LEV TOLSTOY: BİR KAZAK İÇİN RUS KÖYLÜSÜ VAHŞİ, KABA VE DEĞERSİZ BİR VARLIKTIR

Terskaya bölgesine ait askeri yol, yan yana sıralanmış köylerin arasından kıvrılarak geçer ve yaklaşık seksen fersah uzunluğundadır. Bu bölgede hem insanlar, hem de doğa birbirine benzer. Kazaklarla Dağlıların yaşadığı bölgeleri birbirinden ayıran Terek’in her zaman bulanık ve hızlı akan suları, burada genişler, durgunlaşır; ırmağın sağ tarafındaki kamışlarla örtülü sığ kıyılara durmadan kurşuniye çalan bir kumu yığar durur. Yüz yıllık meşeleri, kökleri çürümekte olan çınarları, yeni filiz veren fidanlarıyla pek yüksek olmayan sol yakayı ise oyarak daha sarp bir hale getirir. Sağ yakada Ruslarla barış içinde yaşayan, ama hep huzursuz olan Müslüman köyleri yer almıştı. Sol kıyıda ise ırmaktan yarım fersah ileride, birbirlerine yedi sekiz fersah ara ile sıralanmış Kazak köyleri vardır.

Eskiden bu Kazak köylerinin büyük bir çoğunluğu Terek ırmağının hemen kıyısında yer almaktaydı. Her yıl ırmak dağlardan tarafa, biraz daha kuzeye doğru çekilerek köylerden uzaklaşmıştı. Bu nedenle şu anda kıyıdan bakıldığında yalnızca gür bir yeşillik içinde kaybolmuş eski kent kalıntıları, armut ağaçlarıyla dolu meyve bahçeleri, böğürtlen, yaban üzümü dallarının kuşattığı korular göze çarpıyordu.

Şimdi o çevrede hiç kimse yaşamıyordu. Kumların üzerinde sadece oraları çok sevmiş, benimsemiş geyiklerin, kurtların, tavşanların, sülünlerin izleri vardı.

Kazak köylerinin arasında doğrudan doğruya ormanın içine uzanan, köylerin her birinden bir top atışı mesafede bulunan bir yol geçiyordu. Yol boyunca da Kazakların bulunduğu mevziler sıralanmıştı. Bu mevzilerin arasında yer alan kulelerde de nöbetçiler vardı.

Kazaklara ait topraklar yalnızca yüz metre genişliğinde daracık, ormanlık, verimli bir araziden oluşmaktaydı. Bu toprakların kuzeyinde Nogay ya da Mozdok bozkırlarının kumluk arazisi uzanıyor, daha kuzeyde, kimbilir nerede Türkmen, Astrahan, Kırgız-Kasay bozkırlarıyla birleşiyordu. Terek’in güneyinde Büyük Çeçen, Koçkalıkov tepeleri, Kara Dağlar ile adının ne olduğu bilinmeyen bir dağ daha vardı. Onların da gerisinde karlı dağların tepeleri görünüyordu.

Sadece uzaktan seyredilen bu tepelere henüz hiç kimse ayak basmamıştı. Bu verimli ormanlık, zengin bitki örtüsüne sahip daracık topraklarda çok eski çağlardan bu yana Starover denilen savaşçı, fizikleri düzgün, zengin bir Rus halkı yaşıyordu. Bunlara Dağlı Kazaklar da denilirdi.

Staroverlerin ataları çok eski çağlarda Rusya’dan kaçmış, Terek’in diğer yanında Büyük Çeçen denilen ormanlık dağların ilkinde, Çeçenlerin arasında yerleşmişlerdi. Çeçenlerle uzun yıllar bir arada yaşadıkları için, onlarla akrabalık kurmuş, geleneklerini almış ve Dağlıların yaşama biçimini benimsemişlerdi. Yalnız, yine de eski Rusçayı hiç bozmadan tüm saflığıyla kullanmayı sürdürmüş, eski dinlerini de terk etmemişlerdi. Hâlâ Kazakların arasında dolaşan bir söylentiye göre, bir zamanlar Çar Korkunç İvan, Terek’e gelmiş, ihtiyar Kazakları dağdan huzuruna çağırtmış, onlara ırmağın kıyısında topraklar bağışlamış, barış ve dostluk içinde yaşamalarını önermiş, onları Rus uyruğuna geçmeye ve dinlerini değiştirmeye zorlamayacağına da söz vermişti. Fakat bugüne kadar Kazak soyları, Çeçen soylarıyla akraba olmaya; özgürlüğe, zevke, soygunlara, savaşa tutkun bir halk olarak yaşamayı sürdürmüşlerdi. Bunlar onların yaradılışlarının en temel özellikleriydi.

Burada Rusya’nın ancak kötü etkileri kendini gösteriyordu: Seçimlerde yapılan baskı, kiliselerden çanların indirilmesi, oralardan gelip geçen ya da yerleşen askeri birlikler gibi… Kazak, içinden gelen duygularla, belki de kardeşini vurmuş olan bir Dağlı cigit’ten[2] köyünü korumak için evine yerleşmiş olan, ama evini tütün dumanıyla dolduran askerlerden daha az nefret eder. Düşmanı olan Dağlıya saygı duymasına karşın kendisine yabancı olan, onu sömüren askere adi bir varlık gözüyle bakar. Bir Kazak için Rus köylüsü vahşi, kaba ve değersiz bir varlıktır. Onu da sadece köylerden gelip geçen seyyar satıcılar ile küçük Rusya’dan gelen, Kazakların “yersiz-yurtsuz” diye adlandırdıkları göçmenlerin kişiliğinde görüp tanımıştır.

Bir Kazak son derece gösterişli giyinir, bu yönüyle Çerkezlere benzer. En iyi silahlar Dağlılardan alınır, en iyi atlar da yine onlardan satın alınır, ya da çalınır. Genç bir Kazak için Tatarca bilmek önemli bir özellik sayılır ve keyfi yerinde olduğu zamanlarda kardeşiyle bile Tatarca konuşur. Buna rağmen, dünyanın bu en uzak köşesine atılıp terk edilmişlik duygusu veren, çevresi yarı vahşi Müslüman kabileleriyle ve Rus askerleriyle kuşatılmış bu bir avuç Hıristiyan halk, kendini uygarlığın en yüksek düzeyine ulaşmış sayar. Kazakların gözünde kendilerinden başkası insan değildir. Diğer insanların tümüne daima yüksekten bakarlar…

Bir Kazak zamanının büyük bir bölümünü mevzilerde, seferde, avlanarak ya da balık tutarak geçirir. Hemen hemen evinde hiçbir iş yapmaz. Kasabaya gitmesi ise olağanüstü bir olaydır. Bir kere kasabaya geldi mi de sadece eğlenmeye bakar…

Kazaklar, şaraplarını kendileri yaparlar. İçki içmek onlar için kişisel bir eğilim değildir. Bu sanki onların bir geleneğidir. Bundan kaçmak neredeyse bir ihanet sayılır.

Kazak, kadını kendi rahatını sağlayan bir varlık olarak görür. Genç kızların eğlenmesine hoşgörüyle bakar. Fakat, evli kadını genç yaşından itibaren ihtiyarlayıncaya kadar kendisine hizmet etmekle yükümlü kılar ve durmadan çalıştırır. Tıpkı Doğu ülkelerinin erkekleri gibi kadının her zaman itaat etmesini ister, ondan sürekli hizmet bekler.

Bu anlayış sayesinde Kazak kadını hem ruhsal yönden, hem de beden olarak oldukça iyi gelişir. Erkeğe boyun eğiyor görünmekle birlikte, Doğuda olduğu gibi, ev yönetiminde Batılı kadından çok daha fazla söz sahibidir. Sosyal hayattan uzaklaşmış olması, sürekli erkeklere özgü ağır işlerde çalışması ona ev içindeki hayatında çok daha büyük bir önem ve güç vermiştir. Yabancıların yanında karısına tatlı bir söz söylemeyi, şakalaşmayı bile ayıp sayan Kazak, evinde kadınıyla baş başa kalınca, elinde olmadan daima onun üstünlüğünü hisseder. Bütün ev ve ayrıca evin içinde ne varsa her şey kadının çalışması, özeni sayesinde kazanılmıştır.

Kazak, çalışmanın kendisi için ayıp bir şey olduğunu, bunun ancak bir Nogay işçisine, ya da kadına yakıştığını düşünmektedir ancak, evinde kullandığı, kendisinin saydığı her şeyin aslında kadının çabalarıyla oluştuğunu, kendisine hizmet etme zorunda saydığı kadının, bu ister ana ister eş olsun, dilediğinde onu, sahip olduğu her şeyden yoksun edebileceğini belli belirsiz bir şekilde hisseder.

Bütün bunların dışında sürekli olarak ağır erkek işlerinde çalışan, her zaman her şeyi düşünmek zorunda olan kadın, omuzlarına yüklenen bu sorumluluk sayesinde, erkek gibi bir kişiliğe sahip olmuştur. Bütün bunlar onda şaşılası bir güç, sağduyu, irade yeteneği ve sağlam bir karakter oluşmasına yol açmıştır. Bu yüzden Kazak kadınları çoğunlukla daha güzel, erkeklerden daha güçlü, daha akıllı ve daha gelişmiştir.

Dağlı kadının güzelliği, en saf Çerkez tipi ile kuzeyli kadınlara özgü güçlü, sağlam bir vücut yapısının bir araya gelmesiyle insanda hayret uyandıran bir güzelliğe sahiptir. Kazak kadınları Çerkezler gibi Tatar elbisesi, cepken ve çarık giyerler. Sadece, başlarını Rus kadınları gibi bağlarlar. Giyimde titizlik, temizlik, incelik ve evlerdeki düzen, hayatlarının vazgeçilmez bir alışkanlığı olmuştur. Kadınlar erkeklerle olan ilişkilerinde, özellikle de genç kızlar, oldukça rahat davranırlar.

***

Dağlı Kazakların sayıca en fazla oldukları yer Novomilinskaya kasabasıydı. Burada Dağlılardan kalma gelenekler sürüyordu. Bu kasabanın kadınlarının güzelliği dillere destandı ve ünleri bütün Kafkasya’ya yayılmıştı. Kazakların bütün gelirleri bağlar, bostanlar, meyve bahçeleri, karpuz, kabak, pırasa ve mısır tarlaları, balık ve diğer avlar, bir de seferlerle elde edilen ganimetlerden oluşuyordu.

Kasaba Terek’in üç fersah ötesindeydi, ırmaktan gür bir ormanla ayrılıyordu. Kasabanın içinden geçen yolun bir yanında ırmak vardı, diğer yanında yemyeşil bağlar, meyve bahçeleri; daha ileride de ırmağın sürükleyip getirdiği kum yığınlarıyla dolu Nogay bozkırları görünüyordu. Burayı öbek öbek böğürtlenler, dikenli otlar bürümüştü.

Kasabaya girip çıkarken, yüksek sütunların üzerinde kamışla kaplı damı olan büyük bir kapıdan geçiliyordu; kapının yanında tahtadan yapılmış bir sehpa üzerinde Kazakların bir zamanlar savaşta düşmandan aldıkları, belki yüz yıldır kullanılmamış eski bir top duruyordu. Kapının yanında ara sıra üniformalı, tüfekli bir Kazak’ın nöbet beklediği görülürdü. Bu nöbetçi de yanından geçen bir subaya bazen selama durur, bazen de onu görmezlikten gelirdi… Kapının üzerindeki beyaz bir tabelanın üzerinde kırmızı boya ile şunlar yazılıdır: Ev sayısı: 266, Erkek sayısı: 897, Kadın sayısı: 1012.

Kazakların evleri dört bir tarafta bulunan destekler üzerindedir, yerden bir arşından biraz daha fazla yüksektedir. Damları oldukça düzgün bir şekilde sazlarla kaplanmıştır, saçakları yüksekçedir.

Evlerin tamamı belki yeni değil ama, hepsi de oldukça bakımlı, çok temiz ve kapıları çeşit çeşit süslerle donatılmıştır. Birbirlerine bitişikmiş izlenimi vermezler: Geniş caddelerin ve ara sokakların iki yanına gözü okşayacak biçimde, sıkıştırılmadan rahatça sıralanmışlardır.

Birçok evin aydınlık geniş pencerelerinin önünde, küçük bostanların berisinde evlerden daha yüksek koyu yeşil renkli selvi ağaçları, açık renk yapraklarıyla ve beyaz çiçekli mis kokulu akasyalar, hemen yanlarında da alay eder gibi parlayan sarı ayçiçekleri, sarmaşıklar, asmalar göze çarpar.

Geniş meydanda Kazakların en çok sevdiği şeyleri satan üç dükkân yer alır. Bunlar içki, kabak çiçeği, talaş ve çörek satar. Daha ileride de yaşlı selvilerin arasında bahçesi yüksek duvarlarla çevrili ve öteki yapılardan daha uzun, daha yüksek olan bir ev görünür. Bu pencereleri kepenkli ev, birlik komutanına aittir. Sokaklar özellikle yazın, hafta aralarında pek kalabalık değildir. Kazaklar iş başındadır: Ya mevzilerde, ya seferdedirler… Yaşlılar ise ya ormanda avda, ya balık avında ya da kadınlarla birlikte bahçelerde, bostanlarda iş başındadır. Evlerde ancak çok yaşlılar ve küçük yaştaki çocuklar veya hastalar kalırlar.

Lev Tolstoy
Kazaklar  (IV. Bölüm)

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz