Buda fizikötesi sorunlara açıklama getirme çabasında olan bir filozof değildi. Onun tek amacı yaşamla bir doku içinde bileşmiş, bütünleşmiş olan ıstıraptan (dukkha) kurtulmanın yolunu yöntemini öğretmekti. Bu amaca ulaşmaya yardımcı olmayacak soruları yanıtlamaya gerek görmüyordu. Böyle bir soruyla karşılaşınca susuyor, o ünlü ve soylu suskunluğuyla bir tür karşılık vermiş oluyordu ya da diyordu ki: «Göksünüze zehirli bir ok saplanmış olsa, oku çıkartmaya çalışacak yerde, oku atanın kim olduğunu, hangi kasttan, hangi soydan geldiğini, boyunu boşunu, oku atmaktaki amacını falan mı araştırmaya kalkardınız”!»
Ben bir şeyi açıklamamışsam bırakın açıklanmamış olarak kalsın… «Peki neden size açıklamıyorum? Çünkü o şeyin açıklanması size hiç bir yarar sağlamayacaktır da ondan. Çünkü bu sorulara yanıt aramak ne aydınlanmanıza, ne bağımlılıktan kurtulup özgürlüğünüzü kazanmanıza, iç suskunluğa, gerçeğe ermenize, Nirvana’ya erişmenize bir katkıda bulunabilir. Size neyi açıklıyorum? Size açıkladığım şey ıstırabın varlığı; ıstırabın nedeni; bu nedenin yok edilebileceği; bu nedeni yok etmenin yoludur.»
Buda bir filozoftan çok kendini bir ruh hekimi sayıyordu. O dönemde Hindistan?da hekimlik biliminin kullandığı mantık düzeninden yararlanıyordu. Hekim önce hastalığın tanısını yapar, sonra hastalığı doğuran nedenleri araştırır; üçüncü olarak hastalığa neden olan etkenin ortadan kaldırılması ve hastanın iyileştirilmesi yollarını arar; dördüncü olarak da hastayı iyileştirmek için gerekli ilaçları verir, perhizler önerir. Buda da ayni yöntemi izliyordu. Yaşamda ıstırap vardır; ıstırabın bir nedeni vardır; bu neden yok edilirse ıstırapta yok edilmiş olur; bu nedeni yok etmeyi sağlayan bir yol,bir yöntem vardır. Buda’nın bütün öğretisi işte bu dört yüce gerçek çerçevesinde özetlenebilir. Buda ıstıraba sanki bir hastalıkmış gibi bakıyor ve bu hastalıktan korunma ve kurtulma yollarını gösteriyordu. Buda’nın öğretisinin varlık nedeni işte bu soruna çözüm aramak, çözüm bulmaktı.
“Sevgili öğrencilerim” diyordu. “Istırap ve ıstırabın nedeni olan doğum, ihtiyarlık ve ölüm olmasaydı, Buda’da olmayacaktı, öğretisi de olmayacaktı. Size her zaman söyledim, ıstırap ve ıstırabın yok edilmesi…” (işte benim öğretim budur.)
Buda”nın ele alıp çözüm getirmeye çalıştığı bu sorun Upanişad’larda. da derinlemesine incelenmiş ve benzer çözümlere eriştirilmiş bir konuydu. Upanişad’larda da yaşamın ıstırapla dolu olduğu, ıstırabınsa istek ve tutkulardan kaynaklandığı istekleri, tutkuları söndürmekle neden sonuç bağlantısının koparılıp karma’nın yok edilebileceği, böylelikle insanın bu dünyada yaşamını sürdürdüğü sırada da özgürlüğe bağımsızlığa (mokşa: liberasyon) erişebileceği düşüncesi geliştirilmiş ve bu sonuca varmayı sağlayacak yöntem olarak da yoga uygulamaları önerilmişti. Öyleyse Buda’nın ne ortaya koyduğu sorun ne önerdiği çözüm Upanişad’lara göre bir yenilik getirmiş olmuyordu. Ancak Buda, Veda kültürünün dışında olan bir kültüre Upanişad’ların içrek (esoteric) öğretisi içinde ele alınmış sorunları, konuları getiriyor ve değişik bir evren ve dünya görüşüne göre gerekli uyarlamaları yapıyordu. Buda’nın dünya ve evren görüşünde kasttan, soydan gelen ayrıcalıklara yer olmadığı gibi ne kişisel ne evrensel bir ruha, Tanrıya da yer yoktu. İnsanı yaptıklarının sorumluluğuyla başbaşa bırakan bu görüş ayni zamanda insana kurtuluşunu sağlayabilmek için kendi dışında bir güç, bir tutamak aramaması gerekliliğini de önermiş oluyordu. Aslında bu görüşün de Upanişad’ların öğretisine büyük bir yenilik kattığını savunmak güçtür. Oldenberg’in de dediği gibi Buda’nın Tanrısız evren görüşü için bile Upanişad’lar gerekli ortamı oluşturmuştu. Giderek eski tanrılar önemsizleşmiş, tanrıların tahtına oturtulmuş olan Brahman da dünyanın da, insanın da yazgısından sorumsuzlaştırılmış, bu durumda insana kendi yazgısına sahip çıkmaktan başka bir seçenek bırakılmamıştı.
Buda’nın Upanişad’lar öğretisine getirdiği en büyük yenilik varoluşun, devitken gücünü nedensellikten alan sürekli bir oluşum, değişim sürecinden başka bir şey olmadığı; varoluşun ardında durağan bir öz, tözel bir ‘nitelik bulunmadığı biçiminde özetleyebileceğimiz görüştür. Bu bakımdan Oldenberg’in de çok güzel bir biçimde dile getirdiği gibi Upanişad’larda nedensellikten etkilenmeyen, karma’nın gücünü yitirdiği bir alanda «nedenselliksiz bir töz, bir Özvarlık (Atman)» olmasına karşın «Budizmde tözsuz, özvarlıksız (anatman) bir nedensellik» olduğu söylenebilir.
Buda’nın ilk öğrencileri evlerini, barklarını bırakıp Buda’nın çevresinde örgütlenmiş bir çileci dervişler topluluğuydu. Buda’nın çilecilikle nefse düşkünlük arasındaki orta yolu önermiş olmasına rağmen o dönemdeki benzer derviş örgütlerindeki geleneğe uygun olarak Buda’nın topluluğundaki genel eğilim de daha çok çilecilik doğrultusundaydı.
Örgütün (sangha) üyeleri, üzerlerine paçavralardan yapılmış giysiler giyen, malsız mülksüz, günde bir öğün yemek yiyen, dharma’yı uygulamaktan başka hiç bir kaygıları olmayan çilecilerdi. Buda’nın öğretisi olarak elimizde bulunan Pali Derlemesi’ni (Pali Canon) yazılı duruma getirilene dek geçen üç beş yüz yıl boyunca bir kuşaktan ötekine aktaran işte bu çileciler oldular. Kuşkusuz yorumlayan, içine pek çok şey katan da onlar oldular. Bunun için Pali derlemesinin kendilerini çilecilik yaşamına adamış uygulama alanında hoşgörüsü az olan dervişlerin yorumu olduğunu da gözden uzak bulundurmamak gereklidir.
Hiç bir dogma getirmemiş mantığın ve bilimin eleştirisine her zaman kendini açık tutmuş, yanlız kendine güvenmeyi, Tanrıdan ya da tanrılardan, kurtarıcılardan, keşişlerden bir şey umup beklememeyi öğreten «Buda’lar bile size yolu işaret etmekten fazlasını yapamaz» diyen bu öğretinin uygulama alanında daha çok çileciliğe dönük katılığına başka türlü bir açıklama bulmak kolay değil.
Buda’nın öğretisinin başlıca özelliği Buda’nın uyanır aydınlanma sonucu bulmuş olduğu gerçekleri birer doğru olarak sunacak yerde uyanma aydınlanma yöntemini öğretmeyi ve böylelikle yöntemi öğrenen kimselerin kendi Çabalarıyla bu gerçekleri kendileri bulup yaşantısal deneyimle doğrulamalarını öngörmesi, Budalık yolunu herkese açık tutmasıdır.
Buda’nın bazı özlü sözler
* Önce kendi gideceğin yolu öğren, sonra öğretmeye kalk
* Kendine bir ışık ol, kendi hakikatının içine doğru tut.
* İnsanlar arasında nehri geçip karşı kıyıya ulaşan azdır. Büyük bir çoğunluk nehrin kıyısında bir aşağı bir yukarı doğru koşup durur.
* Formlar, benlik/ruh değildir; algılama benlik değildir, kavrayışlar benlik değildir, mental oluşumlar ve hisler de “ben” değildir, hiçbiri “ben”/”ruh” değildir, bunların hepsi değişime tabiidir ve kalıcı değildir.
* Nedensellik, etkileşim, koşullar ve ayırt edici algılama…Dört büyük element bunlardandır.
* Fiziksel objelerin aslında kendilerinden gerçekliklerinin olmadığını öğretiyorum, bunların ancak zihnin ürünleri olduğunu söylüyorum, aslında hepsi bir hayaldir. Bunların duyularla algılandığı ve ayırt edildiği doğrudur fakat aslında diğer yandan hiçbirinin kendiliğinden kendi doğaları, gerçeklikleri yoktur. Onlar gerçekte görülmüyorlar ama zihin tarafından ?tasarımlanıyorlar?. Bir bakıma kavranabiliyorlar ama bir bakıma da gerçekte kavranamıyorlar.
* Nefret hiçbir zaman nefretle yok edilemez. Nefret sevgiyle yok edilir bu ölümsüz kanundur.
* Öfkeyi sevgiyle, kötülüğü iyilikle yen. Açgözlülüğü cömertlikle, yalanı gerçekle yen.
* Hınca hınçla cevap verilirse, hınç ortadan kalkar mı?
* Uykuda yaşayan insanı uyandırmak için belirli şartların yerine getirilmesi gerekir. Belirli şartlar sağlanamazsa farkındalık oluşmaz.
* İnsan isimlere, formlara ve maddesel dünyaya bağlanır ve onların zihnin bir yanılsaması olduğunu, zihinde oluştuğunu unutur ve hata yapar böylece zihnin özgürlüğü engellenmiş olur.
* Bizim olan her şey düşüncelerimiz sonucundadır. Düşüncelerimizde kurulur,düşüncelerimizde oluşur. Eğer bir kimse kötü düşünceyle konuşur ya da davranırsa onu tıpkı tekerleğin kağnı çeken bir öküzü izlemesi gibi, acı izler.
* Nedensellikler, zerreler, en küçük şeyler, madde, fiziksellikler hepsi gerçekte zihinde oluşan, zihnin oluşturduğu şeylerdir.
* Sizi kendinizden başka hiç kimse kurtaramaz. Kendi kendinize ışık olun.
* Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın. Sırf hocalarınızın ya da rahiplerin otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın. Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun.
* Bu dünyayı bir hava kabarcığı bir serap gibi düşün. Dünyayı böyle gören kişiyi ölüm görmez.
* Damı basit yapılmış bir eve yağmur dolması gibi, derin düşünmeyen beyine de tutku öyle dolar.
* Derin düşünen bilge kişinin tek bir günlük yaşamı, bilgisiz ve kontrolsüz kişinin bütün bir yaşamından daha değerlidir.
* Nasıl ki okçu okların düz olmasına özen gösterir,usta da dağınık düşüncelerini öyle toparlayıp yönlendirir.
* Kimse ‘nasıl olsa bana zararı dokunmaz’ diyerek küçücük de olsa kötülük düşünmesin. Su damlalarının damlaya damlaya su kabını doldurması gibi, budala kimse de azar azar toplayarak kendini kötülükle doldurur.
* Gökten altın yağsa insanın arzuları doyurulamaz. İsteğin küçük bir zevk verdiğini ve aslında acıya neden olduğunu bilen kişi, bilge kişidir.
* Bizden nefret edenlerden nefret etmeden yaşayalım. Gelin, bizden nefret edenler arasında nefretten kurtulmuş olarak yaşayalım.
* Sağlık en büyük hediyedir, doyumluluk en büyük zenginlik, güven en iyi akrabalıktır. Nirvana ise en büyük mutluluk.
* Başkalarının kusurları kolayca görülür ama kendi kusurumuz görülmez; kişi komşusunun kusurlarını ayıklar bulur, kendi kusurlarını ise kumarda hile ile zar saklar gibi saklar.
* Yaşayan varlıkların hepsi; zayıf, güçlü, uzun, kısa, büyük, orta veya küçük görünen, görünmeyen; doğmuş olan veya doğmakta olan, hepsi mutlu olsun! Kimse kimseyi aldatmasın, kimse kimseyi küçümsemesin, kimse kimseye öfke ile darılma ile zarar vermek istemesin.
* Geçmişte kim olduğunu bilmek istiyorsan, şu an kim olduğuna bak. Kim olacağını bilmek istiyorsan, ne yaptığına bak.16 Aralık 2007
* Aklınla ve sağlıklı zihninle uzlaşmıyorsa hiçbir şeye inanma, onu ben demiş olsam bile.
* Kin taşımak yanan bir kömür parçasını başkasına atmak için eline almak gibidir. Sadece kendini yakarsın.
* Bırakmayı öğren. Mutluluğun anahtarı budur.
* Övmek veya yermek bilge kişinin dengesini bozamaz.
* Bir derdin varsa, derman bulmaya çalış; bulamıyorsan da, onu dert etme.
* Buddha denizinin kıyıları yoktur.
* Bu dünyayı yaratan, zihninizdir.
* Ne anne, ne baba ne de herhangi bir akraba insana iyi yönetilen bir akıldan daha fazla yararlı olabilir.
* Bir kişinin kendi kendini yenerek kazandığı zafer, bir başkasının savaşta bin kişiyi bin kez yenerek kazandığı zaferden daha iyidir.
* Bütün biçimler gerçek dışıdır, bunu idrak edebilen kişi acılara tepki vermez; işte bu saflık yoludur.
* Varlığın öteki kıyısına vardığında önce, sonra ve ortada olandan vazgeç.
* Öfkeniz yüzünden cezalandırılmayacaksınız, öfkeniz tarafından cezalandırılacaksınız.
* İnsan hayatı aslında acılardan ibarettir; bu acıların sebebi bencil ve doymak bilmez isteklerdir; insanın bencilliği ve istekleri sona erdirilebilir; sonuçta bütün bu doymak bilmez arzu ve iştah ortadan kaldırıldığında, ulaşılan durum nirvana olarak adlandırılır. Bencillik ve isteklerden kaçışın yöntemi, “Sekiz Katlı Asil Yol” diye adlandırılır: Doğru görüş, doğru niyet, doğru konuşma, doğru hareket, doğru geçim kaynağı, doğru çaba, doğru düşünme ve doğru meditasyon.