Dersim’e Karşı Faşizmi ve Irkçılığı Savunan Ümit Zileli!.. – Ahmet Nesin

Taksim anıtı
“Bugün olsa yine aynı katliamı yaparız!..” diyen  Bahçeli’yle aynı dili konuşuyorsun

Türkçede “İnadım inat, kıçım iki kanat…” diye bir tabir var, bu tabire yada deyime uyan o kadar olay ve kişi var ki, bunları incelemeye kalksam sanırım yaşamım yetmez. Her seçim öncesi ortaya atılan tartışmalar vardır, “Aleviler kime oy verecek?..”, “Madem seçim var Dersim olayını ele alalım…” gibi… Yine seçim öncesi, Başbakan Ahmet Davutoğlu Dersim’de alevilerle ilgili önemli açıklamalar yapacakmış. Haydi bakalım, gündem hazır, tartışacak TV uzmanları zaten dolu, “Ne diyecek, diyecek mi, Tunceli bitecek de Dersim mi olacak…” gibi konuşmalar gırla. Doğal olarak Dersim isyanı tartışmanın baş köşesine oturmuş durumda…

Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan geçen gün bu konuda bir yazı yazmış. Ümit Zileli de yememiş içmemiş Ahmet Hakan’ın yazısına veryansın etmiş. Bu iki yazıyı okuduğunuzda ülke karmaşasını görüyorsunuz esasında, dincilikten vazgeçen Ahmet Hakan, devrimcilikten vazgeçen Ümit Zileli’nin ilerisinde. Bu yazımda derdim Ahmet Hakan’ı savunmak değil, sadece Ümit Zileli’nin Dersim katliamına bakış açısını eleştirmek.

İlk önce şunu söyleyeyim Ümit Zileli, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in sahibi olduğu söylenen Beyaz TV’de anlaşmalı program yapıp Rasim Ozan Kütahyalı’yla demokrasi adına kavga ediyormuş gibi artislik yapmakla demokrat olunmuyor. O TV’yle anlaşma yapıp para kazanmak bile yaşama nasıl baktığını gösteriyor aslında…

Yazında şöyle bir ifade var: “Evet, Seyit Rıza düpedüz haindi!. Daha önce yazmıştım, bir kez daha tekrarlayayım. Seyit Rıza’nın İngiltere Dışişleri Bakanına, Fransızca yazdığı 30 Temmuz 1937 tarihli “3 milyon Kürt yardımınızı bekliyor” içerikli mektubunu, Londra’da, “Public Record Office” arşivinden ben çıkarttım. 28 Haziran 1987 tarihli Nokta Dergisi’ne kapak oldu. Mektubunun altındaki imza şöyleydi:

-Dersim Generali seyit Rıza!..

Demek Seyit Rıza bu yüzden haindi, İngiltere Dışişleri Bakanı’ndan yardım istediği için. Sen de bu belgeyi buldun ve hainliği tespit ettin. Sanırım hemfikir olduğumuz tek nokta Seyit Rıza’nın Türk değil Kürt olduğudur. Kürt olarak Osmanlı’nın istilasından itibaren kendi topraklarında Türk gibi yaşatılmaya çalışılmış birisidir. Yani Seyit Rıza İngiltere Dışişleri Bakanı’na bu mektubu bir Türk olarak yazmıyor, kendi topraklarının bir vatandaşı olarak yazıyor. Yani anlayacağın Seyit Rıza Türkiye’ye ihanet etmiyor, parçalanmış Osmanlı’dan sonra kendi topraklarında bir Kürt olarak yaşamaya çalışıyor. Bunu şeriatla mı yapar, sosyalizmle mi, bu benim tartışacağım bir konu değil, Kürtlerin tartışacağı bir konu…

İşte sen ve senin gibiler bu durumlara dış mihraktan yardım istedi ve ülkesini sattı, diye yorum yapıyorsun. Seyit Rıza ülkesini satmadı, satamazdı da zaten, önce Osmanlı, sonra da Türkiye onun ülke kurabileceği topraklara el koydular. Ama bu dış mihrak olayı hep garibime gitmiştir benim. Yıllar önce bir kitap yayınlamıştım, “Mareşal Frunze’nin Anıları” diye. Frunze kimdir biliyor musun, bir Rus mareşalidir ve Türkiye’yi uzun uzun inceleyip, gezip, Ankara’da gizlice Mustafa Kemal’le buluşup, Sovyet yönetimine olumlu rapor verip Sovyetlerin Kurtuluş Savaşı’na silah ve altın yardımı yapmasını sağlamış kişidir. Bu yüzden Taksim Meydanı’ndaki anıt Frunze anıtıdır, Mustafa Kemal değil…

Anlayacağın Ümit Zileli, -tabi anlamak istersen- Kurtuluş Savaşı dış mihrak sayesinde yapılmış ve kazanılmıştır. Bunu senin mantığına yanıt vermek için yazıyorum, yoksa Sovyetlerin Kurtuluş Savaşı’na yaptığı yardıma karşı olduğumdan değil.

Gelelim 2. soruna, inadım inatsınız ya, hele bütün sonradan olma CHP’liler gibi CHP’liden daha fazla CHP’yi savunacaksınız ya, Dersim katliamında da aynı sorun.

CHP denildiğinde senin aklına kimler geliyor bilemem ama benim aklıma Mustafa Kemal ve İsmet İnönü geliyor. Dersim katliamı öncesi ilginç bikaç olay var mesela.

1937 yılında Recep Peker faşizmi incelemek üzere İtalya’ya gönderilir. Döndüğünde meclisin üstünde bir “Faşist Konsey” kurulmasını önerir ve İnönü bunu imzalar. Mustafa Kemal bu kararı reddeder. Ayrıca Dersim sorununun çözümünde de anlaşmazlık vardır aralarında ve İsmet İnönü hem başbakanlıktan alınır hem de CHP genel başkan yardımcılığı görevinden alınır. Yerine daha sonra Demokrat Parti kurucusu ve Cumhurbaşkanı olacak olan sağcı Celal Bayar gelir. Genel Kurmay başkanı da, daha sonra MHP’nin başlangıcı olan Millet Partisi’nin kurucusu olan Fevzi Çakmak’tır. Yani sen CHP adına Dersim katliamını savunurken CHP’yi değil, Demokrat Parti’yle, MHP’yi savunuyorsun. “Bugün olsa yine aynı katliamı yaparız!..” diyen MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’yle aynı dili konuşuyorsun, hem de demokrasi adına…

Yazının sonunda Soner Yalçın’ın yazısından örnek vermişsin, İbrahim Kaypakkaya’dan Kemal Kılıçdaroğlu’na, herkes DP’ye oy verirken CHP’ye oy veren Dersimli’den bahsetmiş Yalçın yazısında, komünist ve kadın belediye başkanı seçişini övmüş, öyle övmüş, şöyle övmüş, Tuncelili bunlar demiş ama kalemi bişeyi yazamamış, onların çoğunlukla Zaza olduklarını es geçmiş. Zor gelmiş zor.

Bir de bişey rica etsem, “Madem soykırım denecek denli bir büyük katliam yaşandı, niçin 1935 sayımında 101 bin olan Tunceli nüfusu, 1940 yılında 94 bin 600 idi?” demişsin ya, gir internete bir bak, iç Anadolu o tarihler arasında nasıl artmış nüfus olarak, çok zor değil, Google yanıtını veriyor…

Kasım 22, 2014
ahmetnesin.com

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz