♦ Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz; ama daha derinlere inin… Sonunda, sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz. Siz, bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz. Siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil…’
♦ İnsanların bilmek istemedikleri bir gerçeği söylemek mi benim görevim?
♦ Kimler daha rahat, kimler sonsuza dek mutludur? Yalnızca sığ zihinli olanlar, yani sıradan insanlar ve çocuklar!
♦ Ben de sizin gibi gece korkularıyla boğulurum. Ben de sizin gibi neden korkuların geceleri hüküm sürdüğünü düşünürüm. Bunun üzerine yirmi yıl düşündükten sonra korkuların karanlıktan doğmadığını anladım; korkular da yıldızlar gibi hep oradadırlar, ama gün ışığı onları gizler.
♦ Yaptığım seçimler başkalarını tutsak ediyorsa ben o özgürlüğü seçemem.
♦ Kendinden hiç hoşlanmayan pek çok insan gördüm; bunlar önce başkalarının kendileri hakkında iyi düşünmelerini sağlamaya çalışırlar. Bunu başarınca da bu sefer kendileri de kendileri hakkında iyi düşünmeye başlarlar. Ama bu sahte bir çözümdür; bu başkalarının otoritesinin altına girmeyi kabullenmektir. Size düşen görev kendinizi kabullenmenizdir; benim sizi kabullenmemin yollarını aramak değil.
♦ Bazen yaşamın o kadar içini görebiliyorum ki birden doğrulup çevreme baktığımda kimsenin yanımda olmadığını, bana eşlik eden tek şeyin zaman olduğunu görüyorum.
♦ Sık sık yolumu şaşırdığımı düşünüyorum: Eski hedefler artık işe yaramıyor ve yenilerini de bulacak halde değilim. Hayatımın nasıl aktığını düşündükçe kendimi ihanete uğramış veya oyuna gelmiş gibi hissediyorum; sanki göklerdeki birileri bana bir oyun oynuyor, sanki bütün hayatım boyunca yanlış melodiyle dans edip durmuşum
♦ Hiçbir şey her şey demektir! Güçlenmek istiyorsan, önce köklerini hiçliğin derinlerine gömmeli ve en yalnız yalnızlığınla yüz yüze gelmeyi öğrenmelisin
♦ Uçmak istiyorsunuz, ama uçmaya uçmakla başlayamazsınız. Size önce yürümesini öğretmek zorundayım ve yürümeyi öğrenmenin ilk adımı kendi kuralları olmayan insanın başkaları tarafından yönetilmek zorunda kalacağını anlamaktır. Başkalarının kurallarına uymak, insanın kendisini yönetmesinden çok, hem de çok daha kolaydır.
♦ Yeni şafaklar ve altın olasılıklar keşfetmek, zengin, cesur bir ruha aşık olmak; herkes, en azından bir kez, yaşamında böyle bir şeye ihtiyaç duyar.
♦ Kişinin ahlaklı yaşayabilmesi için kendisini toplum ahlakından kurtarması gereği.
♦ Kişinin kendisine dışarıdan bakmasını öğrenmesi gerek.
♦ Genellikle sorulamayan soru, en önemli sorudur…
♦ Sırası gelen herkes kendi kader sahnesinde oynar. Senaryo farklı olsa da roller aynıdır. Giyilen elbise bazen sıkar bazen bol gelir ama düşünerek, deneyerek oynamaya devam etmek gerekir; kendin olmak için acıya sancılanmaktır aslolan… Rolle bütünleşmek gerekir; yalnız, melodi ve dansın birbirine uyum sağlaması gerektiği unutulmadan…
♦ Önemli olan hangi rolü kime oynadığımız değil mi? Girilen ilişki biçiminde bir kap yemek, sıcak bir ev, şişkin bir cep, şehvet, şan, şöhret, gençlik ve güzellik yanılsamaları eşlik etmez mi bize çoğu zaman?
♦ Öğretmenler kimi zaman acımasız olmak zorundadır. İnsanlara böyle katı mesajlar verilmeli; çünkü yaşam da acımasız, ölüm de.
♦ Ölümün son iyiliği, bir daha ölümün olmamasıdır. Ölüm varken ben yokum. Ben varken , ölüm yok. O halde üzülecek ne var?
♦ Kemikleri, eti, bağırsakları ve kan damarlarını kaplayan deri nasıl insan görünümünü katlanabilir hale getiriyorsa, ruhun çalkantıları ve ihtirası da kibirle kapatılmıştır; o, ruhu kaplayan deridir.
♦ Kendi zayıflıklarını başkalarına yansıtan ve sonra da yalnızca kendi güçlerini artırmak için onlara yardımcı olur gibi görünen o papaz kılıklı iyileştiricileri iyi biliriz.
♦ Hiç kimsenin bir şeyi sırf başka birisi için yapmadığını göreceksiniz. İnsanın bütün eylemleri kendisine yöneliktir, bütün hizmetleri kendisine hizmettir, bütün sevgisi kendisini sevmesindendir.
♦ Yaşamın doruğu! Hayat merdiveninin doruğuna çıktık! İşte asıl problem şimdi başlıyor; bunun bir de inişi var. Bu doruktan baktığımda geri kalan bütün yaşamımı görebiliyorum ve bu manzara hoşuma gitmiyor. Gördüklerim yalnızca yaşlanmak, çökmek, babalık ve büyükbabalık yapmak.
♦ Bütün yaşamını sırf istemediği bir ödül uğruna yaşamış olmanın nasıl bir şey olduğunu ona nasıl kabul ettirebilirdi.
İnsan kırkındayken, yirmi beşinde anlamayacağı şeyleri hisseder.
♦ ‘’Belki,’’ dedi Nietzsche, ‘’bir erkek ancak bir erkek gibi davranarak kadının içindeki kadının ortaya çıkmasına yol açar.’’
♦ En ulu ağaç, en yükseklere uzanan ve köklerini en derinlere, hatta kötülüğün içine salan ağaçtır.
♦ Cinsel ilişkilerin diğer ilişkilerden hiçbir farkı olmadığını, bu tür ilişkilerin de diğerleri gibi güç mücadelesi olduğunu yazdım. Cinsel arzu, aslında, karşıdaki insanın zihni ve bedeni üzerinde mutlak hakimiyet kurmak için duyulan arzudan ibarettir. Daha derinlere bakarsanız, bu arzunun da tüm diğer insanlardan daha üstün olma arzusu olduğunu görürsünüz. ‘Aşık’, ‘seven’ kişi değildir; aslında o, soyutlamaktır. Altınları başında nöbet tutan ejderha kadar alçak ruhludur.
♦ Belki de bizler birbirimizin gerçeğini göremeyen ve aynı acıları paylaşan insanlarız. Bir yanılsamayı bırakıp henüz bilinmeyen başka bir yanılsamaya tutunmak için atmaya devam ederiz küçük adımlarımızı…
♦ Problemlerinin aslında görmek istemediği şeyleri saklamak için kopardığı yaygaradan ibaret olduğunu ona nasıl anlatabilirim? Saçma sapan düşünceler zihninin mantar gibi kaplıyor. Sonunda bütün bedenine yayılıp onu mahvedecek. Bugün giderken ona bu saçmalıklarla kendini kör etmezse neler görebileceğini sordum. Böylelikle yolunu gösterdim. Bunu yapabilecek mi?
♦ Düşmanını doğru seç.
♦ Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki hiçbir şey engellenemiyormuş gibi görünür, bizi ayıran küçük bir köprü vardır, o kadar. Ama sen tam bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: “Bu köprüyü geçip bana gelir misin?” İşte o anda artık bunu istemeyiverirsin, sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın.
♦ Kaybetmek için sahip olmak gerekir.
Irvin D. Yalom
Nietzsche Ağladığında