortada. Beri yandan, bu kuşkulu sorusuzluğun oluşmasına yazarın kendisi de katkıda bulunur, dönüşüme uğramış böceğin dünyasıyla onun insan karşıtlarının dünyası arasında, yani gerçeküstü ile gerçek arasında gidip gelir.
Değişim, Kafka’nın hayvan öyküleri arasında ayrı bir yer tutar, çünkü Gregor hayvana dönüşmesine karşın insan olarak kalır, hatta hayvana dönüştükten sonra insanken kendisinde saklı kalmış birtakım yüce dürtüler keşfeder içinde; oysa Kafka’nın öykülerindeki öbür hayvanlarda insanlaşmış hayvanlar söz konusudur hep. Gregor, insan dünyasını Akademi İçin Bir Rapor’daki maymun ve Şarkıcı Josefine’deki fare gibi asla travesti yoluyla yansıtmaz. “Devcileyin böcekte” kendi varlığının bir tablosunu alegori yoluyla çizmek isteyen Kafka, söz konusu tablonun kenar çizgilerini silip atmış, bunun için böceğin salt bir pazarlamacıyı anlatmadığı, aynı zamanda değişik kılıkta Gregor Samsa’nın kendisi olduğunu sü rekli vurgulama yolunu seçmiştir. Dönüşüm şokuna Gregor’un sıradan bir insanın mantıksal düşünüşüyle tepki göstermesi, ilgili şoku öykünün başından başlayarak güçlendirir. Ve yine böcek Gregor’un ölümü, okuyucuları tedirginliğe sürükleyecek kadar bir insan ölümüne benzer; böcek, kendi yaşamına son verir ve bu pes deyişin Yargı’daki Georg Bendemann’ın kendi canına kıyışını anımsatması rastlantı değildir.
Kafka, Öyküyü açıkça üç bölüme ayırmıştır. Bunlardan ilki Gregor’un mesleğiyle, ikincisi ailesiyle, üçüncüsü ise kendi kendisiyle ilişki sini anlatır. Böyle bir şema okuyucuyu rahatsız etmiyorsa, bunun tek nedeni, Gregor’un niçin bir hayvana dönüştüğü sorusuna her üç bölümün ayrı ayrı verdiği yanıtın, Gregor’un acayip yazgısını açıkla maya yetmemesidir. Yapısındaki tüm simetri ve özene karşın, öy künün izlediği yol bir boşluğa çıkar; Kafka’nın öykü için düşündüğü son, kendisi için bile inandırıcı olamamıştır.
Öykünün ilk bölümü gerek uzamsal, gerek zamansal bakımdan dar sınırlar içinde tutulmuştur. Bu bölümün içerdiği olay, Gregor’un odasında geçer ve yatağın karşısındaki komedinin üzerindeki çalar saatin tik takları işitilir. Saatin kadranı, pazarlamacı Gregor Samsa’nın üzerine gerildiği bir zaman çarkına dönüşür. “Saat altı buçuktu ve göstergeler sürekli ilerleyip durmaktaydı. Hatta altı bu çuk da geride kalmıştı şimdi, nerdeyse yediye çeyrek vardı.” . Burada zaman kendini saymakta ve anlatmaktadır. Saatin durup dinlenmeyen tik takı, aynı zamanda Gregor’un kapılandığı ticarî fir manın çarkını göz önüne serer.
Böceğin yataktan çıkma denemesine, yani Gregor’un bir böceğe dö nüştüğünün yavaş yavaş bilincine varmasına zaman bildirimleri sü rekli eşlik eder: “Tam bu sırada yediye çeyrek kalayı vurmaya baş lamıştı saat” . “Saatin yeniden vurması üzerine: ‘Yedi oldu!’ diye söylendi kendi kendine… ‘Saat yediyi çeyrek geceyi vurmadan, her ne pahasına olursa olsun yataktan çıkmalıyım tamamen… çünkü yediden önce açılır mağaza.” . Olaydaki olağanüstülük ve deh şet vericilik – bir böcek, bir pazarlamacının çıkacağı yolculuğa ha zırlanmaktadır -, zamanın akışının soğuk mekanizmasıyla hem yü celtilir, hem alaya alınır: “…kapının zili çaldığında, yediyi on geceyi gösteriyordu saat.”. Derken firmanın Gregor’un yokluğunun farkına varması için hepsi on dakikalık bir zaman yetmiştir; çalar saatin durup dinlenmeyen tik takında ve vuruşlarında dile gelen ay nı soğuk düzenle, firma ortalarda görünmeyen memurunu aramaya çıkmıştır. Birtakım kural ve direktiflere bağımlı bu kasvetli yaşamın zor ve baskısından kurtulmak için, Gregor’un, gece görülen “tedir gin düşler”  sırasında bir böceğe dönüştüğü düşünülebilir. Bu durumda dönüşüm, gerçekten bir kaçışı simgeleyen düş niteliği ta şıyacaktır.
Ne var ki Gregor, kapitalizm çarkının küçük bir dişlisinden daha fazla bir şeydir. Firmayla ilişkisinde de insancıl özellikler göze çar par: Anne ve babası bir zaman patrondan ödünç para almış, böyle likle Gregor’un iş gücünü adeta firmaya kiralamışlardır. “Hani an ne ve babam olmasa” diye geçirir içinden Gregor, “çoktan bırak maz değildim işi… Anne ve babamın firmaya borcunu ödeyecek pa rayı bir yol biriktirdim mi… aklımdan geçirdiğim şeyi kesinlikle ger çekleştireceğim. O zaman görsünlerdi bakalım!”. Anne ve ba bası Gregor’u köle olarak satmıştır ve onun gerçekten bir köle ya şamını sürdürdüğünü doğrusu kimse yadsıyamaz. Ama köleler de insandır. Bir böceğe dönüşü bir düşten başka şey olmasaydı, Gre gor, paradoks bir durum olarak, kölelikten kurtulma girişiminde insanlığını elden çıkaracaktı. O zaman özgürlüğe kavuşmasına kar şın, yine bir hayvana dönüşecekti. Ne var ki, hayvan varlığı böyle bir girişimle özgürlüğe kavuşamayacağını bütün açıklığıyla gözleri nin önüne serer.
Ama karşı taraf, yani firma da çalar saat simgesinin bizi inandır mak istediği kadar mekanikleşmiş değildir. Değişim öyküsü bir dö nemin kapanıp yeni bir dönemin başladığı zaman dilimiyle ilgilidir ve bu sınır durum küçümsenmeyecek bir etki gücüyle donatır onu. Kapanan dönem, kişilere bol özgürlük tanıyan liberal ekonomi dö nemi, başlayan dönem ise örgütlenmiş tekdüze kapitalizm dönemi dir. Öyküde firma, çalıştırdığı personelle kişisel bir ilişki içerisin dedir henüz; personelin hem yakınında, hem uzağındadır. Bu ikili durum – saydamlıktan uzak dönemlerin bu belirleyici özelliği pat ronun karakterinde kendini açığa vurur: Masanın üzerine  (belki önünde ayakta dikilen bir kürsüdür bu?) sıçrayıp oturmak, “yanın da çalışanlarla yüksekten konuşmak”, gibi bir huyu vardır pat ronun. Üstelik kulakları ağır işiten biridir; ne söylediğini duyabil mek için, yanında çalışan personel burnunun ucuna kadar sokul mak zorundadır  (Kafka’nın yapıtlarında bireyin otoriteyi temsil eden kişilerle yüz yüze gelmesi durumunda, çokluk yakın ve yüksek’ten oluşan bir epizod’la karşılaşılır.)
Personelle arasındaki yukarıda sözü edilen yakınlık, Samsa’nın belli saatte firmada görünmeyişini patron için kişisel bir aşağılama du rumuna sokar. Bu nedenledir ki, kendisini temsil eden Müdür Bey’i, görevini savsaklayan işçisi Gregor Samsa’yı arayıp bulmaya yollar. Yani Gregor’un bir peşini bırakmayış, bir takip gözüyle baktığı şey, kendinden emin bir memur tarafından, onsuz yapılama yacak biri sayıldığını gösteren bir işaret gibi yorumlanabilirdi pekâ lâ. Ne var ki, Gregor’un başlıca güçsüz yanı olan kendine güvensiz liği firmada iyi bilinir (bu da, patronla Gregor arasında doğrudan bir aile mahremiyeti havasının estiğini gösteren bir başka belirti dir.) Görevini savsaklayan Gregor’un acele etmesini sağlamak iste yen Müdür Bey, bu nazik noktadan büyük bir ustalıkla yararlanır; kapalı kapı ardından bütün aile üyelerinin önünde Gregor’a bir açıklamada bulunur: “Patron bu sabah bana, işinize geç kalmanızın nedeni sayılabilecek kimi şeyler çıtlatmadı değil; bu yakında size verilmiş alacakları tahsil yetkisiyle ilgili şeyler hani-, ama ben Al lah için böyle bir nedenin söz konusu olamayacağı konusunda nerdeyse şerefim üzerine temin ettim kendisini.”  “Allah için” ile “nerdeyse” arasında bir komikliği içeren karşıtlık, müdürün kendi sini de çarpık insancıllığı içinde gözler önüne serer. Müdür Bey, bir yandan “Allah için” ile Gregor’a tam bir güven beslediğini açıklar ken, “nerdeyse” sözcüğüyle aynı güveni henüz yerine ulaşmadan çekip geriye alır.
Ne var ki, Gregor’un son zamanda terfi ettiğini de bu arada el al tından öğrenmiş oluruz. Gregor, alacakları tahsille yetkili kılınmış ve böylece “tıpkı bir haremdeki kadınlar gibi yaşayan”  daha bir özgür pazarlamacıların ayrıcalıklı sınıfına yaklaşmıştır. Gelgelelim işinde anlaşılan savsak davranmaya başlamış, onu “gel keyfim gel” yaşatıp önünde özgürlük kapılarının aralanmasını sağlayacak kendi başarısından ürküp gerilemeye koyulmuştur. “Diyeceğim, son za manlardaki çalışmanız hiç de yeterli sayılmazdı”  sözleriyle ko nuşmasını sürdürür Müdür Bey, anne ve babasının önünde Gre gor’un iş yaşamını ilgilendiren bu gizi açığa vurmaktan kendini ala mayarak, eski Avusturya gimnazyumlarının karabasanlarla dolu bo ğucu havasını hokus pokus estirir ortada; öğrenci Kafka, bu gimnaz yumlarda ömrünün sonuna dek öğrenci kalmış, ilkin öğretmeninin, daha sonra anne ve babasının, ardından Müdür Bey’in buyruk ve direktiflerine bağımlı yaşamıştır.
Gregor, yaşam okulunda besbelli kötü bir öğrencidir. Başarı peşin de koşmadığı bir yana, ondan kaçar. Böylece, işinin zamanla ken disi için oluşturduğu kısır döngüde dolanıp durur, ileri doğrultuda çaba harcar, bağımsızlığa ulaşmak için çalışır, ama sözkonusu bağımsızlığı anne ve babasının patrona olan borcunu ödediği zaman ele geçirebilecektir; ne var ki, amaçladığı bağımsızlığa birazcık yak laşmaya görsün, “yeterli sayılmayacak” bir çalışma temposu izleye rek amaçla kendisi arasındaki uzaklığın büyümesine yol açar.
Sonunda Müdür Bey’i susturup evden kaçırmayı başarır, Gregor ’u başarıyı da amirinin önünde böcek kılığıyla görünerek sağlar. Ancak, kendisi böyle bir şeyi istemiş değildir; amirine kendini gös termesi, onu yatıştırmak ve bundan böyle daha doğru dürüst davranacağı konusunda kendisine güvence vermek içindir. Önünde geri leyen Müdür Bey’e Gregor’un söylediği sözlerdekine benzer bir traji-komiğe edebiyatta seyrek rastlanmıştır. Gregor, pazarlama cıların acıklı yazgısından yakınmaya başlar; karşısındakine bundan böyle bir malı değil, kendisini buyur eden bir pazarlamacının reto rik sorusundan bir söylevcinin süslü sözlerine kadar tüm katalogu nu sayıp döker ortaya. Aslında kaçıp kurtulmak istediği yazgı için el açar şimdi ve bunu yalnız kendisi değil, o anda temsilciliğini üstlen diği tüm pazarlamacı sınıfı için yapar. Bu arada bir böcek olarak Müdür Bey’in karşısında dikildiğini tümden unutur. Müdür Bey. “Aman Allah!” ve “Vay canına!” sözleriyle baston, şapka ve par dösüsünü bırakıp soluğu kaçmakta alır. Bu sahnenin dramatik ya pısı ve dil bakımından işlenişi, bir Johann Nestroy’u aratmaya cak kadar ustalıklıdır.
Ancak, Gregor’un dönüşümünün gerçek’ten bir kaçış sayılacağı dü şüncesi, bu sahneyle geçerliğini yitirmektedir. Kafka yalnız, Gre gor’un böcek olarak da kendi iç yasasından kaçamayacağını, görü nüşünü değiştirebileceğini, ama iç yapısında böyle bir değişikliğin üstesinden gelemeyeceğini anlatmak isteseydi, öyküsünün ilgili sah neyle son bulması gerekirdi. Bu pazarlamacının ruhundaki kasnak ların boşa dönüşlerini ileriki sahnelerde sergilemesi gereksiz olur, öykünün bildirimi (mesajı) için olumsuz nitelik taşırdı. Kafka, top lumsal sınırlanmışlığı içinde insanın kendisine bir çıkış yolu bula mayacağını anlatmak üzere, pazarlamacılık işinin elinden alınma ması için yakaran bir böceğin manzarasından daha uygun bir simge bulamazdı. Ne var ki, Gregor ölü bir merkez çevresinde dolanıp durmalarını sürdürür, ilkin holde ailesinin gözleri önünde yapar bunu; babası, elindeki bastonla gazeteyi sallayarak kendisini oda sından içeri sürüp attıktan sonra da odasının dört duvarı arasında aynı işi gerçekleştirir. Çalar saatin kadranı üzerinde göstergelerin çizdiği zaman çarkının, böceğin sürekli çemberler çizerek arşınla dığı odanın yuvarlağında yinelendiği görülür.
Öykünün ikinci bölümünde zaman eriyip akmaya başlar. Birinci bölüm, sabahın altı buçuğundan yedi buçuğuna dek hepsi bir saat sürer ve bilinçsizlik durumundan oluşan bir çerçeve içine oturtulur.
Birinci bölüm, Gregor Samsa’nın tedirgin düşlerden uyanmasıyla başlar, “baygınlığa benzer derin bir uykuyla”  sona erer. O mutsuz günün akşamı alacakaranlıkta uyanan Gregor, odasındaki gezinmelerine yeniden koyulur; zamanın düzenli akışı bir kenara kaldırılmış, komedinin üzerindeki çalar saat ortadan kaybolmuştur. Loş bir ışık odayı doldurur şimdi; “çok geçmeden”, “daha sonra”, “her Allanın günü” gibi belirsiz zarflar, zaman birimleri arasındaki sınırları silip atar. Birinde “Gregor’un dönüşümünden bu yana bir ay geçmiş olmalıydı” denir; bir iki paragraf sonra Gregor, “bu iki ay içindeki” tekdüze yaşamın aklını başından almış olmasından korkar . O planlı programlı çalışma ve yaşam süreci, yerini tıp kı hastaların, tutukluların ve Gözlem’deki bekârın yarı uykularına ve dalıp gitmelerine bırakmıştır. Bu andan başlayarak öykü, Kafka’nın ideali olan bekârın saflık ve temizliğine yönelmiş bir pa rodi ve yadsıma kimliğine bürünür.
Gregor yalnız hasta değil, aynı zamanda bir tutukludur. Kız kardeşi “sanki içerde ağır bir hasta, hatta yabancı biri varmış gibi parmak uçlarına basarak odasına” girer; Gregor’un kendisi ise, dönü şümünden bu yana geçen zamanı bir “tutukluluk yaşamı” olarak düşünür. Zamanın buharlaşıp uçmasına karşılık, öykünün ikinci bölümünde mekânın büyüleyici bir karşıtlık içinde yoğunlaş tığı görülür. Birinci bölümde, yağan yağmurdan başka bir şey seçil mese bile, Gregor pencereden bakarak dışarıdaki dünyayı algılaya bilmiştir. Sis nihayet kalkınca, “yolun karşı yakasında uzayıp gi den, başı sonu bellisiz gri siyah binanın bir bölümü -bir hastaneydi burası- cephe kısmım katı bir biçimde oyup geçen düzenli pence releriyle açığa çıkmıştı” . Gelgelelim, şimdi bir tutukevi hücresi gibi odasına kilitlenmiştir. Bir ara sokak lambasının ışığı tavana vu rur, “ama aşağısı, Gregor’un bulunduğu yer karanlıktı”  ve bö ceğin ölümüne kadar da karanlık kalır. Böylece Gregor ikili bir tu tukluluk içinde yaşar; bir kez “zırh gibi sert sırtı” , ikincisi kendi odası, yani bir bekârın hücresi tutuklar kendisini. Her ikisi de, bekârı bekleyen geçmişteki ve gelecekteki yalnızlığa işaret eder.
Bundan böyle Gregor’un yalnızlığım hiçbir şey değiştiremez. Aile üyeleri şimdi, kendi aralarındaki bu terkedilmiş yaratığa uyum sağlamak gibi bir ödev üstlenir; oğullan olan böcek Gregor’a kucak açtıkları ölçüde insanlıklarını göstermek gibi bir fırsatı ele geçirmişlerdir. Daha ilk bölümde aile üyelerinin karakter tabloları akus tik yoldan çizilir.- Aile üyeleri, sözde uykucu oğullarının odasının kapısına üşüşüp onu uyandırmak istediklerinde, kendi kişiliklerini ele verirler. Annenin “yumuşak sesini”  babanın “hafiften, ama yumrukla” kapıya vuruşu izler, öteki kapıdansa acımaklı bir tonla usulcacık: “Gregor! Rahatsız mısın yoksa Gregor? Bir şeye ihtiya cın var mı?”  diye sızlandığı işitilir kız kardeşin. Annenin sesin deki yumuşaklık Gregor için bir avuntu, böcek için bir umutsuzluk kaynağı oluşturur. Oğlunu böcek kılığında gören ilk kişidir anne ve “İmdat! Aman Yarabbi! İmdat!” diye bağırarak çaresizlik içinde olduğu yere yığılır. (Kafka fırsatı kaçırmaz, sahnenin içerdiği kara mizahı yakalar hemen: Anne, o kendinden geçmiş haliyle arkasın daki kahvaltı masasının üzerine oturuverir ve kahvedenliği devirir, yani başından ve altından kahverengi sıvının halının üzerine aktığını hiç fark etmez . Bu andan başlayarak, Gregor’un annesi yavaş yavaş kocası Samsa’ya yaklaşır, giderek daha çok Gregor’un babası Samsa’nın karısına dönüşür ve metinde de böyle nitelenir.)
Kafka, başarılı çalışma dönemlerinde yazdığı öykülerdeki kişiler den Bayan Samsa’yı, hepsinden belirgin olarak kendi yaşamından almıştır. Annesinin gerek özgeciliği, gerek kendisini doğru dürüst anlayamaması, öyküde Bayan Sarasa’nın karakter özellikleri olarak karşımıza çıkar. Ama öyle görülüyor ki, annesinin tüm sevgisini ba basına sakladığı düşüncesi, Kafka’yı hepsinden çok rahatsız etmiş tir. Babaya Mektup’ta “yalan değil”, der, “annem sınırsız ölçüde iyiydi bana karşı, ama bütün bu iyilik seninle olan ilişkisinden geçi yordu, yani annemle aramızdaki ilişki iyi sayılmazdı. Annem, ken disi bilincinde olmaksızın, bir sürek avında av hayvanlarım avcıların önüne süren bir kişi rolünü üstlenmişti.”
Böylece, Georg Bende mann’ın annesinin ölümü de değişik bir görünümle karşımıza çıkar: Kafka’nın henüz öykü başlamadan onu öldürmesi utanılacak bir eylem, beri yandan bir lütuf anlamım içerir.
Baba Bendemann’la karşılaştırıldığında baba Samsa’nın tepkisi dü pedüz normaldir; çevresi bağlayıcı bir rol oynar ve açıklar davranışını. Kafka, baba Samsa’nın anlatımında hayal gücünü diz ginlemiş, onun gerçeklik zemininden ayrılıp gitmesine pek izin vermemiştir. Bu konudaki çekingen tutumu, kuşkusuz üslup sorununa ilişkin düşüncelerden kaynaklanmıştır: Baba Samsa’ya gerçekçi açıdan ne denli yaklaşım sağlanabilirse, kendisiyle oğlu hayvan Gre gor arasındaki uzaklık o denli büyüyecektir. Gregor, firmadaki işin de yükseliş dönemini yaşarken babanın durumunda gözlemlenen çöküş süreci, oğlu Gregor bir böceğe dönüştükten, yani kendisine bir kez daha ailenin geçimini sağlama görevi düştükten sonra baba nın ansızın yine kendini toparlaması ve böcek Gregor’un akıbeti belli olduktan sonra rahatlayıp ferahlaması, bütün bunlar insancıl açıdan düpedüz anlaşılabilir bir gerçeklik zemininde olup biter.
Baba Samsa’nın hırçınlığı, kabalığı ve hoyratlığının, baba Bendemann’ın insanüstü boyutlarıyla hiçbir ortak yanı yoktur; Sigmund Freud’dan önceki son kuşağın bir üyesidir baba Samsa, küçük bur juva sınıfından bir babanın sıradan özellikleriyle donatılmıştır. Baba Bendemann’ın arkaik bir hava taşıyan o içyüzü karanlık öfkesiy le, Baba Samsa’nın önceden kestirilebilen davranışı arasında hayli bir uzaklık göze çarpar. Bu uzaklığın büyüklüğü, Kafka’nın şaşıla cak kadar kısa süre içinde yazarlık alanında elde ettiği ustalığı ka nıtlar.
Baba Samsa’ya baba Bendemann’dan daha çok yakınlık duymamıza karşın, göz ardı etmememiz gereken bir şey varsa, her ikisinin de hoyrat Kafka-babalar soyundan gelmeleridir. (Hatta Samsa adı, Bendemann’dan daha çok Kafka adını çağrıştırır.) Böylece dönü şümünün henüz ilk gününde, Gregor, babasının eldeki maddî ola nakları aile üyelerine açıkladığını işitir. Kafka sözkonusu açıklama ların, “odadaki tutukluluk yaşamının başlamasından beri Gregor’ un işittiği ilk sevindirici sözler” olduğunu alaylı bir üslupla belirt mekten geri durmaz. Baba Samsa’nın yaşadığı iflas olayının, a ilenin tüm maddî kaynaklarını silip götürmediği bu açıklamalarla ortaya çıkmış, Gregor’un pazarlamacılık işinde gösterdiği büyük özveri en azından aşırı nitelik taşımıştır. Ayrıca, kazanıp eve getir diği paranın hepsi harcanmayarak birazı biriktirilmiş, biriktirilen para zamanla küçük bir yekûn oluşturmuştur. Daha açık bir deyiş le, oğlu Gregor’un işine düşkünlüğünü baba Samsa tam anlamıyla sömürmüş, onun kendisiyle bir hesaplaşmayı göze alamayacağından asla kuşku “duymamıştır. Böceğe dönüşümüyle Gregor’un asa lak bir yaşama yatkınlığının simgesel yoldan anlatıldığını kabul edersek, sanatsal adaletten şaşmayıp ilgili yatkınlığın kalıtsal nitelik taşıdığını, yani Gregor’a babasından geçtiğini de belirtmemiz gere kecektir. Bunun sonucu olarak, Gregor, “sevindirici açıklamayı” karışık duygularla” karşılamaktan kendini alamaz: “Gerçi biriktiri len parayla şimdiye kadar babasının patrona olan borcundan bira zını daha ödeyebilir ve firmadaki işi üzerinden sıyırıp atabileceği gün böylelikle daha da yaklaşırdı”. Babası ise, firmanın kendi sine alacakları tahsil yetkisi verdiğini, oysa kendisinin sözkonusu güveni hak ettiğini gösterip yeterli bir çalışma ortaya koymadığını söyleyerek yanıtlayabilirdi bunu. Nihayet, Gregor’un yeterli çalış malarda bulunması da, firmadan ayrılacağı günün yaklaşmasını sağ layabilirdi. Doğrusu, böylesi konuşmalarla bir yere varılamaz; çün kü ilgili konuşmalarda bir tarafın güçsüzlükleri öbür tarafın güç süzlüklerinde yansıyıp durur hep. Belki Gregor’un bir böceğe dö nüşümü de, böyle bir yoldan bir yere varılamayacağını simgelemek tedir.
Ne var ki, Samsa ailesinde en önemli kişi Grete’dir. Her ikisinin isimlerinin akustik bakımdan birbirine yakınlığı, Grete’nin Gregor’ a arasındaki kökü derinlerde yatan aşinalığa işaret eder. Henüz Gregor insan kimliğiyle insanlar arasında eğleşirken, kız kardeşi Grete ailenin tek üyesi olarak Gregor’la insancıl ilişkiler içinde bulunmuştur. Dönüşümden sonra ise, kaderin bu sillesini başlangıçta Samsa ailesinin yıkımı değil, Gregor’un başına gelmiş bir felaket sayan tek kişidir; ayrıca, duyduğu tiksintiyi yenip böcek Gregor’un odasına ayak atan ilk kimse de yine odur. Görüldüğü gibi, insancıl lığı sanatçı yeteneğiyle uyum içindedir: “Harikulade keman çalan” biridir kız kardeş”. Gregor’un dönüşümüyle vaktini evde geçir meyi bırakıp dışarıda kendine iş aramak zorunda kalınca, gerek kız kardeş, gerek ailenin öbür üyeleri şimdilik sanatseverliklerini bir yana bırakırlar. Baba Samsa gibi kız kardeş Grete de, artık evin geçimine katkıda bulunur. Ne var ki, yalnızca besleyip doyuran bir kişi olarak Gregor’un hizmetine koşmaz, aynı zamanda onun için bir hastabakıcılık rolünü üstlenir, onun ayak işlerini görür, tercümanlığını yapar, onu ilgilendiren sorunlarda tıpkı bir bilirkişi gibi çalışır. Kardeşinin rahat ve sağlığını ilgilendiren bütün konularda başvurulacak en yüce otoriteye dönüşür. Bu ise, aile içinde ilk kriz patlak verdiği zaman, böcek Gregor’a pahalıya oturacaktır.
Grete, Gregor’un odasındaki eşyaları alıp başka yere taşımak gibi bir plan tasarlamıştır kafasında. Bunun için ileri sürdüğü neden, böcek Gregor’un gereksinimlerini anlaşılan sezgisel olarak kavrayı şından kaynaklanır, yani bu yoldan “sürünme işini Gregor için elden geldiğince kolaylaştırmayı” amaçlamaktadır . Tasarladığı gibi davranmayı kafasına koymuştur bir kez. inatçı bir babanın on dan da inatçı kızıdır, planından bir türlü vazgeçmez, annesinin sö zünü bile dinlemez bu konuda. Annesinin itirazına göre: “Eşyaları odadan uzaklaştırmakla Gregor’un hoşuna gidecek bir şey yapıla cağı hiç de kesin değildi… nihayet (Gregor) odadaki eşyalara hani dir alışmıştı, boş odada kendini öksüz hissedecekti” . Bu itiraz da tamamen Gregor’un gönlüne göredir, çünkü bir zamanki insan varlığının son kalıntıları olarak gerek odasına, gerek içindeki mobil yaya bağlılık duymaktadır. Kız kardeşi kafasına koyduğu şeyi yaptı mı, özdeşliği (identite) tehlikeye düşecektir. Nitekim annesi de odanın şimdiki durumunda tutulmasına çalışır, “en iyisi… ileride yine aramıza dönerse, Gregor’un hiçbir şeyi değişmemiş bulmasını ve arada geçen zamanı daha kolay unutmasını sağlamaktır” . Bunun taşıdığı anlam ise, Gregor’un şimdilik odada bulunmadığın dan, böcek olarak masanın ve sandığın üzerinde sürünen yaratığın oğlu Samsa’yla özdeş sayılamayacağından başka şey değildir. Böylelikle, annenin az önce attığı çığlığın kofluğu açıkça belli eder kendi ni: “N’olur, bırakın beni, Gregor’a gideyim! Bahtı kara oğlum Gre gor’a!” . Dahası var: Öykünün sonunda böceğin evden atılması için onun Gregor olmayışını neden gösteren Grete’nin vardığı noktaya, anne daha şimdiden, krizin doruk noktasına ulaşması henüz çok zamana bakıyorken varmış görünür. “Sen onun Gregor olduğu düşüncesini kafandan söküp atmaya çalış yeter! Zaten bizim asıl mutsuzluğumuz, bunca zaman onun Gregor olduğuna inanmamız değil mi!”  diye haykırır kız kardeş. Ne var kir, anne buna asla inanmamıştır. Kaçıp sığındığı baygınlık nöbetleri, oğluyla böceğe öz deş gözüyle bakmaktan kendisini alı kor.
Böylece Gregor, özdeşliğini korumak için savaşmaya başlar. Kuş kusuz bu savaş çapraşık yollar izler. Öykünün hemen başında, Gregor’un odasının duvarında asılı duran bir resim görürüz. “Başında kürk şapka, boynunda yılan biçiminde uzun bir kürk atkıyla dimdik oturmuş bir kadın, kollarının dirsekten aşağı bölümlerinin içinde kaybolduğu ağır bir manşonu yukarı kaldırarak kendisini sey redene doğru uzatmıştı resimde”. Bir dergiden oyup çıkardığı bu resim Gregor’u öylesine kendisine bağlamıştır ki, annesinin eve gelen Müdür Bey’e gereği yokken anlattığı gibi, onun için kıl teste reyle tahtadan bir çerçeve oymuştur. Bir taşra otelindeki oda hiz metçisini “bir anlık tatlı bir anımsama” ile  bir çırpıda sözü edilen bir şapka mağazasındaki kasadar kız dışında kürk atkılı kadın, Gregor’un, bu tipik bekârın biricik cinsel yaşantısını oluşturuyor’a benzemektedir. Bilinçdışına itilmiş içtepileri bu resme, binler ce kez çoğaltılıp binlerce kez değerden düşürülmüş bu ticarî kli şeye karşı sevgisinde açığa vurur kendini. Böcek için sözkonusu re sim, onun sahip olduğu ve hayatı pahasına savunmayı kafasına koy duğu biricik nesneye dönüşmüştür. Annesiyle kız kardeşi odayı bo şaltmak istediklerinde vücuduyla örter resmi: Bir hayvanın vücudu, hayvana benzeyip metinde üç defadır bir kürke bürünmüş olduğu belirtilen bir kadının vücudunu örter. “Baştan aşağı kürke bürün müş kadının resmi” bu aile sahnesinde yeniden boy gösterir, böcek tırmanıp çıkar resme, vücudunu çerçevenin camına bastırır; cam onu resimden ayırarak hayalindeki kadınla birleştirir, bir an sımsıkı tutup bırakmadığı cam çerçeve “sıcak karnına iyi gelir” . Oda-daki bu en son ucuz cinsel nesneye teması sevi yaşamının doruk noktasını, beri yandan kendisini bekleyen akıbetin başlangıcını oluşturur. Ne var ki, gerçekte sevgi değildir Gregor’un aradığı; onun gibi özdeşliği uğrunda savaşması gereken biri’ artık sevgilere uzaktır. Gregor, resme sahip olduğunu göstermek ister gibi, üzerine çöküp oturur.
Böyle davranması ise, Gregor’u saklandığı yerden çıkmaya, tutuke vinden kaçmaya zorlamıştır. Burada, yani ikinci bölümün sonunda birinci bölümün bitiş sahnesinin belli çeşitlemelerle yinelendiğine tanık oluruz. Gözü böceğe ilişir ilişmez, anne bir kez daha bayılır.
Baba hemen savaş alanında belirmiş, böcek Gregor’u bir eşi daha gösterilemeyecek bir panik durumuna sürüklemiştir. Gregor, boy nunda yılan biçimindeki kürk atkıyla kadının resminden, insanlığı nın bu simgesinden el çeker ve soluğu babasının önünde gerilemek te alır. “Dolayısıyla, babasının önünde gerilere kaçtı; babası durunca kendisi de duruyor, babası kımıldar kımıldamaz kendisi de se ğirtmeye başlıyordu . Bir kez daha Gregor halka halinde döner durur, çemberler çizer; çizilen çemberlerin, Gregor’un yazgısının kendisiyle kördüğüm olduğu sonsuzluğu adeta bir kez daha simgele mesi istenir gibidir. Yaratıcı sezgisinin belirleyici bir özelliği olan inatçı bir tutarlılıkla Kafka, yeniden daire biçiminde yuvarlak bir nesne seçer, bir kasnağın adeta boşa dönüşlerini anımsatan Gregor’un dönüşlerini kesin bir sona ulaştırır: “Bir elmaydı bu, hemen bunu bir ikincisi izledi; Gregor korkudan olduğu yerde durdu, bun dan böyle koşmak yararsızdı, çünkü babası onu elmayla bombardı man etmeyi kafasına koymuştu. Büfenin üzerindeki meyvelikten al dığı elmalarla, ceplerini doldurmuş, şimdilik pek nişan almaksızın onu elma yağmuruna tutuyordu.” . Bu mermilerden biri zırhım delip geçerek böcek Gregor’un sırtına saplanıp kalır, zamanla ora da çürümeye başlar ve doğrudan ölümüne yol açar Gregor’un . Ölümcül mermi başlangıçta düpedüz yoktan çıkıverir ortaya, sah nenin öbür aksesuarıyla herhangi bir ilişkiyi içermez. “Bir elmay dı.” Ve doğrudan gelip böceğe isabet eder; hiçbir taraftan yollan mamış bir elmadır bu, ama belki de muzipliklere meraklı hayvanca bir yazgının silah deposundan aşırmıştır. Uğradığı şoktan Gregor ‘un yavaş yavaş uyanışıyla zaman bakımından eşlenen üç temel ve iki yardıma cümle geride bırakıldıktan sonradır ki, ilgili mermile rin çıkıp geldiği yer, yani büfenin üzerindeki meyvelik açığa vurulur. Ne var ki, ölümcül mermilerin seçiminde saklı yatan inandırıcılık, elmalarla bîr böcek avına çıkmanın komikliğini okuyucudan gizler. Sözkonusu mermiler, öykünün simgesel diline adeta uygun düşer; bu dilin kapsamı içindedir yerleri; yuvarlak oluşları, koşusuna son verinceye dek Gregor’un odada çizdiği çemberlerle uyum içindedir.
Simge olarak bu elmalarla bilgi ağacı, yitirilmiş cennet ve ilk günah arasında ilişkiler kurmak güç değildir
Ne var ki, bunlar serbest çağrışımlar olup zorla kendilerinden yararlanma yoluna gidilmiş, böylece bakışlarımız düpedüz karanlıklar içinde yitip giden bir ar ka plandan çekilip alınarak dinsel alana kaydırılmak istenmiştir. Amar ilk günah ve karşılığında ödenen kefaretle ilgili anımsatmala rın içerdiği anlam, öykünün başında Gregor’un ağzından çıkan “Şeytan görsün hepsinin yüzünü!” ve “Hay Allah!” sözlerinin içer diği anlamdan daha fazla bir şey değildir, metafizik bir yorum açısından öykü içine yerleştirilmiş olanaklara artistik-oyunsu dik kati çekmelerdir tümü. Ancak öyle olanaklar ki, Kafka bütünüyle bunları değerlendirmek, hatta geliştirmekten titizlikle kaçınmıştır. İlgili olanakların işlevi, öykünün derinliğine işaret etmektir yalnız, yoksa bu derinlikte uyuklayan nesneyi, yani öykünün anlamını ele vermek değildir. Bu anlamı Kafka kapalı geçer, ama sorgusuz sualsiz onu kabule bizi ayartmaktan da geri kalmaz. Dinsel alandan yüz çevrilip psikanaliz doğrultusunda ilerlenmesinde de yine aynı şey söz konusudur. İkinci bölüm, anne ve babasının “tastamam bir bir lik ve beraberlik oluşturmasıyla” sona erer. Kızkardeşi tarafından giysileri soyulan annesinin nasıl babasından yana -koştuğunu, elle rini boynuna dolayarak yalvarıp yakardığını, Gregor, giderek feri sönen gözleriyle son anda algılar.
Gregor’un bu savaşta aldığı ölümcül yaraya, acısı daha büyük bir başka yara eşlik eder: Kızkardeşi Grete, anne ve babasının safına geçmiştir. Bu özgecil merhametli insan, sözcüğün Hıristiyanlıktaki anlamıyla bu hemşire tastamam babasının kızı olup çıkmış, ba bası gibi o da yumruğunu havaya kaldırarak dik dik Gregor’a bak mıştır. Resmin üzerinde oturan Gregor’a: “Görürsün sen, Gre gor!” diye bağırmıştır. Kafka, bu noktada şu sözleri eklemeden du ramaz: “Dönüşüm olayından beri kız kardeşinin doğrudan Gregor’a yönelttiği ilk sözlerdi bunlar”. Grete, Gregor’un böcekle öz deşliğini hâlâ benimsemeye yanaşmaz; ne var ki, ilgili tutumu, bu sahneyi bir felakete dönüştürmesinin katıksız, adeta insancıl so rumluluğunu Gregor’a yüklemeye zorlar kendisini. Dolayısıyla, Gregor’un savunucusu onun davacısına, hatta sonunda celladına dönüşür.
Öykünün ismi, Gregor’un kendisinden çok kız kardeşine uygundur. Grete’nin değişimi, epik olayın temel yapısını oluşturur; Gregor’un değişimi ise öykünün daha ilk cümlesinde gerçekleşmiş durumda dır ve öykünün önkoşuludur. Ne var ki, Grete öykünün akışında giderek ön plana çıkar; öykünün bitimi Grete’nin değişiminin tutarlılık içinde gerçekleşip bir sona ulaştığını gösterir; bu, da öykünün hiç de yararına sayılacak bir durum değildir.
Bir kez daha Kafka’da, özyaşamsal malzemeyle anlatımdaki asıl temanın el altından kaynaştığına tanık oluruz. Zaman zaman Kaf ka’nın üzerine çullanan bir sürü saplantı düşünce arasında kuşku suz yasak sevi (incest) motifi de yer alır. 15 Eylül 1912 tarihinde kız kardeşi Valli’nin nişan haberini günlüğüne not eder Kafka Ve ar dından şunları ekler: “Erkek ve kız kardeş arasındaki sevgi – anne ve baba arasındaki sevginin yinelenmesi.” (Günlükler, 257) Deği şim’de Kafka psikanalizle bir çocuğun ateşle oynadığı gibi oynar henüz ve yine bir çocuk gibi ateşten fazla oyunun kendisine ilgi du yar. Çok daha sonraları öyküyü “gizlerin açığa vuruluşu” diye nite ler ve hınzırca bir tutumla sorar: “İnsanın, ailesinin kirli çamaşırla rını ortaya serip dökmesi hoş bir şey midir? Sır saklarlıkla ilgisi var mıdır bunun?” Ama ardından ciddi bir edayla şöyle der: “Samsa tümüyle Kafka değildir” (Gustav Janouch, Kafka’yla Söyleşiler, S. 29). “Tümüyle değil” sözünden, yazınsal simgelere dönüşebilmesi için yaşantılar üzerinde Kafka’nın uyguladığı bu değişim sürecinden yola koyularak, öyküde saklı daha başka yorum olanaklarını ele ge çirebiliriz.
Özellikle bu sonun Gregor’un dönüşümüne bir kontrpuan olarak düşünülmüş olması ve yine özellikle bu kontrpuan’ın bir armoni içinde eriyip gitmesi, onu düzmece bir nitelikle donatır. Kız kardeşinin dönüşümü, sıradan yaşamın mantıksal hoyratlığını içerir ve öykünün gerçeküstü alanında Gregor’un dönüşümünü dengelemek ten uzak kalır. Kız kardeşteki dönüşümü hangi bilinmedik gücün gerçekleştirdiği sorusuna, ne ilkbahar arifesindeki güneşli günün ılık havası, ne de Samsa ailesinin toplumsal konumundaki iyileşme yanıt verir. Öykünün bu sonu, Thomas Mann’daki ‘sanat’ ve ‘ya şam’ karşıtlığının, Kafka’nın henüz bulguladığı paradoks üslup ola naklarına hayli zorlanmış bir uyarlanışıdır. Ne var ki, müziğin esin tisi bir ara ruhunu yalayıp geçmiş de olsa, Gregor’a sanatçı gözüyle bakılamaz. Bir pazarlamacıdır Gregor ve pazarlamacı kalır. Bunun gibi böceğe dönüşümü de, Grete’nin uyanışı ve kadınsallıkta gözle rini açısıyla dengelenemez; bu uyanış isterse bayağılığın hazlarına öy künme niteliği taşısın, böyle bir dengeleme gücünden yoksundur. Kafka devcileyin böceğin tablosunu öylesine bir kezliğine ve yerin den oynatılmaz biçimde ampirik (deneysel) gerçeğin üzerine geçir miştir ki, sözkonusu gerçek böyle bir böceğin ortada belirmesiyle bütün zamanlar için geçerli bir dönüşüme uğramıştır. Üzerinde de vinip durduğumuz dünya, Gregor Samsa’nın dönüşümünden beri başkalaşmıştır.

Besbelli Gregor, insan olarak işlediği suçlarının bilincine, kendi pisliği içinde çürüyüp giden yaralı ve peşine düşülmüş bir böcek kılığındaki kadar yaklaşmamıştır şimdiye dek. Kız kardeşi tarafın dan terkedilmiş, “gerçek” denilen şeyle son bağlantısını da koparıp bağımsız duruma gelmiş Gregor’un eline, böcek kılığında bir iç he saplaşma fırsatı geçmiştir. Ne var ki, Gregor bu fırsatı da kaçırır. Şimdiki durumuyla kendini algılamak için girişebileceği tüm dene meler, “başkalarına” karşı beslediği hınç yüzünden gerçekleşemez. Korkunç intikam planları tasarlar kafasında: “…hangi yiyeceği canının çektiğini hiç bilmiyor, öyleyken yiyeceklerin saklandığı yere na sıl bir yolunu bulup ulaşacağına ilişkin planlar tasarlıyordu; açlık falan hissetmese de, kendi payına düşenleri toparlayıp alacaktı bu radan”.
Daha önce, Gregor Samsa’nın bir kalıntısı olan insanlık sürekli ra hatsız etmişti böcek Gregor’u. Şimdi ise bir hayvana dönüşümünün oluşturduğu aşırı durum, paradoksal şekilde, insan, olarak yüce bir varlığın kapısını kendisine aralar. Ama Gregor odadaki eşyalar üzerinde tırmanmasını sürdürür ve umutsuzluğunu gerçek hayvanlık nöbetleriyle açığa vurur. Canının hiçbir şey istemediğini sanmasına karşın, kendisine doyum sağlayacak bir besin düşüncesine saplanıp kalır. Ailesine karşı sürdürdüğü savaş, bundan böyle beslenme ko nusunda sürdürülen bir ölüm kalım savaşına dönüşmüştür. Öyle bir savaş ki, ister istemez kaybedilecektir; çünkü en lezzetli insan yemeği bile kendisine artık gereken yaşamsal özü veremez.
Yıldızın parladığı anların birinde böcek Gregor, içinde yaşadığı acıklı durumu görür. Bu, üçüncü bölümün bir sahnesinde açık se çik belli eder kendini. Sözkonusu sahnede Gregor, üçüncü ve son kez aile bireyleriyle yüz yüze gelir. Yine aradan belirsiz bir süre geçmiştir; öykünün başındaki güz yağmuru bütün şiddetiyle camla rı döver, “belki de yaklaşan baharın bir müjdecisidir”.
Bu “belki” sözü, yazarın kaleminden çıkar; böcek Gregor’un ken disi için zaman, biçimden yoksun hantal bir nesneye dönüşmüştür. Öykünün geçtiği yer de buna uygun olarak daralmış, hasta Gregor ‘un odası pislik ve pılı pırtı yığınına dönüşmüştür. “Başka yere yer-leştirilemeyen eşyaları habire kendi odasına tıkıştırıyorlardı… işe yaramaz, her şeyden önce pis öte beriler… kül sandığıyla mutfak taki çöp bidonu da…”  Gregor’un uğradığı bu yeni felakete, üç kiracı bayın Samsa’ların evine taşınması yol açmıştır. Kiracı baylar, ciddi, suskun ve isimsiz, top sakallarıyla daha önce aile bireylerinin sahip olduğu evdeki bütün mekâna el koymuş gibidir. Aile bireyleri ise mutfağa sürülüp atılmıştır. Bu gelişim de, yine Gregor’un dönü şümünün adeta kaçınılmaz bir sonucudur. Ama gerçekten gerekliliği tartışılabilir, çünkü ailenin elindeki biriktirilmiş paraların yanı sıra şimdi hem baba, hem kız kardeş çalışıp ailenin geçimine kat kıda bulunmaktadır. Böcek Gregor’un ruhunda karanlık suçluluk duyguları kıskançlık, korku ve üzüntüyle yer değiştirip durur. Gre gor salonda suskunluk içinde yemeklerini yiyen bayları odasından izlerken kendi kendine itiraf etmeden duramaz: “İştahım var ama, böyle şeyler için değil. Bu baylar, nasıl da karınlarım doyuruyor! Oysa ben açlıktan ölüyorum”
Bir akşam mutfakta keman çalan kız kardeşi Grete, kiracı baylar tarafından bu işi kendi önlerinde yapmaya buyur edilir. Sözcüğün en alaylı anlamıyla bir oda konseri doğup çıkar ortaya. Böcek Gre gor, sürüne hürüne, bundan böyle kiracı bayların saltanat sürdüğü salondan içeri sızar. Tozlara bulanmış, ölesiye yorgun ve açlıktan adeta canı çıkmış durumdadır, ama yine de bu gezintiyle, geçirdiği dönüşümden beri ilk istemsel eylemi gerçekleştirir. İnisiyatifi ele almıştır ve içindeki itici güç, (üretkenlikle küçümsemedir. (Resim deki kadını savunması, bir tepki oluşturmuştur.) Kül sandığının ve çöp bidonunun intikamını alacağı gün gelip çatmıştır. Ne var ki, ki racı baylar besbelli ciddi işlerin dünyasının adamlarıdır ve bu dün yayı bir zaman Gregor’un kendisi de pazarlamacı kimliğiyle arşınla mıştır.
En azından, sözkonusu baylar, taşralı ticari mümessiller gibi davranırlar, ciddi çevrelerde âdet olduğu üzere, müzikten rahatsız lık duyarlar; çalan kemana şöylece kulak verip geçmiş, az sonra dinlemekten usanmışlardır; hoşnutsuzluklarını açığa vurmaktan kendilerini pek alıkoyamazlar; davranışları, kendilerine ne bir ya rar, ne çıkar sağlayan böyle bir konser dolayısıyla, pratik yaşamın ciddiliğinin önemli ölçüde gölgelendiğine kuşku bırakmaz.
“Oysa kızkardeşi bir güzel çalıyordu ki! Başı yana eğilmiş, gözleri, yoklayarak ve mahzun, nota çizgilerini izliyordu. ‘Gregor sürünerek biraz daha ilerledi, belki kızkardeşiyle göz göze geleceğini umarak yüzünü yere yakın tutuyordu. Müzik onu bu kadar duygulandırdığı na göre, kendisine bir hayvan gözüyle bakılabilir miydi?”.
Bu soru, retorik nitelik taşıdığı kadar gizli açmazlarla donatıl mıştır. Sorunun yanıtı kuşkusuz hayır’dır; bir insandır böcek Gre gor; ancak bir insan, güzelliğin büyüsüne kendisini bu denli kaptıra bilir. Ne var ki, böyle bir yanıt bizi çaresiz iki seçenekten birini be nimsemeye zorlar: Ya Gregor’un içi dönüşüm olayından etkilenmemiş ya da dönüşüm, Gregor’un kendinden geçerek müziğe ku lak verdiği anda geçersiz kılınıp geriye alınmıştır. Her iki durum da Gregor’un insan özdeşliğini kesinliğe kavuşturur, ama yine ne de Gregor ise o kalır ve kiracı baylara, kiracı bayların aracılığıyla Gregor’un geçmişine bir bakış, müzikle zaman Öldürmenin, ra hatsız edici bir gürültü gibi algılandığı zaman da müziği susturma nın daha çok insanca bir davranış sayılacağını anlamamız için ye terlidir. (Gerçi anne ve baba Samsa, kızları Grete’nin müzik göste risini, kiracı bayların umursamaz bir tutum takınmasından sonra da pek büyük bir ilgiyle izlemeyi sürdürür; ama öykünün sonunda an laşılır ki, onların görünürde sanatsal hazla kendinden geçmeleri, anne ve baba olarak kızlarıyla gururlanmalarından kaynaklanır. Oy sa böcek Gregor kulak verir, dinler müziği. Sanki müzik ölümcül yarayı sırtında taşımaya başladı başlayalı canının çektiği o “özlenen bilinmedik besine”. giden yolu kendisine göstermektedir. Ki racı baylara insan gözüyle bakıldı mı, sözkonusu besin kuşkusuz bir insan besini olamaz; çünkü sarsılmaz bir üçlü birlik oluşturan kira cı baylar top sakallarının gerisinde yemeklerini yiyip yutarken, bö cek Gregor kendisini tüm hayvansallığın ve kiracı baytardaki insan lığın üstüne çıkaran bir özlemle kendi kendini yer bitirir. Kuşkusuz, içinde böyle bir özlemin uyanabilmesi için sözkonusu dönüşümü geçirmesi gerekmiştir; çünkü pazarlamacı Gregor Samsa, müziğin büyüsüne her şeyden çok kapalı biridir. Gerçi kızkardeşini “gele cek yıl, bunun doğuracağı büyük masrafa bakmaksızın konservatuara yollamak, gizlice içinde yaşattığı bir plandı Gregor’un. Bunun yol açacağı masrafı, çalışıp bir başka yoldan çıkaracaktı.”. Ama gerçekte müziksever biri sayılmazdı; çünkü insana maddi çı kar sağlamazdı müzik; kızkardeşini konservatuara yollamasının doğuracağı büyük masrafa katlanmak istemesinin bir nedeni, kendi yaşamından farkına varmaksızın duyduğu hoşnutsuzluk, bir başka nedeni de, anne ve babasında sözkonusu planın uyandıracağı karşı koymadır. Belki de böyle bir plan, resimdeki kürk atkılı kadından daha yüce bir şey tanımayan varoluş biçimine karşı bir başkaldırı nın, bir kafa tutuşun güçsüz kıvılcımım kendisinde barındırmak taydı.
Ve çalan müziğe kendini vererek dinlediği anda bile, özlem duy duğu nesneyi tanıyamaz Gregor. Sözkonusu nesneyi, aşinası olduğu o biricik dile, sahip olmaların diline çevirir. Kızkardeşini odasına çekip götürmek ister, “hiç değilse kendisi hayatta olduğu süre kızkardeşini bir daha odasından satmayacaktı” . Kızkardeşiyle ke manına el koyarak müziğe sahip olmayı istemekle, çalan kemanla kemanı çalanı birbirine karıştırır. Dikbaşlı olduğu kadar doymak bilmeyen biridir. “Görünümündeki korkunçluk ilk kez burada işine yarayacaktı; odasının bütün kapılarına aynı anda yetişecek ve olası saldırganları tıslayarak nefesiyle geri püskürtecekti” . Bu, ak sak topal bir kıyaslamadır, sağlamlıktan uzaklığı kendini ele verir hemen: Gregor, ejderhanın elinden bakire genç kızı kurtaran Er miş Georg gözüyle bakar kendine (hatta adı da uzaktan Ermiş Georg’un adını çağrıştırır); ama beri yandan ejderhanın kendisidir; ağ zından alevler püskürterek sevdiği bakire kızı, yani kendi kız kardeşini elinden almak isteyenlere karşı savunur (adı, Hartman von Aue’nin kaleminden çıkmış Gregorius söylencesinin adının aynı dır; söylencede Gregorius yasak sevi eyleminde bulunur, geçirdiği bir değişim sonucu tövbe ederek suçunun kefaretini öder.) Kız kardeşine sahip olmayı kafasına koymuştur Gregor. Kız kardeşini bir kez kesinlikle ele geçirmeye görsün, o zaman, ama ancak o zaman “kendisini konservatuara yollamayı kafasına koyduğunu ve bunu o bilinen felaket başına gelmese daha geçen Noel’de – Noel geçmişti herhalde? – yapılacak itirazlara kulak asmadan herkese açıklamayı düşündüğünü bir sır gibi ona emanet edecekti” . Harıl hani düş kurduğu bu anda bile, Noel’in geçmiş olduğunu düşünmeden duramaz; sanki sözkonusu tarihin geride kalmasıyla verdiği sözün gerçekleşmesi de hayal olmuştur. Böylece Gregor yalnız elde ede meyeceği bir şeye sahip olmak istemekle kalmaz, bunu karşılığında hiçbir şey ödemeden başarmayı düşler. Ne var ki, Noel çoktan geçmiş, kurtarıcı İsa’yla birlikte insanlığın kurtuluş umudunun da dünyaya gözlerini açtığı gün gerilerde kalmıştır.
Burada Gregor’un suçunu bulanık bir girdap gibi karşımızda bulu ruz. Kafka’nın ustalığıyla öykünün doruk noktasına ulaşmış görürüz kendimizi; bu, beri yandan öykü kahramanının gelişiminde en dip noktadır. Yele verilip çarçur edilmiş bir yaşamın buzsu soluğu, karşıdan yüzümüze çarpar. Gregor’un suçunun ne olduğu ve geçir diği dönüşüme neyin yol açtığı sorusu bir kez daha duyurur sesini. Acaba Gregor’un suçu kendisinden mi kaynaklanmakta, onun sa hip olma tutkusundan ye bu tutkuyu kendi kendine itiraf etmedeki güçsüzlüğünden mi ileri gelmektedir? Böcek Gregor, kız kardeşinin kendi yanında kalmasını ister, ama “kızkardeşi zorla değil de, ken di gönlüyle onun yanında kalacaktı” (56); demek oluyor ki, sevdiği kişinin özgür istemini kabullenir, ama bunun mutlak bir boyun eğişi açığa vuran bir istem olmasını diler. Acaba Gregor’un suçu, “özlenen bilinmedik beynin” yenilip yutulacak ve sindirilebilecek bir nesne sayılmayacağını anlamakta yetersiz kalışı mıdır? Bu “özlenen bilinmedik besin” müzikle özdeş midir? Eğer böyle ise, Gregor’un dönüşümünün nedeni, müziğe düşkünlüğünü o bilinmeyen besin üzerine aktarıp kendinden uzağa ilmek istemesi midir? Kendisi gi decekken, kız kardeşini konservatuara yollamak gibi bir tasarıyı kafasında yaşatması mıdır? Kız kardeşi Grete’den, o yücelikler ve özlemler ülkesine yollayacağı bir elçi gibi yararlanmayı mı düşün müştür? Açgözlü bir pazarlamacı değil de bir müzisyen, bir “Yoksul Çalgıcı”olması mı gerekiyordu aslında? Bir dış zorlama olmaksızın vereceği özgür kararla ekmek parasını kazanmak için istemeye rek sürdürdüğü çalışmalara senin olsun deyip “özlediği bilinmedik” işe koyulsa, örneğin müzisyenlik mesleğinde karar kılsa, dönüşümü nün önüne geçebilir miydi? Müzik, esenliğe kavuşturabilir miydi kendisini? Müzik, öyküde genel olarak sanatın ve öznel olarak ‘ya karı sanatının’, yani edebiyatın bir simgesi rolünü mü oynamakta dır? O ezelî bekârın yaşamsal paradoksu, özlemiyle “insana özgü’nün” ötesine geçmek için hayvan kılığına girmesi gereken Gre gor’un paradoks tablosunda mı açığa vurmaktadır kendini?
Bu sorular yumağı, bizi Kafka’nın bekârlarına ve Kafka’daki suçlu luk duygularının “uçurumuna” çekip götürür. Gregor’un yalnızlığı, böyle bir uçurumun varlığını göz önüne serer, böceğin içinde yaşadığı ve sonunda bir bokböceği kılığında soluğu aldığı o pislik de aynı işlemi görür. Her ikisi de insan varlığının neden ve sonuç yasa sında bağımsız aşırı uçlarıyla paradokslarım oluşturur ve bu bakım dan bekârdaki uçurum Gregor’un dönüşümünde yansır, karşımıza çıkar yeniden. Yönelttiğimiz sorularla Gregor’un dönüşümünün çevresinde bir yanıt ele geçiremeden dolanıp durmuşsak, bununla bütün yaptığımız, öykünün yapısında Kafka’nın dikkate aldığı ilkeye uygun davranmış olmaktan başka bir şey değildir. Bu ilke de, bir çıkış ve varış noktasından yoksun devinimdir, çıkış noktasına dö nüp gelen pergelin ucunun devinimi de bunun simgesidir.
Biz de, Gregor’un insan ve hayvan yaşamı içinde bu pergelsi devi nimi izlemiş bulunuyoruz. Gregor’dan geriye kalan şey, dirimsellik ten yoksun bir maddedir. “Sırtındaki çürümüş elmayı ve onun ilti haplanıp üzeri baştan aşağı yumuşak tozla örtülmüş çevresini pek algıladığı yoktu artık. Ailesini düşündükçe duygulanıyor, içinde sev gi hisleri uyanıyordu. Hani kendisi de, belki kız kardeşinden daha bir kesinlikle ortadan kaybolması gerektiğine inanıyordu. Kulenin saati sabahın üçünü vurana dek bu boş düşünceleri sessiz sakin ka fasından geçirdi”. Ruhunda esen bu aşın özveri havasında ya şamsal sorunun bir çözümünü ele geçirdiğimizi sanırsak, ömrü bo yunca kendi kendisini yanlış anladığı gibi, biz de Gregor’u yanlış anlamış oluruz. Ne hayvanın ölümü “esenliğe kavuşturucu” bir kav rayıştır, ne de böcek “kendi kendisiyle ve dünyayla uzlaşma için de” ölür. Bu böcek, kendisinin ortaya çıkışıyla yol açtığı gürültü pa tırtıyı kendini feda ederek sona erdirmek için yok oluşunu kabulle nen bir kahraman değildir. Gregor’un düşünceleri “barışçıl” hava taşır, çünkü “boştur” hepsi. Bir zaman nasıl mesleğinin boyundu ruğuna katlanmış ve babasının, biriktirdiği paralan kendisinden gizlemesini sineye çekmişse, kendi ölümünü de öylece sineye çeker. Yalnızca, kendisini bekleyen ölümün yol açtığı güçsüzlük, hoşnut suzluğunun bir kez daim patlak vermesini ve böylece, daha öncekilerde olduğu gibi, onun yine kendi güçsüzlüğüyle yüz yüze gelmesini önler.
“Özlenen bilinmedik besin” ne anlama gelirse gelsin, tıpkı son za manlarda yediği yiyecekler gibi Gregor’u besleyip doyurmadan vü cudunun bir yerinden girip bir yerinden çıkacaktı, “Görüyor musu nuz, ne kadar sıskalaşmış”, der Grete. “Tabii bunca zaman bir şey komadı ağzına. İçeri taşıdığımız yemekleri yine olduğu gibi dışarı alıp dışarı çıkarıyorduk.” Grete’nin bu sözleri, yazarın açıklamasıy la uyum içindedir: “Bundan böyle Gregor, hiçbir şey yememeye başlamıştı. Ancak kendisi için hazırlanmış yemeğin önünden tesa düfen geçtikçe, oyun oynar gibi bir lokma alıp ağzına atıyor, lok mayı saatlerce ağzında tutup, çokluk gerisin geri tükürüyordu” . Gregor’un ölümünün ardından Grete’nin söylediği sözler acı masız bir titizlikle doludur. Grete, Gregor’u cansız bir nesneye benzetir. Gerçekten de Gregor’un yaşadığı söylenemez; yaşam, be densel ve ruhsal anlamda kayıp gitmiştir önünden. Dönüşüm, Gre gor’u değiştirmemiştir. Mantığı, içine yuvarlandığı her durumla uz laşmasını sağlayan bir nesne diye niteler ve onu sözcüğün tam anla mıyla her hayvandan daha hayvansal, yani bir nesne olmak için ge reksinir. Böylece Gregor ölmeyen, geberip giden bir yaratığa dönü şür. Sonunda “bitişik odadaki şey” olarak hizmetçi tarafından ev den süpürülüp atılır dışarı.
Kafka dönüşüme uğramış Gregor’la öylesine çözülmez bir karma şayı içeren bir karakter yaratmıştır ki, onun maddeyle düşüp kalk masında ve nesneye yönetildiğinde bile suçunun nedenini göreme yiz. Gerçi öykünün gelişimi, öyküdeki başlıca kişi Gregor Samsa gibi şematik bir akış izler: İnsandan yola koyulur sözkonusu akış, hayvan üzerinden geçerek nesnede sona erer. Bu durumdan şu ya lın dersi çıkarmakla yetinmemiz gerekiyor: Nasıl yaşanırsa, öylece ölünür. Bir kimse nesnelerin ticaretini yapar, iş gezilerine çıkarsa, kendisi de zamanla bir nesneye dönüşür ve bir süprüntü yığını ola rak son bulur. Ne var ki, öyküden çıkarılacak böyle bir ders, öykü nün içeriğine ters düşer: Öyküde bir dönüşüm değil, dönüşüme uğ ramış bir kişi anlatılır. Yaşam yolunun hiçbir dönemecinde yazgı, Gregor’un karşısına bir seçenek çıkarmaz. Gregor, ne iyi ile kötü arasında bir seçme durumu karşısında kalır, ne de yaşamın yüzey sellikleriyle düşüp kalktığını görecek, buna yazıklanacak ya da bu nun cezasını çekecek fırsatı ele geçirir. Ancak, ortada bir dava ve yargı olmaksızın mahkûm edilir, mahkûmiyetinin nedenleri konu sunda herhangi bir şey bilmez. Gerek kendisi, gerek okuyucular bir değişmezliğe boyun eğer.
Kafka’nın Değişim’i, tüm deneyselin ötesinde bir gücün madde sel’in alanından içeri sızmasıdır. Maddesel, sözkonusu sızmanın varlığı konusunda yalnızca bilgi edinebilir ve onunla uzlaşabilir; ni tekim Samsa ailesi de böyle yapar ve bunda hiç de pek başarılı olduğu söylenemez. Mavi çizgili iki küçük ve beyaz selluloid topun doğruca fizik ötesinden gelip çevresinde acımasız zıplamalara ko yulduğunu gören yaşlıca bekâr Blumfeld: “Olağanüstünün de kimi sınırlan olması gerekir”, der (Taşrada Düğün Hazırlıkları, 124). Ne var ki, Kafka’nın dünyasındaki temel yasaya göre, sözkonusu sınır lar tek yanlı olup yalnız deneysel için söz konusudur, “olağanüstü” canı istediği gibi aşabilir bu sınırları. Kurbanlarını seçip alır olağa nüstü, seçimin nedenleri ise gizli kalır, ama keyfî davranışından ötürü seçim grotesk bir acımasızlığı içerir. Dönüşüm için neden Gregor Samsa seçilmiştir de, onun kendilerine pek benzediği kiracı üç baydan biri seçilmemiştir? Bu soru öyküde yanıtsız bırakılır. Ama yine de sözkonusu keyfilikte bir genel geçerlilik çekirdeği sak lı yatar. Özellikle Gregor Samsa sıradan bir insan sayılacağı, öbür sıradan insanlara kendilerinden ayırt edilmeyecek gibi benzediği için, başına gelen akıl almaz olay da, öyküsünün okuyucuları ara sındaki her sıradan insanın başına gelebilir. Kafka’nın anlatı yazan olarak ustalığı, olağanüstü bir olayı ortak bir zemin üzerinde sergi lemesiyle açığa vurur kendini.
Gregor sıradan bir kişi olduğundan, Değişim’in “antimasal” diye nitelenmesini onaylamak güçtür:, “Gerçek masalın, insanın başarı temeli üzerinde var oluş düzenine gereği gibi uyumunu ve insan dünyasında gereği gibi yer alışını göstermesine karşılık, antimasal da başarısızlık ve amaçtan sapma temeli üzerinde gerçek bir uyum ve düzen olmaksızın dünyada dikiş tutturulamayacağı sergilenir… Buna göre antimasal’ın konusu gerçekte olduğu gibi dünya değil, ol maması gereken biçimiyle dünyadır.”
Masal dünyasıyla antima sal dünyası birbirinden nasıl ayrılırsa ayrılsın, her ikisinin de orta yerinde bir karakter, bir kahraman ya da antikahraman, bir prens ya da bir antiprens bulunur. Ne var ki, Kafka’nın öyküsündeki iro niyi doğuran, tüm seçilmelere en az elverişli bir kişinin dönüşüm için seçilmiş olmasıdır. Gregor’un Grete’ye karşı beslediği aşın is tek asla eski bir masaldan, örneğin Fransızların La Belle et La Bete masalından alınmış olmayıp, aynaya yansıyan bir yazı gibi öyküde yinelenmez. Gregor, büyülenerek hayvan kılığına sokulan ve esenli ğe kavuşmak için yanıp tutuşan bir prens olmadığı gibi, acı ve ıstı rapları sonunda dindirilen bir masal dilencisi de değildir: “Ve öl mediyse bugün yaşıyordur hâlâ”. Gregor Samsa ölür, tüm fantastik masal dünyasının ötesinde yitirir yaşamını ve bu dünyanın düpedüz uzağında kalır. Masal kavramı, Gregor Samsa’ya uygulanmak isten di mi, silinip gider ortadan. Gregor Samsa iddiasız, sıradan bir pa-zarlamacıdır; bir sabah böcek kılığında uyanmak gibi tatsız bir du rumla karşılaşır. Kendine özgü bir var oluş biçiminde hayvansal bir dönüşüme trajik bir dalış, Gregor Samsa için sözkonusu değildir. İlgili dönüşüm, daha çok, Gregor’un kahramanlık havasından uzak varlığına ne tuhafsa uygun düşer gibidir. İnsan kılığında bir pazar lamacı olarak taşrada iş gezilerine çıkan Gregor gibi, kahramanlık tan uzak bu kişinin dönüştüğü böcek de kendine özgü tüm çizgiler den yoksundur.
Değişim bir antimasal olarak tasarlanmış olsaydı, Gregor’un dönü şümüne hangi gücün yol açtığı konusuna, Kafka’nın en azından üs tü kapalı değinmesi beklenirdi. Cadı ya da büyücü, peri ya da yazgı, her ne ise bu güç kendini öyküde açığa vurur ve “olmaması gerek tiği gibi” olan dünyaya, “gerçekten” var olabilmek için nasıl olması gerektiğini bildirirdi. Bu özlenen “gerçek” dünyanın kenar çizgileri, görünür bir biçimde öne çıkardı. Ve doğrusu bu gibi kenar çizgile rinin öykünün en son sayfalarında boy gösterdiğine tanık oluruz; ne var ki, böyle bir son, böceğin ardından olup bitenler Kafka’yı mem nun bırakmamıştır; okuyucular da aynı hoşnutsuzluğu duymadan yapamayacaktır.
Değişim’in son bölümü Samsa ailesini bedensel bir iyileşmenin1 yo lunda gösterir. Ne var ki, Gregor Samsa’yı dönüşüme zorlayan güç, bedensel bir hastalığın simgesinden alabildiğine daha çok bir şey dir. Gregor’un değişimine bedensel, hatta ruhsal bir rahatsızlığın dışavurumu gözüyle bakması için, öykünün hiçbir yerinde Kafka’nın okuyucuyu yüreklendirdiği görülmez. Kafka, epilog dışında il gili konuda herhangi bir tavır takınmaktan uzak tutar kendini. “An latılan olayın bilmecemsiliğine yazarın kendisini de bir yaşantı or taklığıyla karışmış”gören kimse, kendi duygusallığını, ta mamen soğuk bir tutumla sergilenen anlatı olayının içerisine taşımış olur. Gregor’un dönüşümüne yol açan gücün temel yasası, bu gücün kapalı bir kutu oluşturmasıdır. Her türlü betimleme amacından el çekildiği zamandır ki, bu gücü betimleme olanağı ele geçi rilir. Samsa ailesinin evinde beklenmedik biçimde kendini açığa vu ran boşluk, sözkonusu gücün simgesidir.
Bu güç “özlenen bilinmedik besin” gibi, benzer uhrevî dünyalardan Gregor’un kulağına çalman müzik gibi kavranılmaz nitelik taşır. Gregor’un kendisi, kavranılmazla teması sonucu kavranılmaz du ruma gelmiş, daha ilk cümlede iki olumsuzlama öneki kullanılıp “ungeheures Ungeziefer” (devcileyin böcek) olarak öyküye sokulan olumsuz bir nesneye dönüşmüştür. Sabahleyin uyandığı “tedirgin düşler” (unruhige Trâume) ise her iki olumsuzlama için dilsel bir foya işlevini görür. Kendisine dokunulmayacak, untouchable birine dönüştürmüştür Gregor; bundan dolayıdır ki, kız kardeşi ye meğini koyup götürdüğü kâseyi “bir bezle” tutar. Ayrıca, bö cek sözcüğü de bireyselliğe kapalı bir tür adıdır. Kafka, öyküsünde Gregor’un dönüştüğü böceğin nasıl şey olduğunu açığa vurmaz. Yine böceğin biçim ve büyüklüğüne de değinmeden geçer. Başlan gıçta Gregor’un yassı bir vücudu vardır; bu vücut o denli incedir ki, kanepenin altına kolaycıcık girip saklanabilir. Ama daha sonra, doğrulup ayağa kalktı mı, dişleriyle kapının anahtarına yetişecek kadar iriliği ve uzunluğu belirtilir. Ne var ki, Kafka’nın, Gregor’u, sözkonusu dönemde Avrupa’daki pazarlamacıların iş gezilerinde kaldıkları ucuz ve pis otellerde karşılaşmaktan en çok korktukları bir böcek olan tahtakurusuna dönüştürdüğünü düşünebiliriz. İle ride Kafka’nın, Değişim’de “kendi ailesindeki tahtakurularından” söz açtığı yolundaki iması, metnin hiçbir yerinde doğrulanmaz. Böceğin belirsiz kenar çizgileri, Gregor’un “sırtında ve böğürlerinde kendisiyle birlikte” sürüklediği “iplikler, kıllar ve yemek artıklarıyla” iyiden iyiye silinip atılır. Hizmetçi kadının sonunda onu “koca bir bokböceği” diye nitelemesini ille de böcekbilimle ilgili sınıflandırma gibi anlamamak gerekir. Bu davranışıyla, hizmetçi, da ha çok, insanlarca hakaret anlamında kullanılan bir ismin utancını da ölümcül yara almış hayvanın üzerine yıkar. Geçirdiği dönüşüm, Gregor’u bir parya, hem de hayvanlar dünyasının bir paryası yap mıştır.
Özellikle Gregor insanlık dışı güçler tarafından mahkûm edildiği için, böceğin görüntüsünü de insan eliyle resme geçirmek olanak sızdır. 1915’de yayıma Kurt Wolff, von Ottomar tarafından hazır lanmış kapak taslağını Kafka’nın önüne koyduğu zaman, onun itira zıyla karşılaşmıştır: “Böceğin kendisi çizilemez. Hatta uzaktan bile resmi yapılamaz.” Buna karşılık, Kafka, kapak için anne ve babayla kız kardeşin aydınlık odada dikilip “tamamen karanlıklar içindeki bitişik odanın kapısının açık durduğu” sahneyi önermiştir
Bu zifiri karanlık, Gregor’un yazgısıyla büründüğü hayvansal kılığın en iyi ve biricik betimlemesini oluşturur. “Un”, olumsuzlama, karan lık, boşluk öykünün sinesinde saklı yatan giz için Kafka’nın bulabil diği en son giysilerdir. Gregor’un dönüşümü, onun kendine özgü olup hiçliğe işarette bulunan olanaklarını ve kendisini sözkonusu olanaksızlıklara mahkûm eden yazgının anlaşılmazlığını simgeler.
Öykünün sonunda, Samsa ailesinin evden ayrılıp bir gezintiye çıkışı gösterilir. Böceğin kaldırılıp atılmasından, hizmetçiye yol verilme sinden ve kiracı bayların evden çıkıp gitmesinden sonra geride ka lanlar, küçük çapta bir piknik için yola koyulmuşlardır. Geçmişin üzerinden bir sünger geçilmiş, yeni bir yaşamın arayışı içine giril miştir. Doğada gönülleri okşayan bir hava eser ve dinlenmeye ge reksinim duyan Samsa ailesinin üyelerine kucak açar.
Gregor’un yaşamına bir laytmotif gibi eşlik eden yağmur dinmiştir; aile üyele rinden başka kimsenin oturmadığı tramvayın “içini baştan başa gü neşin sıcacık ışınları aydınlatmaktadır”. Geçmişin karanlığı, yerini geleceğin aydınlık ve özgürlüğüne bırakmıştır… Ve “daha bir yakın dan bakınca”, önlerindeki bu gelecek için eldeki olanakların “hiç de azımsanamayacağı” anlaşılır. Böylece. Bir böceğe dönüşen pazarlamacının “tedirgin düşleriyle” başlayan öykü, “Gregor’un arayıp bulduğu şimdikinden daha iyi bir evde” yaşanacak dört başı mamut, bir yaşama ilişkin anne ve babanın “yeni düşleriyle” son bulur. Ne var ki, Grete’de baş gösteren değişiklik hepsinden çok dikkati çeker. Anne ve baba, kızlarını tamamen yeni bir varlığa dö nüştürmüşe benzeyen ilkbahara tomurcuklanmanın bu ansızın pat lak verişine şaşkınlıklarından adeta dillerini yutmuşlardır. “Yanak larını sararıp soldurtan tüm mihnet ve eziyetlere karşın”, kızları Grete son zamanda serpilip güzel ve tombul bir kıza dönüşmüştür.  Dönüşümünü eksiksiz kılmak için de, Grete, şimdi tabiat ana nın yaşam saçan, yaşamı yenileyen güçleriyle birlik olur.
Kız kardeşi Grete’nin koruyucu elini üzerinden çekmesinden sonra, Gregor, kendisini yıkıma terk eder. Bundan böyle “koca bir bokbö ceğinden” başka şey değildir. En azından, sosyal yaşamdaki yeraltı ülkesinin, apokalypse’nin ölüler ülkesiyle buluştuğu Kafka Araflarının birinden çıkıp gelmiş hizmetçi böyle niteler kendisini. Bu bokböceği, çürümekte olan elmanın açtığı bir yarayı, suç ve bil ginin simgesini sırtında taşır.

Heinz Politzer “Franz Kafka, der Künstler” (S. Fisher Verlag 1962)

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz