Halil Cibran: Yaşam kentinde sevgi ve nefreti, inanç ve aldatmayı buldum.

Ölüler Şehri

Dün iğrenç kalabalıklardan kendimi geri çekerek, doğanın alımlı giysilerini üstüne giydirdiği tepelere ulaşana kadar yürüdüm. İşte o zaman nefes alabildim.
Dönüp ardıma bakarken, şehrin muhteşem malikânelerinin üstünü dükkânlardan çıkan duman kaplamıştı. İnsanlığın misyonu üzerine analizde bulundum, ama yaşamlarının büyük bölümünü mücadele ve sıkıntı içinde geçirdiklerini tespit ettim. Ardından Âdemoğullarının yaptıklarını düşünmemek için Rabbin zafer tahtı olan sahayı göz merkezime aldım. Alanın tenha bir köşesinde kavak ağaçlarıyla çevrili gömme bir zemin buldum. Orada, ölüler şehri ve yaşam kenti arasında meditasyona başladım.

Birinci de ebedi sessizliği, ikinci de sonsuz üzüntüyü düşündüm.
Yaşam kentinde umut ve umutsuzluğu, sevgi ve nefreti, sevinç ve hüznü, zenginlik ve yoksulluğu, inanç ve aldatmayı buldum.
Ölüler şehrinde toprağı toprağa gömülü gece sessizliğinde doğanın bitkiyi, hayvana, hayvanı insana dönüştürdüğünü gördüm. Zihnimde bu şekilde dolaşırken, müzik kesitleri eşliğinde saygıyla yavaş yavaş hareket eden bir alay gibi gökyüzünü dolduran hüzünlü bir melodi gördüm.

Bu ayrıcalıklı bir cenaze töreniydi. Ölüyü ardında yakınarak ağlayan yaşayanlar takip ediyordu.
Kortej defin verine ulaştığında rahipler dua ederek tütsü yaktılar, müzisyenler enstrümanlarını çalarken, gidenin ardında yas tutuldu.

Ardından liderler bir, bir öne çıkarak, özenle seçilmiş kelimelerle kasideler okudular.
En sonunda ise topluluk ustalıkla tasarlanmış taş ve demirlerin etrafını saran pahalı çelenk, geniş ve güzel tonozlar arasından ayrılarak dağıldılar.

Veda teklifçileri şehre dönerken ben kaldım, onları uzaktan izlerken yumuşak bir sesle kendi kendimle konuşurken güneş ufukta alçalmaya ve doğa uykuya geçmek için tüm hazırlıklarını çapmaya başlamıştı.
Sonra ahşap bir tabutun altında emek veren iki adam ve arkalarında kollarında körpe bir bebek taşıyan perişan görünümlü bir kadının yürüdüğünü gördüm.

En arkada ise, yürek yakan gözlerle, önce kadına sonra tabuta bakan bir köpek onları takip ediyordu.
Bu fakir bir cenaze töreniydi. Ölümün bu konuğu soğuk topluma ardında sefil karısını, onun acılarını paylaşacak körpe bir bebek ve dostunun gidişinden haberdar sadık bir köpek bırakmıştı.
Mezar yerine ulaştıklarında tabutu bakımlı çalı ve mermer taşlardan bir hendek uzaklığında bir yere bırakarak, Tanrı’ya birkaç basit kelime söyledikten sonra geri çekildiler. Küçük grup ağaçların arkasında kaybolurken, köpek ardına son bir kez dönerek dostunun mezarına baktı.

Ben yaşam kentine bakarken, kendi kendime ‘O yer ki birkaç kişiye aittir’ dedim, ardından ölüler şehrinin döşemelerine baktım ve dedim ki ‘bu yer de birkaç kişi ye aittir. Ya Rab, bütün insanların cenneti nerede?
Bunu söyler söylemez, güneşin uzun ve güzel altın sarısı ışınlarına karışmış bulutlara doğru bakarken, içimden bir sesin ‘Orada’ dediğini duydum.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz