“Ölüm, sona erdiremez öyküyü…” Ernest Hemingway – Tomris Uyar

Ernest Hemingway, 1961 yılında bir sabah vakti intihar etti. 1954’te Nobel Yazın Ödülü’nü, 1953’te de Pulitzer Ödülü’nü kazanmıştı. Çalkantılı yaşamı süresince boksörlük, futbolculuk, Birinci Dünya Savaşı sırasında İtalya Cephesi’nde, sonraları, İspanya İç Savaşı’nda, İkinci Dünya Savaşı’nda savaş muhabirliği yapmıştı.

Birinci Savaş’tan sonra Paris kahvelerinde sürtmüştü, bir ara kalkıp Afrika’ya kaplan avcılığına gitmişti, dünyanın birçok ülkesini gezmişti, dünya yazınına unutulmaz yapıtlar bırakmıştı. Yaşarken ünlü olmuş, sevilmiş ender yazarlardan biriydi. Hemingway de birkaç tavırdaşı yazar gibi ya yaşayacağı bir şey kalmadığından kıymıştı canına, ya da yazacağı bir şey kalmadığından. Çanlar Kimin İçin Çalıyor’un başkişisi Robert Jordan, romanın sonunda ölürken, şöyle mırıldanmaz mı kendi kendine: “Böylesine iyi bir yaşam sürdüğün için amma şanslısın ha!” Böylelikle ölümü taçlandırır.

Hemingway, 1898’de Oak Park, Illionis’de doğdu. İlk yazılarını savaş sonrası Paris’inde yazdı ve kısa zamanda ünlendi. Zamanımızda, (1924) ve Kadınsız Erkekler, (1927), özgeçmişsel özellikler taşıyan ilk yapıtlarıdır. Hemingway 1926 yılında ilk romanı Güneş de Doğar’da  ve Silahlara Veda, (1929) ile birdenbire büyük bir okur kitlesi buldu karşısında. İlk romanda, Birinci Dünya Savaşı’nın genç kuşak üstündeki trajik etkilerini de ele alıyordu Bu kuşak, sinirleri yıpranmış, düşleri yıkılmış, ruhsal ve cinsel açıdan kısırlaşmış iğdiş edilmiş, “yitik bir kuşak”tı. Gertrude Stein’ın deyimiyle, Paris’in kaldırım kahvelerinde, İspanya’nın arenalarında avuntu arayan, artık yemekten, içmekten, iletişimsiz yatıp kalkmalardan başka hiçbir şey düşünmeyen bir kuşak: Bir savaş sonrası kuşağı.

Bu umutsuzluk fırtınası içinde, dostluğu, aşkı Hemingway kadar coşkuyla kutlayan, yücelten bir başka yazar az bulunur diyebiliriz. Kimilerine göre, “İflah olmaz bir romantik”tir o, kimilerine göre de bir “primitivisf’tir, çünkü fiziksel zevkle fiziksel acıya ilişkin ilksel ve evrensel her türlü duyumun yaşamda da sanatta da baş köşeyi tuttuğuna inanır. Amacı, “duyması gerektiği öğretilen şeyleri değil bir yazar olarak gerçekte neler duyduğunu” anlatmaktır. Uzun boylu ruhsal çözümlemelere, dil ve biçim oyunlarına yüz vermez. Kısa, vurucu tümcelerle, bir gazeteci anlatımıyla yazar. Onca, edimdir önemli olan. Kısa öyküleriyle romanlarındaki kişiler, dünyanın ve kendi toplumlarının geçirdiği değişikliği kendileri de bir değişiklikten geçerek kavrarlar çoğu kere; doğrudan, ilk elden öğrenirler, okuyarak değil. Zaman zaman çok önemsiz sayılabilecek bir deney, onları aydınlatan bir olay niteliği kazanır. Yaşanan karabasandan ussal bir olumlama, bir yarındüşü doğuverir; bireysel bir kaygı, toplumun esenliğine yönelik bir inanç doğurur. Yazar, bu değişmeyi uzaktan gözlemlemez; dahası o da okurla roman kişileriyle birlikte yaşar, paylaşır.

Baba Hemingway’in To Have and Have Not (Sahip Olmak  ya da Olmamak, (1937) adlı romanla Beşinci Sütun, (1939) adlı oyunla bir çöküş dönemine girdiği söylenir. Eleştirmenler bu çöküşü, yazarın yeni devrimci dünya görüşünü yapıtlarına eski ustalığıyla yedirememesine bağlarlar. Ama Across The River and Into the Trees (Irmağın Ötesi, 1950), hele hele Türk okurunun asla unutamayacağı Çanlar Kimin İçin Çalıyor, (1940) ve The Old Man and The Sea (İhtiyar Adam ve Deniz, 1953) yazılacaktır daha. Ayrıntıları en aza indirmekten, onları “katışıksız”, “simgesel” olarak kullanarak okuru “dördüncü hatta beşinci boyuta” hazırlamaktan yana çaba gösteren Hemingway, kişinin öz benliğiyle giriştiği hesaplaşmaları, felsefi tartışmaları artık büyük bir rahatlıkla yedirecektir anlatımına.

Bir Başka Ülkede’nin, yazarın bütün özelliklerini taşıdığı, çoğu romanın çekirdeği sayılabileceği ileri sürülür. Öyküde ustaca kullanılan simgesel ayrıntılar, yalnızca bu yapayalnız bırakılmış öykü kahramanlarının adım atamadığı “başka ülke”leri, “Savaşın, barışın, doğanın, ölümün ülkeleri”ni çağrıştırmakla kalmaz, onları başka ülkelerde, sözgelimi Türkiye’de başka başka koşullar altında yapayalnız kalanlara bağlar. Ölüm, sona erdiremez öyküyü, taçlandırır.

Tomris Uyar 
Ernest Hemingway: Kitaplar Bitince
Kaynak: Milliyet Sanat, Sayı 15, Eylül 1981

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz