Kadın Cinselliği ve Freudyen Düşüncenin Gücü – Jelto Drenth

Uyuyan Güzel
İpek dokumak için çok küçüktü, bu onu üzdü; ölü gibi yattı, yıllar önce daha anne sütü emerken kahinlerin söylediği gibi.
Ama peri masalına yakışacak şekilde Sarışın ve kötü ruhlu Prens Willy çıkageldi Korudan geçip şatoya ulaştı ve onu solgun ve zayıf yanaklarından öptü.
Anne babası derin uykudaydı, yatağın yaylarının gıcırdadığını duymuş olmalılar; gözlerine inanamadılar Prens’e acı içinde yalvardılar:
“Lütfen yeni bir hayata yol açmayın, efendim. ”
Artık ona saldırmaktan vazgeçin, onu uyandırın yeter.
Şair Driek van Wissen’in çift anlamlı sözleri (bir bölümü kaçınılmaz olarak kayboluyor çeviride) olmasa bile “Uyuyan Güzel” masalı, büyüyen bir kızın kaderinin Şiirsel bir anlatımıdır. Beklemek zorunda olduğu ‘beyaz atlı prens’ hala tutulan bir metafordur. O Mars’tan gelir, kızın kaderiyse Venüs’te baygın yatmaktır.

Peri masalları ve efsaneler toplumunun bilinçdışından manzaralar gösterir, ama iddiaları anatomik ve fizyolojik gerçeklere ters düşerler. Önceki paragraflar bizi tek bir sonuca götürmektedir: Cennetten beri kadın ve erkeklerin sevişirken farklı tercihleri olmuştur, özellikle de kadın kendi orgazmını öncelikler listesinin başına yerleştirdiği zaman. Onlara şöyle bir soru yöneltecek olsak, ‘Orgazma ulaşmanın sizce en kolay yolu nedir?’ diye, erkekler arasında tercih sırasının hemen hemen aynı olacağını ve cinsel birleşmenin kesinlikle ilk sırada yer alacağını tahmin edebiliriz. Aynı soruda kadınlardan beklenen cevapsa bu kadar kesin değildir. Hiçbir uyarılma şeklinin oranı yüzde otuzdan yukarı çıkmayabilir, ama ağızla ve elle (kendi veya eşi tarafından) veya bir vibratörle yapılan uyarılmanın, vajinadan cinsel birleşmeyi geçeceği kesindir. Sonuç: Toplumun ortak heteroseksüellik anlayışında cinsel birleşmenin cinsellikle eşanlamlı tutulması erkeklerin lehinedir ve 1960’lı yıllardaki kadın özgürlüğü hareketinin, cinselliğin gerçek tanımı üzerinde böyle uzun uzadıya kafa yorması doğru ve yerinde bir tutum olmuştur.

İşte, feminizm bu noktada sağlam bir kaleyle çarptı. Normal cinselliğin cinsel birleşmeyle sonuçlanacağı ve aslında üremeyle ilişkili olduğu yüzyıllardır, örneğin Hıristiyan kilisesi tarafından önemle vurgulanarak vazediliyordu. Bugünkü Papa da, piskoposlara gönderdiği tamimlerde cinsel birleşmenin tek erdemli amacının üreme olduğunu vurgulamayı sürdürüyor. Sadece zevk amacıyla yapılan seks türleri günahtır, suçtur ve ölümle cezalandırılabilir. Oysa bu konuda çok farklı görüşler olabileceği öteden beri biliniyordu. The Book of Conversations with Friends, on the Intimate Relations Between Lovers in the Domain of the Science of Sexuality adlı kitap, sonradan Hıristiyan olan İsmail ibni Yahya adlı bir Musevi doktorun kalemiyle on ikinci yüzyılda yayınlanmıştı.[1] Yazar bazı kadınların cinsel birleşmeden çok klitorislerinden zevk aldıklarını itiraf ediyor ve bunun ancak onların lezbiyen eğilimleriyle açıklanabileceğini ileri sürüyordu. Bu tablo, grubu çok güzel bir şekilde tanımlıyordu: Onlar ortalama kadından daha zeki ve seçkindiler; erotik bakımdan etkin ve kararlıydılar, çok şık ve kültüre aşık çevrelerde bulunurlardı.

Psikoloji de cinsellik hakkında kendi yorumunu hemen yapmakta gecikmedi, bu yeni bilim dalı da birleşmeye ve üremeye odaklanmayan cinsel eylemleri patolojik veya hastalıklı olarak tanımladı. Bu günahların karşılığı olarak ‘sapıklık’ sözcüğü öneriliyordu. Fakat, aşırı derecede tutucu Victoria dönemini izleyen on dokuzuncu yüzyıl sonlarında cinselliğe karşı olumlu ilgi yeniden canlandı ve kadın orgazmı önemli bir sorun oluşturdu. Psikanalizin babası Freud, cinsel birleşmede birçok kadının orgazma ulaşamadığını pekala biliyordu. Onun bu olguyu yorumlayışının kadınlarda bıraktığı iz günümüze kadar sürmüştür. Freud bazı kadınların, erkeklik organının vajinaya değmesiyle orgazma ulaşırken bazılarının da ulaşamadığını belirtmekle kalmamış, aynı zamanda, buna ilk grubun lehine olan bir değer yargısı eklemiştir. Ayrıca, Freud’un bakış açısı çok kimse tarafından benimsediğinden, burada klitoris ve vajinayla ulaşılan orgazmları ayrıntılı bir şekilde inceleyecek ve bu arada Freud’un yaklaşımına bazı eleştiriler getireceğiz.[2]

Klitoris-vajina ikilemi, cinsler arası farklılıkların psikolojik açılımıyla yakından ilişkilidir ve Freud’un psikolojisinde bu süreç, büyümekte olan çocuğun gelişmesinde önemli bir rol oynar. Cinsler arasındaki farkı keşfetmek, hem kız hem de erkek çocuklar için korkutucudur: Her erkek çocuğun bir pipisi varken kızların pipisi nasıl olmaz? Bu eksiklik kızlarda penis kıskançlığına yol açar; ayakta çiş yaparken elinde tutabileceğin o beden parçasına sahip olmak isterler. Babada var, küçük erkek kardeşte de var. Annede yok ama onun göğüsleri var, bazen de karnında bir bebek oluyor. Bu müthiş bir şeydir; bu yüzden kız hep daha aşağı bir konumda kalır ve kaçınılmaz olarak kıskançlıkla tanışır. Penis kıskançlığı doğmuştur.

Bundan sonra ne olur? Küçük kız annesini karşısına alır. Hayatı boyunca en güçlü otorite hep annesi olmuştur, ortada böyle büyük bir haksızlık varsa bu Annenin suçu olmalıdır. Hayal kırıklığını dengeleme arzusuyla, o zamana kadar hayatında pek yer almayan babasına odaklanır. Onun bir penisi vardır ve bu onun yakınında olmak istediği bir şeydir. Belki bir pipisi asla olmayacaktır, ama bir bebek harikulade bir şeydir ve Baba bunu kesinlikle sağlayabilir.

Tabloyu tamamlamak için, şimdi de aynı yaşam dönemindeki bir erkek çocuğu ele alalım. Erkek çocuk, erkeklik organı olmayan insanlar olduğunu keşfedince müthiş bir korkuya kapılır. Mantığı (henüz pek gelişmemiştir) ona, bu keşfinin kendi pipisini de yitirebileceği anlamına geldiğini söyler. Neden ve nasıl? Bu çok kötü bir günahın cezası olmalıdır. O bir günahkar mıdır? Belki de Annesini aşırı sahiplenmiştir, Babası bu yüzden ona kızmış olabilir, çünkü Anne aslında Babaya aittir. Baba ona pipisini kesecek kadar kızabilir mi? Babanın kendi pipisi var oysa Annenin yok, bu yüzden biri pipileri kesecekse bunu Baba yapacaktır. O zaman, en iyisi onunla iyi geçinmek ve anneden uzak durmak olacaktır. Bu hiç kolay değildir, çünkü şimdiye kadar hayatındaki güzel şeyler hep anneden kaynaklanmıştır. Ondan uzaklaşmaya kendini zorlayacaktır ve en büyük yardımcısı cinsel farklılıklarıdır. Pipisi sayesinde Anneden çok farklıdır, hatta ondan üstündür, bunu fark etmek onu sevindirir. Böylece bir birey haline gelir; egosunun çevresinde güçlü sınırlar belirler. İlerdeki yıllarda, başka insanların duygulanın anlama yeteneği kız kardeşinden daha az olacaktır. Bu da onu biraz Baba gibi yapar, öyleyse bundan sonra kendini onunla özdeşleştirecektir.

Şimdi kız çocuğa ve onun cinsellikle boğuşmasına dönelim. Freud, bazı temel bilgiler yüzünden erkek ve kızların tek bir cinsel organı, penisi, erkeklik organını tanıdıklarından emindi. Kadın anatomisi hakkında herhangi bir bilgi kızın karşısına çıkacak olsa, o bilgi klitoris değil vajina hakkında olacaktı. Şimdiden sahip olduğu ve ona çok güzel duygular veren, zaman zaman oynadığı o küçük organdan hiç söz edilmezdi. Kendisine ulaşabilen az miktardaki bilgi vajinayla ilgilidir, daha sonra, orada bir erkeğin ve erkek cinsel organının yardımıyla ona çok özel bir şeyler olacaktır. Beklemeye değer güzellikte olmasını umalım; eğer o zamana kadar klitorisiyle oynayıp zevk aldıysa, bundan sonra bu eğilimini bastırır. Eğer (klitorisiyle) mastürbasyon yapmayı sürdürürse cezalandırılabilir. Hatta bu hevesi onun çocuk sahibi olmasını bile engelleyebilir! Kadının iki cinsiyetliliği kesin bir karara varılmasını ister (psikanalitik literatürde ‘iki cinsiyetlilik’ kolaylıkla yanlış anlamalara yol açar; bu, kadınların erkeklere aşık olduğu gibi kadınlara da aşık olabileceği anlamına gelmez, sadece klitoris ile vajina, erkek ve dişi cinselliği arasında bir seçim yapabileceğini belirtir).

Freud’a göre, kadınların klitoris merkezli cinselliklerini bastırmaları en doğrusudur. Klitoris merkezli şehvet, küçük kızların kendi üzerinde odaklanarak, ileride onlardan olmaları beklenen kişiyle çatışmaya girdiği, çocuksu bir cinselliktir. Kız çocuğu erkek çocuklara duyduğu tiksintiyi aşmalı, onlarla rekabet etmekten vazgeçmeli ve bir erkeğe ve onun cinsel organına teslim olarak hazza erişeceği gerçeğini kabul etmelidir. Eğer klitorisinden haz almaktan vazgeçerse vajinanın verdiği haz kendiliğinden gelişecektir ve beyaz atlı bir prens hayatına girecek olursa, tek bir erkeklik organının bir erkek ve bir kadına en büyük zevki vermek için yeterli olduğunu görecektir. Cinsel birleşme sırasında orgazma ulaşmayı başardığında olgunlaştığını anlayacaktır. Klitorisini aşmış olacaktır. 1900 yılında Viyana’da bütün toplumsal gereklilikleri yerine getiren bir kadına dönüşmüş olacaktır bu, Schnitzler’in Reigen adlı oyununda (daha çok Fransız film uyarlaması La Ronde olarak bilinir) onu arzulayan her erkek tarafından altı değişik şekilde baştan çıkarılabilen kadın tipidir.

Freud’un çocuk cinselliği teorisi, Viyana’nın akademik çevrelerinde bir rezalet olarak algılanmıştı. John Ford’un, Freud’un hayatını konu eden filminde, bu düşüncelerini bir üniversitede açıkladığında yuhalamalar ve yerlere atılan tükürüklerle karşılanır. Yine de, kabul görmesi hiç de uzun sürmemiştir. O günden beri, ‘iğdiş edilme kaygısı’, ‘penis kıskançlığı’ ve ‘frijidlik’ (soğukluk) gibi terimler psikolojik terminolojide yerlerini aldılar. Bir zamanlar, eğitim görmüş çevrelerde ‘klitoris’ ve ‘vajina’ konusunda, günümüzde dışa dönük veya içe kapanık olma konusunda konuşulduğu gibi rahatlıkla konuşuluyordu.

‘Frijidlik’ terimini, katı Freudyenler cinsel birleşme ile orgazma ulaşamayan kadınlar için hala kullanırlar. Günlük hayattaysa, ‘frijidlik’ cinsel arzu yokluğunu veya doğrudan doğruya fiziksel temastan tiksinti duymayı ifade edecek şekilde genişletilmiştir. ‘Frijid’ sözcüğü hakarete dönüşmüş, erkeklerin pek tutmadığı kadın özelliklerinin hepsinin birleşimi olarak kullanılır olmuştur. Bundan dolayı Freud suçlanabilir mi? Freud’un yazıları onun bir erkeğin kadınları hor gören her türlü sözü rahatlıkla söyleyebildiği bir çağda yaşadığını gösteriyor. Freud’un çalışmaları bize Nietzsche’nin sözünü hatırlatıyor: “Kadınla ilgili her şey bir bilmecedir ve kadınla ilgili her şeyin bir çözümü vardır. O da hamileliktir.”[3]

Cinsel birleşme sırasında orgazma ulaşamayan ama klitorisinin uyarılmasına şehvetle karşılık veren kadın için ne diyeceğiz? Freud’un gözünde cevap açıktı: Kadınlığını kabullenememiştir, cinsellikte etkin bir rol üstlenmeyi sürdürmektedir ve erkek cinselliğinin üstünlüğüne duyduğu kıskançlığı aşmamıştır. Kısacası, onda erkeklik kompleksi vardır. Marie Bonaparte 1933’de bu konuda şunları söylemişti:

… kadınlar görünüşe göre üç belirgin tipe ayrılırlar; her biri, her kızın cinsler arasındaki farkı ilk kez algıladığı zaman yaşadığı travmanın şokuna kendine göre tepki verir. Birincisi, arzuladığı erkeklik organının yerine kısa bir süre sonra çocuğu koyar ve gerçek bir kadın olur; cinsel birleşmeyi ve anneliği önemseyen normal bir kadın halini alır. İkincisi, onlarla eşit olmadığını hissederek erkeklerle rekabet etmekten tamamen vazgeçer, kendi dışında bir sevgi nesnesi bulma umudunu iyice yitirir ve insanlar arasında, karınca yuvasındaki veya arı kovanındaki işçilerinkine benzer bir toplumsal rol edinir. Son olarak da, gerçeği reddedip asla kabul etmeyenler vardır; bunlar çaresizlik içinde, bütün kadınlarda doğuştan var olan fiziksel ve yapısal erkeksi öğelere sarılırlar: erkeklik kompleksine ve klitorise.91

Tabii ki, psikanalistler için en ilginç olanı bu son gruptur. Kari Abraham onlara ‘intikamcı histerikler’ adını vermişti. Edebiyattaki örnekse, Wotan’ın en sevdiği ve en kavgacı kızı Brunhild’dir:

Yine de, uzun süredir klitorisle hazza ulaşanların çoğunda, analitik tedaviyle başarı elde etmek hala oldukça güçtür…. Hastalık süresinin tahmin edilebilmesi ihtimali vajinal duyu yitimi’yle sınırlıdır, kısmi frijidlik için yapılan tahminse tamfrijidlik için yapılan tahminden daha umutsuzdur…. Bunun sebebi baskılarının temelde histerik olan doğasıdır.

Soğukluğun bu kısmi şekli, bence sadece tedaviye en çok direnen değil, aynı zamanda da en sık rastlanan tipidir. Bu durumda olan kadınların sayısı erkeklerin düşündüğünden çok daha fazladır, çünkü kadınlar erotik alandaki yetersizliklerini gizlemek için genelde başka yollara başvururlar. Ayrıca, kadınların bu tür soğukluğa dayanma şekilleri birinden diğerine çok farklılık gösterir. Bazıları yüksek bir yerlerden emir almışçasına bu durumu kabullenirler, teselli bulmak için de bütün kadınları kendilerine benzetmeye çalışırlar. Klitorisle hazza ulaşanların birçoğuna göre, bir erkekle yaşanan hazdan övünerek söz eden ya abartıyordur ya da yalan söylüyordur, en azından kuraldışı biridir.

Klitorisle hazza ulaşanların bazıları da, cinsel eylemdeki yetersizliklerini bu halleriyle gururlanarak dengelerler. Asla karşılıklı bir tutkuya teslim olmazlar ve erkek için hep ‘bağımsız’ ve erişilmez olurlar; bu onların, benzeri kadınlar için her zaman mümkün olan mastürbasyon yoluyla, kendi kendine yeterli olmalarım sağlar. Kendilerine karşı dürüst olabilenlerse ne kadar acı çektiklerinin farkındadırlar.

Marie Bonaparte ne dediğini biliyor, çünkü göreceğimiz gibi, o aslında daha çok kendinden söz ediyor. Psikanalizin kurucusunun kadın müritlerinin onun düşüncelerini sürekli geliştirmeleri, çoğu zaman açık sözlülükle ve kabul edilmesi zor terimlerle yazmaları çok şaşırtıcıdır. Örneğin Helene Deutsch, faal cinsel hedeflerin terk edilmesinin doğasında yattığı iddia edilen kadın mazoşizmini uzun uzun işlemiştir.92 Ona göre, çocuk doğurmak kadın erotik hazzının doruğudur. Freud, zayıf cinsin bir penisi olmadığı için hep ikinci konumda olduğu iddiasına tamamen katılan bir kadın grubunu, her zaman çevresinde toplamıştır. Onlar için en önemli şey penisti. Freud, “Anatomi kaderdir,” diye buyurmuştu.

Uzun yıllar boyunca bu görüşe karşı çıkan en ünlü kadın Karen Horney oldu. Horney, hem erkek hem de kadınların tabi tutulduğu toplumsal etki konusunda açık fikirliydi. Kadınlar her zaman genelde alçak gönüllü ve itaatkar insanlardı. Bu onların bir penise sahip olmamalarından değil, ikincil toplumsal konumlarından kaynaklanıyordu. Horney penis kıskançlığıyla da karşılaşmıştı ama, o bunun olağanüstü patolojik bir durum olduğunu ve bütün kadınların hayatında kaçınılmaz bir süreç olmadığını düşünüyordu. Eğer bazı kadınlar erkek cinsel organını kıskanıyorlarsa, erkeklerin kadınların çocuk doğurma yeteneğini kıskanmalarına ne denecekti? Honey ve ardılları, kızların klitorislerini göz ardı ettikten sonra vajinalarını keşfettiklerinin gerçekten doğru olup olmadığını belirlemeye çalıştılar. Kızların çok genç yaşta vajinal mastürbasyon yaparak uyarıldığını gösteren çeşitli belirtiler vardır. Eğer bu iki organ da haz veriyorsa, o zaman onları hep ayrı ayrı ele almak ne anlam taşır? “Klitorisin kadın cinsel organlarına ait ve onun ayrılmaz bir parçası olduğunun neden kabul edilmediğini anlamakta zorlanıyorum.” Horney, orgazm yaşamak istediği zaman klitorisim uyaran kadınlar konusunda bu kadar patırtı koparmak için bir neden olmadığını mı söylemek istiyordu? Tam olarak bu sözcüklerle söylemiyorsa da, ‘soğukluk’ çok yaygın olduğundan psikanalistlerin onu patolojik bir durum olarak görmekten, en azından yöntembilim açısından vazgeçmeleri gerektiğini ima ediyordu.

Psikanaliz dünyasının dışında da, erkeğin kadın orgazmına gerekli bir katkıda bulunduğuna kesinlikle inanılıyordu. Bu nedenle, jinekolog Theodore H. van de Velde’nin 1923’de yayınladığı ve uluslararası planda çok satılan ideal Marriage (İdeal Evlilik) adlı kitabında şunları okuyoruz:

… sonra, orgazmın ve onunla ilgili fiziksel veya ruhsal her şeyin, erkek boşalmadan da meydana gelebileceğini unutmamalıyız. Böylece kolay uyarılabilen bir kadın, o kadar duyarlı olmayan eşi orgazma ulaşmadan birden fazla orgazm yaşayabilir.

Bu karşı çıkılmayacak bir gerçektir, ayrıca normal cinsel birleşmede meninin boşalmasının, kadın orgazmının en önemli unsuru olduğu hiç de kesin değildir.

Bu, gözlemlerin kadim inançlar tarafından nasıl bertaraf edildiğinin olağanüstü bir örneğidir. Van de Velde, kadınları en güçlü orgazm uyarısından mahrum bıraktığı için cinsel birleşmenin yanda kesilmesine açıkça karşıydı.

Freud ayrıca, psikanalizin yeni moda savunucularını da kalıcı bir şekilde etkileyecekti. Freud’un mirasını Wilhelm Reich devraldı. Reich’ın sosyal ilişkileri onu erken yaşta Marksizme yönlendirdi. Daha sonraki yıllarda ‘büyücülüğün kara bataklığına sürüklendi’; mezhepçilik, radyoaktiviteyle yapılan hayatı tehdit edici garip deneyimleri, delilik ve cezaevinde tek başına ölümü, trajik sonu oldu. Reich’ın ilk çizgisini sürdüren Alexander Lowen biyoenerji terapisinin kurucusu oldu, sadece sözcüklerden değil ayrıca beden dilinden de yararlanan bu neoFreudyen terapi şekli hala popülerliğini sürdürmektedir.

Biyoenerji terapisi kadın terapistlere her zaman cazip gelmiştir. Ama bu hareket de erkeklerin egemenliği altındaydı ve kadınlar ‘k’ ile başlayan sözcüğü asla ağza almamaları gerektiğini biliyorlardı.[7] Lowen, erkeklere, orgazmla boşalmalarını kontrol etmekten kaçınmalarım, içgüdüsel özlerine teslim olmayı tembihlemişti. Erkeklik komplekslerini aşmış olan kadınlar, erkek libidosunun fırtınalı gücüne kapılıp ister istemez sürükleneceklerdi. Lowen aynı zamanda, kadınlarda çok sayıda orgazm yaşandığı görüşünün de masal olduğunu ve bunları yaşadığını sanan kadınların aslında sadece yüzeysel cinsel tepkimeleri algıladığını söylemekteydi (Teiresias’m, Zeus ile Hera’ya söylediklerinden habersiz olmalı). 1975’de kadınlar ilk kez kendi aralarında bir toplantı yaptılar. Bu toplantının, Masters ve Johnson’ın fizyolojik araştırmalarının sonuçlarını bütün dünyaya açıklamalarından ve bir kez daha klitorisin önemini vurgulamalarından çok sonra yer aldığını vurgulamakta yarar vardır. Alice Khan Ladas’ın soruşturmasına verdikleri isimsiz cevaplarda (hepsi analitik terapi görmüş olan) kadın biyoenerji uzmanları, klitorislerinin cinsel birleşme sırasında dahi, haz veren uyarıların merkezi olduğunu çok geç de olsa itiraf etmişlerdi. Aynı zamanda, Lovven’in kadınlarda çok sayıda orgazm olduğu konusundaki sözlerine meydan okuyorlardı. Soruşturmaya katılanların birçoğu, çok sayıda orgazm yaşandığı iddiasının ikincil bir tür olduğu yalanma inanmayı kabul etmiyorlardı.

Soruşturmadan kısa bir süre sonra, Alice Khan Ladas’ın ilişki kurduğu Beverly Whipple ile John Perry adlı iki doktorun, yeniden canlandırdığı vajinanın duyarlılığına duyduğu ilgi, Gnoktası hakkında bir teoride doruğuna ulaştı. Klitorisle ilgili olmayan ve vajinada yer alan bir orgazm sonunda keşfedilmişti. Penisin Gnoktasmın uyarılması için hiç de uygun olmadığını öğrenmek Freudyenlerde büyük düş kırıklığı yaratmış olmalı, idealleştirilen erkeklik organı her yönden saldırı altındaydı.

Freud’un belki de en sadık kadın müridi olan Helene Deutsch bile, mesleğinin sonunda Freud’un orgazm teorisinin temel bir kusuru bulunduğunu kabul etmek zorunda kalacaktı.97 Bu arada, klitorisle orgazma ulaşan kadının psikanalitik tedaviyle, bütün çatışmaları ve endişeleri halledildikten sonra bile, cinsel birleşmeyle orgazma ulaşabilir hale getirilmesinin çok zor, belki de imkansız olduğu gerçeğini artık herkes kabul etmişti. Daha da akıl karıştırıcı bir gerçek, Brunhild tipindeki bazı kadınların cinsel birleşmeyle yoğun bir şekilde uyarılmalarıydı. Burada bir yanlışlık olduğu kesindi. Bu arada Freud ölmüştü. Hala hayatta olsaydı Deutsch böyle güçlü bir şekilde ona karşı çıkabilir miydi?

Kaynak: Dünyanın Kökeni: Vajina*

*Vajinaya dair enfes bir kültür çalışması olan bu kitapta yazar, ilkin kadın cinselliğini tarihsel, anatomik, antropolojik ve biyolojik açıdan etraflıca inceliyor; tıp metinleri, efsaneler, antik kaynaklar, bilim, romantik edebiyat ve fantezi kaynakları üzerinden vajinanın feminist ve lezbiyen literatüründeki yerine bakıp, aydınlatıcı ve eleştirel gözlemlerde bulunmaya girişiyor. Daha sonra da klitoris sünneti, bekâret kemeri, Freudyen teoriler, cinsel arzu, sevişme, orgazm ve doğum gibi temaları ele alıp bunları kadınlar açısından doğurduğu sonuçlarıyla birlikte değerlendiriyor. Tabii, cinsellikte erkeklerin rolünü ve kadın cinselliğinin yaşanmasında erkek iktidarının ve erkeklerin bilgisizliğinin kısıtlayıcı rolünü de göz ardı etmeden…
Sonuç olarak Jelto Drenth’in Dünyanın Kökeni: Vajina kitabı, dünya kültürlerindeki gelenekler ve alışkanlıkları irdeleyen, yer yer mizahi ve akıcı bir dille kaleme alınmış bir kitap; deyiş yerindeyse, vajinaya dair etkileyici bir bilim-kurgu öyküsüdür.

[1] Jacquard ve Thomasset, 1988.
[2] Fischer, Van Hoorn ve Jansz, 1983.
[3] Alles ant Weibe ist ein Râtsel, und alles am Weibe hat eine Lösung: Sie heisst Schtvan- gerschaft.
[4] Groenendjik, 1997.
[5] L’Onanisme, Dissertation sur es maladies produites par la masturbation.
[6] Everard, 1994.
[7] Ladas, Whipple ve Perry, 1974.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz