Miletos’lu filozoflar, evrendeki bütün yarlıkların temelinde bulunan ve değişmeyen anamaddeyi aramışlardı. Gerçi Anaksimenes, bu anamaddenin çeşitli varlıklar haline nasıl geçtiğini sorarak değişme ve oluş problemine dikkati çekmişti; ama Miletos’lu filozofların asıl aradıkları, evrenin içinde değişip duran şey değil, değişmeyen ve temeli teşkil eden şeydi, yani varlığın «cevheri»ydi.
Pythagoras’cılar da, bu bakımdan, Miletos’lulardan farklı değillerdi. Bütün bu görüşlere karşı, Herakleitos (İ.Ö. 540-480), evren efe temel olan şeyin, çeşitli varlıkların kökünde bulunan ve değişmeyen bir cevher değil; değişmenin, akışın, ve oluşun kendisi olduğunu ileri sürdü. Miletos’a yakın Ephesos şehrinde doğmuş olan Herakleitos, felsefe tarihinde, evrenin sürekli bir oluş, değişme ve akış olduğunu ilk olarak söyleyen ve değişmenin karşıtlıklardan yani birbiriyle çatışan gerçeklerden doğduğunu savunan ilk düşünürdür. Başka bir deyişle, diyalektik görüşü ilk olarak Herakleitos ortaya atmıştı.
Filozof, hiç bir şeyin, kendisinin aynı kalmadığını; her şeyin gelip geçtiğim, farklı şekillerin ve varlıkların sonsuz bir akış içinde birbiri ardı sıra ortaya çıkıp kaybolduğunu; hayattan ölümün, ölümden hayatın doğdu¬ğunu ileri sürer. Bu düşüncelerini şu ünlü sözüyle dile getirir: «Her şey akar. Aynı ırmağa iki kere giremezsin, çünkü her girişinde üzerinden başka sular geçer». Sular aktığı için, biz içindeyken, ırmak, bir başka ırmak haline gelmiştir, ama bu arada biz de değişmişizdir. Bu başkalaşım, aynı olanın, kendi karşıtı haline geçmesinden başka şey değildir. Görünen, görünmeyen haline gelir; büyük küçükle, küçük büyükle beslenir. Tabiatta da insan hayatında da böyledir bu. Işıkla karanlık, iyiyle kötü, yüksekle alçak, başlangıçla son bir ve aynı şeydir, canlı ölü haline gelecek; ölü canlanıp hayata kavuşacaktır. Aslında, oluş’tan başka şey yoktur. Oluş, karşıtların (çelişik kuvvetlerin ve gerçeklerin) çatışmasının sonucudur. Nitekim, «çarpışma evrenin yasasıdır ve savaş her şeyin anası; bütün varlıkların kraliçesidir» {«Diyalektik Düşüncenin Tarihi», S. Hilâv, s. 17-18).
Ama sürekli oluş ve değişme içinde, bazı şeyler değişmeden kalıyor gibi görünmektedir. Daha doğrusu, biz, sürekli değişme ve oluşa rağmen, bazı şeylerin değişmeden kaldığını sanırız. Bu aldanışın nedeni, bütün varlıkları kapsayan değişme’nin belli bir düzene, ölçüye ve kurala uygun olarak gerçekleşmesidir. Yani, değişme hiçbir düzeno ve kurala uymadan ortaya çıkmaz. Değişmenin uyduğu bu kural «logos»tur yani «akıladır. Logos,varolanların tümünü toparlamakta ve düzenlemektedir.Oluş ve değişme,sürekli etkinlik gösteren bu toplayıcı kuvvet üzerinde temellenir. Ne var ki, logos, yani akıl, aynı zamanda, insanın hakikî özüdür; insanoğlunun temel ve ayırdedici özelliğidir. Logos’un bilgisini elde etmek, yani varlığı yönetenkanunu bilip tanımak insanın ahlâkî davranışlarını gerektirdiği gibi yürütebilmesi için zorunludur, insan bu aklı, eylemlerinin (ahlâkî davranışlarının) temeli olarak benimsemelidir.
Bu düşüncelerde,Herakleitos’un, varlık hakkındaki açıklamalarından, ahlâk felsefesine nasıl geçtiğini görüyoruz.Filozofa göre,insanoğlu,yalınkat düşüncelerden ve inançlardan kurtularak, varlığın temelinde bulunan logos’u bilip tanımalı ve ona uygun olarak hareket etmelidir; ancak o zaman ahlâklı olabilir.
Herakleitos, oluş ve değişme üzerinde durarak diyalektik bir görüşü savunmakla birlikte, evrenin anamaddesinin ne olduğunu da sormuş ve bu soruya da cevap vermiştir. Filozofa göre, bu ilk ve temel anamadde, «ateşi»tir. Ama Herakleitos, «ateş» i, Miletoslu filozofların «su» ya da «hava» sı gibi değişmeyen ve temelde bulunan bîr cevher olarak değil; bir değişiklik ve oluş olarak, yani bir süreç (vetire) olarak düşünmüştür. Hatta anamadde olarak «ateş» i seçmesinin nedeni de budur. Çünkü, ateş, ortaya çıktığı yerde sürekli olarak değişiklik doğuran; dokunduğu şeyleri değişikliğe uğratan (meselâ, alevin, bir tahtayı sürekli olarak duman ve küle çevirmesi gibi) bir güçtür.
Herakleitos, «ateş» i, değişikliğin ve oluşun canlı bir örneği; bir sembolü olduğu için seçmiş ve bundan ötürü onun, anamadde oldugunu söylemiştir. Evren canlı bir ateştir; sürekli bir yanma süreci, varlıkların tümünü kapsamaktadır. Ama bu ateş, kimi zaman hafifler ve söner gibi olur; katılaşarak maddî unsurlar halline gelir (hava, su, toprak); sonra yeniden alevlenir. Filozofa göre, «ateş» in bu sönmesi ve yeniden alevlenmesi, sürekli olarak ardarda gelen dönemlerdir.Demek ki, ‘Herakleitos, ateşi, bütün varlıkların kendisinden türediği bir kuvvet bîr değişme ve oluş bir süreç olarak düşünmektedir.
Herakleitos’un, oluş ve değişme kavramı üzerinde duruşu, felsefe tarilhi bakımından büyük önem taşır. «Tabiat üzerine» adlı eserinden, bugün elimizde sadece bazı parçalar kalmış olan ve anlaşılması bir hayli güç derin düşünceler ileri süren bu büyük filozof, özellikle diyalektik düşüncenin yüzyıllar sonra yeniden canlanması üzerinde büyük etkide bulunmuştur. İlerde görüleceği gibi, özellikle Hegel ve dolaylı olarak Karl Marx üzerinde, bu açıdan, Herakleitos’un derin bir etki yaptığı söylenebilir.
Herakleitos, evrenin bir akıl tarafından—yönetildiğini söyleyerek, daha sonraki panteist (heptanrıcı) görüşleri etkilediği gibi, varlığın sürekli olarak değistiğini ileri sürdüğü için, bu i]eri sürüşten herhangi bir nesne hakkında kesin bir bilgi edinilemeyeceği sonucunu çıkaran bazı düşünürler üzerinde de etki yaparak, felsefe tarihinde şüphecilik denilen, âkımın ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Herakleitos’un oluş ve değişme görüşüne taban tabana karşıt bir görüş, aynı çağlarda, yine Yunanistan’da Elea okulu tarafından ileri sürüldü. Böylece, daha sonraki felsefe tarihi boyunca süregidecek olan iki temel karşıt görüşün (bu görüşlerin ikisi de varlıkla ilgiliydi) ilk örnekleri verilmiş oluyordu.