“Biz şairler nefretten nefret ederiz ve savaşa karşı savaşırız” Pablo Neruda – Sunay Akın

pablo_nerudaGenç posta dağıtıcısı kapısını çaldığı Pablo Neruda’ya hayranlıkla bakarak, ”Ah ben de ozan olmak isterdim” der… Ünlü şair mizah dolu bir karşılık verir: ”Yavrucuğum Şili’de herkes ozandır zaten. Postacılığı sürdürmen daha ilginç. Hiç değilse çok yol yürür ve şişmanlamazsın. Şili’deki tüm ozanlar davul gibi.”
Postacı ve şair arasındaki konuşma şöyle gelişir:
– Demek istiyorum ki, ozan olsaydım söylemek istediğim her şeyi söyleyebilirdim.
– Ne söylemek istiyorsun peki?
 – İşte asıl sorun bu ya.  Ozan olmadığım için söyleyemiyorum.
Neruda, genç postacıya sahili izleyerek körfeze gitmesini ve yol boyunca denizi gözlemleyerek metaforlar üretmesini önerir. Metaforun ne demek olduğunu soran postacıya örnek olsun diye de, bir şiirini okur:

Ricardo Neftali Reyes ya da Pablo Neruda. 12 Temmuz 1904’te Şili’de doğdu. 1917-20 yılları arasında ilk şiirlerini yazmayı denedi. 1923’te babasının armağan ettiği saati ve elindeki üç beş parça ev eşyasını satarak, bunların geliriyle ilk şiir kitabı Crepusculario’yu (Akşam Alacası) çıkarttı. Neruda, yaşamış olan en büyük dünya ozanlarından birisidir. Onun aşk şiirleri dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde okunmakta ve halen çevirileri yayımlanmaktadır.
Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı adlı kitabı onun adını en çok duyuran kitabıdır ve daha 1961’de bu kitap Buenos Aires’teki Losada Yayınevi’nde milyonuncu baskıyı yapmıştır. Pablo Neruda uzun süre Konsolosluk görevi yapmıştır. Şili’de üniversiteli gençlerin devlet tarafından öldürülmesi üzerine konsolosluktan istifa etmiştir.

Nobel edebiyat ödüllü şair, faşist Pinochet hükümeti tarafından Santiago’daki evi yağmalandıktan sonra, 23 Eylül’de gözaltına alınmış, bir süre sonra da öldüğü açıklanmıştır…

* * *

Genç posta dağıtıcısı kapısını çaldığı Pablo Neruda’ya hayranlıkla bakarak, ”Ah ben de ozan olmak isterdim” der… Ünlü şair mizah dolu bir karşılık verir: ”Yavrucuğum Şili’de herkes ozandır zaten. Postacılığı sürdürmen daha ilginç. Hiç değilse çok yol yürür ve şişmanlamazsın. Şili’deki tüm ozanlar davul gibi.”
Postacı ve şair arasındaki konuşma şöyle gelişir:
– Demek istiyorum ki, ozan olsaydım söylemek istediğim her şeyi söyleyebilirdim.
– Ne söylemek istiyorsun peki?
– İşte asıl sorun bu ya. Ozan olmadığım için söyleyemiyorum.
Neruda, genç postacıya sahili izleyerek körfeze gitmesini ve yol boyunca denizi gözlemleyerek metaforlar üretmesini önerir. Metaforun ne demek olduğunu soran postacıya örnek olsun diye de, bir şiirini okur:

Burada, adada, ne çok deniz
Her an kendinde doğuyor.
Diyor ki, evet, diyor ki hayır, hayır
Evet diyor maviler içinde,
Köpükler içinde, hızlı hızlı
Diyor ki hayır hayır
Sakin duramıyor hiçbir zaman
Sürekli çarparak bir kayaya, ama başaramayarak onu inandırmaya
Benim adım deniz diyor
Böylece yedi yeşil diliyle, yedi denizden ona doğru koşuyor
Onu öpücüklere boğuyor, ıslatıyor
Adını yineleyerek göğsünü dövüyor.

Dizelerden etkilenen postacının, ”Sizin sözcüklerinizle sallanan bir gemi gibi duydum kendimi” sözü üzerine gülümser Neruda: ”İşte bir metafor yaptın…”
Ve böylelikle güzel bir dostluk başlar, Şilili şair Pablo Neruda ile postacı Mario Jimenez arasında!..
Bir gün, Mario, âşık olduğunu açıklar. Neruda, ”Ağır hastalık sayılmaz, çaresi var,” diyerek kızın adını sorar. Postacı âşık olduğu kızın adını söyleyince İtalyan şair Dante’yi anımsar Neruda: ”Beatrice…” (Dante’nin büyük aşkının adı da Beatrice’dir, Beatrice Portineri.)
Postacı Mario, sevgilisini anlatırken Neruda’ya partisi tarafından Şili Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterildiği haberi gelir. Cumhurbaşkanlığı’na Allende seçilince kazanmaya niyeti olmayan şair memnunluk içinde yeniden köyüne döner. 1971 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Neruda, daha sonra Paris’e büyükelçi olarak gönderilir. Şair ile postacı arasındaki dostluk asla kopmaz. Sürekli olarak mektup yazan Neruda, postacı dostuna ses alma aracı göndererek şunları ister: ”Denizi özlüyorum. Kuşları özlüyorum. Bana evimin seslerini gönder. Bahçeye gir ve çanları çal. İlk önce rüzgârın hareketiyle sallanan küçük çanların ince seslerini kaydet, sonra büyük çanın ipini beş altı kez çek. Kayalıklarda yürü Mario, dalgaların patlayışını kaydet.”
Mario Jimenez şair dostunun ”metafor”a ihtiyaç duyduğunu çok iyi anlayarak isteğini yerine getirir!..
Pablo Neruda evine döndüğünde oldukça hastadır. Ama, kısa bir süre sonra çok sevdiği ülkesinde büyük bir düş kırıklığı yaşar: Şili’de faşistler yönetimi ele geçirirler… Dikta rejiminin askerleri şairin evini abluka altına alırlar. İstedikleri, zaten hasta olan devrimci şairin bir an önce ölmesidir.
Ama, Mario, şairin kapısını çalmayı başarır. Neruda, yıllar önce kendisine şair olmak istediğini söyleyen postacı dostunu görünce tutamaz gözyaşlarını… Beatrice ile evlenmiş, bir de oğlan babası olmuştur Mario… Neruda hasta yatağından kalkıp pencereden denizi görmek ister ama Mario, ”Serin bir rüzgâr esiyor…” diyerek karşı çıkar. Neruda’nın yanıtı muhteşemdir: ”Ne gizlemek istiyorsun benden? Belki de pencereyi açtığımda deniz artık orada, aşağıda olmayacak? Onu da mı götürdüler?”
Faşistlerin şaire ulaşmasını yasakladıkları telgrafları ezberleyen Mario, hepsini birer birer okur!.. Son anlarında hastaneye kaldırılan Neruda’nın Şili’deki tüm ozanlarınkine benzeyen ”davul gibi” bedenini çürümeye yolculayanlar arasında sadık dostu Mario Jimenez de vardır… Böylelikle şairin iki dizesi gerçek olur.

Ve çekip gidecekse bu can tenden
Neden böyle sadık bana iskeletim?

Sunay Akın

nerudan_n_siir

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz