Maksim Gorki:
“Her sabah nereye gittiğini bilmeden bir işe giden, her akşam nereden çıktığını bilmeden bir işten çıkan, sevmediği hayatı yaşayan, sevmediği işi yapan, sevmediği kişilerle yaşayan, kalabalıkların yüzünden yaşamaya karşı, ne bir sevgi, ne de bir sevgisizlik işareti olmadan gelip geçen, her akşam evinin dört duvarı arasına sanki bir mezara girermiş gibi giren, gecelerini bir sıkıntı yorganının altında yalnız ya da yanındaki yabancı gövdeyle geçiren; bütün ölü kentlerin, ölü doğmuş çocukları!
Size bu ölü yaşamı hazırlayan “burjuvazidir” ve bu acımasız oyunun varlığını siz izin verdiğiniz sürece sürecektir. ”
[ Sıradan İnsanlar ve İş Üzerine]
19. yüzyıl bilimde, siyasal yaşamda olduğu gibi edebiyatta da büyük bir yükselişin yaşandığı çağdı. Ünlü yazarların eserlerinin çeşitli dillere çevrildiği değişik kültürlerin kaynaştığı ve birbirlerine katkı yaptığı bu dönemde değişik toplumsal katmanların temsilcileri roman kahramanları oluyordu. Fakat bu edebiyatçıların çoğunun unuttuğu bir insan tipi vardı ki o da yükselen, anamalcı sistem içinde konumu iyice belirginleşen işçi sınıfıydı. Bu yükselen ve dünyanın gelişmiş ülkelerinde kendisini hissettiren sınıfı birileri anlatmalıydı. Hatta anlatmakla kalmamalı, o sınıfın sanat görüşünü oluşturmalı bunu o sınıfa aşılamalıydı. işte bu çetin görevi takma adı “acı” (Gorki) olan Aleksey Maksimoviç Peşkov üstlenecekti.
Gorki 1868 yılında Nijni Novgorod’da (bugünkü ismi Gorki) marangoz bir babanın ve köylü kökenli bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Henüz çocukken annesini ve babasını kaybetmesi onun, zorlu hayat koşullarıyla çok küçük yaşta karşılaşmasına sebep oldu. Öksüz kaldıktan sonra büyükbabası ve büyükannesinin yanına bırakıldı. Büyükbabasının despot tutumlarına ve okula gitmesini engellemesine rağmen büyükannesinin edebiyata düşkünlüğü, genç yaşlarda birçok klasiği okumasını sağlamıştır. Sekiz yaşından itibaren çalışma hayatının içine giren Gorki dalgıçlık, fırın işçiliği ve yazıcılık gibi pek çok değişik işte çalışmıştı. Değişik mesleklerle uğraşması ve bu mesleklerde tanıştığı çeşitli toplumsal katmanlara mensup kişiler ileride eserlerinde gerçekçiliğin temelini oluşturacaktı. On iki yaşında evden ayrılarak Rusya’nın birçok yerinin kapsayan bir geziye çıktı. Gittiği yerlerde onu derinden etkileyen kesim, birçok insanın toplumun tortusu olarak gördüğü çingeneler ve serserilerdi. Bu mağdur ve özgür ruhlu kişiler ilk eserlerinde kahraman olarak karşımıza çıkıyor. Gençlik yıllarında gezmeyi bırakarak kendini okumaya verdi. ilk öyküleri Tiflis’te bulunduğu sıralarda yerel gazetelerde yayınlandı. Bu öykülerinde serserilerin, hayalcilerin ve zanaatkarların hayatını işliyordu. Olgunluk yıllarında geliştirdiği toplumcu gerçekçilikten uzak yapıtlar vermesine rağmen burjuvazinin iki yüzlü, sahte ve çıkarcı yönünü gençlik yılları eserlerinde görebiliriz.

Gorki’nin edebiyata ilk adımları Lenin’in öncülüğünü yaptığı partinin tarih sahnesine çıktığı ve Rusya’da devrimci durumun geliştiği bir döneme rastlar. 1884’te Kazan Üniversitesi’ne girmek istemesine rağmen bunu başaramayan Gorki için kendi kendini yetiştirmek ve geliştirmekten başka çare kalmamıştır. Adının duyulması bir dergide yayınlanan Çalkaş adlı öyküyle olmuştur. Gorki’nin ” serseri dönemi” diye adlandırılan bu dönemde ünü hızla yayıldı ve neredeyse Tolstoy ve Çehov’la bir tutuldu. Daha sonra ilk romanı ve ilk başyapıtı olan “isyancı” (1899). 1902 yılında yazdığı “Ayaktakımı Arasında” ve “Küçük Burjuvalar” adlı öyküleriyle dünya çapında üne kavuştu. Bu dönemlerde Petersburg’da yaşayan Gorki Marksizm! benimseyerek Rus Sosyal Demokrat işçi Partisi’ni(RSDiP) destekledi. 19CLV deki RSDiP’de ortaya çıkan bölünmede Bolşeviklerin yanında yer aldı. Fakat Lenin’le arasında görüş ayrılıkları sebebiyle partiye resmen üye olmasa da maddi birikiminin çoğunu Bolşeviklere verdi. 1901’de “Yaşam” adlı bir Marksist dergide yayınlanan bir şiiri yüzünden tutuklandı. Bu mahkumiyeti kısa sürmüştü fakat bu. çarlığın Gorki’ye olan baskıcı tutumunun bir başlangıcı olacaktı. 1902’de Petersburg Bilim ve Sanat Akademisi’ne üye seçildi. Bir süre sonra buna tahammül edemeyen hükümetin kararıyla üyelikten çıkarıldı. Bunun üzerine bu haksız tutuma tepki gösteren yakın arkadaşları Çelıov ve Korolenko akademiden ayrıldı. Akademiden ayrıldıktan sonra yayınevi kuran Gorki burasını toplumcu gerçekçi yazarlar yetiştiren bir okul haline getirdi Gorki bu arada Lenin’le tanışmıştı. Bu karşılamadan sonra politik olarak sürekli tanışmalarına ve görüş ayrılığına düşmelerine rağmen yıpranması zor ve sağlam temellere dayanan iki yakın dost oldular. Bu tanışma Gorki’ye büyük bir dost kazanmasının yanında çarlığın düşmanlığını da kazandırmıştı. 1905 yılında tutuklandı fakat Rusya’da ve dış ülkelerde yapılan protestolar sayesinde serbest bırakıldı. 1906’da hem sağlık sorunları hem de çarlığın baskısı sebebiyle Capri Adası’na yerleşti. 1907’de Amerika’ya giden Gorki burada devrimci edebiyatın baş yapıtları arasında yer alan Ana adlı eserini yazdı. Burada bir yandan öyküler yazıyor, çeşitli yazarlarla mektuplaşıyor bir yandan da Bolşevik parti için para topluyordu. 1913’te Rusya’ya döndü. 1. Paylaşım Savaşında Rusya’nın yer almasına karşı çıktı. Bu yıllarda kendi hayat hikayesinden kesitler sunan “Çocukluğum” (1913-1914) ve “Ekmeğimi Kazanırken” (1915-1916) adlı eşelerim yazdı. Kerenski Hükümeti’nin de bir süre Güzel Sanatlar Bakanı oldu. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Bolşeviklerin bazı tutumlarını sertçe eleştirdi. 1919’da bu olumsuz tavrını değiştirerek Lenin hükümeti ile işbirliğine gitti ve “Dünya Edebiyatı” adlı bir kültür kurumu oluşturdu. Bu kurum 1921’e kadar birçok yabancı yazarın eserlerini Rusça’ya çevirdi. Rusça’dan başka hiçbir dil bilmemesine rağmen yurtdışındaki edebiyatçı dostlarıyla mektuplaşarak onlardan bu konuda destek istedi. Romail Rolland’dan Stefan Zweig’a birçok edebiyatçı bu konuda ona yardımcı oldu. Sık sık yaşadığı güvensizlik ve umutsuzluk tekrar baş gösterdi ve 1921’de Rusya’dan ayrılıp italya’ya yerleşti. Burada “Benim Üniversitelerim” adlı romanı yazdı. 1928’de Sovyet Hükümeti’nin çağrışma uyarak ülkesine geri döndü. Anavatana geri dönen Gorki eskisi gibi değildi. Artık ne olursa olsun Sovyetlerin gelişmesi için kendini adamak da ısrarlıydı.Bu olgunluk döneminde umutsuz ve güvensiz yapısından kendisini arındırarak hayatım tamamen Sovyet Edebiyatı ve toplumcu gerçekçi anlayışın gerçekleşmesine adadı. 1934’te kurulan Sovyet Yazarlar Birliği’nin başkanlığına seçildi. Burada birçok yazarın yetişmesinde rol oynadı. 1930’lar yönetiminin 1929’lara nazaran daha katı tutumlara sahip olmasına rağmen uygulanan politikaların destekleyicisi oldu. Bu dönemlerde dünyada yükselen faşizme karşı net bir tavır alarak makaleleriyle başta Rus halkı olmak üzere dünya halklarını bilgilendirdi. 1936’da kronik rahatsızlıkları iyice ağırlaştı ve hastanede tedavisi sırasında yaşamını yitirdi.
Politik hayatındaki inişli çıkışlı dönemlerini, sosyalizme olan derin inancından dolayı eserlerine yansıtmayan Gorki proletaryanın sanatı olur mu diyenlere inat bu sanat anlayışını yani toplumcu gerçekçiliği yansıtmak için bir insanın yapabileceği her şeyi yaptı. Roman, öykü, tiyatro oyunu, edebiyat tarihi ve eleştiri alanında toplam 1250 eseri vardır. Aynı zamanda dünya edebiyatını daha iyi tanımak ve genç yazarları eğitmek için yazdığı, sekiz bini aşan mektubu vardır.
Kendisi de bir edebiyatçı olan Zelinski “Sovyet Edebiyatı” adlı eserini hazırlamak için 1928’de Gorki’yle röportaj yapmak için Gorki’nin evine gittiğinde izlenimlerini şöyle aktarır: “Uluslar arası ününün büyüklüğü beni biraz huzursuz ediyor, bir sıkılganlık duygusu veriyordu.Büyük yazarın bizi beklediği oturma salonuna doğru, çiçeklerle dolu ve küçük taşlarla döşeli bahçede yürürken, içimde belli belirsiz bir kuşku vardı. Çeşitli deneyimlerden, ünlü kişilerin(sanatçı yazar veya politika adamlarının) bazen, sizinle konuşurken, sürekli olarak size kendi üstünlüklerini göstermekten başka bir şey düşünmediklerini bilirdim. Sonuç: insan bu kişilerin yanından ayrıldığında, kolay kolay dağılmayan bir huzursuzluk duyar. Bütün hayatım boyunca bu huzursuzluğu dağıtmayı başarma yeteneğine sahip ve çevrelerine demokratik bir alçak-gönüllük saçan iki büyük insan tanıdım: Lenin ve Gorki.“(*1 Sovyet edebiyatı)
Eserlerinde karakterlerinin zenginliği ve gerçekçiliği gezgin hayatının sonucuydu. Yaptığı uzun yolculuklar Rusya, halk, Rusya halkı, halkın yaşayışı ve mutluluk hakkında kendisine sorular sormasını sağlamış ve bunların cevabını eserlerine yansıtmaya çalışmıştır. Dönemin birçok yazarı gibi insanın acılarını anlatmakla yetinmemiş, bu acıların nasıl sona ereceğini ve bunu yaratacak gücün halkın kendisi olduğunu anlatmıştır. Tekil kahramanlar yerine bütün olarak halkı kahraman olarak görmüştür. Aynı zamanda kahramanları doğuştan bu özelliğe sahip insanlar değil belli süreçler sonunda bu özelliğe ulaşan insanlardır. Bunun en güzel örneği “Ana” adlı eseridir. “Eserleri arasında 1906’da basılan Ana romanı Rusya’nın iki büyük edebiyat dönemi arasıdaki köprü rolünü en iyi gösteren romandır. Roman, sadece Rusya’da değil, romanın milyonlarca basıldığı diğer ülkelerde de işçi okurlar arasında en fazla yankı bulmuş eserlerdendir…. 1907 Mayıs’ında, Lenin ve Gorki Londra’da RSDiP’in 5. Kongresi sırasında karşılaştıkları zaman, Lenin el yazmalarından okuduğu romanı çok övmüştür. Gorki, daha sonra Lenin’le ilgili anılarında: “Ona bu kitabı biraz aceleye getirmiş olduğumu itiraf ettim, ama daha nedenini anlatmama fırsat bırakmadan, Lenin kafasını olumlayan bir şekilde sallayıp acele etmekle iyi yaptığımı, bu romanın acil bir ihtiyaç olduğunu, devrimci harekete kendiliğinden katılan pek çok işçi bulunduğunu ve “Ana”yı okumanın onlar için çok yararlı olacağını söyledi. “Bu kitap tanı zamanında yetişti” dedi. Tek övgüsü bu oldu: ama benim için en değerli övgü buydu zaten.”(*2 Sovyet edebiyatı)
Gorki’nin eserlerinde sıkça değindiği bir konu da aydınlar sorunudur. Küçük burjuva aydınlarına cepheden tavır alan Gorki onların mülk sahibi sınıflarına eklemlenen asalak yapılarını ve buna bağlı olarak oluşturdukları öznel görüşlerini eleştirir. Onları “kendilerini zevklerin fırtınalarına kaptırmış insanlar” olarak görür. “Gorki, mülk sahibinin enerjisinin, kendisi için bile zararlı sonuçlar taşıdığını gösteril’. Bu enerji onun ruhunu çirkinleştirir, onu tamahlar, yalancı, zalim yapar, düşünce gücünü kurutur, sıkıntı kusar. Gorki bu temayı işleyen pek çok oyun (Vasa Jeleznova, Egor Buliçev ve diğerleri) ve örneğin Üçler, Thomas Gordeyev, Mathias Kojemiakihin Hayatı, Artamonov’Iar gibi hikayeler ve romanlar yazmıştır.”(*3 Sovyet edebiyatı)
Gorki son yirmi yılında Klim Üamgin’in Hayatı adlı eserine yoğunlaşmıştır. Bu romanda küçük şu ve bireyciliğin burjuva dünya görüşü ve bireyciliğin insan ruhu üzerindeki etkilerini incelemiştir.
“…Eserin başlıca kahramanı, hayatı Rus tarihinin 1880’lerden 1917’e kadar giden kırk yıllık bir dönemini kapsayan ve küçük burjuva bireyciliğin tipik bir örneği olan avukat Klim Samgin’dir. Samgin, çocukluğundan beri her türlü kişisel görüşten yoksun olmaya alıştırılmıştır. Yoksulların ve halkın koruyucusu olarak geçinir ama gerçekte zenginlerin eteklerinde yaşar. ikiyüzlü ve ihanete açıktır. Her işte, sevinçte ve kederde., devletle veya partilerle ilişkilerinde tedbirlidir, herkesin dostudur ama gerçekte kimsenin dostu değildir. Hem devrimcilerin, hem kapitalistlerin, hem polisin, hem fahişelerin, hem öğrencilerin, hem tüccarların “arkadaşı”dır. Bu adam, her duruma uyabilen yeteneğine sahip bir sürüngendir. Toplumda, belli bir ağırlığı vardır. Ama o, insanlıktan uzak bir yaratıktır: ikiyüzlülüğün ve kaypaklığın ilke haline geldiği bir çağın çocuğudur….” (*4 Sovyet edebiyatı)
Oyun yazarı olarak Gorki’yi şöyle özetleyebiliriz. ilk oyunlarında Çehov’un etkileri ağır basmaktadır fakat farkı Çehov’un aksine ilk kez halk kökenli “olumlu tip”i sahneye getirmiş olmasıdır. Bu oyunlarında burjuva ideolojisi köklü bir biçimde eleştirilmiştir. “Ayaktakımı Arasında” adlı oyununda kapitalist düzen tarafından toplumun dibine fırlatılmış insanları anlatmıştır. Aynı zamanda bu oyunda toplumsal çelişkileri uzlaştırmak isteyen Hıristiyan hümanizminin gerçek hümanizm olmadığı gösterilir. 1904-1905 yıllarındaki
oyunlarında Marksizmin etkileri artar. Bu oyunlarında Narodniklerin sınıflar üstü bir güç olarak gördüğü aydınları sınıfsallıklarıyla birlikte inceler. Bu dönemdeki önemli oyunları “Yazlıkçılar” ve Güneşin Çocukları”dır. 1906’da yazdığı Düşmanlar” adlı oyununda işçi sınıfım sahneye çıkartır. 1930 yıllarımla ise devrim öncesi Rusya’sının çeşitli tipleri ve onların hayatı, oyunlarının konusu olmuştur. Kısacası klasik bir Gorki yapıtı diyebileceğimiz oyunu, kullanılan .yöntem olarak şöyle özetleyebiliriz. Halkın arasından seçilen insanlar sistemi eleştirmek için kullanılırlar ve bu insanların çoğu sistemin bir günahı olarak resmedilirler.
Siyasete karşı çoğu zaman olumsuz görüş bildirse de bizzat siyasetin içinde yaşamış ve zaman zaman da aktif olarak katılmıştır. Siyasal bakış açısının gelişmişliğine güvenir fakat kendini pratik siyasetin zorluklarına dayanacak güçte bulmaz. Bu konuda Lenin’le kendini karşılaştırarak şöyle der: “O (Lenin) bir siyaset adamıdır. Rus köylülüğü gibi muazzam ve ağır bir geminin kaptanı için zorunlu olan, uzak görüşlü ve keskin sezgiye mükemmel bir şekilde sahiptir. Bana gelince ben siyasete karşı adeta yapısal bir nefret duvarım. Genel olarak kitleleri n. özel olarak da köylü kitlelerin görüşlerine ve haklılığa fazla önem vermem. Düşünceyle beslenmeyen doğru görüş ve haklılık, henüz, yaratıcı bir rol oynayabilecek bir güç değildir. Kişide, tüm bireyler arasında bir çıkar ortaklığı olduğu bilinci doğmadıkça, kitlelerin görüşleri ve haklılıkları düşünceden yoksun demektir.”
Gorki’yle Lenin’in ilişkileri her iki insan için de çok özel olmuştur. Gorki’nin diyalektik düşünceden her yalpalayışında yada umutsuzluğa kapıldığında yardıma dostu Lenin koşmuştur. Lenin ona yazdığı mektuplarda daima samimi ve düşüncelerini detaylı bir hiçimde açıklayıcı bir tavır takınmıştır. “Bir parti adamının belirli bir propagandanın yanlış ve zararlı olduğu kanısına varınca, o propagandaya karsı dikilmek zorunda okluğunu anlamalısınız, tabii unlarsınız da. Ben bu adamların kitaplarının bastan sona. kökten daha aptalca, ikiyüzlü ve zararlı olduğuna kesinlikle inanmasaydım (ve Mach’tan Avenariııs’a kadar Bazarov. Bogdanov ve Kumpanyasının bilgelik kaynaklarını tanıdıkça bu inancını bir parça daha artıyor.) su yaygarayı koparır mıydım? Plehanov meselesinin, özünde onlara karsı sonuna kadar haklıdır. Ne var ki, ya beceremediğinden yada tembellikten, düşüncesini basit ve somut biçimde, yersiz felsefe incelikleriyle okurları ürkütmeden söyleyemiyor. Bense bunu kendi tarzımda ve her ne pahasına olursa olsun söyleyeceğim.
Ne gibi bir uzlaşma olabilir ki onlarla aramda, sevgili A.M. (Gorki) ? Bunu düşünmek bile gülünç. Mutlak bir çatışma kaçınılmaz hale gelmiştir. Ve bu durumda parti üyelerine düşen de, fikir ayrılıklarını gizlemeğe çabalamak ya da meseleyi erteleyip unutturmağa çalışmak değil, çatışmalardan, pratik parti çalışmalarının zarar görmemesini sağlamaktır.
Bunu nasıl başarmalı? “Nötr”, tarafsız kalarak mı? Hayır. Böyle bir meselede tarafsızlık söz konusu olamaz, olmayacaktır da.” (*5 24 Mart 1908’de Lenin’in Cenevre’den Capri’deki Gorki’ye Mektubundan)
Gorki’nin Lenin’le ilgili duygu ve görüşlerini birçok makalesinde belirtmiştir ama şu cümleler bize Lenin’e verdiği değeri berrak bir biçimde göstermektedir:
“Politika adamı Lenin’den bahsetmek bana düşmez. Bana yakın ve sevimli olan insan Lenin’dir.
Ondaki müthiş iradeye ve dünyadaki haksızlıklara, çirkinliklere karsı duyduğu müthiş kine hayrandım, insanüstü çalışmalarına şaşmamak ise mümkün değildi.
ihtiras, tabiatının özelliklerinden biri idi. Fakat bu, kumarcının hasis ihtirası değildi, ihtiras. Lenin’ de dünyaya bağlılık ve sonsuz bir cesaretti. Bilim ve kültüre karşı bir susamışlık dünyadaki hercümerce karşı bir kindi.
Satrancı nasıl şiddetle sever ve oynarsa, tarihi bir kostüme de ayın alaka ile bakar, bir arkadaşla saatlerce tartışır, olta ile balık tutar, cenup güneş ile yanan Capri’nin (*6 Lenin’in Gorki’yi ziyarete geldiği ada….) taşlı patikalarında dolaşır, katır tırnaklarının altın çiçeklerini ve balıkçıların pasaklı çocuklarını seyreder ve akşam olup da sular karardığı zaman Rusya’dan ve köylülerinden bahsedenleri dinleyerek içini çekerdi.
(*7 M. Gorki Anlatıyor, Lenin 1924,istanbul, 1965, Gün Yayınları)
Devrimci aydınlar ya da adayları bu çağda yaşadıkları düş kırıklıklarını, karamsarlıklarını ve umutsuzluklarını yenmek ve devrim öncesi-sonrası devrimci partiyle ilişkilerinin ne şekilde olacağını belirlemek istiyorlarsa, Maksim Gorki’nin hayatını incelemeleri, onun hata ve doğrularını görmeleri onlara yollarım bulmalarında bir fener olacaktır.
Gorki Üzerine
“Hiçbir Rus yazan Maksim Gorki kadar Rus değildir.Ve hiçbir Rus yazarı da onun kadar evrensel çapta sözünü dinletememiştir.”
ANDREGiDE
“Bir çoğumuzun yetişmesine doğrudan doğruya katkıda bulundu Gorki. Bütün hepimizin hocasıydı o.”
STALiN
“Sonuna dek devrimin zaferine adamıştı kendini. Ve o devrim için en çok çalışanlardan biri olduğu halde, bizimle konuşurken, henüz hiçbir şey yapmamış gibi eşsiz bir alçak gönüllük içinde olurdu daima.”
EHRENBURG
Kaynakça
-Sovyet Edebiyatı K. Zelinski Konuk Yayınları
-Lenin’den Anılar M. Gorki Diyalektik Yayı/ilan
-Ana M. Gorki Sosyal Yayınları
-Halk Kültürü M. Gorki
-Tiyatro Dergisi 1977 Tarihli 423. Sayısı
-Sosyalist Kültür Ansiklopedisi May Yayınları
-Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi iletişim Yayınları
-Büyük Laroıısse
Dipnotlar
1 sovyet ed. sf70
2 sovyet ed. sf’73-74
3 sovyet ed. sf 74
4 sovyet ed. sf75
5 mektup (24 Mart 1908’de Lenin’in Cenevre’den Capri’deki Gorki’ve Mektubundan)