Dersim’de 1938’de yürütülen askeri harekât sürecinde ailesinden 12 kişi katledilen Haydar Kang, 26.9.1949 tarihinde Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir dilekçeyle başvurarak katliamdan sorumlu olanlar hakkında kanuni takibat yaptırılmasını talep eder.
1938’de ailesinden 16 kişi katledilen ve kendisi süngülenmesine rağmen kurtulan Ali Doğan adına açtığımız tazminat dava dosyasına gönderilen Başbakanlık arşiv belgelerine göre bu dilekçe, Dersim 38 zulmüne dair olarak soruşturma açılması talebiyle “resmi kayıtlara girerek işlem gören ilk dilekçe” olma özelliğini taşıyor. Zira aynı arşiv belgelerinde, Meclis Dilekçe Komisyonu’nca dilekçenin havale edildiği Başbakanlık tarafından Dilekçe Komisyonu Başkanlığı’na verilen 4.1.950 tarihli yanıtta “Şimdiye kadar bu şakavet ve tenkil hadiseleri dolaysiyle bir şikâyetin vaki olmadığı” belirtiliyor. Tarihi bir belge olduğundan dilekçe metni herhangi bir düzeltme yapılmadı.
“Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığına Dileğimdir.
Ben Tuncelinin Hozat Kazasının Ağzunik köyü halkından iken 34 sene evvel yani 330 senesinde buradan ayrıldım. Köyde kalan babam Süleyman oğlu Timur 332 senesinde Eceli mevudile ölmüştür. Anam Gevher ile 3 erkek ve bir kız kardeşim ve bunların çocuklarından mürekkep 15 nüfustan ibaret efradı ailem iş ve güçleriyle meşguller iken 938 yılı ağustos ayında bir yüzbaşı kumandasında köye gelen 60 atlıdan ibaret bir müfreze asker 40 erkek ve 60 kadın ve 70 çocuktan ibaret köy halkını elleri, kollarını bağlayarak makineli tüfek ateşile öldürmüşler ve cesetlerini de buğday saplariyle yakmışlardır.
Bunlar arasında bulunan 70 yaşında anam Gevher ile kardeşim İbrahim karısı Sabriye’yi, 5 yaşında oğlu Hüseyini 12 yaşında oğlu Celali 3 yaşında kızı Fatmayı 2 yaşında Şükriyeyi ve henüz askerden terhis edilen ve asker elbisesi üzerinde bulunan kardeşim Rüstemi, karısı Kebireyi 3 yaşında oğlu Cevadı 6 yaşında oğlu Süleymanı 4 yaşında kızı Elifi ve diğer kardeşim Velinin karısı Meryemden ibaret bir erkek 4 kadın 3 kız ve 4 erkek çocuk ki ceman 12 nüfus efradı ailemin de elleri bağlanmıştır.
İşin akibetini anlayan ve başlarına gelecek olan felâketi hisseden masumlar feryat ve figana başlamış ve anam müfreze kumandanına oğlum biz masum ve suçsuz kimseleriz benim de senin gibi iki asker evlâdım vardır. Yanlış bir iş yapmış olacaksınız derse de sesi makinalı tüfek sesiyle susturuluyor ve üzerlerine yapılan ateşle hepsi hazal yaprağı gibi yere seriliyor, kumandan vazifesini tamamen ifa edebilmek için harmanlarda bulunan buğday saplarını askerlere getirterek cesetleri de yakılıyor.
Anası Sabriyenin etrafını saran çocuklarından Celale bir hüsnü talih eseri olarak kurşun isabet etmiyor ve üstüne yıkılan anasının cesedi altında kalıyor. Cesetleri cayır cayır yakan ve kendisine de sirayet eden ateşe bir aralık tahammül eden Celâlın vücudu yanmağa başlayınca ayağa kalkıyor ve karşısına dikilen iki erin süngüsiyle karşılanıyor, ve bunların darbeleri altında yere seriliyor.
Müfreze köyü de yakıp ayrıldıktan sonra köye hakim olan bir tepeden bu tüyler ürpertici faciayı seyreden kardeşlerim Veli ve İbrahim hemen cesetlerin yanmakta olduğu yere koşuyorlar ve ailelerinin akibetini öğrenmek istiyorlar. 11 nin cesetleri yandığı ve bunlar da hayat eseri kalmadığı ve süngülenen Celalın da henüz sağ olduğunu görüyorlar. ve bunu sırtlarına alarak köyün kenarına götürüyorlar ve ona kana kana bir su içiriyorlar. Çoçuk bir gün kadar yaşıyor ve faciayı yukarıda yazdığım gibi baba ve amcasına hikaye ederek ruhunu teslim ediyor.
Sayın Başkan: Köy halkından öldürülen bu 200 nufustan hiçbirinin suç ve kabahati olmadığı gibi efradı ailemden öldürülen 12 nüfusun da en hafif cezayı müstelzim hiç bir suçları yoktur.
Resmi kayıtlara baktırınız, mahallemde hususî tahkikat yaptırınız, kardeşlerim Veli ve İbrahim’in öldürülen Rüstem’in ve hadiseden altı sene evvel eceli ile ölen babam Timur’un ve 70 yaşındaki anamın Devletin kanun ve nizamlarına karşı itaatsızlıkları veya rejime muhalefetleri veya menfi ruh taşımaları velhasıl suç teşkil edecek herhangi bir tavır ve hareketleri görülürse beni ve geri kalan ailem halkını da onların akibetine uğratmakta zerre kadar tereddüt etmeyiniz.
Lâkin göreceksiniz ki bunların hepsi masum ve günahsızdırlar.
Bir an için babbamın katil ve cani kardeşlerimin şaki ve asî olduklarını farz ve kabul etsek bile 70 yaşında olan ve 4 dü erkek ve biri kız olmak üzere vatana beş evlat yetiştiren erkeklerden 2 sine hizmeti askeriyelerini yaptıran anamın ve elini dünyanın germüserdine sürmeyen iki yaşından 12 yaşına kadar olan 7 çocuğun ve şakavet yapmağa maddeten imkânı olmayan 3 kadının kabahati ne idi ki böyle feci bir surette öldürülüp yaktırıldılar.
Bu mezalim ve feceayi yaptıran ve yapmasına müsamaha edenler bunun vatanın selâmeti, milletin menfaati için yaptıklarını iddia ediyorlarsa bu da doğru değildir. Çünki vatanın selâmeti, milletin menfaati mazlum ve masum kimseleri feci bir surette öldürmekle değil adilâne hareket etmekle temin edilir.
Sayın Başkan; biliyorsunuz ki adalet yaşar, zulüm kahredilir siz adil olunuz ki aziz vatanın selâmeti ve Ulu Türk milletinin baka ve saadeti vakti mukaddere kadar temin edilmiş olsun.
Bize reva görülen bu feci zulmü yapanlar hakkında kanuni takibat yapılması için kardeşim İbrahim Kango tarafından Bayındır kazası postahanesi vasıtasiyle Sayın Devlet Başkanına gönderilen 18/4/1939 ve 15/8/1939 günlü iki arzuhalimize bir cevap vrilmemesi adalet ve şikâyet kapılarının da bize kapanmış olduğu kanaatini vermiş ve bu ıztırabımızı bir kat daha artırmıştı. 10 senedenberi bizim için kapalı bulunan adalet kapılarının açıldığını ümit ederek müracaat ediyorum.
Yedi yüz elli bin kilometre murabbaı vatan toprağı içinde bir mezar yeri bulamayan mazlumların ruhları biz masum ve günahsız öldürüldük diye feryat ediyor. Bir yandan kâbus gibi üzerimize çöken ve kulağımızda çınlayan bu sesin ıztırabı tahammül edilmez bir hale gelirken diğer taraftan eşim ve İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun kızımdan ibaret ailem ekmeğini yediği, suyunu içtiği ve havasını teneffüs ettiği vatanına ihanet etmiş olan bir aileye mensubuz diye 19 milyon Türk vatandaşı içinde gezmekten hicap ediyor ve vicdan azabı duyuyoruz. Bu elim ıztırap ve vicdan azabımız yüksek ve adil meclisin bu katliamı yaptıran eski Başvekil Celâl Bayar, eski Dahiliye vekili Şükrü Kaya, Tunceli harekâtını bilfiil idare eden Korgeneral Kâzım Orbay, Tunçeli Müfettişi Abdullah Alpdoğan, Müfreze Komutanı Hozat Kaymakamı ve Jandarma Komutanı ve bu faciada alâkadar bulunan diğer kimseler hakkında kanunî takibat yaptırması, maddî ve manevî zarar ve ziyanımızın tazmin ettirilmesi ve hakkımızın aranması suretiyle teskin edilir, veyahut öldürülen 12 mazlum gibi bizim de yok edilerek feryadımızın susturulmasiyle bu facia kapanmış olur.
İki şıktan birinin hakkımızda tatbikini yüksek adaletinizden derin saygılarımı sunarak dilerim. 26/9/1949
Adres:
Sultanahmet Dizdariye çeşmesi, 14 No. da
Haydar Kang”
Barış Yıldırım
Dersim 38’in adalet feryadının ilk arzuhali!
25/03/2012 Radikal İki