“Genel akıllılık ve zihinsel uyanıklık, diktatörlüğün en güçlü düşmanları ve aynı zamanda verimli demokrasinin de temel koşullarıdır.”
1958 yılında, onda dört gram (bir çeşit uyuşturucu madde olan) meskalin alarak gerçekleştirdiği deneyüstü tecrübesinden beş yıl sonra – Cesur Yeni Dünyaadlı kitabın yazarı, modern bir kâhin olan – Aldous Huxley, “İnsanların Zihinlerini Şekillendiren Uyuşturucu İlaçlar” başlıklı bir makale yazmıştı. Makale ilk olarak Saturday Evening Post dergisinde yayınlandı ve daha sonra Moksha: Aldous Huxley’s Classic Writings on Psychedelics and the Visionary Experience (Mokşa: Aldous Huxley’in Zihin Açıcılar ve Düşsel Deneyimler Üzerine Klasik Yazıları) adlı kitapta yer aldı – bu kitap Huxley’in kurgularını, makalelerini ve Sanskritçede “özgürlük” anlamına gelen kelime ile başlık konulmuş olan mektuplarını içeriyor. Makalede Huxley, uyanık olan bilinçliliğimizin yeteneklerini ve kısıtlamalarını, evrensel aşkınlık arayışımızı ve uyuşturucu ilaçlar ile demokrasinin etkileşimini değerlendiriyor.
Huxley, dinin; sembolizm aracılığıyla Jack Kerouac‘ın “altın ebediyet” adını verdiği özlemimizi sistemleştirme çabası olmaktan başka bir şey olmamasının nedenini ve – Alan Lightman‘in balık kartallarıyla karşılaşması sonucu tanımlamış olduğu – kendi benliklerimizin ötesinde olan, evren ile yaşadığımız samimi bağlantı hissini değerlendirerek başlıyor:
Tamamen gelişmiş olan bütün dinler eş zamanlı bir şekilde, birkaç farklı düzeyde var olurlar. Din, dünya ve dünyanın yönetimi ile ilgili soyut kavramlar dizisi olarak var olur. Ayin ve dini tören olarak; evrensel düzenin ifade edildiği inançların sembolleri üzerinde oynamalar yapmanın geleneksel bir metodu olarak var olur. Bu sembollerin oynanması üzerinden ortaya çıkan sevgi, korku ve adama hisleri olarak olur.
Son olarak, özel türden bir his ya da sezgi olarak var olur – ilahi prensipleri içerisinde her şeyin tek olduğu hissi; (Hinduizm teolojisindeki tanımı ile) Tanrı ile bir olmanın aşikâr olarak görünen mistik deneyimi olan “sen busun” ifadesinin farkına varma hissidir.
Sıradan bir şekilde uyanan bilinçlilik çok kullanışlıdır ve zaman zaman da zihnin kaçınılmaz bir durumudur; fakat bu, bilinçliliğin tek biçimi ya da en iyi biçimi değildir. Bir insan kendi sıradan benliğini ve farkındalığının sıradan biçimini ne kadar aşarsa; mistik olan şey, varoluşun sırrına erişilemez olan mucizesine daha derinden bakabilmesi için, onun önsezilerini o kadar genişletir.
Mistik deneyim iki anlamlı olarak değerlidir; değerlidir çünkü bunu deneyimleyen kişiye kendisini ve dünyayı daha iyi anlama fırsatı verir ve değerlidir çünkü ona daha yaratıcı, daha az bencil bir yaşam sürmesinde yardımcı olabilir.
Mark Twain‘in din ve insan bencilliği üzerine duyduğu üzüntüyü yansıtarak Huxley ibadetin merkezindeki öz-bilinçliliği inceliyor:
Kendimizi putperestlik derecesinde seviyoruz; fakat aynı zamanda yoğun bir şekilde sevmiyoruz – kendimizi ifade edilemez bir şekilde sıkıcı buluyoruz. Taparcasına ibadet eden benliğimizi sevmememiz ile ilişkili olarak; hepimizin içinde, bazen gizli, bazen de bilinçli ve tutkuyla ifade edilen bir arzu vardır. Bu, bireyselliğimizin hapishanesinden kaçma ve öz-aşkınlığa doğru gitme arzusudur. Mistik teolojimizi, ruhsal egzersizlerimizi ve yogayı bu arzuya borçluyuzdur – ve bunu da, alkolizme ve uyuşturucu bağımlılığına borçluyuzdur.
Kitleselleşen Sıkıntı Psikolojisi: Amerikan Psikiyatrisinin Sanayileşmesi – John Zerzan
Huxley daha sonra uyuşturucu ilaçların, insanlardaki bu arzuya hitap etme teşebbüsünde bulunmalarını ve din ile ilgili bu teşebbüslerin etkileşimlerine dönüyor:
Modern ilaçbilimi bizlere pek çok sayıda yeni sentetikler sundu; fakat doğal bir yolla zihin değiştiren maddeler alanında bu radikal bir keşif değildi. Tüm botanik sakinleştiriciler, uyarıcılar, hayal kurduranlar, mutluluk destekleyiciler ve evrensel bilinçlilik uyandırıcılar tarihin şafağından önce; binlerce yıl önce bulunmuştu.
Birçok toplumda, medeniyetin birçok düzeyinde uyuşturucu ilaçların sarhoşluğunu Tanrı-sarhoşluğu ile birleştirme girişimlerinde bulunulmuştur. Örneğin antik Yunan’da var olan dinin içerisinde etil alkolün de bir yeri vardı. Dionysus, ya da sürekli anıldığı adıyla Bacchus, gerçek bir tanrıydı. Ona tapan kimseler de ona şu şekillerde hitap ediyorlardı: Lusios, “Liberator” (“Kurtarıcı”) ya da Theoinos, “Godwine” (“Şarap Tanrısı”). İkinci hitap ismi mayalanmış üzüm suyuna ve Hamsin Yortusu deneyimindeki doğaüstü duruma hitap ediyordu… Ne yazık ki bundan zarar da görmüşlerdi. Alkolün sebep olduğu keyifli öz-aşkınlık deneyiminin karşılığını ödemek gerekiyordu ve bedeli aşırı derecede yüksekti.
Huxley, zihin değiştiren maddelerin tam olarak yasaklanmasını zorlamak, sezgisel bir çözüm olarak görünse bile bunun geri tepeceğini ve “iyileştirdiği miktardan çok daha fazla kötülük yaratacağını” öne sürüyor. Bunun aynı zamanda da, -bu siyah beyaz yaklaşımın tam olarak zıttı olan, uyuşturuculara “tamamen müsaade edilmesi ve sınırsız olarak kullanılabilir olması” durumunu öne süreceğini iddia ediyor. Biyokimya ve ilaçbiliminin geleceğine bakarak Huxley, “güçlü fakat neredeyse zararsız uyuşturucu ilaçların” gelişimini öngörüyor ve icat edilseler bile bu uyuşturucu ilaçların kullanım ve kötüye kullanma konusunda; onların mevcut oluşlarının insanları çok mutlu ya da daha zavallı yapıp yapmayacağı konusunda soruları da ortaya çıkaracaklarını belirtiyor. İlaç tarihinde yeni uyuşturucuları sık sık reçeteye yazma durumu içerisinde sebepler bularak şöyle yazıyor:
Tıbbi tarzların tarihi, en az kadın şapkaları tarzlarının tarihi kadar gariptir – en az o kadar gariptir ve insan hayatları menfaat üzerine kurulu olduğu için, daha da trajiktir. Şu anki durumda, gerçekten sakinleştiricilere ihtiyacı olmayan milyonlarca hastaya doktorlar ilaçlar veriyorlar ve bu hastalar da her zor durumda onlara başvurmayı öğreniyorlar, her ne kadar rahatsız edici olsa da. Bu kötü bir tıptır ve ilacı alan kişinin bakış açısından da güvenilmez bir ahlak ve zayıf bir algıdır.
Daha sonra bu psiko-farmakolojik eğilimlerin politik bağlamda sömürülmesinin şekline dönüyor:
Geleceğin diktatörlükleri insanları özgürlüklerinden mahrum edecektir, fakat onlara bunun karşılığında, öznel bir deneyim olarak, kimyasal açıdan uyarılmaları için bir mutluluk vereceklerdir. Mutluluk arayışı, geleneksel insan haklarından birisidir; ne yazık ki mutluluğa ulaşmak insan haklarından bir diğeri olan özgürlük ile uyuşmaz hale gelebilir.
Huxley, “biyokimyasal yollarla daha üstün bireyler üretiminin” gerçekleştirilebileceğinin mümkün olup olmadığını merak ederek; 1956 yılında Sovyet araştırmacılar tarafından yapılmış olan, beş yıllık bir “yüksek sinirsel aktiviteyi normalleştiren ve insanların çalışma kabiliyetlerini yükselten farmakolojik maddeler” – yani ruhsal enerji vericiler – geliştirme planı olan deneye değiniyor. Putin’den Yanukovych’e, despotların jeopolitik tarihinin bağlamını vererek, Huxley bu deneylerin meyvelerinin despotizme karşı bir güvence olduğunu öne sürüyor:
Ruslara, kendi güncel farmakolojik teşebbüslerinde büyük başarılar dileyelim. Ortalama bir bireyin ruhsal enerjisini yükseltebilen bir ilacın keşfi ve bunun Sovyetler Birliğinde geniş bir şekilde dağıtımı muhtemelen Rusya’nın mevcut devlet biçiminin sonu anlamına gelirdi. Genel akıllılık ve zihinsel uyanıklık, diktatörlüğün en güçlü düşmanları ve aynı zamanda verimli demokrasinin de temel koşullarıdır. Demokratik Batı’da bile birazcık ruhsal enerji verici işe yarayabilirdi. Bunların arasında; genetik uzmanlarının dikkat adını verdiği biyolojik materyalimizin bozulmasının etkilerini dengelemek için eğitim ve ilaçbilim bir şeyler yapabilirdi.
Huxley bu konuyu tekrar dine ve deneyüstü tecrübenin paralel yapaylığına bağlıyor:
Bir ilacı yutmanın, hakiki dini bir deneyime katkıda bulunacağı düşüncesine sahip insanlar; nefsin isteklerini kıran tüm standart şeylerin – oruç tutma, gönüllü uykusuzluk ve kendi kendine işkence – insanlara tüm dinlerin sofuları tarafından erdem kazanma amacıyla yüklendiğini bilmelidirler. Bu şeyler ayrıca, tıpkı zihin değiştiren ilaçlar gibi, genel olarak vücudun kimyasını ve özellikle sinir sistemini değiştirmek için kullanılan güçlü araçlardır. Ya da ruhsal egzersiz olarak bilinen yöntemleri genel olarak ele alalım. Hindistan yoga sofusu tarafından öğretilen nefes alma teknikleri, uzatılmış solunum durdurma ile sonuçlanır. Tüm bunlar da kanın içerisindeki karbondioksitin fazla yoğunlaşmasına yol açar; bunun psikolojik sonucu ise bilinçlilik niteliğinde ortaya çıkan bir değişimdir. Ayrıca yine, tek bir fikrin ya da imgenin üzerinden gerçekleştirilen uzun, yoğun odaklanmalar da – anlamadığımı belirtmek istediğim bazı nörolojik sebeplerden ötürü – solunumun yavaşlaması ve hatta uzun nefes alış durdurmaları ile sonuçlanır.
(Tesadüfen; bilim adamları da henüz meditasyon yapanların neden halüsinasyon gördükleri konusunu aydınlatma çalışmalarına başladılar – Huxley, yine, zamanının ötesinde bir adamdı.)
Huxley bizlere ilaç teşvikli ve dini deneyimlerin, ruhsal ve psiko-duygusal köklerini hatırlatarak konuyu kapatıyor:
Erkeklerin ve kadınların, fiziksel ve kimyasal araçlar vesilesiyle, kendilerini gerçekten ruhsal bir yola geçirmeleri, hassas idealistlere, şok edici olarak görünen bir şeydir. Fakat buna rağmen, ilaç ya da fiziksel egzersiz, ruhsal deneyimin sebebi değildir; yalnızca onun özel bir durumudur.
Tekrar, geleceğe değiniyor:
Çoğu insan için din, her zaman, geleneksel semboller ve kendilerinin bu sembollere verdikleri duygusal, zihinsel ve etik tepkileri meselesi olmuştur. Zihnin diğer dünya görüşüne ve bazı şeylerin doğası içerisine doğrudan öz-aşkınlık deneyimi yaşamış olan erkekler ve kadınlar için yalnızca sembollerden oluşan bir din muhtemelen çok tatmin edici olmayacaktır. En güzel şekilde yazılmış olan yemek kitabının bile bir sayfasının incelenmesi, akşam yemeği için alternatif değildir. “Efendinin iyi olduğunu tatmaya ve görmeye” teşvik edilmişiz.
[…]Ben, onlar bir rahatsızlık sonucunda oluşan -şey olarak işe başlasalar bile, bu yeni zihin değiştiricilerin eninde sonunda mevcut oldukları toplulukların ruhsal yaşamlarını derinleştirme eğilimine gireceklerine inanıyorum… Başlıca sembollerle ilgilenen bir aktivite olarak başlayan din; gelecekte başlıca deneyimler ve sezgilerle ilgilenen bir aktiviteye dönüşecektir – günlük rasyonelliğe, günlük görev ve işlere, günlük insan ilişkilerine önem veren ve bunların altında yatan günlük bir gizemcilik.
Huxley bir deli olarak ya da kâhin-dahi olarak görülebilir; bunun yanı sıra Moksha (Mokşa) adlı kitap insanların aşkınlığa duydukları özleme farklı ve boyutsal bakış açısı sağlıyor. Huxley’in tamamen farklı bir yanını görmek için ise onun çocuklar için yazdığı kitabını okuyabilirsiniz.
Brain Pickings by Maria Popova
Çeviren: Gözde Zülal Solak (tabutmag)