“Mümkün olana karşılık gelen arzu, yeni ve devrimci bir arzu tanımını ima eder. Arzu ancak, bir önceki denge durumlarından kopuşu takiben, başka türlüsü imkansız olacak ilişkiler belirdiğinde ortaya çıkar. Arzu her zaman, önünü açtığı imkansızlık ve yarattığı yeni imkanlar sayesinde tanımlanabilir.
Aslında arzu, bir zamanlar kapalı olan bir dünyadan diğer gönderim sistemlerini salgılayan bir sürecin ortaya çıkışıdır. Guattari, klasik arzu kavrayışından kopuşu daha açık hale getirmek için arzunun “yapay” doğasına vurgu yapar. Yapay, yersizyurtsuz ve makinesel arzu, arzunun “doğal” ve “kendiliğinden” bir güç olmadığı anlamına gelir. Arzu, ne Freud’un “dürtü” ne de Spinoza’nın conatus (çaba) dediği şeydir: “Arzu asla farklılaşmamış içgüdüsel enerji anlamına gelmez, aksine kendisi karşılaşmalar açısından zengin, hayli gelişmiş ve tasarlanmış bir kurulumun sonucudur.” Gilles Deleuze ve Felix Guattari, A Thousand Plateaus, s. 215. “Arzuya içkin hiç bir dürtü yoktur, yalnız asamblajlar vardır.” A.g.e., s. 229. Arzu, bir fantezi, rüya veya temsil değil, bir üretim meselesidir. Arzulamak, daima bir asamblaj oluşturmak anlamına gelir; arzulamak daima bir kolektivite ve çoğulluk içinde ve bunlar adına hareket etmek demektir.
Arzu bireylerle ilgili bir mesele değildir, bireysel dürtülerin veya conatus’un (özneler-arasılık) basit etkileşiminden türemez. Özneden doğmaz, daima dışarıdan, bir karşılaşma, bir çiftleşme, bir asamblajdan kaynaklanır. Klasik arzu kavramı soyuttur çünkü arzulayan bir özne ve arzulandığı varsayılan bir nesne tanımlar. Oysa kişi asla birini veya bir şeyi arzulamaz; nesneler, ilişkiler, makineler, insanlar, göstergeler, vb. çoğulluğundan oluşan bir bütün içerisindeki bir kişiyi ya da şeyi arzular. Birini ya da birşeyi arzulanabilir kılan, bireyleştirilmiş özne değil asamblajdır. Kişi sadece birini ya da bir şeyi değil, bunlarda duyumsadığı dünyaları ve olasılıkları da arzular. Arzulamak, bir şeyin ya da birinin içerdiği olasılıkları ve dünyaları ortaya çıkaracak bir asamblaj oluşturmak anlamına gelir. “Her zaman dünyalarla sevişiriz.” Gilles Deleuze ve Felix Guattari, Anti-Oedipus, s. 294. Arzu, her şeyden önce kolektiftir; kolektif, özneler-arasılık ile eşanlamlı olmasa da. Aslında kolektif bir asamblaj, “ilişkilerin temeli… faillere bir konum ve işlev tahsis etmenin bir aracıdır; ama bu failler kişiler olmadığı gibi, bu ilişkiler de özneler-arası değildir.” A.g.e., s. 47. Kişiler ve şeyler, bu çoğulluğun akışlarının ve unsurlarının “ayrım ve birleşim noktaları olarak müdahil olurlar.” A.g.e., s. 349.”
Maurizio Lazzarato
Göstergeler ve Makineler, s. 54-55
Lazzarato, kapitalizmde “üretim” ve “öznellik üretimi”nin eklemlenmesini, Deleuze ve Guattari’yi izleyerek, “toplumsal tabi kılma” ve “makinesel kölelik” dispozitiflerinin işleyişiyle açıklıyor. Toplumsal tabiiyet sayesinde öznellikle donatılırız ve bir kimlik, bir cinsiyet, bir meslek, bir milliyet tahsis edilir bize. Tabiiyet, bireyselleşmiş özneleri, onların bilinçlerini, temsil ve davranışlarını üretir. Makinesel kölelik ise bireyselleşmiş öznenin üstüne eklemlenir ve bu özneleşmenin çözülüşüyle ortaya çıkar. İşte, Lazzarato’ya göre öznellik üretimi, toplumsal tabi kılma ve makinesel köleliğin bu kesişme noktasında vuku bulur. Peki bu işleyişte göstergeler nasıl işlev görür? Gösteren… sembolik…göstergeleşmeyen semiyotiklerin kapitalist yersizyurtlaşmada, yeniden yerliyurtlulaşmada, toplumsal işleyişi denetlemedeki rol ve işlevi nedir? Kapitalizmde üretim ve öznellik üretimi arasındaki ilişkiyi dikkate almayan günümüz eleştirel teorileri, daha da ileri giderek bu bağı yok sayan Alain Badiou, Jacques Rancière’in teorileri neden yeni politik özneleşmelerimizi kavramaktan yoksundur? Lazzarato kitap boyunca, üretim kavramıyla Marx, hakikati kimin istediğini soran gür sesiyle Nietzsche, kendilik kaygısıyla Foucault, başka bir dünyanın militanları olarak Kinikler ve elbette soruları yanıtlardan daha değerli bulan Deleuze ve Guattari’den yararlanıyor. Lazzarato ile birlikte kapitalist asamblajları bir bir yıkıyoruz. Politik özneleşme süreçlerinin, “yaratımın” ve “yeninin” virtüelliğinde dans ediyoruz. Yüz yıllık o soruyu, hazır cevapları ile değil, bize sağladığı fırsatlarla yeniden soruyoruz; “Ne Yapmalı?”
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 270, Baskı Yılı: 2016, Yayınevi: Otonom Yayıncılık