Büyük televizyonlar göstermedi, büyük gazeteler yazmadı. Ama gördüğünüz genç insanlara sorun ne olduğunu. Gezi Parkı’nda çevreci bir direniş için oturan 200 kişiye sabah ezanıyla polis saldırdı bundan altı gün önce. Sadece oturuyorlardı. Çadırlarını yaktılar, eşyalarını imha ettiler. Gaz bombası kapsüllerini çocukların gözlerine, kafalarına sıktılar. Derken insanlar toplanmaya başladı. “Yeter be!” diyen herkes. Hayır, insan unutmuyor. Biz, bu memleketin hafızasız olduğunu sanıyoruz, ama kimse hiçbir şeyi unutmuyor. İnsanlar içlerinde biriken binbir çeşit öfkeyle Gezi Parkı’na geldiler ve oturmaya başladılar. Derken bir daha, yine sabah ezanıyla polise saldırı emri verdiler. Bu kez daha sertti. Böyle olunca insanlar arkadaşlarını, sevdiklerini aramaya gittiler ve Taksim’de kaldılar. Yaşanan gerçek bir vahşeti ve sizin televizyonlarınız bunları göstermedi. Kimse deli değil, gaz bağımlısı değil, kimse bu yaşadıklarından memnun değil. Ama İstanbul’da evlerine gitmek isteyen protestocuların bile etrafını sarıp gazladılar, dövdüler. Ne oldu söyleyeyim:
Soruyorlar:
“Üç ağaç için mi?”
Başlangıçta evet. Üç ağaç içindi. Ama artık “üç fidan” için, bütün fidanlar için… Gaz ile boğmaya çalıştığınız fidan gibi kız ve oğlan çocukları için artık. “Ben dedim öyle olacak” kibriniz için. İnsanları gerizekalı yerine koyduğunuz, çocuk muamelesi yaptığınız için. Roboski için, Reyhanlı için, gaz ile, bomba ile, kurşun ile öldürdüğünüz ve arkasından sırıtarak “Allah rahmet eylesin” dediğiniz bütün Türk, Kürt, Ermeni, Arap, Rum, Alevi, Caferi çocuklar için. Konuşan herkesi hapse attığınız için. Yoksul insanlara “Ananı da al da git!” dediğiniz için. Nehirlerimizi satıp, ağaçlarımızı kesip, dağlarımızın karnını oyup bir türlü doymadığınız için. Bütün gazetecileri korkutup sindirdiğiniz için. Bütün öğrencileri dövdüğünüz için. Kızlarımızı saçlarından sürüklediğiniz, oğullarımızı işkenceden geçirdiğiniz için. Bütün bunlar beyler, bizim insan olduğumuzu, bu ülkenin yurttaşı olduğunu unuttuğunuz için. Bu artık zulme karşı bir direniş. Bu böyle biline!
Soruyorlar:
“Ne oldu?”
Büyük televizyonlar göstermedi, büyük gazeteler yazmadı. Ama gördüğünüz genç insanlara sorun ne olduğunu. Gezi Parkı’nda çevreci bir direniş için oturan 200 kişiye sabah ezanıyla polis saldırdı bundan altı gün önce. Sadece oturuyorlardı. Çadırlarını yaktılar, eşyalarını imha ettiler. Gaz bombası kapsüllerini çocukların gözlerine, kafalarına sıktılar. Derken insanlar toplanmaya başladı. “Yeter be!” diyen herkes. Hayır, insan unutmuyor. Biz, bu memleketin hafızasız olduğunu sanıyoruz, ama kimse hiçbir şeyi unutmuyor. İnsanlar içlerinde biriken binbir çeşit öfkeyle Gezi Parkı’na geldiler ve oturmaya başladılar. Derken bir daha, yine sabah ezanıyla polise saldırı emri verdiler. Bu kez daha sertti. Böyle olunca insanlar arkadaşlarını, sevdiklerini aramaya gittiler ve Taksim’de kaldılar. Yaşanan gerçek bir vahşeti ve sizin televizyonlarınız bunları göstermedi. Kimse deli değil, gaz bağımlısı değil, kimse bu yaşadıklarından memnun değil. Ama İstanbul’da evlerine gitmek isteyen protestocuların bile etrafını sarıp gazladılar, dövdüler. Ne oldu söyleyeyim:
Hayatında bir kere polisle yüzyüze gelmemiş, “devletine bağlı” insanları bile çileden çıkarıp TOMA’lara karşı kendini koruyabilir hale getirdiler. Herkesin içindeki savaşçıyı zor ile, zulüm ile uyandırdılar. İstanbul bugün Beyrut gibi. Kek tarifi alışverişi yapan kız çocukları bile bugün TOMA’ları durdurma yollarını anlatıyorlar birbirlerine. Mini etekli 16-17 yaşında bir kız çocuğunun gaz bombasını polise geri atışını, MHP’lilerin Kürtlerle birlikte TOMA’yı devirmeye çalışmasını, Fenerbahçelilerle Galatasarayların birlikte polise karşı halkı savunduğunu gördüm. Siz de gördünüz. İşte bu çok fena! Çünkü artık herkesin bir hikayesi var. Artık televizyonlara ihtiyaç yok. Yaşadıklarınızı anlatın. Sosyal medyaya bile güvenmeyin. İnsanlara yüzyüze anlatın.
Soruyorlar:
“Ne olacak?”
Bu direniş polis şiddeti son bulana, iktidar geri adım atına kadar devam edecek gibi görünüyor şimdilik. Fakat hemen yapılması gereken şu: Bir temsiliyet oluşturmaya başlanmalı. Bu, hem provokasyonlara, hem dezenformasyona hem de eylemliliğin bir siyaset tarafından ele geçirilmesine karşı kesinlikle gerekli. Tahrir’de bu yapılamadığı için hareket Müslüman Kardeşler tarafından ele geçirilmişti. Tunus’ta da aynı şey oldu. Dolayısıyla başından beri Gezi Parkı direnişinde olan bağımsız kişilerden bir temsiliyet oluşturulmalı. Bu temsiliyet açıklamalar yapmalı. Hepimizin altına imza atacağımız, insandan, doğadan ve asgari müştereklerden yana bir metin hazırlanmalı.
Korku öldü! Yaşasın özgürlük!
Ne olursa olsun, ne olacaksa olacak, ama Türkiye son üç gündür korkuyu öldürdü. Herkesin birbirinden öldüresiye nefret ettiğini düşündüğümüz bir ülke kardeşliğini alanda kanıtladı. Ve gördük ki insan olmaktan vazgeçmedik. Hepten ölmemişiz, gördük. Gördük ki kardeşlikten vazgeçmedik. Merhametten yana saf tutmaktan vazgeçmedik. Solcusu da Sağcısı da günlerdir bunu kanıtlıyor kendine. İşte ne olursa olsun, bu unutulmayacak. Ne yaparlarsa yapsınlar bunu bizden geri alamazlar artık. Helal olsun çocuk sana! Helal olsun!
Ece Temelkuran
03 Haziran 2013 Birgün