Adolf Hitler, 23 yaşındaki yeğeni ve sevgilisi Geli Raubal’ı öldürdü mü? – Paul Aron

19 Eylül 1931 sabahı, yirmi üç yaşında bir kadın, Geli Raubal, Adolf Hitler’in Münih’teki apartmanında ölü bulundu. Hitler’in üvey kardeşinin kızı olan Raubal, tabancayla vurulmuştu. Silah cesedin yanında bulunmuştu.
Hitler için zamanlama daha kötü olamazdı. Geçen yılki seçimlerde Reichstag’da Nazilerin sandalye sayısını 12’den 107’ye çıkarıp, partiyi iktidarın eşiğine getirmişti. Tam o anda bir skandal özellikle de seks ve cinayet kokan bir skandal Hitler ve Nazileri Alman siyasetinde hızla yeniden marjinalliğe itebilirdi.
Gerçekten de, Nazikarşıtı gazeteler habere balıklama atladılar. Kısa sürede, yirmi üç yaşındaki kadının Hitler’in hem yeğeni hem sevgilisi olduğu haberleri dolaşmaya başladı.
Münih Post, Raubal’ın burnunun kırılmasının, Hitler’in kadını bir öfke krizi sırasında öldürdüğünü gösterdiğini yazmıştı. Bunun nedeni belki Hitler’in onu başka biriyle yatakta yakalamış olması ya da belki dayısının bazı olağandışı cinsel eğilimlerini kamuoyuna açıklamakla tehdit etmiş olmasıydı. Başkaları Raubal’ın ya Hitler’in şiddetli kıskançlığı ya da cinsel istekleri yüzünden intihara sürüklendiğini öne sürüyordu. Detektiflerin sorguya çektiği ve sarsılmış olduğu görülen Hitler, ifadesinde kadını en son cesedin bulunduğundan bir gün önce gördüğünü söyledi. Kadının Viyana’da müzik dersleri alma planı hakkında tartışmışlardı ve Hitler’in ona yalnız başına gitmeyi yasaklaması karşısında öfkelenmiş, sonra sakinleşmişti. Böylece Hitler, Nuremberg’deki kampanya faaliyetlerinin bir parçası olan bir yürüyüşe katılmak için oradan ayrıldığını söylemişti. Kadının öldüğünü de orada öğrenmişti. Hemen Münih’e dönmüş, sadece geçiş üstünlüğü almak için yarı yolda durmuştu.

Hitler’in apartmanındaki personelin Hitler’in ifadesine ekleyebileceği fazla bir şey yoktu. Raubal’ın Hitler’in yatak odasından, görünürde berbat bir durumda fırladığını anımsıyorlardı ama neden berbat göründüğü ya da daha sonra ne olduğu konusunda hiçbir fikirleri yoktu.
Polis, Raubal’ın burnunun kırıldığına ya da tecavüze uğradığına ilişkin bir kanıta rastlamamıştı. Ölümün intihar olduğuna karar verildi. Ama Bavyera Adalet Bakanlığı’nın üst kademelerinde çok sayıda Nazi sempatizanı bulunduğundan, birçok kişi polisin soruşturmayı kısa kesmesi için baskı gördüğüne inanıyordu. Özellikle, detektifler olay yerine geldiğinde, parti yetkilileri zaten olay yerinde bulunuyordu, demek ki evdeki personel de Nazi yetkilileri tarafından sıkıştırılmış olabilirdi.
Ama en azından tarihçiler için soruşturma dosyası kapanmış değildi. Hitler’in Raubal’ı öldürdüğüne ilişkin kanıt arayışları onları Adolf Hitler’in zihninin çok karanlık köşelerine yöneltmişti.

Hitler’in Raubal’ı öldürdüğünden kuşkulananlar arasında, eskiden en yakın çevresinde bulunmuş olan bazı kişiler de vardı. Bunların en göze çarpanı, etkili bir Nazi gazetesi yayınlayan ve kardeşi Gregor’un partinin başkan vekili olduğu Otto Strasser’di. Daha sonra parti liderliği için Hitler ile çatışmaya giren Gregor 1934’te öldürülmüş, Otto da İsviçre’ye kaçmıştı.
1940 yılında yazdığı ‘Hitler ve Ben’ adlı kitapta, Otto Strasser cinayet için üç kanıt ortaya attı. Birincisi, kendisine Raubal’ı bir Katolik olarak gömdüğünü söyleyen papazla yaptığı bir konuşmaydı; eğer kadın intihar etmiş olsaydı, bu şekilde gömülemezdi. İkincisi, kardeşiyle yaptığı bir konuşmaydı; burada Gregor, Hitler’in Raubal’ı vurduğunu doğrudan onun ağzından duyduğunu söylemişti. Ve son olarak, ünlü Nazikarşıtı editör Fritz Gerlich’in gazetesinin 12 Mart 1933 tarihli sayısında cinayet üzerine büyük bir haber yayınlamayı planladığı öyküsüydü. Burada Strasser kaynak vermiyordu ama 9 Mart’ta, Nazi yıldırım birlikleri gazete bürolarına dalıp, bütün dosyaları tahrip etmişler ve Gerlich’i de tutuklamışlardı. Gregor Strasser gibi, Gerlich de 1934’te öldürüldü. Otto Strasser cinayete neyin yol açtığını söylememişti ama cinayetin Hitler’in Raubal’ın başka bir sevgilisi olduğunu öğrenmesi üzerine öfkeye kapılması yüzünden işlendiğini ima ediyordu.


“Dayımın bana ne korkunç şeyler teklif ettiğini, neler söylediğini bir bilseniz ondan korkardınız.”

Hitler’ in eski yabancı basın sekreteri, Ernst Hanfstaengl daha çok ayrıntı vermişti; Raubal sadece başka bir erkekle çıkmıyordu, ayrıca ondan hamileydi de. Baba adayı olduğundan kuşkulanılan kişi resim öğretmeni ve Hitler açısından en kötüsü Yahudi’ydi. Raubal öğretmenle 1928’te tanışmıştı ve şimdi onunla evlenmek istiyordu. Doğrusu, bir Yahudi’nin yeğenini sevgilisini ondan koparması hem kişisel hem de politik bakımdan en büyük onursuzluktu. Dolayısıyla, Hanfstaengl’ın belirttiğine göre, Hitler, Raubal’ı intihara zorladı. Hanfstaengl, Hitler’in kadının annesi ile ilgili bazı tehditler savurduğunu ima etmesine rağmen, anlatımında bu konuda tam bir açıklık bulamıyoruz. Ne olursa olsun, Hanfstaengl, Hitler’in tüm ailesinin bu öyküyü doğru kabul ettiğini eklemişti. Kendisi de bunu Hitler’in kardeşi Alois’in karısı Brigid Hitler’den öğrenmişti.
1944 yılında yayınlanan ‘Der Führer’ adlı kitabında, Alman tarihçi Kari Heiden, Raubal’ın ölümünden Hitler’in değil, SS şefi Heinrich Himmler’in sorumlu olduğunu öne sürdü. Aslında Heiden, Hitler’in Raubal’ı sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini öne sürdü. Ama Himmler ya Raubal’ın başka birisiyle yatljğından kuşkulandığı ya da dayısının cinsel eğilimlerini ortalığa sermekle tehdit ettiği için bir skandali önlemek istemişti. Heiden kadının öldürüldüğünü mü yoksa, intihar etmeye mi zorlandığını kesinlikle bilmiyordu, ama Nazilerin suçlu olduğundan emindi. Kaynağının Raubal’ın annesinin bir arkadaşı olduğunu söylemişti.
Bütün bu anlatılanların sorunu, çoğu Hitler’in akrabaları ve eski arkadaşları tarafından yayılan temelsiz dedikodulara dayanmasıydı. Bütün bu kişiler gerçeği ortaya sermekten çok, genelde intikam almak ve kendilerini aklamak istiyorlardı. Daha sonra gelen tarihçilerin, tanıklıklarına çok mantıklı olarak kuşkuyla baktıkları kişilerdi bunlar. (Heiden’in hakkım yememek için, hemen eklemeliyiz ki, Strasser ya da Hanfstaengl’in tersine, o hep Hitler’in düşmanı olmuştu. Ama onun öyküsü de Hitler’in düş kırıklığı yaşayan bir akrabasından alınmaydı.)
Ayrıca Hitler’in geçiş üstünlüğü belgesi de onun için bir savunma kanıtıydı. Polis ve belgeye tanık olan diğerlerinin Nazi sempatizanları oldukları ya da Nazilerce tehdit edildikleri düşünülürse, bu elbette tartışmalı bir belgeydi ama bununla çelişkiye düşen başka bir kanıt yoktu. Heiden’in Himmler’i sorumlu tutmasına gelince, bu mantıksız görünüyordu. Eğer Himmler bir skandali önlemek istediyse, kesinlikle ne cesedi Hitler’in apartmanında ne de Hitler’in silahını cesedin yanında bırakırdı.
Dolayısıyla, cinayet seçeneği bir yana atılmamakla birlikte, polisin intihar kararı daha uygun görülüyordu. Ama yine de bazı önemli ve iç gıcıklayıcı sorular kalıyor: Acaba Hitler yeğenini intihara mı zorlamıştı? Ve aralarında ne tür bir ilişki vardı?
Heiden’a göre, Hitler’in Raubal’a yönelik ilgisinin dayılıkla sınırlı olmadığına kuşku yoktu.
Heiden’in kaynak ismi vermeden anlattığı bir öykü, Hitler’in Raubal’a bir mektubuyla ilgiliydi; burada Hitler “unidinizm… sınırlarında dolaşan mazoşistkopropfaji eğilimleri olan bir adamdan beklenebilecek duygularım ifade etmişti.” Daha açıkçası, Heiden’in kastettiği şey, Hitler’in kadınların, üzerine işemesiyle tahrik olduğuydu. Mektup Raubal’a hiç ulaşmadan dosdoğru bir şantajcının eline geçti. Heiden’a göre, 1929’da, Nazi Partisi muhasebecisi Franz Schwarz şantajcıya para ödeyerek, mektubu ele geçirdi.
Hanfstaengl bu kez bir yıl sonrasına ait farklı bir şantaj girişimi öyküsü daha anlattı. Muhasebecinin bir şantajcıdan Hitler’in Raubal’ın pornografik resimlerini çizdiği kağıtları satın almasından hemen sonra, 1930’da Shwarz ile karşılaştığını anımsıyor. Hanfstaengl çizimlere bir göz atmış, dehşete kapılmış ve Shwarz’a bunları yırtıp atmasını telkin etmiş. Ama Shwarz Hitler bunları geri istediğinden yapamayacağını söylemiş.
Heiden, Hitler’in yeğeniyle ilgili fantezilerin ötesine geçip geçmediğinden emin değildi ama Hanfstaengl bunun aksini düşünüyordu. Söylediği kadarıyla, üçüncü bir kişiden duyduğu bir söyleşiyi aktarmıştı. Burada Raubal bir arkadaşına, dayısının bir “canavar” olduğunu, “bana yaptırmak istediği şeylere inanamazsın” dediğini söylüyordu. Ve Hanfstaengl’in gösterdiği gibi, ailede ensest geleneği vardı. Hitler’in anne ve babası kuzendi. Hitler’in babasından yirmi iki yaş küçük olan annesi ona “Dayı” diyordu.
Hanfstaengl gibi, Otto Strasser de Hitler ve Raubal arasındaki ilişkinin cinsel ilişkiyi içerdiğinden ve bunun hiç de normal cinsel ilişki olmadığından kuşku duymuyordu. 1943’te ÖSS (II. Dünya Savaşı sırasında CIA’nın atası) ajanlanyla yaptığı bir görüşmede, Strasser unidinizm konusundan açıkça söz etmişti. Bunu doğrudan Raubal’dan duyduğunu ve kadının bütün bu olup bitenleri “iğrenç” bulduğunu iddia etmişti.
Cinayet söylentileri gibi, Hitler’in cinsel yaşamıyla ilgili bu anlatılanlara da kuşkuyla yaklaşılmalı. Ne Hanfstaengl ne de Strasser özellikle güvenilir bir kaynağa sahipti ve kaynaklan genelde isimsiz ya da çok az güven vericiydi. Strasser, Raubal’ın o sırada kurtulmak istediği kişinin yakın bir ç/alışma arkadaşı olduğu halde kendisini sırdaş olarak seçtiğini söyleme zahmetine katlanmadı. Dolayısıyla, son iki kuşaktan, Hitler’in en saygın yaşamöyküsü yazarları (1952’de Allan Bullock ve 1998’de lan Kershaw) Hitler ve Raubal’ın bırakın herhangi bir tür olağandışı cinsel ilişkiyi, cinsel ilişkiye girdikleri konusunda bile ciddi kuşkulan olduğunu belirttiler. Kanıtlar hiç de yeterli değildi.
Bununla birlikte, cinayet suçlamalarının aksine, olağandışı cinsel ilişki söylentilerinin kendi içinde belirli bir dayanağı vardı. Psikolojik yaşamöyküsü yazarları, özellikle de Freudcular, cinsel sırların her yere sızdığını görme eğilimindedir. Dolayısıyla özellikle Hitler gibi bir psikopatta bunları aramak hoşlarına gidiyordu. ÖSS’un 1943 tarihli Hitler raporunu hazırlamış olan psikiyatr William Langer, Raubal’ın ve Strasser’ın unidinizm konusunda gerçeği söylediğine inanıyordu. Ayrıca Langer bir başka kadınla, 1932’de Hitler ile aynı şekilde çirkin cinsel ilişkiler yaşamış olduğunu söyleyen film aktrisi Renate Muller ile yapılan görüşmeleri de aktarmıştı. Langer, “Tüm kanıtlar göz önüne alındığında, Hitler’in sapıklığının Raubal’ın anlattığı türde olduğu anlaşılıyor” diye yazmıştı.
Hitler ile değişik zamanlarda cinsel ilişkiye girdiğini söyleyen yedi kadından, altısının ya intihar ettiği ya da intihara teşebbüs etmesinin önemli olduğunu düşündükleri için, hiç kim
se Freudculan suçlayamaz. (1945’te Hitler ile birlikte ölen Eva Braun gibi, cinayet kurbanı olmadığı düşünülürse, bu altının içinde Raubal de vardı.) Hitler’in yattığı kadınlara yaptığı her neyse, anlaşılan bu, onları derin bir mutsuzluğa sürüklüyordu.
Ama Hitler’in yaşamöyküsünü yazanlar içinde Freudcu kökenden gelmeyenlerin işaret ettikleri gibi, bunların hiçbiri Hitler ya da yattığı kadınların probleminin kökeninde cinsel sorunların bulunduğunu kanıtlamıyor. Bu kadınların intihar etme nedeni olarak Hitler’in cinsel sapıklığına inanmak gerekmiyor, en hafif deyimle, Hitler’in daha yığınla başka hoş görülemez kişilik özelliği vardı. Gerçekten de, Hitler ile ilişkiye girmeyi seçen kadınların da ciddi sorunlar yaşadığı pekala öne sürülebilir.
Elbette Raubal, Hitler’i seçmemişti. Dayısının yanına taşınmasının nedeni, annesiyle birlikte gidecekleri başka bir yer olmamasıydı ve kadın yaşadığı sürece bundan başka bir neden de olmamıştı. Kendisine büyük bir arzu duyan ve başka birisiyle görüşmesini engellemek için acımasız önlemler alan bir adamın evinde tuzağa düşmüştü. Hitler’in onun Viyana’ya gidişine engel olması, 1929’da kendi evine taşındığından beri, yeğenine koyduğu sert yasaklann sadece biriydi.
Hitler’in kadına zalimce davranması ille de ondan sapık cinsel ilişki istediği anlamına gelmez. Hatta kadını intihara zorlaması için de aralarında cinsel ilişki olması gerekmez.
Bu, Bullock ve Kershaw’ın ulaştığı sonuçtu ve tarihçilerin de çoğunluğu onları izliyor. Çoğunluğa bakılırsa, Hitler, Raubal’ı öldürmemiş olabilir. Ve bu konudaki uzlaşı daha zayıf olsa da, onunla cinsel ilişkide bulunmamış ya da kadının ölümüne doğrudan neden olacak türde cinsel ilişkiye girmemiş olabilir. Ama Hitler bir tirandı iki yıl sonra tüm ülkenin tiranı haline gelmeden önce, daha 1931’de bir yerel tirandı.
Geli Raubal için ölüm tek kurtuluş yolu gibi görünmüş olmalıydı!
Eski Nazi anı yazarları dahil, birçok kişiye göre, Raubal’ın ölümü Hitler için bir dönüm noktasıydı. Örneğin, Hanfstaengl, “Onun ölümüyle HitteY’in en sonunda şeytana dönüşeceği yol açılmıştı” diye yazmıştı. Hitler’in resmi fotoğrafçısı, Heinrich Hoffmann aynı görüşleri tekrarlamıştı. Anılarına göre, “Bu zamanda, zalimlik tohumları Hitler’in içinde boy atmaya başlamıştı. Kan dökme arzusu Geli’nin ölümünden sonra, içinde bir canavar gibi büyümüştü.” Bu tür çözümlemelerin yazarların kendilerini kurtarmaya hizmet ettiği açık. Eğer Hitler, Raubal’ın ölümünden sonra canavara dönüştüyse, o zaman bunları yazan-ların onun daha önceki, belki de daha mantıklı olduğu bir döneminde onunla ittifak kurduktan için bağışlanmaları gerekirdi.
Ama Raubal’ın ölümünün Hitler’de bir dönüşüm başlattığına inananlar sadece eski Nazilerle sınırlı değildi. Kesinlikle eski Nazilerden daha temiz bir güdülenmeye sahip olan Freudcu birçok yaşamöyküsü yazarı, Raubal’ın ölümünü Hitler’in bir cani olarak gelişmesinde önemli bir kilometre taşı olarak görme eğilimindeydi. Bu yazarlara göre, kadını öldürmediyse bile, tutkun olduğu kadının kaybı, bir biçimde içindeki canavarı uyandırmıştı. Freudcuların etkisi önemli olmuştur; bir aşk ilişkisi için kanıtları yetersiz bulmasına rağmen, Bullock bile, Raubal’ın ölümünün Hitler’i değiştirdiğine ve Hitler’in Yahudi düşmanlığında “belki de cinsellikten kaynaklanan bir yön” bulunduğuna inanıyordu.
Ne var ki, çoğu tarihçi için, Raubal’ın ölümü Hitler’in soykırımcı tutkularını açıklamaya yetmez. Cinsel temele dayanan diğer birçok açıklama bunların içlerinde neler yok ki; güya Hitler’in teslisleri yokmuş; güya frengili bir Yahudi fahişeden frengi kapmış çoğu tarihçiye, özellikle de Yahudi soykırımı tarih-çilerine hiç de doyurucu gelmiyor. Gerçekten de, milyonların ölümünün ardında tek bir neden aramak, tarihçi ve filozofların savaşım vermeye devam ettikleri ahlaki ve pratik sorunlar doğuruyor.
Açık olan bir şey var: Hitler’i ne kadar derinden etkilemiş olursa olsun, onu katil haline getiren şey, Raubal’ın ölümü değildi. O ellerini çoktan kana bulamıştı; eski Nazi anı yazarlarının kolayca erişilebilen seçmeci anılarına karşın, Nazi çeteleri 1931 Eylülünden önce, kuşkusuz Hitler’in bilgisi ve onayıyla, binlerce olmasa bile yüzlerce insanı çoktan öldürmüştü. Geli Raubal’ın intiharı hiçbir biçimde Hitler’in sorumlu olduğu ilk ölüm değildi.

Unsolved Mysteries of History
(Tarihin Büyük Sırları)
Yazar: Paul Aron, Çeviri Ali Çakıroğlu

1 Yorum

  1. Ne psikopat bir adam gerçi batılı zalimlerin ilk piskopati değil ama igrendim ya bunlar insan kılığına girmiş canavarlar Rabbim bunların serlerinden biz müminleri korusun

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz