— Senden sonra Katya’ya gittim. Dediğin gibi, ancak o gün birbirimizi iyice tanıdık; öyle de tuhaf oldu ki! Nasıl olduğunu hatırlayamıyorum bile. Birkaç heyecanlı söz, açıkça ifade edilen birkaç duygu, fikir, bunlar bizi birbirimize ebediyen yaklaştırdı.
Onunla mutlaka tanışmalısın Nataşa, muhakkak! O seni bana nasıl anlattı, nasıl çözümledi, bilemezsin… Benim için nasıl bir hazine olduğunu açıkladı. Daha sonra hayat üzerine genel görüşlerini, fikirlerini de anlattı. Çok ciddi, çok duygulu bir kız. Görevlerimizden, amacımızdan, insanlığa hizmet borcumuzdan söz etti. Bu beş-altı saatlik konuşmamız bizi o derece yakınlaştırdı ki sonunda, ölünceye kadar dost olup her konuda beraberce hareket etmeye yemin ettik.
Prens şaşkınlıkla,
— Ne demekmiş bu, diye sordu.
— Ben baştan aşağı değiştim baba; daha çok şaşıracaksın sen. Hatta karşı çıkışlarını şimdiden tahmin ediyorum. Siz hepiniz maddi insanlarsınız; bir sürü eskimiş, ciddi, sert ilkeleriniz var. Yeni, genç olan her şeye güvensizlikle, düşmanca, küçümseyerek bakıyorsunuz. Fakat ben birkaç gün önce bildiğin Alyoşa değilim. Bambaşka bir insan oldum! Herkese ve her şeye cesaretle karşı koyabilirim. Düşüncelerimizin doğruluğuna inandığıma göre bunları sonuna kadar savunacağım, yolumu şaşırmazsam, dürüst bir insanım demektir. Bu kadarı bana yeter. Bundan sonra istediğinizi söyleyin, ben kendimden eminim.
Prens oğlunun sözlerine alaylı bir “Yaa!” ile karşılık verdi. Nataşa hepimize kaygıyla baktı. Alyoşa hesabına korkuyordu. Çok defa bu coşkun konuşmalar onun aleyhine oluyordu; Nataşa bunu bilirdi. Alyoşa’nın karşımızda, hele babasının önünde gülünç düşmesini istemiyordu.
— Aman, nereden çıkardın bunları Alyoşa, bayağı felsefe yapıyorsun, dedi. Birisinden duydun herhalde. Sözüne devam etsen daha iyi olur.
Alyoşa:
— Anlatıyorum işte! diye bağırdı. Dinle bak, Katya’nın iki uzak akrabası var, kuzenleri mi ne oluyor… Levinka ile Borinka. Biri üniversiteli, öteki de böyle bir delikanlı işte… Katya onlarla görüşüyor; çok iyi insanlar. Kontesin evine, ilkelerine aykırılığı yüzünden gitmiyorlar. Katya, insan hayatındaki amaçlardan, görevlerden söz ederken, o iki gençten de söz açtı. Tanışmak için bana bir mektup verdi; evlerine koştum, hemen o gece çok samimi olduk. Onlarda da on iki kişi kadar bir kalabalık vardı. Üniversiteliler, subaylar, ressamlar; bir de yazar… Hepsi sizi tanıyorlar İvan Petroviç, yani eserlerinizi okumuşlar; ilerisi için sizden çok şey bekliyorlar. Öyle dediler. Yakın olduğumuzu söyledim ve sizi onlara tanıştırmayı vaat ettim. Hepsi beni tam anlamıyla kardeşçe, kollarını açarak karşıladılar. Gelir gelmez, pek yakında çoluğa çocuğa karışacağımı anlattım. Bana evli barklı bir adammışım gibi davrandılar. Beşinci katın tavan arasında oturuyorlar. Levinka ile Borinka’da sık sık, genellikle çarşamba günleri toplanıyorlar. Hepsi insanlara karşı en sıcak sevgiyle dolu, körpe ruhlu gençler! Oturduk; bugünümüzden, yarınımızdan, bilimden, edebiyattan söz ettik. Öyle güzel, sade, candan konuşuyorduk ki! Aralarında bir de liseli var. Konuşmalarını görseniz, ne soylu insanlar! Şimdiye kadar böyle insanlara hiç rastlamamıştım. Zaten nereye gittim, ne gördüm ki? Yalnız sen buna benzer şeylerden söz ederdin Nataşa. Onlarla mutlaka tanışmalısın; Katya hepsiyle tanışıyor artık. Onlar da Katya’dan saygıyla söz ediyorlar. Katya, Levinka ile Borinka’ya, servetini kullanma hakkını kazanır kazanmaz toplum için bir milyon sarf edeceğine söz verdi.
Prens:
— Elbette bu milyon, Levinka, Borinka ve işbirlikçilerinin yönetimine geçecek, değil mi, diye sordu.
Alyoşa heyecanlandı:
— Hiç de değil! Ayıp ediyorsun baba! Ne düşündüğünü tahmin ediyorum. Bu para konusunu aramızda konuştuk, bunu nasıl kullanacağımızı uzun uzun tartıştık. Sonunda, önceliği eğitim davasına vermeye karar verdik.
Prens hep aynı alaylı gülümsemesiyle kendi kendine konuşuyormuş gibi,
— Gerçekten Katerina Fedorovna’yı hiç tanımıyormuşum, dedi. Ondan çok şey bekliyordum ama bu kadarı…
— Bu kadarı ne? Bunun gariplik neresinde? Alıştığınız hayat kurallarına biraz aykırı gelmesi mi? Şimdiye kadar kimse bir milyonluk bağışta bulunmadığı için Katya’nın davranışı garibinize gidiyor. O, başkasının sırtından geçinmek istemiyor; bu milyonlarla yaşamanın, başkasının sırtından geçinmek olduğunu da yeni öğrendim. Katya vatanına yararlı olmak, gücüne göre topluma bir şeyler vermek istiyor. Çorbada onun da bir tutam tuzu olsun istiyor. Elbette bu tuz bir milyon olunca olay değişiyor, değil mi? Şu halde, bu kadar inandığım sağduyuyu ayakta tutan ne? Bana neden öyle bakıyorsun baba, sanki karşında bir aptal varmış gibi? Pekâlâ, aptal olayım! Ah Nataşa, sen bu konuda Katya’nın söylediklerini bir duysaydın: “En önemlisi akıl değil, onu yönetendir, doğadır, yürektir, soyluluktur, kültürdür.” Bezmigin’in de gerçekten dâhiyane bir sözü var: Bezmigin, Levinka ve Borinka’nın arkadaşı, aramızda kalsın, gerçek bir deha. Dün söz arasında, “Aptal olduğunun bilincinde olan aptal değildir,” dedi…
Ne söz, değil mi?
Ezilenler
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski