DOSTOYEVSKİ: ÇÜRÜMÜŞ TOPLUMUMUZU İDARE EDEN SADECE HALİS BİR YALANCILIKTIR

400

Dostoyevski’nin Esnaflar tarafından Saldırıya Uğrayan Moskovalı Bir Öğrenci Topluluğuna Yazdığı Mektup*

Çok şerefli efendiler.
Uzun zamandır Size cevap vermediğim için affedin beni. Son derece hastaydım. Ayrıca bunun yanında başka durumlar da cevabımın gecikmesine sebep oldu. Sizlere evvelâ bir gazete yoluyla cevap vermek istedim. Ama karşısında, hiç bir şey yapamayacağım, elimi kolumu bağlayan bazı sebepler yüzünden bu şekilde hareket etmemin mümkün olamayacağı ortaya çıktı. Böyle olmasına rağmen, gene de sizin meselelerinizi, gereken bir genişlikte, bütün ayrıntılarını ortaya dökerek, basma aktarmama da imkân yoktu zaten.

Oysa sizlere bir mektup. Çerçevesi içinde neler söyleyebilirim? Parmak bastığınız konu, Rusya’nın kendi sınırları içindeki hayatını ilgilendirmektedir. Sizlere bir kitap mı yazmamı istiyorsunuz. Yoksa sizleri bütün itiraflarımın inancı olarak mı kabul edeyim?

Sonunda sizlere bu kısa mektubu yazmaya karar verdim ki, bu da sizler tarafından, bütünüyle yanlış anlaşılacağımın tehlikesini göze almam demektir. Gerçekten çok acı verici bir sonuç bu benim için.

Şöyle yazıyorsunuz: «Bu meseleyi çözümlemenin son derece büyük bir önemi vardır. Bizler ne dereceye kadar kabahatliyiz? Ve toplum -bizden aşağı kalmamak şartıyla- bu olaylardan nasıl bir takım sonuçlar çıkaracaktır?»

Büyük bir hünerle, çağdaş Rus basını ile üniversiteli genç nesil arasındaki ilişkilere, kesin ve gerçek bir önemle işaret ediyorsunuz.

Basınımızda hâkim olan (sizleri dikkate alarak) bir hoş görürlük, bir tenezzül havası vardır. Son derece doğrudur bu; hava gerçekten bu şekildedir ve konu ne olursa olsun, olay ne olursa olsun, bazı peşin hükümlerle çok daha evvelden modaya uydurularak ileri sürülmektedir ki, bu kısacası son derece tatsız, yavan ve gerçekten eskiyip bayatlamış bir tutumdur.

Şöyle devam ediyor yazınız: «Açtıkça, bize arkasını dönen ve verdikleri yıkıcı kararlan ile bizleri «vahşiler» diye adlandıran halktan, onların bizden bir şey beklemediği gibi, biz de onlardan hiç bir şey beklemiyoruz.»

Bu da doğru. Evet sise gerçekten arkalarını çevirdiler ve düşüncelerinin büyük bir kısmından silip attılar sizleri (hiç olmazsa karşı konulmaz bir çoğunluk bunu yaptı.) Ama gerek toplumda ve gerek basında, sayıları hiç de az olmayan kişiler var ki, bunlar, genç neslin halktan (en önemlisi bu) ve toplumdan koptuğunu gördükçe bunun düşünceleri, onları korkunç bir derecede altüst etmektedir. Gerçekten de durum bu şekilde. Ana vatanı kalkındırmaya, ona yol göstermeyi emel edinecekleri yerde, genç nesil düşler içinde yaşıyor. Rusya’yı ilgilendiren hiç. Bir konuyu öğrenmek bile istemeyip, yabancı öğrenimlerin kökü dışarda olan fikirlerin peşine takılıyor. Ve sonuç olarak bu gün; bütün şüphelerin ötesinde; genç nesil, kökü ve etkileri tüm dışarda olan, şu veya bu siyasî partiler tarafından avlanıyorlar ki, bunlar aslında, bu fikirlerle en küçük bir derecede ilgilenmeyip, gençleri sanki mezbahaya giden kuzularmış gibi sırf kendi bir takım çıkarlarını temin etmek için bir yardım vasıtası olarak kullanıyorlar. Sakın karşı gelip bunun aksini söyle-meyin efendiler çünkü bu böyledir.

Bana şöyle soruyorsunuz: «Bu olaylar için, biz öğrencileri ne dereceye kadar kabahatli bulabilirsiniz?» Size verilecek cevabım şu: Ben kesinlikle, sizleri hiç. Bir şekilde kabahatli bulmuyorum. Şu anda, «büyük bir sahtekârlık»tan kaçar gibi, arkanızı döndüğünüz toplumun çocuklarısınız sizler. Ama öğrencilerimizden biri, bu toplumdan bıkıp, bunun dışına çıktığı zaman, halka dönüp halkın yanına varacağı yerde, kendisi için sisler içinde, bulanık olan dış ülkelere gidiyor. Avrupalılaşmak için kaçıyor. «Evrensel insan» olmak: çabasına kapılıyor ki bu da onu; halkla hâlâ olan ilişkilerini kopararak; onlardan ayırıyor. Onları küçük görüp, onlara yanlış anlıyor. Tıpkı kendisinin sırt çevirerek ayrıldığı toplum gibi. Oysa ki, asıl gerçek kurtuluşumuz halkta ve halkın arasındadır (çok büyük bir konu bu)… Her ne hal ise, gençlerin halktan kopmasını bu derece sert bir şekilde suçlamamak lâzım. Gerçek hayata girmeden, atılmadan evvel, gençlere halk hakkında., herhangi bir fikri yoğunlaştırmak için ne zaman ve ne gibi bir fırsat verilmiştir? İşin kötüsü, halktan akıllı ve zeki Rusların, kendilerinden koptuğunun farkına varmış olmalarıdır, daha da kötüsü bu kişilerin halka «öğrenciler» olarak gösterilmesidir. Halk uzun, çok uzun bir zamandan beri; altmış yıllarının başlangıcından, büyük bir dikkatle gözleyip incelemektedir bunu. Aralarında «halka dönenler» ise halk tarafından hor görülmüşlerdir. Halk onları «genç efendiler» diye adlandırmıştır. Onların böyle adlandırıldıklarından kesinlikle eminim ben. Gerçekte şunu kabul etmek gerekir ki, halk bu tutumunda yanlıştır. Zira bugüne dek gençlerin (sanki Rusya’nın çok kötü bir durumda, bir uçurumun kenarında olduğunu evvelden belirtir gibi) böylesine dürüst (inkâr edilmez bir çok olaylarda) böylesine hırslı, gerçek için hayatlarını seve seve verecekleri, gerçeğin söylediği her sözü kabul ettikleri bir devreye rastlanmadığı gibi, böyle bir devre de olmamıştır. Gerçekten, Rusya’nın en büyük ümidi sizlersiniz. Bunu uzun bir süreden beri hisset; tiğim gibi, bu konuda da uzun bir süreden beri yazmaktayım. Gençler büyük bir hırsla gerçeği aramaktadırlar —Tanrı bilir nerede olduğunu. Bu geniş ve çeşitli sebepler (ki bunlar da, çökmüş Avrupacı-Rus toplumu tarafından yaratılmıştır, asla ana vatanın, bu toprakların doğma büyüme hal kı tarafından ortaya atılmamıştır. Sonuç ise, verilen bu ke-sia süre içinde, ne toplumun, ne de genç neslin halk hakkında en ufak bir bilgisi olmamasıdır. Halkın hayatını yaşıyacakları yerde, bu genç adamlar, halkı kesinlikle anlamadıkları gibi, onların en önemli kurallarını bile örneğin dini hor görmektedirler. Bunları öğrenmek için halka inecekleri yerde, lütfedercesine, onları himaye eder görünmek ve onlara bir şeyler öğretmek istemek, tepeden! Tırnağa, bir aristokrat oyunundan başka bir şey değildir. Halk onları «genç efendiler» diye adlandırmakta doğrudur. Gerçekten ne kadar gariptir ki, bütün dünyada demokratlar her zaman halkın tarafını tutarlarken, bizim bilgili demokratlarımız, her zaman için aristokratlarla birleşerek halka karşı olmuşlardır, «iyi bir iş başarmak» için halkın arasına karıştıkları halde onların bütün fikir ve adetlerine tepeden bakıp hor görmededirler ki, böyle bir horgörüşün, sevgiye varabilmesi kesinlikle imkânsızdır!

Geçen kış, Kazan Katedralinin önünde yaptığınız gösteride, kalabalık zorlan içeri girerek, sigara içip, tapınağın kutsallığına karşı hürmetsizlik ederek, büyük bir rezalet çıkardılar. «Şimdi dinleyin beni,» dedim bu öğrencilere (bir çoklarına da bunu söylediğim bir gerçektir) «Tanrıya inanıyorsunuz. Bu sizi ilgilendiren bir şeydir sadece, ama onun tapınağına karşı hürmetsizlik ederek, halka hakaret etmeye ne hakkınız var?» Halk onlara bir kere daha «genç efendi-îer» diye karşılık verdi, hatta daha kötüsü, «öğrenci» deyimini de kullandı. Oysa içlerinde sayılan az olmayan bir takım Yahudi ve Ermeniler de vardı saldırganlar arasında (Şimdi bildiğimiz gibi, yapılanlar kökü dışarda olan bir siyasî gösteriden başka bir şey değildi). Tıpkı Sasuliç (Not: Vera Sasuliç. Ünlü tedhişçi. Siyasî bir cinayet yüzünden yargılanmışsa da, Jüri tarafından suçsuz bulunmuştur) olayından sonra bütün bu tabancalı kahramanların, halk tarafından «genç efendiler» diye adlandırması gibi. Ama halkın öğrencileri mimliyerek, onlara bile bile kötü niyetle ve uygunsuz bir şekilde davranmaları çok fena bir şey. Size gelince efendiler, siz de entelektüel basınla birlik olarak Moskova halkım «kasaplar» diye adlandırdınız. Bunun anlamı ne? «Kasaplar» neden halk toplumunun birer üyesi olmasın? Aslında onlar gerçek halktır. Büyük Minin (Not: 1610-13 yıllarında hükümetin çalışmadığı sürede ortaya çıkan millî bir kahraman) bir kasap değil miydi? Halkın hislerini ve tepkilerini bu şekilde göstermesi bir çok kişileri kızdırmış durumda ama, şunu aklınızdan çıkarmayın ki, halka hakaret edildiği vakit, onlar hislerini daima bu şekilde belli etmişlerdir. Halkın kaba olmasının sebebi, çoğunluğunu köylülerin teşkil etmesidir. Aslında ise bütün bu olanlar uzun bir süreden beri kafaları işgal eden (ve bugüne kadar üstün tutulan) halk ile toplum arasındaki anlaşmazlığın ortaya çıkmasından başka bir şey değildir. Aslında bu olay yapılması gerektiği gibi değil, çok kötü bir şekilde meydana çıkmıştır. Zira yumruklarla hiç bir şey gösterilemez. Ama bu her yerde ve her zaman halk arasında böyle olmuştur, ingilizler sık sık, halk toplantılarında birbirlerine girmişler, Fransızlar ise, Giyotin işini görüp kafaları uçururken, önünde dans edip. Şarkı söylemişlerdir. Şimdi geriye kalan bir gerçek var, (sadece «kasaplar» değil, tüm halkı isimlendirmek çok zavallı bir teselli çaresidir) o da halkın genç nesle karşı baş kaldırıp ayaklanması ve bunları öğrenciler olarak mimlemesidir; öbür taraftansa, kabul etmemiz gereken alt üst edici başka bir gerçek daha var ki, (çok da manâlı bir şey) basının, gençliğin ve sosyetenin, fesatlı bir maksatla, birleşerek halkı yanlış anlamak için çalışması ve onlara «bu bir halk tabakası değil, bir çete» demesidir.

Efendiler, eğer sözlerimde, sizlerin görüşüne karşı gelen taraflar varsa, en iyisi sizlerin buna sinirlenmemesi, kızmamasıdır. Bunsuz bile yeteri kadar başımız dertte. Zira çürümüş toplumumuzu idare eden sadece halis bir yalancılıktır. Halk kendi bağına sağlam ve kuvvetlidir arna on yıldan beri halk ile toplum arasında korkunç bir anlaşmazlık hüküm sürmededir. Bizim, hislerine fazla kapılan kişilerimiz halkı toprak köleliğinden azad ettikleri zaman, onun medeniyet adı verilen, Avrupa sahtekârlığını, bağrına basacağına, içtenlikle inanıyordu. Oysa halk son derece bağımsız olduğunu göstermiş ve şimdi de, yüksek tabakanın kendilerine karşı olan sadakatsizliğinin farkına varmaya başlamıştır. Son yıllardaki olaylar bunu kuvvetlendirdiği gibi, daha açık bir şekilde de sermiştir gözlerinin önüne. Bununla beraber, halk dostu ile düşmanını ayırabilecek durumdadır. Bazı acı ve kederli gerçeklerin kabul edilmesi lâzım. Halkın acılarım bulmak, onları azaltmak için, halkın arasına katılmak istiyen, samîmi, namuslu ve gerçeği arayan genç adamlara ne oldu? Halk onları aralarından attığı gibi, yaptıkları bu içten gelen çabaları bile kabul etmek istemedi. Halk bu genç adamları, aslından çok daha başka bir şekilde kabul etti. Fikirlerini benimsemediği gibi nefret etti onlardan, dertlerine bulunmak istenen çareleri delice ve anlamsız olarak kabul ettiler.

Petersburg’a gelince, burada şeytan tam ipini koparmış, durumda. Gençler tabanca mezhebini seçmişler, üstelik her zamanki gibi onlardan nefret ediyor ve kabul etmiyor onları. Oysa gençler, halkın kendilerinden korkmadığının ve bir gün kafalarının bozulabileceğinin farkında bile değiller. Yeni bir karşılıklı çatışma daha olursa, bu işin sonu nereye varacak? Efendiler, huzursuzluk verici bir zamanda yaşıyoruz.

Size, elimden geldiği kadar yazdım. Ama gene de yeteri kadar uzunlukta, cevap veremedim sorularınıza: Benim fikrimce öğrenciler asla suçlu bulunmamalı, onlara hiç bir kabahat yüklenmemelidir. Zira gençliğimiz hiç bir zaman bu kadar samimi ve namuslu olmamıştır. (Bu büyük, tarihi anlamı olan bir gerçektir). Ama ne yazık ki gençlik tarihimizin son iki yüz yılının bütün igfal edici fikirlerini taşıyor omuzlarında. Bu sebepten, gerektiği şekilde gerçekleri eleyip, kalburdan geçiremiyor, bunun için onları suçlamak yersizdir. Hele bu olaylarda ilginç bir topluluğu meydana getiriyorlarsa (saldırılan topluluk olarak). Ben sizlerin, böyle şartlar altında doğru yolu bulanlardan olmanızı temenni ederim. Toplumun çevresindeki bugünkü boşluk, sosyalistlerin kehanette bulundukları, bugünkü toplumla, yarınki toplum arasındaki, boşluktan çok daha kesindir. Eğer bir kimse, halka inmek ve halk arasında kalmak istiyorsa, herşeyden evvel halkı hor görmemeyi, ona yüksekten bakmamayı öğrenmelidir. Oysa bu bizirn yüksek sınıfımız için imkânsız bir şeydir. İkincisi, yaratıcıya inanmalıdır insan. Bu da bizim Avrupalı Rularımız için imkânı olmayan bir şeydir.

Sizleri selâmlarım efendiler ve eğer izin verirseniz, hepinizin ellerinden sıkarım. Eğer bana büyük bir rahatlık vermek istiyorsanız, beni sakın nasihat eden bir vaız’a benzetmeyin. Bana baş vurarak, sizlere kafamın ve vicdanımın inandığı gerçeği söylememi istediniz, ben de bunu elimden geldiği kadar yapmaya çalıştım. Çünkü hiç bir kimse, kendi kuvvet ve kudretinin elverdiğinden daha fazlasını yapmayı başaramaz.

Sizin sadık, Fyodor Dostoyevski’niz.
Petersburg, 18 Nisan 1878


*3 Nisan 1878’de Moskovalı öğrenciler, Kiev’de tevkif edilen arkadaşları hakkında alınan karara karşı olduklarını belirtmek için bir gösteri yaparlarken üniversitenin yakınında bir sokakta, kasaplar tarafından saldırıya uğrayarak fena halde dövülmüşler ve içlerinden bir grup bir protesto mektubu ile Dostoyevski’ye başvurmuş olması sebebi ile yukarıdaki mektubu yazmıştır. 

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz