Sen git
Ben bir gecenin siyahında saklayacağım saçlarını
Yüreğim, titrek ellerinin arasında atacak
Biraz ıslak biraz da kırmızı
Küçük bir umut türküsü dolayacağım dilime eskiden kalma
Bıraktığın yanını yüzdüreceğim derin denizlerimde
Gözlerimde son bakışın kalacak çaresiz ve üzgün
Sen git
Ben bir isyanın eteğinde saklayacağım gözyaşlarını
Devrilmiş cümleler anlatacak sana hasretimi mektuplarımda
Kırık dökük hatıralarla süsleyeceğim yatağımı
Damla damla akarken gün geceye
Bir yudum suda eritip saflığını ilaç yapacağım yaralarıma
Kanayan yanlarımın üzerine sıcaklığını örteceğim
Büyüleyici Bir Kadın: Lou Salome ve Rilke Aşkı
“Benim işaretim ve habercim ol
Ve yaşamımı şenliğe dönüştür.”
Rilke’den Lou Salome’a
Kıyamete kadar olmak, düşünmek yaşamak
Tut beni sımsıkı kollarında!
Verecek başka bir mutluluğun yoksa
Acılarını ver bana..”
Lou Salome’den Rilke’ye
“Gözlerimi çıkar, seni görebilirim
Kulaklarımı tıka, seni duyabilirim
Ayaklarım olmadan sana kadar yürüyebilirim
Dudaklarım olmadan bile seni çağırabilirim
Kollarımı kes, seni tutabilirim
Bir el gibi yüreğimle kalbimi çıkar al, beynim çarpar
Eğer beynimi ateşe verirsen
Seni kanımda taşırım”
Rilke’den Lou’ya
Aşkın binlerce tanımı varsa, aşkı en cesur biçimde sorgulayan ve ona en çarpıcı tanımı getiren isimlerin başında Lou Salomé gelir. Kurt Wolff’un “Almanca konuşulan topraklarda 150 yıldır hiçbir kadın Lou von Salomé kadar güçlü ve dolaysız bir etki yaratmamıştır.” dediği (Salomé Yaşamı ve Yapıtları, s.15), cesareti ve dikbaşlılığı ile karşısına kimseyi almaktan korkmayan, Lou.
Freud ve Meysenburg’un yakın dostu, Nietzsche’nin aklını başından alması için birlikte ormanda yapılan üç saatlik yürüyüşün yettiği Lou Salomé. Aşkın bir erkeğe ya da kadına yönelik olmadığını söyler. Ona göre erotik sevgi içinde biz, sandığımız gibi başkasıyla dolu değilizdir. Kendimizle, kendi durumumuzla doluyuzdur. Biz başkasına değil, kendimize sarılıyoruzdur. Lou Salome, henüz 17 yaşındayken sarılacak birini bulmuştu. Aslında sarıldığı kendisiydi. Başkalarından farklı olmanın acısını yaşamaya başladığında yaşamaya, düşünmeye, yazmaya yazgılı bir yürekti o. Bu tutkusunu besleyecek, ona bilmediği dünyaların kapısını aralayacak birini bulması hiç zor olmaz. Bu, neredeyse hastalıklı denecek kadar solgun ve narin kız, papaz Heinrich Gillot’a tutkuyla bağlanır. Gillot onun için; dinler tarihi, felsefe, metafizik demekti. Gillot onun için; Kant, Leibniz, Rousseau, Voltaire’e uzanan yoldu. 17 yaşındaki bir kız o çağlarda ancak hayranlık duyabilir. Aşk biraz da hayranlık değil midir? Fakat Lou o yaşta, neye hayran olabileceğini bilecek kadar keskin zekalıydı. Onun hayran olduğu Gillot’nun entelektüel yapısı değil, birikimin kendisiydi. Bu bilginin özüne ulaşmak için duyduğu hayranlık aşk olarak tarif edilebilir miydi?..
Sefarad Yahudisi olan atalarının 15-16. yy’da bir sürgünün ardından geldiği Saint Petersburg’ta doğdu. Beş erkek kardeşi ve babası üzerine titriyordu. 16-17 yaşlarında başına buyruk, kafasının dikine giden Lou’nun Gillot’la ilişkisi bir kadın-erkek ilişkisinden çok zihinsel, entelektüel bir birliktelikti. Lou hayatı boyunca tüm ilişkilerini zihinsel birliktelik üzerinden kuracağının sinyallerini daha o yaşlarda vermişti. Gillot’dan Paul Ree’ye, Andreas’a kadar yani otuzlu yaşlarının sonuna kadar Hiçbir sevgilisi ve aşığı ile cinsel bir birliktelik yaşamadı. Taa ki Rainer Maria Rilke’ye, o tutkulu şaire kadar…
Lou Salomé, kendini “ben” olarak tanımlayabilen, hayatın karşısında tüm ‘ben’cillikleriyle durabilen, yaşamı ‘kendi ideal durumlarına’ göre yaşayabilen ender insanlardan biridir. Freud, Ree, Rilke ve Nietzsche ile dostluğu konuşuldu çoğunlukla. Etrafındaki entelektüel çevre üzerindeki çarpıcı etkisi, onun hayatın karşısında ‘kendi ideal durumuna’ göre yaşama cesaretini göstermesinden kaynaklanıyordu.
Freud’la olan dostluğu, Nietzsche’nin hayranlığı çizdiği özgür ve cesur, sıradışı kadın tipi, Lou Salomé’u yaşadığı dönemin önemli düşünürlerini yalnızca güzelliği ile değil, zekâsıyla da etkilemiştir.
Erkekten dost olur mu?
Freud’la ilişkisi, diğer ilişkilerinden bağımsız olarak, duygusal bir etkilenme değildir. Freud’la 1912 Ağustos’unda tanışan Lou, girdiği her ortamda olduğu gibi burada da etkisi sürdürmesi zor olmaz. Freud’un “Korkunç bir zekâ” diye nitelediği Lou, Usta’nın yanında kendi özgürlüğünü korumayı becerebilir.
Sağlık problemleri onu İtalya’ya sürüklediğinde kendine yeni bir zihinsel dost bulması uzun sürmeyecektir. Paul Rée ile dönemin feminist önderlerinden Meysenber’in evinde tanışır. Rée ile kısa sürede kurulan dostluk, bir evlenme teklifle sonuçlanacaktır. Oysa Lou’nun derdi “dost” olabilmektir. Lou’nun Rée’ye teklifi ise dönemin entelektüel zihinlerinin sınırlarını zorlayacak cinsten olur. Lou bu ayrıksı düşünü içinde saklayacak yapıda biri değildir. Kocaman kütüphaneli, üç odalı dairede iki adamla; Gillot ve Rée ile birlikte yaşamak ister. Bu mutluluk düşünü gizlemeyi ya da kafasında evirip çevirmeyi düşünmez. Aksine ailesi dahil herkese kabul ettirmeye çalışır.
Zavallı Rée’ye, bu üçlü yaşama fikri ancak Nietzsche olursa katlanılabilir gelir. Nietzsche’nin Lou’nun kaçınılmaz etkisine kayıtsız kalması beklenmez elbette. Evlilik teklifi kısa sürede gelir. Lou entelektüel birliktelik yaşayacağı kişileri bulmanın şevkiyle uzun yürüyüşler ve sohbetler başlar. Ancak Lou cinsel yaşama kapılarını kapamıştır. Hepi topu sekiz ay süren bu birliktelik, Lou’nun Nietzsche için bir kitap yazmasına yeter. (Nietzsche, Lou Salome, çev. Nil Erdoğan, Versus Yay., 161 s.) Nietzsche içinse bu süreci şöyle değerlendirir: “Onu tanıdıktan sonra Zerdüşt için olgunlaştım.”
Beklenildiği gibi toplumun ön yargıları dönemin entelektüel zihinlerine de işlemiştir. Toplumun kendisine dayattığı kuralları değil kendi kurallarını koymaya ve bu kurallarla oynamaya kararlı Lou ideal bir duruma göre yaşayamayacağının farkındadır: “Kesinlikle kendi hayatımı yaşayabilirim. Ve ne olursa olsun bunu yapacağım. Böyle davranarak hiçbir ilkeyi temsil etmiyorum; ama çok daha güzel, benim içimde olan bir şeyi, tamamen yaşamın sıcaklığı olan, neşe dolu ve kaçıp gitmeye çalışan bir şeyi temsil ediyorum.”
(Lou Özgür Bir Kadının Öyküsü, s. 27)
Girdiği her ortamda etkili olmasını bildi, ilgilendiği her ne ise onun üzerine düşündü ve yazdı. Evlilik, sevginin katilidir; evli eşler “birbirleri için önemsizdirler”. Sevgi, arkadaşlığın bayağı alt sıralarındadır; arkadaşlık, sevgiye ve daha da kötüsü cinselliğe dönüşerek yok olma riskinden korunmalıdır, çünkü “bedensel tutkudan ruhsal sempatiye giden yol yoktur, ama ikinciden birinciye gidilebilir”
Lou’nun Nietzsche’ye olan duyguları şu satırlarla yansır
(…)
Bir ben biliyorum
Yüreğinin severken
Ölmek değil de öldürmekten korktuğu için
Tir tir titrediğini
Kayboluşlarında kendini bulup
Her şeye yeniden başlama hevesini
Yalnızlığının nasıl kursağında bıraktığını (…)
Salomé’a göre aşk kendi ölümüne çabalar. Sadakati reddeder: O özgürlüğün engelidir, aşkın kendisini yok etmesinde önemli rol oynar. Paul Rée’yle ayrılığı Lou’yu Carl Andreas’la yakınlaştırır ve kısa sürede evlenirler. Sözüne sadık biri olan Lou Andreas’ya da sadakat göstermez. Flörtlerine devam eder, evlidir evli olmasına ama hiç kimseyle cinsel ilişkisi yaşamaz. Taa ki Rilke’yle karşılaşana kadar. Ve en güzel şiirlerini Rilke’ye yazar.
Sen git
Ben bir gecenin siyahında saklayacağım saçlarını
Yüreğim, titrek ellerinin arasında atacak
Biraz ıslak biraz da kırmızı
Küçük bir umut türküsü dolayacağım dilime eskiden kalma
Bıraktığın yanını yüzdüreceğim derin denizlerimde
Gözlerimde son bakışın kalacak çaresiz ve üzgün
Sen git
Ben bir isyanın eteğinde saklayacağım gözyaşlarını
Devrilmiş cümleler anlatacak sana hasretimi mektuplarımda
Kırık dökük hatıralarla süsleyeceğim yatağımı
Damla damla akarken gün geceye
Bir yudum suda eritip saflığını ilaç yapacağım yaralarıma
Kanayan yanlarımın üzerine sıcaklığını örteceğim
Sen git
Biliyorsun
Gelmesen de
Bekleyeceğim…
Oysa Rilke ille de Rilke
Rilke ve Lou Andreas-Salomé, şair Spiridon Drozin ile birlikte Rusya’dadır. (1900)
Rilke ve Lou Andreas-Salomé, şair Spiridon Drozin ile birlikte Rusya’dadır. (1900)
Onları yazar Jacob Wassermann tanıştırdı. 1897 Münih’indeydiler. Ertesi gün Rilke’den bir mektup aldı Lou. Ondan aldığı bu ilk mektupta kullanılan sözcükler onların aşklarının ve dostluklara damgasını vuracaktı. “(…) Bu demir gibi sert eli sıkılık, sözcüklerinizin amansız gücü, çalışmamı kutsadı ve bence onu onayladı.” 20’li yaşlarının başındaki Rainer Maria Rilke 30’lu yaşların sonunda, artık yazarlığı ve keskin zekası ile ün salmış Lou’ya karşı konulması beklenemez elbet. Zekası ve güzelliğiyle dönemin en büyük, düşün ve edebiyat adamlarını etkileyen Lou’nun Rilke’yi de kısa sürede etkisi altına alacaktır. Lou, edebiyat çevrelerine yeni girmiş bu parlak şaire hayır diyemez. Lou’nun Rilke’yle buluştuğu koşullar Nietzsche’yle buluşmalarına benzerlik gösterir. Rée ile evliyken Nietzsche’nin kurlarına karşılık veren Lou, Andreas ile evliyken ve her iki evlilikde cinsel bir anlam taşımıyorken, Lou, Rilke’nin kurlarına karşılık vermeden yapamayacaktır. Lou Nietzche ile tanıştığında o 38, kendisi henüz 21 yaşındaydı. Şimdi durum tersine dönmüştü. 30 yaşlarının sonlarındaki Lou için 21 yaşını süren Rilke, Nietzsche’den daha çok erkekti. Tek gerçekliğim dediği Rilke’ye ve onun “büyük bir sessizlik ve doğallıkla gelen” aşkı kabul eder. Rilke ise kendine bir anne, sığınılacak bir yuva, yol gösterici bulmuştur. Onun özgüveni, büyülemiştir Rilke’yi. “Senin bu yönüne ne kadar hayranım bilemezsin, aşkım: “Her şeye böyle kayıtsızca güvenmen, korku nedir bilmeyen bu sevecenliğin.”
Rilke daha erkeksi ve daha güçlü görenmek için Lou’nun önerisini kabul ederek Rene olan adını Rainer olarak değiştirir. Lou’nun karşısında bir pervane gibidir. Ona olan aşkını en iyi şu satırlar: özetler.
“(…) Senin sınırlarına tozlu basit halde gelen güneş ışını, ruhunun parlak dalgasında bin kat berrak ve parlak oluyor. Benim berrak kaynağım, dünyayı senden görmek istiyorum, çünkü o zaman yalnızca seni, seni, seni görüyorum.”
(Salomé Yaşamı ve Yapıtları, s. 161-162)
Lou’ya göre ikisi birbirine sıradan aşıklardan ve evli insanlardan daha yakındılar. Çünkü her biri bir birim oluşturmaya çalışan iki yarım olmak yerine, halihazırda birer tamdılar.
Ah, yalnızca sana döndüğümde
Yüzüm görünmez ama büyür
Sende ve karanlıkta yoluna devam eder
Sonsuzca, senin korunan kalbinin içine
Rilke içinse Lou tanrısal bir varlıktı. Ulaşılmaz üstün bir varlık. Aşk biraz hayranlıktı… Belki de beraberinde nefreti de getirdi. Lou’ya yazdığı şu satırlar ona olan hislerinin bir özetiydi: “Fazla büyük bir şey olarak senden nefret ettim.” Dört yıl süren ilişkileri sonucunda, özgür ruhlu Lou için Rilke yük olmaya başlamıştı. İlişkilerinin kaçınılmaz olarak geldiği durumu yazdığı bir mektupta şöyle özetlemişti: “Çevremdeki her şey ışıltılı ve huzurlu olduğuna ve yaşam meyvesi olgunlaşıp tatlandığına göre, her ikimizin de kesinlikle sevdiği bir anı bana son bir görev veriyor. Bu anı, Wolfrathausen’de senin annen gibi olmamdır. (…) yaşlarımız arasındaki farka karşın, Wolfrathausen’den beri büyümeye devam etmek zorundayım…” (Salomé Yaşamı ve Yapıtları s.187-188)
Lou büyümeye devam ederken Rilke ile olan dostluğu hiçbir zaman zarar görmez. Ne Rilke son nefesini verirken Lou’yu anmadan edecek, ne de Lou onu düşünmekten vazgeçecektir.
Rilke’den Salome’ye bir Mektup
Dünyayı benim bu güne dek yaptığım gibi salt göz yoluyla kavrayıp içine sindirmek, bir ressam , bir heykeltraş için daha az tehlikelidir, diye düşünüyorum, çünkü bunlar aldıklarını maddeye dönüştürüp ortaya koymakla rahatlayacaklardır.
Ben kendimi, Roma’daki parkta gördüğüm Anemone’a benzetiyorum : Çiçeğinin yapraklalarını gün boyunca, alabildiğine açmış ve gece olduğunda onları bir türlü toparlayıp kapayamamıştı. Akşamın karanlığında, akıllı kardeşleri, dıştan aldıkları kadarıyla yetinip yapraklarını kapamışken, onu hala delicesine açılmış yapraklarıyla, bitip tükenmeyen geceden bir şeyler almaya uğraştığını görmek, insanı ürkütüyordu.
Ben de öyle çaresizce dışa dönük, dağınık, hiçbir şeyi itip geri çevirmeden yaşamaktayım; duyularım bana hiç danışmadan, hep rahatsız edici şeylere yönelik… Ama kim kendisini, önce paramparça etmeden yenileyebilmiştir…
Lou Andreas –Salomé’ye, Paris, 26 haziran 1914
Kaynaklar: Yasama uğraşı |Salomé Yaşamı ve Yapıtları, Angela Livingstone, çev.: Semra Kunt Akbaş, Ayrıntı Yay., 399 s. |Lou Özgür Bir Kadının Öyküsü, Françoise Giroud, çev.: Saime Bircan,İmge Kitabevi, 108 s.