ANDREY PLATONOV: “HAYATTA OLANLAR, UYKUDA GEÇİRİYORLAR ÖMÜRLERİNİ”

“Ölüleri yaşayanlar gömmeli, fakat burada yaşayan hiç kimse yok; hayatta olanlar, uykuda geçiriyorlar ömürlerini. Sen onlar için mutluluk yaratamazsın, kendi kederlerinin bile farkında değiller, üzülemiyorlar bile artık, çünkü çoktan tükenmişler.” (Can – Andrey Platonov syf.70)

Gerek dili gerekse dünyaya bakış açısıyla sadece çağının değil tüm zamanların edebiyatında apayrı bir yere sahip olan Platonov’un bu kısa romanı, “insan ne için yaşar?” sorusu üzerine derin, sarsıcı ve özgün bir tefekkür niteliğinde. Hayata duyulan inancın dönüştürücü gücünün öyküsü Can; açlığın, yokluğun, unutulmuşluğun ve süreğen acının hissizleştirdiği bir halkın öyküsü. En tanıdık konuyu bile ilk kez ele alınıyormuşcasına ilginç kılan ve tüm eserleri sadece insana değil, bir bütün olarak doğaya yönelik muazzam bir sevgi ile ışıldayan Platonov’un Can’ı, edebiyatseverleri derinden etkileyecek güçlü bir roman.*

“Balık yaşam ile ölüm arasında durur, onun için yüzü ifadesizdir, düşünmez çünkü her şeyi bilir

“Çukur, Çevengur, Dönüş ve Can gibi eserleriyle tanınan Rus romancı Andrey Platonov, kitaplarında gerçek ile gerçeküstünü birlikte kullandı. Eserlerini bazen mizah bazen de en uç noktada ‘saçma’ bir dille kaleme aldı. Sovyet yönetimi ve Stalin ile ters düştüğü için eserleri 1987’den sonra gün ışığına çıkabildi ve ancak o zaman ne kadar büyük bir romancı olduğu anlaşılabildi.
Andrey Platonoviç Platonov, 1889 yılında bir işçi ailesinin çocuğu olarak Voronej’de dünyaya geldi. Babası demiryollarında tornacıydı. Baba mesleğini seçen Platonov, 1913 yılına kadar dökümcülük ve tornacılık yaptı. İç savaşta Kızıl Ordu saflarında çarpıştı. Savaştan sonra Voronej Politeknik Üniversitesi’ni bitirdi. Rusya’nın kırsal bölgelerinde elektrik mühendisi ve arazi ıslah uzmanı olarak çalıştı. Devrimden pek haberi olmayan köylülere komünizmi anlattı. Kooperatiflerin kurulmasına öncülük yaptı. Bir parti komiseri gibi çalışarak, örgütlenme faaliyetlerinde bulundu.
1918 yılından itibaren çeşitli gazete ve dergilerde makale, şiir ve denemeleri, 1926 yılından itibaren de kısa öyküleri yayımlanmaya başladı. Yeteneği Maksim Gorki tarafından keşfedildi ve Gorki’nin de çabalarıyla edebiyat dünyasına parlak bir giriş yaptı.
Nedir, Platonov’un eserlerinde kullandığı ‘absürd’ dil, Sovyet yöneticileri ile partinin pek hoşuna gitmedi. Özellikle Stalin, Platonov’un eserlerindeki gülünç ve saçma olayların, devrimi küçük düşürmeye çalışan girişimler olduğunu öne sürdü. Platonov’un kitaplarındaki kişileri kasten bozduğu bir dille konuşturması da Stalin’i kızdırdı. Kendisi bir Gürcü olan Stalin, Rusçayı belirli bir aksanla konuşuyordu ve muhaliflerinin alay ettiği bu aksanlı konuşmasının, Platonov tarafından bilinçli olarak kitaplara konulduğunu düşünüyordu.
Birkaç kez “özeleştiri” yapması istenen Platonov, eserlerinde gerçekçi davrandığını, devrimin ilk yıllarında gezdiği köylerin, komünizmden pek haberli olmadıklarını, haberi olanların da “artık her şey kendiliğinden düzelecek” düşüncesiyle çalışmadıklarını bizzat gördüğünü söyledi.
Stalin’in buna cevabı ise çok sert oldu. Platonov’un savunduğu gerçekçiliğin “burjuva gerçekçiliği” olduğunu söyledi. Bununla da yetinmedi ve Platonov için “aptal”, “hain” ve “salak” dedikten sonra, “Platonov bir süprüntüdür, süpürülmeli,” diye kestirip attı.
Sovyetler Birliği’nin tek adamı olan Stalin’in bu yargısından sonra Platonov gerçekten de “süpürüldü”. Kitapları toplatıldı. Yeni baskıları yasaklandı. Kendisi de “Komitet Gosudarstvennoy Bezopasnosti” yani kısa adı KGB olan Devlet Güvenlik Komitesi tarafından izlemeye alındı. Sudan bahanelerle sık sık tutuklandı. İsmi tüm resmi kayıtlardan çıkarıldı ve Platonov’a ‘hiç yaşamamış’ gibi davranıldı.
Platonov’un ailesi de bu yok etme hareketinden payını aldı. Büyük oğlu bilinmeyen bir nedenle gözaltına alındı ve Orta Asya çöllerine yakın yerdeki bir toplama kampına gönderildi. Platonov, Kum Öğretmeni adlı öyküsünde oğlunun kendisine anlattığı betimlemelerden yararlandı.
Platonov, “komünizmin felsefi roman”ı olarak değerlendirilen Çevengur’da sosyalizmin ütopyasına inanan ve bu uğurda kendini körü körüne feda eden idealistlerin yaşadıkları acılar ile karşılaştıkları hayal kırıklıklarını anlattı.
Çukur’da ise komünist hayallerin gerçekleşememesini anlatırken, büyük ölçüde arazi ıslah uzmanı olarak çalıştığı yıllarda tanık olduğu olayları dile getirdi. Çok büyük işçi evleri yapmak için bir araya gelen işçilerin, bir süre sonra “kendi kolektif mezarlarını kazdıklarının farkına varmalarını” anlatması, Sovyet şeflerini kızdıran ilk adım oldu.
Gogol’ün Ölü Canlar’ına gönderme yaparak kaleme aldığı Can romanında ise “açlıktan kırılan yoksul köy halkının hayatta kalma savaşıyla, Sovyet ekonomi politikalarının ne kadar çelişkili olduğunu” anlattı ve bu Platonov’un ipinin çekilmesi için son işaret oldu.
Yasaklandı. Hiç doğmamış ve yaşamamış gibi davranıldı. Hesaptan silindi. Adı unutturuldu. Platonov’un sadece kendisinin ve yakın çevresinin bildiği acılı yaşamı 5 Ocak 1951’de sona erdi. Gönderildiği toplama kampından verem hastalığına tutulmuş olarak dönen oğlundan aynı hastalığı kaptı. Baba ile hasta oğlunun birlikte barındıkları tek odalı bir dairede Platonov’un verem hastalığı hızla ilerledi. Gıdasızlık ve ilaçsızlık da bu hızı artırdı.
Platonov’un eserleri ancak Sovyet sisteminin tasfiye edildiği 1987 yılından sonra gün ışığına çıkabildi. KGB’nin el koyup gizlediği binlerce ‘sakıncalı’ kitabın yer aldığı ünlü “KGB Edebiyat Arşivi’nde bulunan kitapları, onun ne kadar büyük bir edebiyatçı olduğunu ortaya koydu.
Hayattayken dünyası bir karabasana döndürülen Platonov’un, “Rus edebiyatına yaptığı katkının, Kafka’nın batı edebiyatına yaptığı katkıdan daha fazla olduğu” söylendi. Adı bir gök cismine verildi. Birçok edebiyat ödülü ve mezarına konulan devlet madalyaları ile ‘onurlandırıldı’.
Platonov’un ölümünden çok sonra ortaya çıkan eserleri, batıda da büyük yankı uyandırdı. Romanları çok sayıda dile çevrildi. Bu arada Emir Kusturica’nın 1993 yılında çektiği ünlü Arizona Rüyası adlı filmde, Platonov’un Çevengur romanından etkilendiği anlaşıldı. Platonov’un bu romanda kullandığı “balık yaşam ile ölüm arasında durur, onun için yüzü ifadesizdir, düşünmez çünkü her şeyi bilir” şeklindeki konuşma, Kusturica’nın filminde “balık düşünmez çünkü o her şeyi bilir’ diye verildi.
Platonov da hep yaşam ile ölüm arasında durmuştu ve yüzü genellikle ifadesizdi. Belki de her şeyi biliyordu.
Kim bilir?”**

* Tanıtım metniden (Metis Kitap)
** Lemi Özgen 3 Eylül 2010 K dergisi

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz